4 Ocak’a kadar erişime açık olacak “İran için İran'dan Filmler" seçkisinde neleri izleyeceğinize karar veremediniz mi? 5Harfliler’den dev hizmet! Sizin için seçkinin en ilginç birkaç filmini izleyip önerilerimi yazdım.

KÜLTÜR

“İran İçin İran’dan Filmler” Seçkisinden Feminist/Kuir Birkaç Kuple

 

 

4 Ocak’a kadar erişime açık olacak “Films From Iran For Iran” (İran İçin İran’dan Filmler) seçkisinde neleri izleyeceğinize karar veremediniz mi? 5Harfliler’den dev hizmet! Sizin için seçkinin en ilginç birkaç filmini izleyip önerilerimi yazdım. Ayrıca Donorbox üzerinden bağış yaparak İran’da alınan VPN hizmetlerinin ödemelerine ve çeşitli LGBTİ+, kadın organizasyonlarının idam mahkûmları için yaptıkları çalışmalara destek olabilirsiniz.

 

The Sparrow is Free (2021 – Serçe Artık Özgür) filminden

 

Niki Khondel, The Sparrow is Free (2021): Khondel’in filmi, büyükannesiyle onun evliliği üzerine ettiği bir muhabbeti merkeze alıyor. O dönemin normlarına aykırı olarak büyükanne kocasından boşanıp Fransa’ya yerleşiyor. Bu süreçte onu korkutan, “kafasında boynuzlar çıkacağını söyleyen” insanlara kulak asmıyor. Büyükanne şimdi gündelik hayatında ne kadar mutlu ve özgür hissettiğini anlatıyor: Kaldığı bakım evinde ona iyi bakılıyor, odası temizleniyor, günde 3 sefer yemeği geliyor. 17 yaşından beri hayatının en iyi döneminin bu dönem olduğunu söylüyor ve esaretinin/köleliğinin bittiğini ilan ediyor. Tüm bu anlatılara geleneksel olarak İran’la özdeşleşmiş bazı eşyaların görselleri eşlik ediyor: yer sofrası, tandır ekmeği, geleneksel kıyafetler, hokkalar, oyuncaklar… Sosyal devlete olan inancımızı tazeleyen, alışılmadık bir özgürlük hikâyesiyle “serçe” özgürlüğünün tadını çıkarıyor.

 

Journey of No Return (1993 – Dönüşü Olmayan Yolculuk) filminden

 

Mitra Tabrizian, Journey of No Return (1993): Journey of No Return bana ilk bakışta Mona Hatoum’un performanslarını, renk kullanımını ve film noir’ları hatırlatıyor: şehirde tek başına dolaşan bir kadın, saksafon ve sisli karanlık yollar. İlk karelerde göçmen olmanın en temel meselelerinden biri olan dil öğrenmekten bahsederek devam ediyor film. İngilizce ve İngiliz aksanıyla bezeli bu bölümde yönetmeni okul sırasında otururken görüyoruz. İngiltere’de bir İranlı, “Doğulu” olmanın klişelerinden “gizemli kadın” mitiyle devam ediyor sonra. Konuştuğu insanlar onu “gizemli” buluyor, ne zaman ülkesine döneceğini merak ediyor. Halbuki o çok da sevmediği ama entegre olmaya çalıştığı bu ülkenin bir parçası olarak görmeye çalışıyor kendini. Senaryosu biz izledikçe yazılan, deneysel bir film yapmak istiyor, bunun için fon arıyor ve bulamıyor. Mothers Apricot Compote’a benzer bir anlatımla birbirinden kopuk pek çok görselle, göçmenliğin kafa karışıklığını, “geri dönüşsüzlüğünü” açık eden bir film.

 

A Week With Azar (2018 – Azar’la Bir Hafta) filminden

 

Tara Najd Ahmadi, A Week With Azar (2018): Kuzey Amerika’nın 2017’de İranlılara uyguladığı seyahat yasağı dolayısıyla Washington’dan Isfahan’a gidip hasta kardeşini göremeyen Azar’ın hikâyesini anlatıyor film. “Executive Order 13769” olarak geçen bu karar Trump yönetiminin Müslüman ülkeler için uygulamaya koyduğu bir yasa ve Amerika’yı “yabancı teröristlerin ülkeye girişinden korumayı” (Protecting the Nation From Foreign Terrorist Entry into the United States) hedefliyor. Filmdeki en vurucu cümlelerden biri şu: “Bu göç ileriye/daha iyiye doğru bir hareket miydi?” Dalgaların gelip gitmesiyle bu cümle de bir düz bir ters tekrar edip duruyor. Sahiden muhtemelen ırkçılıkla, ayrımcılıkla birkaç kat daha fazla uğraşılacak; daha iyi bir hayat umuduyla kaçılan ülke mi daha iyi, yoksa koşulları bilinen, vatandaşı olunan geride bırakılan mı?” Buna nasıl karar verilir ki?

