Ne kadar düşünürsem düşüneyim bir insanın nasıl hem Müslüman hem homofobik olabildiğini bir türlü anlayamıyorum

MEYDAN

Hem Müslüman Hem Homofobik Nasıl Olunuyor?

Bana sık sık sorulan bir soru var “Hem Müslüman hem feminist nasıl olunuyor?” diye. Çoğunlukla retorik olarak ve “zaten olunamaz ki” alt metniyle birlikte geliyor soru. Ben de bu yazı için benzer bir retoriği tercih ettim, çünkü ne kadar düşünürsem düşüneyim bir insanın nasıl hem Müslüman hem homofobik olabildiğini bir türlü anlayamıyorum. Bu arada baştan belirtmeliyim, yazının tırnak içinde verilen referanslarla dolu okunmayacak kadar ağırlaşmış bir yazıya dönüşmemesi için minimum miktarda alıntı yapacağım.

 

Öncelikle bir konuda anlaşalım. Hem Kuran’da hem hadis külliyatında defalarca vurgulanan ve İslam’ı indiği dönemin dinlerinden ayıran çok bariz bir ilke vardır; eşitlik ilkesi. Kadınla erkeğin eşitliği, siyahla beyazın eşitliği, zenginle fakirin eşitliği defalarca farklı yerlerde vurgulanır. İnsanlar arasında Allah’ın rızasını kazanmak bakımından üstünlüğün ancak takvayla mümkün olacağı söylenir. Takva da alimler tarafından farklı şekillerde tanımlansa da özünde bireyin yapıp ettikleriyle Allah’ın rızasına uygun bir hayat yaşamasıdır. Bunun içine bireysel ibadetler girdiği gibi, hak yememek, emanete ihanet etmemek, fitne çıkartmamak gibi toplumsal sorumluluklar da girer. İslam’ın ruhu göz önünde bulundurulduğunda nefretin suç olduğu, linç kültürünün asla İslami bir yaklaşım olamayacağı açıktır. Tam da bu sebepten insanları fiziksel, psikolojik, cinsel ve davranışsal farklılıklarından dolayı nefret objesi olarak hedef göstermek, maddi manevi insan haklarından mahrum bırakmak ve bunu bir de İslam’ı gerekçe göstererek yapmak ancak çok güçlü bir fobi ile açıklanabilir.

 

Gündemimizde Diyanet İşleri Başkanlığının neresinden bakarsak bakalım talihsiz beyanları olduğu için, bugün bahsedeceğim fobi, homofobi olacak ve neden bir Müslüman olarak Ali Erbaş’ın homofobik ve asılsız beyanlarına cevap vermek zorunda hissettiğimi -bırakıldığımı- anlatacağım. Öncelikle İslam literatürünü yeterince okumuş olan herkes bilir ki eşcinselliğin yasaklandığına ya da günah olduğuna dair net bir hüküm yoktur. Böyle bir yasak ne Asr-ı Saadet’te ne sonrasındaki 4 halife döneminde hiç uygulanmamıştır. Eşcinsel, transseksüel bireylere insan haklarını ellerinden alacak bir uygulamaya asla başvurulmamıştır. Sadece bu bile LGBTİ bireylere şer’i olarak herhangi bir ceza ya da yaptırım uygulanamayacağını kanıtlamak için yeterlidir diye düşünüyorum. Ama yetmediyse Vakıdi’nin tarihçesinde peygamber döneminde yaşayan Hit ve Mati adında evlilik hayatı süren iki eşcinselden bahsedilir. Detaylarını merak edenler Esat Arslan’ın Şeriat Mekke’de Tamamlandı kitabında yada İslam tarihçisi Vakıdi’nin anlatısında bulabilir. Sahabeden bir kişi peygambere “Bunu öldürsene” demesine rağmen peygamberin bu şahıslara zarar vermediği gibi, mescide gelmelerine ve hatta peygamberin eşleriyle vakit geçirmelerine onay verdiği kayıtlıdır.

