İnsanlık tarihinin çok erken devirlerinden itibaren hayatımızda var olan seramiklerin İslam sanatında özel bir yeri var. Sofralardan, cami mihraplarına kadar uzanan bu sanat her devirde yeni dekoratif öğeler ve üretim teknikleriyle gelişmiş, İslam sanatının görsel anlatımının temellerinden biri olmuş. Gerek Çin ve Akdeniz eksenindeki ticareti elinde tutması gerekse Mezopotamya, İran gibi özgün seramik üretim merkezlerinde hüküm sürmesi İslami kültürlerin çok çeşit ve niteliklerde seramik üretir hale gelmesini sağlamış. Sırlı seramikler, metal, cam ve renk bilgisiyle yüksek emek isteyen bir zanaata dönüşmüş.
Teknik alandaki deneysel çalışmalar görsel, dekoratif öğelerde de yankı bulmuş. Erken dönem İslam seramik sanatında ilk figürlü süslemeler Irak’ta 9 ve 10. yüzyıllarda görülmüş. Lüster adı verilen sarımsı metalik etkiyi yansıtan bu seramiklerde baskın öğe olan geometrik çizgiler dışında kuşlar, hayvanlar ve aşırı derecede stilize edilmiş insan figürleri var. İnsanlar genellikle kutlama, eğlence temalarında resmedilmiş, kadınlar da bu ortamlarda hizmet eden, içecek kaplarını tutan, müzik çalan kimseler ya da seyirciler olarak resmedilmişler.
10.yüzyıl Abbasi döneminden kalma kavanozun çiçekler ve noktalarla belirlenmiş kısmına resmedilen bu figürde saçlarını ören bir kadını görüyoruz. Bu imajın o dönemki kültürün parçası ya da belirli bir kadına ait olup olmadığını bilmiyoruz. Bu dönem kadınları sistematik bir ikonografinin parçası olmaktansa bir çeşit dekoratif unsur olarak kullanılmış.
Kadın yüzlerinin bariz bir şekilde öne çıktığı tarih ise geç 11. yüzyıla tekabül ediyor. Ağırlıklı olarak İran’da üretilen, renkleri ve hikâyeleri olan bu seramik eserlerin kahramanları mah-ru (ay yüzlü) diye tabir edilen, Asyatik özellikler gösteren, geniş, beyaz yüzlü, badem gözlü, küçük ağızlı kadınlar. Dönemin güzellik algısının bir ürünü olan bu kadınlar edebi eserlerde tasvir edilen sevgili ile örtüşüyor. Üretildiği coğrafyaya, İran’a ait olmayan bu güzellik algısının sebebi süregelen Türk göçleri ve değişen etnik yapıyla açıklanmakta.
Kadınlar önceki dönemde görülen kutlama temasının dışında, çoğunlukla çift olarak resmedilmiş. Partnerleriyle karşılıklı oturarak resmedildikleri bu örneklerde görsel tamamlayıcılık önemli bir unsur. Müzik aletleri, kadehler, meyveler, ağaçlar ve kuşlar bu tip resimlerde sık sık karşımıza çıkıyor.
Sekiz köşeli bir yıldızın içerisine yerleştirilen bu çiftin etrafı kaligrafiyle çevrilmiş ve bitkisel motiflerle doldurulmuş. Kim olduklarına dair bir ipucu vermeyen bu tür seramikler aşk ve sevgiyi sembolize ediyor. Diğer bir taraftan Şehname derin kökleriyle İslam öncesi İran kültürünü geniş İslam coğrafyasıyla bağlar. Gerek el yazmalarında gerekse seramik gibi objelerde Şehname hikâyeleri anlatılır.
Bu 5. yüzyıl Sasani hanedanlığı döneminden kalma gümüş tabakta karşımıza çıkan Şehname’den alınan Kral Behram Gur ve kölesi Azade’nin av sahnesidir. Kral, üzerinde bulunduğu deve ve avladığı hayvanların yanında doğal ölçülerle resmedilmişse de aynı şeyi Azade için söyleyemeyiz. Azade, devenin arkasına iliştirilmiş, “sahibine” ok uzatan minyatür bir insan şeklinde.
Aynı hikâye karşımıza bu sefer 12-13. yüzyıllara tarihlenen Mina’i tekniğiyle üretilmiş bir seramikte çıkıyor. Özellikle bu zaman diliminde üretilmiş olan Mina’i seramikler, farklı renklerdeki pigmentlerin özel pişirme teknikleriyle hazırlanmasıyla ortaya çıkmış. Renk yelpazesinin genişlemesi anlatım gücünü ve görsel kaliteyi geliştirmiş. İran kralı Behram Gur’un avlandığı sahneyi tasvir eden bu resimde kölesi olan Azade bir önceki örneğin aksine çeng çalmakta. Bu romantik resmin yanı sıra aynı seramikte, Azade ve Behram Gur arasında çıkan bir kavga sonucu Azade’nin devenin altında kalarak ezildiğini görüyoruz. Bu iki sahne birleştirilirken ilginç bir şekilde Azade bambaşka bir kıyafet içerisindedir ve halen bir şeyler anlatıyor gibi görünür. Sanatçının bu iki sahneyi birleştirerek sunması da seramik sanatının hikâye anlatımındaki yerini gösteriyor. Azade’nin köleliği ve ölüm şekli de kadın tarihi açısından önemli noktalar. Şehname’de geçen tüm kadın figürlerinin görsel ve yazılı kaynaklarda analizi, ön Asya uygarlıklarına yön vermiş bu eserin sunduğu cinsiyet algısını anlamamız açısından hayati önem taşıyor.
14. yüzyılda İslam seramiklerindeki figürsel dekorasyon yerini başka öğelere bırakmış. Bu seramiklerin de dahil olduğu pek çok erken dönem İslam eserindeki ikonografi, İslam kültürünün kendisine ait tarzını ve onu besleyen İslam öncesi etmenleri anlamamız açısından önemli. Temsil ettikleri sanatsal ve teknik isimlendirmelerin ötesinde, erken dönem İslam dünyasındaki kadın algısını anlamak için, bu seramiklerdeki kadınların anlattıklarına kulak vermemiz gerekiyor.
Kaynakça:
Oya Pancaroğlu, Perpetual Glory, Yale University Press, 2007.
Géza Fehérvari, Ceramics of the Islamic World: in the Tareq Rajeb Museum, Tauris, 2000.