 

Gut Feelings: Fragments of Truth (2021 – İçerden Yükselen Hisler: Hakikat Parçaları) filminden

 

Katayoun Jalilipour, Gut Feelings: Fragments of Truth (2021): Barbara Hammer’ın History Lesssons (2000) ve diğer pek çok filminde arşivlere fütursuzca dalıp kadınlar arası erotizmi imlemesi gibi, Katayoun Jalilipour da benzer bir yerden hareket ediyor. Birbirine de karıştırılan ve internette “güzelliklerinin dillere destanlığıyla ilgili” esprilere konu olan iki İran prensesi üzerinden (Tāj al-Saltaneh ve Esmat od-Dowleh) (Qajar ailesi dönemi, 1785-1925) batılı güzellik standartları, lezbiyen homoerotizmin olasılıkları ve kadınların nasyonel tarihten kolaylıkla silinebilmesi, hikâyelerinin yok sayılabilmesi üzerine bir kısa film izliyoruz. Tüm film bir e-mail olarak dizayn edilmiş ve Saltaneh’in gerçek imajının, hikâyesinin ne olduğuna odaklanmaya çalışıyor. İran filmlerinden kısa klipler, memeleri açık bir şekilde portre edilmiş kalın-yay kaşlı İranlı kadınlar (bu da bir güzellik standardı klişesi) eşlik ediyor maceramıza. Sonunda gerçeğe ulaşamıyoruz ama yönetmenin dediği gibi en azından “eril tarihin içinde bazı umut kırıntılarına” tutunuyoruz.

 

Irani Bag (2021 – İrani Çanta) filminden

 

Maryam Tafakory, Irani Bag (2021): İran filmlerindeki çanta imajının izinde bir kolaj olarak kurgulanmış. 1989-2018 tarihleri arasında çekilmiş İran filmlerini tarayarak filmlerdeki çantaların insanları nasıl ayırmak, bir araya getirmek, birbirlerine dokunmalarını ve ayrılmalarını sağlamak için kullanılan bir çeşit eklenti, bir uzuv olarak kullanıldığına dikkat çekiyor film. Çünkü İran sinemasını kontrol eden İslam hukuku karakterlerin birbirine dokunmasını, (filmlerden birinden anladığımız kadarıyla evli olsalar bile) öpüşmesini ve kadınların başını açmasını uygun bulmuyor. Bu sansür pek çok yönetmeni İran’da film yapmaktan uzaklaştırmışsa da birçoğunun bu çanta sembolü gibi yollar bulmasına sebep olmuş. Bir sansürü aşma okuması olarak çok ilginç. Türkiye’de bunun bir benzeri olsa ne olurdu acaba diye düşünmeden edemiyorum.

 

Mother’s Apricot Compote (2020 – Annenin Kayısı Kompostosu) filminden

 

Nia Fekri, Mother’s Apricot Compote (2020): Bir İran şarkısına eşlik eden ekran yazısıyla açılıyor film: “Bu ev gözenekli”. Parçalı bir hikâye anlatımı var. Aynı şehirde biri konuşan, birinin sesi olmayan iki İranlı kadın bize eşlik ediyor. Biri anlatıyor, biri yaşıyor gibi. Bildiğimiz kayısı kompostosunun çağrıştırdığı göç edilmiş, geride bırakılmış evler imgesine ve ait olamama hissine odaklanıyor film. Güvenli olduğu, bizi duvarlarıyla koruyacağı varsayılan “ev” imajının dışarıda görülen apartmanlarla üst üste binmesi, buranın aynı ev olamayacağını, hatta belki bir apartmanın geride bırakılan eve hiç benzemiyor olduğunu imliyor. Göçmen olmakla değişen zaman algısından da bahsediyor karakterlerden biri: “yarın/gelecek hep dün/geçmiş gibi; geçmişin/dünün tasvirleri geleceğin/yarının yerinde oturuyor.” Tam olarak geçmişte kalmayan, bugüne, bugünün koşullarına da musallat olan bir zaman algısı… Filmin içindeki rüya anlatımları, camlardaki yansımalar, gölgeler, evlerin gözenekleri olması ve nefes alıyor olması hissi Avery Gordon’un tam olarak kavranamayan, doğrusal bir düzleme net olarak oturmayan zaman ve mekân tasvirleriyle ilgili bahsettiği “hayaletsi yapılar” (ghostly matters) kavramını getiriyor aklıma.[1] “Hayaletsi yapılar” ya da temsiliyetler, kavrayış ve somut gerçeklik arasındaki incecik çizgide, arada sıkışmışlığı, bunun sebep ve sonuçlarını anlamlandırmayı sağlayan bir araç haline gelebilir. Anlatıcının balkondan izlediği ve içinde yaşayan kimsenin olmadığına ama bir şekilde yaşadığına, nefes aldığına inandığı beyaz evin imajı üzerine bir ev içi imajının süperimpoze edilmesi bu hayaletsiliğe verilebilecek en net örnek.