 

Peki, buna rağmen neden bugün Müslümanlar adına söz söylediğini iddia eden bir kurumun başkanı sanki “eşcinseller görüldüğü yerde öldürülmelidir” diye bir hüküm varmışçasına beyanlarda bulunuyor, “salgın hastalıklara sebeptir” diye aslı astarı olmayan, dinde hükmü bulunmayan bir yalanla bir grup insanı nefretin ve linçin hedefi haline getiriyor? Neyse ki bu davranışının bir tanımı var ve bu tanımın da Müslümanlıkla ya da İslam’la alakası yok. Ali Erbaş’ın muzdarip olduğu durum homofobi ve ben yukarıda da anlattığım gerekçelerden ötürü bir insan nasıl hem Müslüman hem homofobik olur, hala anlayamıyorum. Belki biraz daha derinlere, lanetli yerlere inersek anlayabilirim…

 

İslam’da eşitlik ilkesi kadar önemli olan bir diğer ilke de rızadır. Buna da hem Kuran’dan hem Hadis’ten sayısız kaynak bulmak mümkün. Hatta rıza o kadar önemlidir ki rıza verme yetisi bulunmayan ağaçlar, hayvanlar ve çocukların haklarının korunması rıza sahibi olan yetişkin bireyden çok daha fazla teşvik edilmiştir. Bu yüzden de ağaç kesen baş kesmiş sayılır, peygamber torunlarını omuzlarında gezdirir, kuşu ölen komşu çocuğuna taziyede bulunur. Evlilikte, ticarette, mirasta, davada hatta ölümle ve hastalıkla ilgili hallerde hep rızaya, bireyin onuruna ve haklarına vurgu yapılır. Dolayısıyla tecavüz ve ensest gibi bireyin rızasına ve kişilik haklarına aykırı düşen eylemler en aşağılık eylemlerden kabul edilir. Lut’un kavminin helakı ile ilgili bu detayları Ali Erbaş bize anlatmak istemiyor ama ben bildiğim kadarıyla anlatayım.

 

Lut peygamberin kavmi özellikle ensestle öne çıkar. Bir de Lut’a ziyarete gelen genç erkek kılığındaki meleklere tecavüz etmek istemeleriyle… Tecavüzü gerçekleştirmek isteyenler de erkektir, tecavüz etmek istedikleri de, bu yüzden Lut: “Şüphesiz ki sizler, kadınları bırakıp erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz. Siz, aşırı giden taşkın bir toplumsunuz.” (7/A’râf 81) der. Burada gerçekten mesele kadını bırakıp erkeğe yaklaşmak mıdır, yoksa erkek kılığındaki misafir meleklere tecavüze kalkışmak mıdır, galiba orası kim nasıl inanmak isterse öyle ancak bir gerçek var ki Allah burada da insanın insana eşitliğini, insan onurunun korunmasını hala temin ediyor. Allah Lut’a kavmindekileri öldürmesini, linç etmesini, kısırlaştırmasını, “tedavi etmesini”, sürgün etmesini emretmez. Allah Lut’a orayı terk etmesini emreder. Ben bir Müslüman olarak emrolunduğum gibi dosdoğru olmayı ve hoşuma gitmeyen bir şey olduğunda da bunu desteklememeyi, orayı terk etmeyi tercih ederim. Haddimi bilirim, Allah’ın işine karışmam. Hele hele, bir başka insanın hayatını, sırf benim hoşuma gitmiyor diye, hedef göstererek, linç ederek, salgın hastalık döneminde “bunlar salgına sebep oluyor” diye işaret ederek tehlikeye sokmam. O insanın da tıpkı benim gibi yaşamaya, barınmaya, güvende hissetmeye, aile kurmaya, eğitim almaya, iş bulmaya hakkı olduğunu bilirim. Çünkü Müslümanım ve Allah’ın bütün kullarını eşit haklarla yarattığını biliyorum.

 

*Konunun dini referanslarıyla daha detaylı ilgilenmek isteyenler Esat Arslan’ın KaosGL’de yayınlanan “Bir Eşcinsel, Takva Sahibi Bir Müslüman Olamaz mı?” yazısına bakabilir.

 

 

Ana Görsel: Koral Carballo, “When Pomegranates Explode / Narlar Patladığında”.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Benim Çocuğum Belgeseli ve LİSTAG Aileleri
Sıradan Bir Kadınlık Hikâyesi: Kimlik
Lahey Türkiye Büyükelçiliği’nin Sureti Hepimizin Sureti

Pin It on Pinterest