Animasyonda kuir feminist dünyalar... Pazar 13.30'da KAÇIRMAYIN.

SANAT

Hayatımıza bir Ayna: Kuku Kasabasından Masallar

“Kim Daha Lubunya?” adlı kısa filmiyle Pembe Hayat KuirFest’e konuk olan animasyon film yapımcısı Kate Jessop ile yarattığı renkli ve absürt dünyayı konuştuk.

 

Animasyon benim için uzun zamandır The Simpsons ve benzeri yapımlar, festivallerde izlediğim kısalarla sınırlıydı. Son yıllarda ise, Persepolis, Tuca&Bertie, She-Ra ve Disenchantment ile yeni bir anlam kazandı: Güçlü karakterler, eril dünya dışından hikayeler, ince ve pervasız bir mizah, ağzı bozuk ve cüretkar konuşmalar…

 

 

Bu yapımları seviyosanız, Kate Jessop’un animasyon dünyasının içine de kolaylıkla girebilirsiniz. 2017’de başladığı Tales from Pussy Willow animasyon serisi (Kuku Kasabasından Masallar – Pussy Willow Türkçe’de keçisöğüdü denilen bir bitkinin adı. Pussy Willow, serideki olayların geçtiği kasabanın adı) gerçek oyuncularla çekiliyor ve cinsiyet ayrımcılğı, aileyle ilişkiler, açılma, lgbti+fobi ve günümüzün politik meselelerini absürt bir mizahla ele alıyor. Web serisi olarak başlayan ve iki dakikalık bölümler halinde çekilen bu animasyonun, 3. sezonu ile yakın zamanda televizyonda yayınlanması planlanıyor.

 

 

Serinin 3. sezonunun pilot bölümü olarak çekilen “Kim Daha Lubunya? / Queerer Than Thou”, Pembe Hayat KuirFest’te, Lavinya! Kısaları seçkisi kapsamında, 24 Ocak 2019 saat 15:00’da Kıraathane, 26 Ocak 2019 Pazar, 13:30’da Vault34’te izleyicilerle buluşacak. Festival çizelgesi burada.

 

Kate’in işleri bununla sınırlı değil; bulduğu nesneler, görüntüler ve çizimleriyle oluşturduğu 2 boyutlu animasyonlar, güçlü anlatılarla ve incelikle tasarlanmış müziklerle birleşiyor, animasyonu sevenler için yeni kapılar açıyor. Londra’da yaşayan animasyon yapımcısı Kate Jessop ile Tales from Pussy Willow’u, animasyonlarını oluşturma ve senaryo yazım sürecini konuştuk, İngiltere seçimlerinden de geri kalmadık.

 

 

Kendinden biraz bahseder misin? Animasyona nasıl başladın ve iş nasıl uzun bir seriye dönüştü?

Doğduğum yer olan Manchester’da arkadaşlarımın müzik videolarını çekiyor ve çaldıkları klüplere videolar (club visuals) yapıyordum. Daha sonra, Comma Press yayıncılarının bazı edebiyat uyarlamaları üzerinde çalışmaya başladım, yaklaşık on yıl kadar sürdü. İlk filmim ise Gaia Holmes’ın bir şiirinin uyarlaması olan Desires filmimdi. Desires, o yıl ilk defa verilen Virgin Media Shorts ödülü için son eleme listesine alındı. Ayrıca Televizyonun ve Sinemanın En İyi Kadınları’nda Birleşik Krallık’ı temsil etti, dağıtım için de Short International şirketiyle bir anlaşma imzalandı.

 

Tales From Pussy Willow serisi açısından ise durum şöyle: Birkaç yıldır üstünkörü komediler yazıyordum, hepi topu not defterime karaladığım fikirler diyelim. Komik olup olmadıklarından emin olmadığım için birkaç yıl önce bu yazdıklarımı temize çekip senaryo olarak bazı insanlara yolladım. Çok olumlu geri dönüşler aldım, bu yüzden de bu işi yapmaya karar verdim. Anna Maguire senaryoları ilk yolladığım insanlardan biriydi, okur okumaz “Evet!” dedi ve o günden beri de her dizide var kendisi!

 

KuirFest’te izleyeceğimiz “Queerer than Thou? – Kim Daha Lubunya?”dan bahsedebilir misin?

