Geçtiğimiz yazın Ağustos ayını, sıcak havanın yaylalar ve dar sokakları saran taş evler hariç şehrin her karesini kavurduğu Hatay’da geçirdim. Bundan aylar öncesinde, Karakutu Derneği’nin 2018’de kanserden hayatını kaybeden avukat ve kadın hakları aktivisti Nurcan Z. Çarıkçı Engizek’i anmak ve bu doğrultuda genç kadın araştırmacıların projelerini desteklemek amacıyla sağlamaya başladığı Nurcan Z. Çarıkçı Engizek Genç Kadın Fonu’na, arkadaşım Kardelen Erkmen’in önerisiyle başvurmuş ve fonu almaya hak kazanmıştık. Projemiz Hatay’daki kadın kooperatiflerini araştırmak, tanımak ve bu konuyu tartışmaya açmak üzerineydi ve malum Ağustos ayı, yoğun bir fiziksel karşılaşmanın yaşandığı bir saha çalışmasına ayrılmıştı. Projenin devam ettiği Şubat-Aralık 2021 arasında neler yaşandı diye şöyle bir geri çekilip baktığımda sizlerle paylaşmak istediğim epey bir şey olduğunu fark ettim sevgili 5Harfliler ve bir yazı serisi fikri çıktı buradan.
Serinin ilk yazısında kadın kooperatifi ortaklığı, ikincisinde de maddi kaynaklar konusundaki gözlemlerimden yola çıkmıştım. Serinin bu son yazısında ise, kadın kooperatiflerinin üretim tercihleri, koşulları ve yöntemleri üzerine düşünmeye çalışacağım.
Hatay’daki kadın kooperatiflerinin büyük bir çoğunluğu gıda ile ilişkilenen üretimler yapıyor. Bunlar salçadan turşuya, onlarca farklı reçel çeşidinden meyve kurusuna, peynir zeytinden zeytinyağına geniş bir skalaya oturuyor. Hatay’ın yöresel yiyecekleri denildiğinde akla gelen ne varsa üretiliyor neredeyse. Meşhur sürk peyniri, kahvaltılık zahter, halhali zeytin, nar ekşisi, domates ve biber salçası, “aşk reçeli” vs. bunlara birer örnek. Aynı zamanda dantel oyası, sepet örgü, defne sabunu üretimi gibi el emeğine dayalı yaratılar da var. Bu ürünlerin birçoğu, kadınların kooperatifle yolları kesişmeden önce evlerinde, kendi başlarına ya da komşularıyla, annelerinden ve büyükannelerinden öğrendikleri geleneksel sayılan yöntemlerle üretilen şeyler. Bunlara ek olarak mozaik üretimi yapan kadın kooperatifleri var bir de. Bu kooperatiflerse halk eğitim kursları ya da farklı çevreler aracılığıyla tanışmış ve hobi olarak mozaik yapmaya başlamış kadınların girişimiyle kurulmuşlar genelde. Üretim olarak mozaikten tablolar, takılar, kitap ayraçları, süs eşyaları gibi birçok şey yapıyorlar, taşlarını ise Hatay’daki ve Türkiye’nin farklı şehirlerindeki taş ve mermer ocaklarından temin ediyorlar.
Hatay bu anlamda oldukça zengin bir doğaya, kültüre ve tarihe sahip bir şehir. Her bir ilçeyi ya da köyü diğerlerinden ayıran, öne çıkaran bir özellik var ve bunlar kadın kooperatiflerinin “otantik ürün” veya coğrafi işaretli ürün etiketiyle üretim ve pazarlama yapmasını kolaylaştıran özellikler olarak da şekilleniyor. Örneğin, Antakya özellikle Arap, Ermeni ve Türk kültürünü harmanlayan gıdalar, hikâyeler ve kalıntılarla kadın kooperatiflerine ilham oluyor, Yayladağı ilçesinin çileğiyle, Samandağ ilçesinin biberiyle, Erzin ilçesinin narenciye üretimiyle 2017 yılında Hatay’ın UNESCO’nun gastronomi alanında oluşturduğu Yaratıcı Şehirler Ağı’na seçilmiş olması da, Hatay mutfağının, yöresel ürünlerinin ve tıbbi aromatik bitkilerinin çeşitliliği konusunda kooperatiflere bir tür tescilli dayanak oluşturuyor. Hatta bu çerçevede Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin girişimi ile Antakya’da ‘Gastronomi Evi’ adıyla bir restoran açılmış 2019’da. Amaç, Hatay’ın UNESCO’nun da onayladığı gastronomik zenginliğini yerel halka ve ziyaretçilere tanıtmak. Fakat kadın kooperatifleri bu konsepti başarılı bulsalar da çoğunlukla restoranı lezzet anlamında yetersiz görüyorlar. Üstelik yöresel ürünleri tanıtma gayesinde olan bu mekânın, söz konusu yöresel ürünleri üreten kadın kooperatifleriyle kurduğu iletişim ve işbirliğinin epey zayıf olduğunu düşünüyorlar.
