5Harfliler editörleri olarak The Guardian için yazdığımız yazının orijinali için buraya tıklayınız.
***
Özgecan Aslan cinayetinin yarattığı öfke, cinsel şiddet ve Türkiye’de kadın olmaya dair ülkede az rastlanır bir tartışmayı beraberinde getirdi. Zamanı çoktan gelmişti.
Ne acı ki çantasında biber spreyi taşıyan Aslan, karşılaştığı dehşete hazırlıklıydı. Belki de bu sebepten Aslan’ın ölümü Türkiye’de bu kadar çok sayıda kadını canevinden vurdu, çoğu kadının kendilerinin de taciz hikayeleri vardı. Binlercesi #sendeanlat etiketi altında kendi deneyimlerini paylaşmak için sosyal medyaya koştu.
Online kadın dergisi 5Harfliler’in editörleri olarak birinci elden anlatılan taciz hikayelerinin sitemizde en çok paylaşılan konulardan biri olduğunu biliyoruz. Sokakta, otobüste, işyerinde ya da evde yaşanan cinsel taciz veya şiddetten, bu suçların hesabını sormak isteyen kadınların muhatap oldukları işe yaramaz ve hasmane adalet sistemine kadar, Türkiye’de kadınlar gün geçtikçe seslerini daha çok çıkarma ve birbirleri tarafından duyulma, en çok da “burada yanlış bir şey var” deme ihtiyacı hissediyorlar.
Son yıllarda kadın cinayetleri artık haberlerde her gün rastlanan bir konu. Bu kendiliğinden olmadı – eşleri, eski eşleri, erkek arkadaşları, erkek kardeşleri, babaları ya da komşuları tarafından öldürülen kadınların sistematik bir şiddetin kurbanı olduğunda ısrar eden feminist örgütlerin çabalarıyla gerçekleşti.
Bağımsız haber ajansı Bianet 2009’dan beri kadınlara uygulanan erkek şiddetine dair ulusal ve yerel medyada yer alan olayları izliyor. Kadın örgütleri, kadın kıyımına karşı hükümeti harekete geçirmek için mitingler düzenliyor. Anıt Sayaç 2012’ten beri cinayete kurban giden kadınların hesabını tutuyor. Kadın cinayetleriyle ilgili hala Adalet Bakanlığı’nın ya da Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kaydettiği resmi bir rakam yok fakat Türkiye’de çoğu insan her gün kadınların erkekler tarafından öldürüldüğünün farkında.
Altın çağını 50’lerden 70’lere kadar yaşayan Yeşilçam, kadına karşı şiddeti normal bir şey gibi göstermeye yıllarca yardımcı oldu. Kökleri derinde bir tecavüz kültürünü devam ettirdi. 80’lerden itibaren kültürel bir güç olarak ortaya çıkan televizyon ise bunu değiştirecek pek bir şey yapmadı. Geçen on yılda şiddeti romantik aşkın en doğal parçasıymış gibi gösteren, kadınları aşağılayan, feminizmi karikatürleştiren pop şarkıları yaygınlaştı.
Şiddet haberlerinin medyaya yansıyışı ise sansasyonel. Haberler polisten edinilen ayrıntılarla dolu tecavüz hikayeleri, utançtan iki büklüm olmuş stok kadın fotoğrafları, kurbanın kıyafeti, alkol alımı, cinsel aktivitesi ve medeni durumuna dair yorumlar içeriyor.
Fakat Özgecan Aslan cinayeti farklıydı. Aslan ev içi şiddete kurban gitmedi, hararetli bir tartışma “sonucu” ya da “deliye dönen” sevgilisi tarafından öldürülmedi. Medyanın normalde kullandığı haklı çıkarmalar ona uygulanamıyordu. Aslan’ın katili ona tecavüz etmeye çalıştığı iddia edilen bir yabancıydı. Bunlar Aslan’ı masum görmemeyi, suçun bir kısmını Aslan’a yüklemeyi güçleştirdi.
Ana akım medya, cinayetin sebep olduğu öfkeden yararlanmakta gecikmedi, pek çok haber yayınlandı. Ama bu sefer kurbanın fotoğraf galerileri ya da başına gelenler için Aslan’ı suçlayan imalar yoktu. Normalden çok daha fazla insan, hem kadın hem erkek, medyanın kadınlara karşı işlenen suçları sömürmesi ve tecavüz kültürünü beslemesine karşı tepkisini koydu. Bu arada hem toplumdan hem hükümet yetkililerinden idam geri gelsin çağrıları yükseldi.
Zira adalet sistemi yetersiz ve derin kusurlar içeriyor. Bu durum, yıllardır kadınları haklarını aramaktan, suç duyurusunda bulunmaktan caydırıyor. Fakat son zamanlarda erkeklerin saldırısına şiddetle cevap veren kadınların hikayeleri daha çok duyulur oldu. Geçen ay İstanbul Feminist Kolektif saldırganları yaralayan ya da öldüren kadınların davalarının kaydını tutmaya başladı.
Aslan’ın ölümünden bu yana bu zamana kadar görülmedik sayıda kadın kendilerini savunmak için bıçak taşımaktan bahseder oldu. En son Diyarbakır’dan Arin Mirxan Kadın Savunma Timleri adlı bir Kürt grup, saldırgan erkeklere karşı bir uyarı yayınladı ve öz savunma olarak şiddet kullanma haklarını bildirdi. Sosyal medya kadınların tacizcilere karşı geldiği hikayelerle ve silahlanma arzularıyla doldu taştı.
Fakat bir yandan kadınlara karşı şiddete dair bilinç artarken diğer yandan devlet destekli muhafazakarlık yükselişte. Geçen haftaki konuşmasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kadınların din gereği erkeklerin emaneti olduğu ve bu sebeple erkeklerin onları koruması gerektiği şeklindeki açıklamasına karşı çıkan feministleri azarladı. Kadınların kimsenin emanetinde olmadığı ve Türkiye’deki herhangi bir vatandaş gibi kişisel emniyet ve hukuki korumaya hakları olduğu hatırlatması Cumhurbaşkanı’nın hoşuna gitmedi.
Hukuk sisteminde, medyada, hem siyasetçilerin hem toplumun zihniyetinde acil değişim gerekiyor. Kadınlar bu gerekliliğin farkında ve Aslan’ın cinayetinin de açıkça gösterdiği gibi artık bunu dile getirmekten çekinmiyorlar. Umuyoruz ki, bu durum kapsamlı bir eylemliliğe dönüşecek.
Duygu Aytaç, Hazal Halavut, Melis Kurultay, Nigar Hacızade ve Suna Kafadar 5Harfliler için çalışıyor.
Görsel: Miwa Matreyek