Bu kısa filmi Tales From Pussy Willow’un yeni sezonunun pilot bölümü olarak çektik. Serinin sonraki bölümlerinde neler olduğuna ilişkin bir tadımlık diyebiliriz. Diziyi Berlinale Talent Lab’a getirdiğimde, kitlesel fonlamayla finanse edildi. İzleyeceğiniz bölüm, kuir camiada meydana gelebilen anlamsız çatışmaları ve yargılamaları yorumluyor.

 

 

Animasyonlarını oluşturma sürecini anlatabilir misin? 2 Boyutlu animasyonlar yapıyorsun ve çok fazla katman, çizim kullanıyorsun. Bunlar masalsı bir atmosfer de yaratıyor. Aynı zamanda hikayeleri de güçlü. Bunların tümünü bir araya getirme sürecin nasıl?

Güzel Sanatlar Okulunda okudum ve illüstrasyonlar da yaptım. Bunun etkisini film yapma tarzımda görebilirsiniz. Kolajı ve dokunsal mecraları gerçekten çok seviyorum. Artık her şey bilgisayarda hallediliyor olsa da yaptığım şeye ‘zamansız’, çok dokulu ve tablomsu bir his vermek istiyorum. Vektör grafikleri ve ciddi derecede düz dijital grafikler pek ilgimi çekmiyor ama bu sadece benim kişisel zevkim.

Dog from Kate Jessop on Vimeo.

 

Tales from Pussy Willow’da da yeşil yüzücü bonesi giyen oyuncuları yeşil perdenin önünde çekiyorum. Daha sonra onları, karakter özelliklerini veren saç şekilleri ve animasyon vücutlarıyla birleştiriyorum. Ve son olarak onları animasyon evreni içine yerleştiriyorum. Bu sayede çekimlerde oyuncular arasındaki şakalaşmaları da videoya katabiliyorum, onları sürrealist bir evrene çekmek ise bazı diyaloglardaki sertliğin kırılmasını sağlıyor.

 

Feminist bir yönetmen/film yapımcısıyla röportaj yaptığım için inan çok mutluyum. Tales from Pussy Willow’da işlediğin konular arasında cinsiyet ayrımcılığı, lgbti+ olmak, lubunya dostluğu, aileye açılma, kültürel aidiyetler, kuşak farklılıkları, çevre meseleleri ve güncel politika var. Senaryo yazma sürecini anlatır mısın?

 

Dünyayı ve başıma gelenleri işlemenin bir yolu olarak komedi yazmayı seviyorum. Kuku Kasabasından Masallar komik olsa da kadın düşmanlığı ve homofobi gibi ciddi sorunları da ele alıyor. Topluma ayna tuttuğuma ve insanlara seslendiğime inanmak istiyorum. Bana göre eğer birini güldürebiliyorsanız bu yolla bu insanların zorlu meselelerle ilişki kurma olasılıkları artıyor. Herhangi bir zorlu konuyu saçma bir şekilde ele alıyorum, gülünç oluyor ama aynı zamanda kışkırtıcı da bulunabiliyor.

(embed kodu alınabiliyor)

 

Mesela “Smile-Gülümse” bölümünde, taciz amaçlı laf atma (cat calling) üzerine bir şeyler yapmak istedim, eğer bu laf atmaları yapanlar feminist müttefik olsaydı diye düşünerek doğal akışı bozdum. Ya kadınları nesneleştirmek yerine, onlar hakkında gerçekten inanılmaz derecede içgörü sağlayan şeyleri fark eder ve bunları dile getirirlerse? Senin hakkında fark edilmesini isteyeceğin şeyler neler olurdu? Kendin hakkında en çok gurur duyduğun şey nedir? Tanıdığım bazı arkadaşlarımı ve kadınları düşünmeye başladım ve onların sahip oldukları ama belki de insanların bilmediği ya da fark etmediği en kayda değer, en güzel ya da en derin özel niteliklerden bazılarını düşündüm.

 

https://vimeo.com/134636712 Little Elephant

Little Elephant from Kate Jessop on Vimeo.

 

Little Elephant (Küçük Fil) ve Chariot Riders (Savaşçılar) animasyonların beni çok etkiledi. Hint kökenli İngiliz ailelerle büyüyen ve açılma süreçlerini anlatan eşcinsel bir kız ve erkeğin hikayelerini anlatıyorsun. Özellikle Türkiye gibi geleneksel/kapalı kültürlerde açılma süreci benzer şekilde, çok zorlu olabiliyor (Aslında dünyanın tüm yerlerinde bu böyle). Bu öykülere nasıl ulaştın?

