Nijeryalı feminist yazar Chimamanda Ngozi Adichie, bir hafta önce yayınlanan röportajında trans kadınlar hakkında şöyle dedi: “İnsanlar ‘Trans kadınlar, kadın mıdır?’ diye konuştuğunda benim hissim trans kadınların trans kadın oldukları. (…) Eğer dünyada bir erkek gibi, dünyanın erkeklere verdiği ayrıcalıklarla yaşadıysanız ve sonrasında cinsiyet değiştirdiyseniz, benim için sizin deneyiminizle başından beri kadın olarak yaşamış ve bu erkek ayrıcalıklarına sahip olmamış bir kadının deneyimini eşitlemeyi kabul etmek zor.”
Haliyle dünyanın pek çok yerinden kesişimsel feminist ve trans aktivistler, büyük hayal kırıklığına uğrayıp Adichie’ye tepki verdiler. Raquel Willis, Twitter hesabında “Chimamanda’ya trans kadınları sormak, Lena Dunham’a siyah kadınları sormak gibi. Olmuyor. Biz kendi adımıza konuşabiliyoruz” dedi örneğin.
Orange Is The New Black’ten tanıdığımız Laverne Cox ise erkek ayrıcalığı meselesine değindi: “Doğumda erkek olarak atanmış da olsam geçiş sürecimden önce erkek ayrıcalığının keyfini çıkarmadığımı iddia edebilirim. Ataerki ve cis-seksizm, feminenliğimi ve cinsiyet uyumsuzluğumu (gender nonconformity) cezalandırdı. Hayatımın ironisi geçişten önce bana kız denip durulması, geçiş sonrasında ise sıklıkla erkek denmesi.”
Doğrusunu söylemek gerekirse Adichie’nin daima erkek ve kadın ikiliği üzerine konuşmasından cinsiyet meselesinde sınıfta kalacağını derinlerde bir yerlerde seziyordum. Ancak bunu öznesi olmadığı bir konunun öznesiymişçesine fikir belirterek, uluorta ortaya dökeceğini ummamıştım. Doğumunda atanan cinsiyetiyle uyum içinde olduğundan translık deneyimini anlayamayan birçok cis feminist gibi internetin sonsuz imkanlarından faydalanacağını, bloglardaki deneyim yazılarından belgesellere, akademik metinlerden trans karikatür çizerlerine sayısız kaynağı yiyip yutacağını tahayyül ederdim. En üzücüsü de soruya “Ben nereden bileyim?” diye cevap verip sözü bu konuda politika üreten trans kadınlara bırakmak yerine, trans kadınların nasıl da ancak sadece “trans kadın” olabileceğini söyleyerek başka bir kadının deneyimini sınıflandırmaya kalkması oldu.
Maalesef biz Americanah’yı severek okumuş, ara sıra İfemelu’ya uyuzlansak da kendisiyle adını Google’a sormadan yazabilecek kadar hemhal olmuş okurlarının beklediği özür gelmedi. Onun yerine, Adichie özür olmayan bir içerik ile “Tabii ki trans kadınlar feminizmin bir parçasıdır” diye başlayıp, trans kadınların cinsiyet geçisine kadar “erkek” olarak sosyalleştiğinden bahsettiği bir metin yayınladı Facebook hesabından. Sosyalizasyon meselesi, trans dışlayıcı feministlerin pek sık başvurduğu bir argüman, yeni değil. Sanki trans kadınlar otuz sene erkek olarak mutlu mesut yaşayıp, bir gün uyandıklarında “kadın olmaya” karar vermişler, bir cinsiyetten ötekine “dönüşmüşler” gibi. Zaten kullandığı dil de Adichie’nin translık deneyiminden bihaber olduğuna işaret ediyor, “cinsiyet değiştirmek”, ikili cinsiyet caddesinde karşıdan karşıya geçmek gibi tınlıyor kulakta. Artık kullanılan bir sözcük de değil zaten, zira kişiler zaten oldukları cinsiyetle uyumlanıyorlar eğer geçiş sürecine girmeyi tercih ederlerse. Elbette bedenlerinde hiçbir değişiklik yapmayan da pek çok trans birey var ve bu onları daha az kadın ya da erkek yapmıyor. Her kişinin maddi koşulları, sosyal çevresi böyle bir geçişi kaldırmayabilir, bazıları da bedenlerinde kendilerini iyi hissettiği için ve gerek duymadıkları için böyle bir sürece girmeyebilirler. Translık, cis olmak gibi, beyaz ya da siyah olmak, işçi ya da patron olmak, Japon yahut Ermeni olmak gibi bir sıfat yalnızca. Şişman kadınlar daha az kadın değildirler, deneyimleri birçok