"Türkiye'deki engellemelerin %90'ı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından, yani idari kararla yapılıyor. Bunların tamamına yakını müstehcenlikle ilişkili. Google'a gelen engelleme taleplerinin küresel ölçüde sadece %15'ini müstehcenlik oluşturuyor."

MEYDAN

İnternet Politikalarımızın Ekonomi Politikalarımızla İlişkisi Sıfır

Türkiye İnternet’i ekonomik açıdan anlamlı bir değer oluşturmak için kullanmıyor. Rakamları merak edenler Güven Sak’ın geçen günkü yazısına bakabilir. Hala Facebook’ta 6. büyük ülkeyiz, Twitter’da 11. büyük ülkeyiz, “genç ve dinamik nüfusumuz” en büyük varlığımız gibi laflarla böbürlenmeye devam ediyoruz. Eskiden Avrupa Birliği için söylenen “onlar ortak biz pazar” diye bir laf varmış, İnternet’teki durumumuz şimdi aynen o lafa benziyor.

 

TEPAV’da (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı) bir İnternet politikaları çalışma grubu kurduk. Yakında da 2014 İnternet gündemine ilişkin kapsamlı bir rapor yayınlayacağız. Ancak gündem öyle hızlı gelişiyor ki, bazı bulgu ve düşüncelerimizi yansıtan bu yazıyı önden yayınlama ihtiyacı oluştu.

 

3 Ekim 2013 günü konunun Türkiye’deki başlıca uzmanlarını, ilgili tüm kamu ve özel sektör kuruluşu temsilcilerini biraraya getiren çalışma grubu toplantısında üzerinde uzlaşılan az sayıda noktadan biri, İnternet’in ülkemizdeki temel yasal altyapısını oluşturan 5651 sayılı Kanun’un değişmesi gerektiği olmuştu.

 

Bugün 5651 sayılı Kanun değişikliği TBMM gündeminde ve kamuoyunda yoğun olarak tartışılıyor. Tartışmalar genelde hukuki meselelere odaklanmış ve insan haklarına dayanan bir perspektife oturmuş durumda. Önerilen değişikliklerde bu bakış açısıyla da ciddi problemler var ve bunlar dile getiriliyor.

 

Bu yazıda ise konuya iktisadi bir perspektifle yaklaşacağız. Önce birkaç önemli bilgi verelim:

 

1. İnternet’le ilgili kanuni düzenleme yapan tek ülke Türkiye değil. Aslında dünyanın başlıca ekonomilerinde İnternetin yerel kanunlarla düzenlenmediği bir örnek yok. Ayrıca İnternet’in düzenlenmesine ilişkin küresel yapılar ve standartlar da ortaya çıkıyor. Dolayısıyla İnternet dendiği zaman kuralsız bir ortamdan söz etmiyoruz.

 

2. İnternet’le ilgili düzenlemeler yaparken zorlanan, kafası karışan tek ülke Türkiye değil. Güncel bir örnek arayanlar ABD’de yıllardan beri uygulanan içerik sağlayıcıların genişbant erişiminin eşit olmasını öngören düzenlemelerin (net neutrality) mahkeme tarafından nasıl iptal edildiğine bakabilirler. Gelişmekte olan ülkelerden bir örnek ararsanız, geçen aylarda ABD gizli servisinin İnternet üzerinden yapılan kişisel iletişimi nasıl izlediği ortaya çıkınca Brezilya’nın tüm verilerimi kendi ülkemde tutacağım diye ortaya çıkması ve sonra geri adım atması akla gelen ilk örnek.

 

Devletlerin İnternet’i düzenlerken karşılaştıkları iki ana zorluk var: Birincisi, hukuki düzenlemelerin evrilme hızı İnternet üzerindek iş modellerinin evrilme hızının hep gerisinde kalıyor. İkincisi, İnternet küresel bir yapı ama hukuki düzenlemeler büyük ölçüde ulusal. Bu iki zorluğu veri olarak kabul etmemiz lazım.