 

Projenin yapımcısı olan Bobby Tiwana tarafından bu animasyonları yapmakla görevlendirildim. Birkaç yıl önce İngiltere’yi gezen bir tiyatro prodüksiyonu için yaptığım bazı animasyonlu arka planları görmüş. Daha sonra da Dear Foreigner (Sevgili Yabancı) isimli filmimi izlemiş, işlerimi biraz daha araştırmış ve kendi deyimiyle “ bu filme aşık olmuş”. Başlarda bir tiyatro yapımcısı olarak yeni izleyicilere ulaştırmak için Güney Asya kültüründeki lgbti+ konularını keşfeden işler yapmak istiyordu. Projeyi güvence altına almak için Sanat Konseyinden ve projeye en baştan destek veren kişilerden fon aldık. Carl Miller, birlikte yaptıkları önceki çalışmalara dayanarak iki kısayı yazmak için takıma geldi.

 

Çeşitli toplantılar yaptık ve bir filmin ebeveyn sevgisi, bir filmin ilk aşk, bir filmin kadın bakış açısı ve bir filmin de erkek bakış açısı hakkında olması hususunda karar kıldık. Bu ikileme (duology), yaklaşık 100 film festivalinde gösterildi ve kuir animasyonunda bir öncü olarak kabul edildi veya ilk QTPOC (queer, trans, intersex people of color / renkli* kuir, trans ve interseksler) animasyonlarından biri olarak kabul edildi.

 

Chariot Riders from Kate Jessop on Vimeo.

 

Tales of Pussy Willow’da lubunya sosyalliği ve deneyimi üzerine pek çok espri var. Farklı ülkelerdeki gösterimlerde nasıl tepkiler alıyorsun? Ortak deneyimler ve mizahi unsurlar mutlaka vardır.

Oyuncular TFPW’ye bayılıyorlar ve film çekerken kelimenin tam anlamıyla gülmekten duramıyoruz. (Instagram’ımdaki ve TFPW Twitter / FB sayfasındaki bazı çıkarılmış bölümleri izleyebilirsiniz). Seyirciler açısından ise ilginçtir ki tepkiler oldukça güçlüydü, birkaç kadından bu seriyi yazdığım için teşekkür aldım.

 

Sanırım bazı konular ilk kez yazılıp ekrana geldi. Bazı insanlar ise sonuna kadar oturup izlemenin biraz sancılı olduğunu söylüyor, ki bence eşit derecede geçerli, birçok insan da rahatsız edecek kadar gerçeğe yakın bulduklarını söylüyorlar. Ben de sonuna kadar izlemeyi sancılı buldum! Staffroom’u yaptıktan sonra, sanırım yalnızca bir kere başından sonuna kadar izledim, onu da yüklendikten sonra düzgün bir şekilde oynatılıp oynatılmadığından emin olmak içindi, sonra tekrar baştan sona bir kere daha izlemeye gerçekten dayanamıyorum!

 

Her iki durumda da güçlü bir tepki iyidir; çünkü o zaman insanlara ulaştığını ve rahatsızlık olsa bile onlara bir şeyler hissettirdiğini biliyorsun. İnsanlar kararsız, ikircikli olsaydı daha fazla endişe duyardım. Bana “queer Lena Dunham” deniliyor ki bu benim için büyük bir iltifat; ama bence sanırım ben ondan biraz daha absürdistim!

 

The World Keeps Turning from Kate Jessop on Vimeo.</p>

 

İzlanda’da topladığın nesnelerle yaptığın bir animasyonun var.  Diğer filmlerde de topladığın nesneler ya da el yapımı çizimleri kullandığını söylemiştin. Özellikle dantelleri neredeyse her filmde kullanmışsın:) Bunları nasıl animasyona dönüştürüyorsun?

 

Zengin dokulu iş ortaya çıkarmayı seviyorum ve bu da genellikle stop-motion nesne animasyonu ile bir araya getirdiğim dokular için karışık medya yaklaşımı kullanmaktan geliyor. Haha, evet tekstili seviyorum! Sanırım başka bir hayatta bir yüzey deseni tasarımcısı olurdum çünkü genel olarak modayla uğraşmaya bayılıyorum. Bu sadece kişisel bir zevk olsa gerek diye düşünüyorum.

 

Ben gerçekten düz temiz animasyonların, vektör grafiklerin veya 3D’nin insani değilim, bunların hepsi gözüme aynı görünüyor. İşlerin içindeki sanatçıya ait izleri görmek istiyorum ve eğer iş çok mükemmelse bu izleri göremezsiniz. Bunlardan biri İstanbul’da Halka’da yaptığım eser.