kadından farklı olabilir, tıpkı zayıf bir kadının deneyiminin de farklı olacağı gibi. Bazı trans kadınlar bu sıfatı kullanmayı bile tercih etmeyebilir, kendilerine sadece kadın diyebilirler. Cis kadınların her zaman yaptığı gibi. Ayrıcalık körlüğü içinde sıklıkla kaçırılan nokta, trans kadınların kadınlık kimliğinin tartışmaya açık olmayışı. Bu üzerinde münazara edebileceğimiz, hele de cis kadınların akıl yürütüp yargılara varabileceği bir konu değil. Tıpkı tacizin, cinsiyetçiliğin, kadın cinayetlerinin yahut soykırımların *tartışmaya açık* zihin jimnastikleri olmayışları gibi. Bu, iki tarafı olan bir tartışma değil. Öznesi belli, sözü üretebileceklerin belli olduğu bir konu. Adichie muhakkak kendisine feminizmin nasıl olması gerektiğini anlatmaya kalkan erkeklerden bıkmıştır, bir cis kadının trans kadınlara kimliklerini bildirmesi de aşağı yukarı aynı yere denk düşüyor.
Olaylar Adichie’nin iddia ettiği gibi gelişseydi de trans kadınlar erkek ayrıcalıkları içinde bir hayat geçiriyor olsaydı, zaten hiçbir trans kadın geçiş sürecine girmezdi! Eğer bu onların alabildikleri bir karar olsaydı, eğer “erkek gibi davranmak” onlara gerçekten böyle dümdüz, apaçık bir avantaj sağlasaydı kimse ne trans kimliğini açıklar, ne her açıdan zorlanacakları böylesi bir sürece başlardı. (Sanırım erkek gibi var olmak bir kadın için *gerçekten* avantajlı olsa tüm cis kadınlar testosteron alıp geçiş sürecine girer, erkek olarak okunarak şu hayatın tüm nimetlerinden faydalanırlardı. Ne, duyamadım, yoksa hissetmediğiniz bir cinsiyette yaşamak öyle kolay değil mi?) Eğer “erkek ayrıcalığını” erkek gibi davranmak, onlarla beraber cinsiyetçi şakalara gülmek, kadınlara mizojinik tavırlarla yaklaşmak, zaman zaman kendini sağlama almak için başka kadınlara saldırmak gibi yorumluyorsak, zaten bunlar pek çok cis kadının da başvurduğu yöntemler. Ve elbette onları da daha az kadın yapmıyor.
Trans kadınların çocukluklarını ve gençliklerini dinlerseniz bol bol dayak, şiddet, erkek gibi davranmaya zorlanmak ve en basitinden sürekli alay ve tacizlere maruz kalmak var. Buna muhtemel beden disforisini ve her gün, her dakika olmadığı bir şeyin taklidini yapma zorunluluğunu ekleyiverin; başına gelenin ne olduğunu bilmeme ve kendini ifade edecek dilsel araçlara sahip olmamayla çarpın. Katelyn Burst, Adichie’nin sözleri üzerine kendi deneyimini şöyle anlatıyor: “Ben mizojininin nasıl çalıştığını kız olduğumu fark etmemden önce anlamıştım. Bir bebeği, pembe ya da pırıltılı bir şeyi her elime aldığımda insanların nasıl tepki verdiğini gördüm. Büyükleri kızdırmamak için ‘kız şeyleri’yle gizlice ilişkilenmem gerektiğini örtük olarak anlamıştım. Sadece ebeveynlerim değil, arkadaşlarımın aileleri ve bakıcımdan da.” Katelyn heniz ilk okuldayken akran zorbalığı zirve yapıyor. “Bazı zorbalar durumu fark etti. Bazı zorbalar erkeklik zırhımın etrafından dolaştı. ‘Sen kızsın’, ‘top’, ‘nonoş’ laflarıyla tanış oldum . . . Beşinci sınıftayken tuvalete gitmiştim. Klozette, oturarak. En büyük işkencecim içeri girdi. Beni fark etmemesi için dua ettim. O kadar şanslı değildim. Kafası kabin duvarından yükseldi. ‘(Eski ismim), n’aber ibne? Kız olduğun için oturuyorsun, herkes biliyor.’ Adı Matt’ti. Soyadını da hatırlıyorum ama buradan yayınlamayacağım. Artık gideceğini düşünmüştüm ki birden kabinin kapısını tekmeyle açtı. Okulda benden iri olan sayılı çocuklardandı. Beni yakalayıp pisuvarlara fırlattı. Kafamı tuvalete sokacağını söyledi. ‘Seni bi daha yalnız yakaladığımda kızlığına yaraşır şekilde tecavüz edicem.’ On yaşındaydım. . . Benim on yaşındaki sosyalizasyonum ‘feminen görünmek tecavüze uğrama riskidir’ demekti.”