 

İnternet’in ekonomik açıdan esas önemi iletişimi kolaylaştırması, mesafeleri azaltması değil. Telefon ve faks da aynı işlevi görüyordu. İnternet’in ekonomik önemi, birçok yeni iş modelinin dünyanın her yerinden ve düşük maliyetle hızla piyasaya girebileceği bir açık altyapı sağlaması. İnternet ekonomisi bu sayede hızla evrimleşiyor. İnternet ilk ortaya çıktığı zaman e-posta ve webden ibaretti. Youtube 9 yıl önce çıktı. Youtube yokken genişbanda kimin öncelikle erişebileceği konusu gündemde yoktu. Twitter daha 7 yıl önce pazara girdi. Eski zamanlarda, kullanıcıların oluşturduğu içerikten kimin sorumlu olacağı gibi bir tartışma yoktu;  şimdi içeriğin çoğunu kullanıcılar oluşturuyor. Giyilebilir teknolojik ürünlerin, Google’ın 3,2 milyar dolara satın aldığı termostat şirketi Nest gibi, öncüleri şimdiden ortaya çıkan nesnelerin internetinin (internet of things) şekillendireceği İnternet’in neye benzeyeceğini bugünden öngörmek mümkün değil.

 

İnternet ekonomisinin değerli yanı olan yeni iş modellerine açık yapısı, aynı zamanda sürekli yeni hukuki sorunların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu noktada devletlerin iki seçeneği var: Ya sıkı bir çerçeveyle İnternet’i düzenleyip bu açık yapıyla boğuşursunuz, ya da esnek düzenlemelerle İnternet ekonomisinde değer oluşturacak girişimcilere bir altyapı sağlarsınız.

 

Yeni Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Fikri Işık geçen hafta yaptığı bir konuşmada 2014 yılında kullandıracakları ARGE ve girişimcilik desteklerinin 1 milyar 575 milyon TL olduğunu, ancak para verecek proje bulamadıklarını söylemiş. Neden acaba?

 

Devletimiz yüksek teknoloji alanlarında iktisadi faaliyetlerin gelişmesi için para dağıtmakta son yıllarda cömertleşti. İnternet yüksek teknolojili faaliyetler için hem bir teknoloji, hem de diğer teknolojilerin gelişmesini sağlayan en önemli mecra (enabler). Ancak bu işler para dağıtmakla olmuyor. Her alanda olduğu gibi, İnternet’te de gelişme için öncelikle hukuki öngörülebilirlik şart. “Bizim 5651 sayılı Kanun kaç kez değişti, bu değişiklikler hangi kanunlarda yer alıyor?” diye sorsanız bilen hukukçu yok denecek kadar az. Torba kanunlarla yapılan değişiklikler, takip edilemediği gibi yapılırken de İnternet ekonomisinin aktörlerince tartışılamıyor. En son geçen yaz Spor Toto gibi özel hukuk kişilerine de İnternet sitelerini engelleme yetkisi veren bir torba kanun geçmişti. Tabii o zaman bugün karşılaşacağımız torba kanunu hayal dahi edemiyorduk.

 

5651 sayılı Kanun, engelleme taleplerinin kontrol edilemez bir şekilde çeşitlenmesi ve artmasına sebep olmuş durumda. Google malum sadece arama motoru değil, Youtube, Picasa, Google Sites gibi birçok mecranın sahibi. Google kendisine devletlerce yapılan engelleme taleplerine dair istatistikler yayınlıyor. 2013’te Türkiye’den gelen talepler önceki yıllara göre 3 kat artmış. Türkiye’deki engellemelerin %90’ı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından, yani idari kararla yapılıyor. Bunların tamamına yakını müstehcenlikle ilişkili. Google’a gelen engelleme taleplerinin küresel ölçüde sadece %15’ini müstehcenlik oluşturuyor. Medeni ülkelerden gelen talepler büyük ölçüde fikri mülkiyet haklarının korunması gibi iktisadi konularla ilişkili.

 

Google, 2013 yılında kendi topraklarında Google’a ait sitelerin bir ya da birkaçını tamamen engelleyen devletlerin de listesini yayınlamış. Bu listede Afganistan, Bangladeş, Çin Halk Cumhuriyeti, İran ve Pakistan ile beraber yer alıyoruz.

 

Yani biz İnternet’te girişimcilerin, yeni iş modellerinin önünü açacak bir yasal altyapı sağlamak yerine, inovasyonla, yeni fikirlerle boğuşmayı tercih ediyoruz. Hal böyle olunca “Bu kadar para dağıtıyorum, iyi proje yok” diye dert yanmaktan başka yol yok. İnternet ekonomisini gerçekten geliştirmek isteyen ülkeler öncelikle yasal altyapının eksik alanlarını tamamlıyorlar. Mesela İnternet’in tamamı veri akışı üzerine kurulu olduğu için en temel düzenlemelerden biri olan kişisel verilerin korunması alanını. Bizim bu alanda tasarladığımız Kanun TBMM gündeminde görüşülmeyi bekledi, bekledi ve 2011’de kadük oldu. Yeni tasarı ise, demokratikleşme paketi içinde yer almasına rağmen hala Meclis’e gelemedi.