 

If Britain Were Symmetrical from Kate Jessop on Vimeo.

 

Müzik de animasyonlarının önemli bir parçası, ses tasarımını da kendin yapıyorsun. “Bazen müziğe dayanarak animasyonun yapısını oluşturuyorum” demişsin hatta bir röportajında.

Manchester müzik sahnesinde boşa harcanmış bir gençliğim oldu. (TFPW’deki ilk Muso Boy bölümlerinin çoğu buna dayanıyor). Kulüp kültürü aracılığıyla film yapımcılığına başladım. Buralarda yayınlanan görseller ve videolardan size bahsetmiştim. Şimdi durum tersine döndü: Bazen ses tasarımı yapan bir film yapımcısıyım. Her ikisi de ritme dayandığından benzerlikleri var. Animasyon ve müzik tamamen zamanlama ile ilgili ve yavaş yavaş öğreniyorum ki komedi de öyle

 

İşlerin dünyada feminist ve kuir festivaller dahil birçok festivalde gösterildi. Diğer yandan birçok kişi işlerini tanıtmak için ve daha çok kişiye ulaşmak için Youtube, Vimeo gibi platformları tercih ediyor. Sence ikisinin artı ve eksileri nelerdir? Bu işle ilgilenenler için bu konuda önerilerin var mı?

İşler değişiyor, ancak geleneksel olarak çok sayıda yüksek profilli festival, internette görüntülenebiliyorsa işinizle ilgilenmiyor.  Bunun gerekçesini şöyle anlıyorum:

Festival küratörleri internette zaten görebileceğiniz bir işin festivalini neden programlıyorsunuz diye düşünüyorlar – tekelci olmayı istiyorlar. Ayrıca bu, bir dağıtım anlaşması almanızı da engelleyebilir. Ancak Raindance, birkaç yıl önce politikalarını değiştirdi ve diğer birkaç A seviyesinde festivaller de şimdiden değiştirmeye başladı.  Daha önce filminizi festivalde yayınlar, bazı ödüller için aday olmasını umardınız. Sonra da internette koymadan yaklaşık 18 ay beklerdiniz. Bu günlerde bu model değişiyor ve internet dizileriyle birlikte artık insanlar işlerini böyle görüyorlar. Örneğin Broad City, Comedy Central tarafından alınmadan önce bir internet dizisiydi. Bence neyi hedeflediğinizle ilgili seçiminiz. Filminiz için en iyi stratejiyi belirlemeniz gerekiyor.

 

 

Tales of Pussy Willow bir web dizisi olarak başladı ve bölümler daha önce internette vardı, şu an ise festivallerde gösteriliyor. İleride online ortamlarda seriyi izleme şansımız olacak mı?

Seriyi şu an televizyon yayını amacıyla geliştirdiğimiz için bir web dizisi olarak kullanımdan kaldırıldırlar. TFPW senaryolarını 20 dakikalık bölümlere uyarlamaya çalışıyorum ki bu Berlinale Talent Lab’da çalıştığım şeydi. Akıl hocam Gods Own Country filminin senaryo editörüydü ve birlikte çalışmak harikaydı. Hala tipik bir piyes komedisi olacak ama daha çok Smack the Pony formatıyla harmanlanacak. Daha çok skeç yazıyorum, daha fazla karakter geliştiriyorum.

 

Zaman Yolcusu Mansplainer’daki, sıranın sonunu asla bulamayan kadını, Lezbiyen Kedilerin Gizli Hayatları’nı televizyonda yayınlamak istiyoruz.

 

Beğendiğin yönetmenler ve animasyoncular kimler?

Yönetmen olmam için bana aslen ilham veren Michel Gondry idi. Şu sıralar ise son zamanlarda çıkan pek çok komediden gerçekten ilham alıyorum. Amerika’daki silah suçları, #metoo hareketi veya aseksüellik gibi kültürel konuları tartışmak, BoJack Horseman’in insanbiçimcilik (anthropomorphism) gibi geleneksel animasyon yöntemlerini kullanma biçimi dahiyane.

Broad City, kadın merceğinden hayatın muhteşem bir tasviri. Ayrıca Smack the Pony, Fast Show ve Mighty Boosh gibi İngiliz komedilerinden de etkilendim.

 

12 Aralık 2019 Birleşik Krallık seçimleri için, sanatçıları oy vermeye çağıran bir video yaptın. Boris Johnson hükümeti sence işçiler, kadın/lgbti+lar, göçmenler ve sığınmacılar, sanatçılar için neler getirecek?