Adichie’nin romantize ettiği ayrıcalıklı sosyalizasyondan kastının bu olduğunu zannetmiyorum. Üstelik artık trans çocuklar nispeten özgür bir çevrede yetişip kimliklerini daha erken ortaya koyabilir oldukça, ebeveynleri bu konuda bilgi sahibi olup onları baskılamak yerine duygusal destek verdikçe çocuklar çok erken yaşlardan itibaren kendi cinsiyetlerinde sosyalleşiyor ve daha az travmatik bir ilk gençlik geçirebiliyorlar. Adichie, toplumdaki bu dönüşümü de tamamen es geçmiş görünüyor.
Ne var ki zaten her kadının hayatında muhtelif ayrıcalıklar ve muhtemel dezavantajlar mevcut. Bir trans kadınla bir cis kadının deneyimlerinde farklar olabileceği gibi, engelsiz bir kadınla bedensel engelli kadının da deneyimi farklı. Irksal, etnik, sınıfsal ve coğrafik açılardan pek çok kadın birbirinden uzak deneyimlerden geçiyor. Bu durum elbette ki hiçbirinin kadınlığını azaltmıyor, çünkü kadınlık bir diğer kadına bakarak ölçülebilir bir şey değil. Üst sınıftan bir beyaz kadına kadın demeyi reddeder miydi Adichie, ayrıcalıklarını ileri sürerek?
Orijinal açıklamadan da beter bir metinle ikinci Facebook açıklaması geldi sonrasında. Epeyce uzun olan fakat yeni bir şey söylemediği metinden bir tek şu alıntıyı yapacağım: “Bu yüzden trans kadınların trans kadın olduğunu düşünüyorum dediğimde, bunu onları hor görmek ya da dışlamak için söylemiyorum, şunun için söylüyorum, niyetimiz ne kadar iyi olursa olsun onların dişi olarak doğmuş kadınlarla aynı olduğunda ısrar edemeyiz.” (Yazar burada elindeki Americanah ve Hepimiz Feminist Olmalıyız kopyalarını ateşe verdi)
Chimamanda, bu satırları asla okuyamayacaksın, ama eminim senin kendi ana dillerinde yazanlar zaten olacaktır. Bir trans kadın hayatı boyunca kimliğini saklasa, saklamak zorunda kalsa bile kadındır, deneyimi de ancak ve ancak bir kadınlık deneyimi olabilir. Elbette seninkinden farklı olacak bu, ama hangimizin deneyimi aynı ki? İnsanları kadınlıklarını kanıtlamak için, nasıl da ayrıcalık sahibi olmadıklarını sana ispatlayabilmek için taciz ve tecavüz hikayelerini ortaya koymak zorunda bırakmak da bir şiddet, farkında mısın? Hem, bu anlattıklarınla trans erkekleri, interseksleri, akışkan cinsiyetlileri nereye koyuyorsun? Translardan bahsederken bile ısrarla ikili cinsiyetin dilinde çırpınıyorsun. Sen, hayatın boyunca hiçbir zaman translık deneyiminden geçmemiş, her zaman beden-cinsiyet uyumu yaşamanın ayrıcalığını sürmüş bir kadın olarak, gerçekten kadın mısın peki? Madem belli ayrıcalıkların kimilerini daha az kadın yaptığını iddia edebiliyoruz, Adichie’yi de “kadın değil, olsa olsa sadece bir cis-kadın olabilir” diye mi tanımlayacağız?