Gastronomi Evi bir yana, Hatay’daki kadın kooperatifleri piyasadaki muadillerine göre öne çıkıyor sahiden de. Kooperatiflerin, konumlandıkları bölgede, doğal koşullarda ve yalnızca mevsiminde yetişen ürünleri üretimlerinde kullanıyor oluşu sağlık ve lezzet bakımından kaliteli ürünler ortaya çıkmasını sağlıyor. Yani belli bir üretim takvimi var ve ürünler, öncelikli olarak sipariş üzerine değil, kullanılacak malzemelerin verimine ve hasat mevsimine göre üretiliyor. Mesela domates salçası en geç Ağustos ayında çıkıyor; aksi takdirde domatesin kalitesi ortaya çıkacak salçanın kalitesini de etkiliyor.
Geleneksel ve organik yöntemlerle yapılan üretimlerin, son yıllarda görmeye başladığı artan rağbete karşın, çok yaygın ve kolay olmadığını biliyoruz. Bu bakımdan kadın kooperatiflerinin, üretim biçimleri ile şehrin gastronomik ve kültürel hafızasının yaşatılmasına, yer yer kuşaklar arası aktarımının sağlanmasına ve sürdürülebilir yerel üretime önemli bir katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Üstelik büyük ölçüde kadınlar, kendilerine maaşsız görev olarak atanan ev işlerini bu kez emeklerinin karşılığını bulabilecekleri bir bağlamda yeniden üretiyorlar. Bu da o zamana değin edindikleri, görünmezleştirilen ya da önemsizleştirilen bilgi ve pratik birikimlerinin değerlendirilmesi adına bir fırsat sağlıyor.
Ancak, madalyonun öteki yüzünde bu üretimlerin, toplumsal cinsiyet rolleriyle yakından ilişkilendiğini yani kadınları ev, yemek ve gelenek temelli üretimler üzerinden tanımladığını fark etmemek elde değil. Özellikle esnek ve ev-eksenli çalışmanın ağırlıklı olduğu kadın kooperatiflerinde yaptıkları işler, kadınların her zaman ya da muhakkak farklı beceriler, bilgiler ve deneyimler edinmesini sağlayacak kadar yeni bir alan yaratmayabiliyor. Burada bir sosyal gerçeklik var pekâlâ; kadınlar bir kooperatif kurma sürecinde, (toplumsal cinsiyet rolleri doğrultusunda) üretmeye en yatkın olduklarını düşündükleri ürünleri tercih ediyorlar. Bunlar da kadın kooperatifi bünyesinde ev, el işi, bakım ve hizmetle bağlantılı çalışma alanlarını ön plana çıkarıyor. Ancak bu rollerin sürdürülmesinde kadın kooperatiflerine yapılan teşvik ve önerilerin niteliğinin de bir payı var. KEİG’in 2018’de yayınlanan Kadın Kooperatifleri Kılavuzu’nda işaret ettiği dikkat çekici bir detay var: Ticaret Bakanlığı’nın yayınladığı bir broşürde, kadın kooperatiflerinin çalışma alanları şu şekilde belirleniyor:
El becerileri için eğitici kurslar düzenlenmesi,
Geleneksel gıda, giyim, hediyelik eşya vb. ürünlerin üretimi ve pazarlanması,
Lokantacılık,
Okul öncesi eğitim,
Yurt içi ve yurt dışında fuar, şenlik, sergi, kermes vb. etkinlikler düzenlenmesi, bu şekildeki etkinliklere katılınması veya ortakların katılmasına aracılık edilmesi,
Ortaklarına yönelik sosyal etkinlikler düzenlenmesi
Bu alanlar, her ne kadar bahsettiğim sosyal gerçeklikten yola çıkarak tanımlanıyorsa da, hükümetin bu konuya yönelik yeni sosyal politikalar geliştirmekten çok var olanı sürdürme eğilimi göstermesi kadınlar için uygun görülen iş alanlarının da bunlar olduğu izlenimini veriyor. Elbette faaliyet gösterdikleri alan ne olursa olsun kooperatifler, çoğunlukla kadınların hayatında bir değişime önayak oluyor ve yine hangi alan olursa olsun, kadınlar yaratıcı ve dayanışmacı çözümler geliştirebiliyorlar.