 

 

View this post on Instagram

 

Artists come on! This General Election is a once in a life time chance to create a society that works for everyone – not just the super rich. Let’s use our Art to spread the message – better days are possible! Watch – Share – Make your own! (Audio on – turn it up!) #bythemany #labour #election2019 #GE2019 #votelabour #oohjeremycorbyn #corbyn #corbynforchristmas #wantchangevotelabour #remembersection28 #equality #uklabour #letsmakeakindersociety #activism #animationasactivism #animation #activist #queeractivist #femalefilmmakerfriday #film #video #motiondesign #jeremycorbyn #jeremycorbynforpm Animation by @katejessopfilm ? VO by @caitlinoryan @uklabour @creativity4change

A post shared by Kate Jessop (@katejessopfilm) on

 

Şu anda Birleşik Krallık için gerçekten endişe verici bir dönem. Jeremy Corbyn ve Boris Johnson‘un kadın ve LGBTİ+ hakları ile ilgili oylama kayıtlarına bakarsanız Corbyn, olumlu (ve ayrıca anti-apartheid vb.), Johnson ise sürekli karşı oy kullandı. Gerçek şu ki evlilik eşitliği olasılığı gündem olduğu zamanlarda Johnson şunları şöylemişti: Bir erkekle evlenen bir adam köpeğiyle evleniyor gibidir.

 

AB’nin kapsamlı koruma haklarının terkedilmesi olasılığı ve Johnson gibi politikacıların eline bırakılmak korkutucu. Haklarınızı garantiye alamıyorsunuz; çünkü her zaman elinizden alınabilirler. Amerika’ya bakın, kürtaj yasası ve trans hakları vb. konularda nasıl gidiyorlar! Yaşamlarımızın gücünü kimin için ortaya koyduğumuza dikkat etmek çok önemli. Tam da bu yüzden insanları bu sefer seçime katılmaya teşvik etmek konusunda çok tutkuluydum.  Ama genel olarak animasyondaki çalışmalarımı politik bir eylem olarak görüyorum.

 

Kelimenin tam anlamıyla işçi videosu değil ama Kuir Kahramanlar (Queer Heroes) siyasi bir kısa filmdi ve çok şenlikliydi. 14 animasyon yapımcısı ile tarihteki önemli figürleri işledik. Tales from Pussy Willow ise çoğu zaman ana akım medyanın odak noktası olmayan birçok insanın kültürel deneyimlerini vurguladığı için oldukça politik bana kalırsa. Sanırım tam da bu yüzden insanlar diziyle bu kadar çok ilişki kurdular ve onu çok fazla övdüler.

 

Queer Heroes from Animation Girl Band on Vimeo.

 

Son olarak Türkiye’ye animasyon üzerine bir seminer ya da atölye için gelmeyi düşünür müsün? Eklemek istediklerin var mı?

Tabii ki, çok gelmek isterim!

Beni Instagram ve Twitter’da @katejessopfilm ve Facebook’ta @talesfrompw  sayfasından takip edebilirsiniz (Facebook “Pussy” sözcüğünü sayfa adında kullanmama izin vermiyor:))

 

http://katejessop.co.uk/

 

*Özellikle ABD’de 1960 sonrası birarada antikolonyalist/antisömürgeci mücadele veren etnik olarak ‘beyaz olmayan’ bireylerin (Asya, Afrika, Güney Amerika gibi) kullandığı şemsiye bir terim olan ‘people of color’ Türkçe literatürde tam bir karşılık bulunamadığı için ‘renkli’ olarak çevrilmişti.

 

26 Ocak Pazar günü, İstanbul Vault34’te qtpoc filmleri üzerine bir söyleşi olacak. https://www.facebook.com/events/2518450248478358/

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YTrans Haklarını Korku, Manipülasyon ve Nefret Üçgeninden Çıkarmak İçin Bir Adım
Trans Haklarını Korku, Manipülasyon ve Nefret Üçgeninden Çıkarmak İçin Bir Adım

Britanya'daki "Terf savaşları" trans hak savunuculuğunun hayatiliği üzerine bize pek çok şey öğretiyor.

Bir de bunlar var

Art is dead! Yahut Tanrı Bu, Buna Konuş
Atış Hedeflerini Fotoğraflamak: Düşman Kimdir, Neye Benzer?
Kolektif Dertlerimiz, Kolektif Değerlerimiz: Hattın Ucunda Zeki Müren’le Türkiye Tarihine Bir Bakış

Pin It on Pinterest