 

Oysa, zaten iç tutarlılığını yitirmiş durumda olan 5651 sayılı Kanun’u torba kanunlarla değiştirmeye gelince jet hızıyla çalışıyoruz. İnternet yönetişimine ilişkin uluslararası standartlar ortaya çıkıyor. Mesela OECD’nin bu alanda yayınladığı rehberler var. Aynı alanda standartları belirleyen ICANN’in global merkezlerinden birini İstanbul’a kurmasıyla övünmüştük. Bu platformlarda ortaya çıkan standart uygulamalardan biri engelleme yerine “uyar – kaldır” (notice and take down) prensibinin benimsenmesi. Böylece İnternet oyuncularının kendi kendilerine çeki düzen vermeleri, bilgi akışı kesintiye uğramadan hukuk ihlallerinin önlenmesi mümkün oluyor. Şu an görüşülen torba kanunla 5651 sayılı Kanun’a “uyar – kaldır” yerine “kaldır – uyar” prensibi getiriliyor. Teklifle engellemeler özel hayatın gizliliği, kişisel hakların ihlali gibi muğlak alanlara genişletiliyor. Arıca engellemenin ilgilinin talebi üzerine idare tarafından doğrudan yerine getirilmesi, sonra yer sağlayıcının bilgilendirilmesi hükme bağlanıyor. Yani ABD’de nesnelerin interneti tartışılırken, Türkiye’de körler ve sağırların internetini kurmak üzereyiz.

 

Bu tip tuhaf durumlarla karşılaşmamızın temel nedenlerinden biri, İnternet’e ilişkin bir politika oluşturmamış, yönetişim yapısı kurmamış olmamız. Örnek olarak, 2011’de çıkan 655 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile İnterneti Geliştirme Kurulu’na aynı “İnternet ortamının ekonomik, ticari ve sosyal hayat ile bilim, eğitim ve kültür alanında etkin, yaygın, kolay erişilebilir olarak kullanımını teşvik edecek politika ve strateji önerileri hazırlamak” görevi verilmiş durumda. Bu Torba Kanun teklifi hazırlanırken İnterneti Geliştirme Kurulu’ndan herhangi bir görüş alındı mı hiç zannetmiyorum. Tıpkı özel sektörden veya konunun uzmanlarından bir görüş alınmadığı gibi. Anlaşılıyor ki İnternet politikalarımızın ekonomi politikalarımızla ilişkisi sıfır. Mesela gönül isterdi ki bu Torba Kanun hiç olmazsa Başbakan Yardımcısı Ali Babacan başkanlığında toplanan Ekonomik Koordinasyon Kurulu’nda değerlendirilmiş olsun.

 

İnternet’e ilişkin yönetişim yapısı İnternet ekonomisinin ana itici unsuru olan inovasyonun, İnternet’in açık mimarisinin bir sonucu olduğu noktasından hareketle kurulmalı. Yasal çerçeve öncelikle inovasyonu duraklatacak dar bir çerçeve koymaktan kaçınmalı. İnternet üzerinde inovasyonun kaynağının özel girişimciler olduğu gözden kaçırılmamalı. Kamunun bu alandaki ana rolü girişimcilerin önünü açmak olmalı.

 

İnternet’i ekonominin temel bir unsuru değil de kablolardan oluşan bir altyapı unsuru veya TV gibi bir medya mecrası gibi görmeye devam ettiğimiz sürece, “Neden girişimcilik desteklerini verecek adam bulamıyoruz?” diye sormaya devam edeceğiz. Aynı zamanda “onlar ortak, biz pazar” olmaya.

 

 

* Bu yazı 17 Ocak 2014’te Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı blogunda yayınlanmıştır.

*Görsel: Staring Contest  

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Çiftçilik uğraşı: Manisa’ya bu sene yaz gelmedi
Gezi’ye Gelinlikle Giden Luthier: Pinhani’den Zeynep ile Soru-Cevap
Bir Taciz Hikayesi Daha ve Hollaback’in* Önemi

Pin It on Pinterest