 

Yeni yılın ilk günlerinde, İran yapımı bu ilginç deneysel filmlerin ilham ve değişim enerjisi vermesi dileğiyle…

 

 

Ana görsel: A Week with Azar filminden bir kare

 

[1]Avery F. Gordon, Ghostly Matters: Haunting and the Sociological Imagination, Minnesota: University Of Minnesota Press, 2008, s. 194.

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YKenarda Köşede Kalmış Bir Kadınlar Arası Dostluk Dizisi: Hacks
Kenarda Köşede Kalmış Bir Kadınlar Arası Dostluk Dizisi: Hacks

3 sezon boyunca aşk ve nefretle sarmalanmış bu anlatı, iki kadın karakterin birbiriyle etkileşime girdiği, iletişim kurduğu her an dönüşüyor ve değişiyor. Dostluğun ve yakınlığın gücü de buradan gelmiyor mu?

KÜLTÜR

YAşk, Yalanlar ve Kan: Kristen Stwewart’ın Hollywood’a Açılma Filmi
Aşk, Yalanlar ve Kan: Kristen Stwewart’ın Hollywood’a Açılma Filmi

Kristen Stewart ve yapımcı partneri Dylan Meyer’ın lezbiyen film camiasını yerinden oynattıkları Love, Lies, Bleeding (2024) filmi sonunda vizyona girdi! Tabii ki, ülkemiz hariç pek çok yerde… Tanıtım turundan, verilen röportajlara kadar “ıslak ve kışkırtıcı” bir lezbiyen yapımı olduğundan emin olduğumuz filmin basit bir anlatısı ve kara komik detaylarla bezenmiş bir tarzı var.

KÜLTÜR

YGeçişin, Yolda Olmanın, Öğrenmenin ve Dayanışmalar Kurmanın Filmi: Crossing (2023)
Geçişin, Yolda Olmanın, Öğrenmenin ve Dayanışmalar Kurmanın Filmi: Crossing (2023)

Film kapanırken Lia, Tekla ile sokakta karşılaştığını ve onun sevgilisiyle yaşadığı bol çiçekli, bitkili evine gittiğini hayal ediyor. Yeğeniyle trans bir kadın olarak açıldığı için kurmadığı, toplumsal baskıya yenik düşen ilişkilerini toparladığını hayal ediyor ve aramaya devam ediyor. Yolda olmanın, denemenin, öğrenmenin asıl mesele olduğunun altı çizilmiş oluyor böylece. İstanbul, o yakadan bu yakaya geçilen, beş benzemez insanın karşılaşıp bir araya geldiği, kaosun hüküm sürdüğü böyle bir şehir ne de olsa...

KÜLTÜR

YAtarlı Rap’in Mitik Prensesi: Harpya*
Atarlı Rap’in Mitik Prensesi: Harpya*

İtiraf ediyorum, Mayıs 2023’teki yoğun seçim gündemini atlatabilmemi iki rapçiye borçluyum. Bunlardan biri Gazapizm, diğeri Harpya’ydı. O kadar yorucu, sinir bozucu ve öfkeli zamanlardı ki sadece rap dinleyip sokakta hızlı hızlı yürüyordum. Harpya epeydir tanıdığım ve tanımadan önce de müziğini çok sevdiğim biriydi. Öfkesi, öfkesini ifade ediş biçimini dinlemek bana epeydir çok keyfi veriyor.

Bir de bunlar var

Kadın Mimarlar IV: Denise Scott Brown ve Seremoniler
Şehir Rehberleri: Ömer’in Amman’ı
Tek Seferde Düşmeden: Margo Hayes’in Tırmanışı

Pin It on Pinterest