Ancak kadın kooperatiflerin belli alanlara yoğunlaşması, başka bazı alanlarda zorluk yaşamalarıyla eşzamanlı gerçekleşiyor. Bu güçlükler pazarlama alanında yoğunlaşıyor büyük ölçüde. Kooperatifler çoğunlukla üretime öncelik vererek kuruluyor ve temellerini, kadınların bir araya gelerek yaptıkları çok çeşitli üretimlerin haklı gururu ve kadınların üretme azmi üzerinden atıyorlar. Fakat yapılan üretimler, söz konusu kadınların daha az deneyimli oldukları pazarlama alanına yönelik eğitimler sağlanmamışsa, stratejiler ve planlar yapılmamışsa/yapılmıyorsa boşa gitme riskiyle karşılaşıyor.
Kadın kooperatiflerinin üretim anlamında benzer ürünlere odaklanması ve bu ürünlerin halihazırda Hatay’ın yerli halkı tarafından bilinen ve üretilen şeyler olması yerel düzeyde pazarlamayı zorlaştıran ilk etken olabiliyor. Bu durum, kadınları büyük ölçüde Hatay dışında pazar aramaya itiyor, ancak özellikle pandeminin hemen öncesinde ya da pandemi zamanında kurulmuş kooperatifler için çevrimiçi alanlar dışında bu pazarın oluşturulması ve yeni bağlantılar edinilmesi epey zor oluyor. Şüphesiz bu dijitalleşmeden faydalanabilen kooperatifler de var, ancak genel olarak fiziksel karşılaşmaların ve tanıtımların gerçekleşebileceği alanların (fuarlar vb.) azalması, henüz kendini kanıtlama derdinde olan kooperatifleri yerel yönetimlerden gelebilecek teşviklere yönlendiriyor. Bu kapsamda, Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği ve 10 Aralık’ta başlayan Expo 21 Hatay, kadın kooperatifleri için bir tür umut kaynağı olmuş başlangıçta. Pandemi sebebiyle birkaç kez ertelenerek Aralık 2021-Mayıs 2022 tarihleri arasına alınan Hatay Expo, dünyanın farklı yerlerinden gelecek ziyaretçileri, Hatay’ın gastronomik, kültürel ve tarihi zenginliğiyle buluşturma iddiasında. Kadın kooperatifleri de bu büyük ölçekli etkinliğin bir parçası olarak Expo bünyesinde stant açmaya davet edilmişler, görünüşte kaçırılmaz bir fırsat. Ancak, organizasyon ve iletişim boyutunda yaşanan aksaklıklar ve anlaşmazlıklar, kadınların Expo’ya olan güvenini büyük ölçüde köreltmiş durumda. Öyle ki, kadınların birçoğu Expo’nun nihayet gerçekleşebiliyor oluşuna bile şüpheyle bakıyor.
Her şeye rağmen, kadın kooperatifleri özellikle kooperatifçiliğe, organik tarıma ve sürdürülebilir yöntemlere artan ilgi sayesinde, dijital platformların sağladığı kolaylık aracılığıyla ve geliştirdikleri pazarlama stratejileri ölçüsünde ürünlerini insanlara ulaştırabiliyor, isimlerini duyurabiliyorlar. Bu da, kadınlar için gelir elde etmeyi zorlaştıran etkenler kadar kolaylaştıran araçlar da olabileceğine bir örnek.
Velhasıl, Hatay’ın kadın kooperatifleri, dayandıkları perspektif farklılıkları ve benzer ihtiyaçlar etrafında şekillenen ortaklıkları, mücadeleleri ve dayanışmaları ile işliyorlar, işlemeye gayret ediyorlar. Bu yazı serisinde, bu gayretin farklı alanlar ve farklı aktörler nezdinde ve şehrin sağladığı fırsatlar özelinde nasıl vücut bulduğuna değinmeye çalıştım. Kooperatif başkanları, ortaklar, faydalanıcılar, bu kişilerin aileleri, köylüler, yerel yönetim temsilcileri, müşteriler, destekçiler ve daha birçok başka kişi, kadın kooperatifleri için farklı şekillerde gayret gösteriyor. Bu da, şehrin barındırdığı birçok kültürün, kuşağın ve yapının imbiğinden geçmiş bir birikimi, elle tutulur bir nesneye dönüştürüyor, bunu yaparken de kadınlara farklı bir dünyanın kapısını aralıyor.
Benim Hatay’daki kadın kooperatiflerine yönelik gözlemlerim böyle oldu, fakat mutlaka söylenecek çok söz var daha. Bu da bir sonraki buluşmanın konusu olsun artık. Hataylı kadınların söylediği gibi, Hatay’a bir kez giden, bir kez daha gidermiş. Ben de dönmekte çok gecikmem umarım!
Bu seriyi mümkün kılan Karakutu Derneği’ne ve Hatay’daki tüm kadın kooperatiflerine sonsuz teşekkürler ve selamlar buradan!
Ana görsel: Soteria Taş Sanatı Kadın Kooperatifi, Mozaikten Kolyeler