Editörlüğünü Tuğçe Yılmaz‘ın yaptığı 5Harfliler İstanbul Sözleşmesi Dosyası kadına yönelik şiddetle mücadelede İstanbul Sözleşmesinin önemini ve sözleşmeden çekilme tartışmalarının kadınlar için anlamını araştırmakta, yazı ve röportajlarla konunun uzmanı feministlere ses ve kulak vermektedir.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilip çekilmeyeceğini tartışacak olan toplantı Çarşamba günü gerçekleşecekti fakat ertelendi. Bunun, konfor alanlarının bekası uğruna kadın hayatlarını tehlikeye atan sözleşme karşıtları için ne anlama geldiğini zaman gösterecek. Neden iptal edilmesi gerektiğine dair sundukları argümanlar, ürettikleri korkuya dayanıyor. Uzun zamandır önce 18 yaş altı evliliğin önünün açılması, sonra nafakanın iptali talep ediliyor.
Birkaç gün önce iktidarın araçsallaştırdığı bir dernek olan KADEM’in sözleşmeyi savunduğuna dair açıklamaları hayretle paylaşılmıştı sosyal medyada. Oysa KADEM, beraber saf tuttuğu çeşitli gruplarla karşı karşıya gelmeyi göze alarak, başından beri İstanbul Sözleşmesi destekçisi olmuştu. Bu bize 6284 sayılı kanunun uygulanabilirliğini güçlendiren İstanbul Sözleşmesi’nin ne kadar hayati bir pozisyonda olduğunu ispatlıyor.
Havle Kadın Derneği kendisini daha önce “Türkiye’deki ilk Müslüman feminist kadın derneği” olarak tanıtmıştı. Müslüman feminist kadınların uzun zamandır çeşitli alanlarda verdikleri mücadeleyi sivil toplum alanında yürüten Havle, başından beri İstanbul Sözleşmesi’ni savunan kadın örgütleri içerisinde yer aldı. Ekim 2019-Ocak 2020 tarihleri arasında 12 şehirden 2838 kişiyle anket, 54 kişiyle derinlemesine görüşme yaparak hazırladıkları Erken Yaşta Evlilik Araştırması raporunu önümüzdeki günlerde yayınlayacak olan dernek bu dönemde edindikleri verileri kadın örgütleriyle ve sosyal medyada paylaştı, kampanya çalışmalarının yürütüldüğü toplantılara katıldı. 2018 yılı Ekim ayında farklı Müslüman kadın örgütlerinde tanışarak bir araya gelen ve Müslüman feminist çerçevede bilgi ve politika üretmeyi amaçladıklarını söyleyen Havle Kadın Derneği‘nin başkanı Rümeysa Çamdereli kendilerine sözleşmenin iptali tartışmalarıyla ilgili sorduğum soruları dernek adına yanıtladı.
İstanbul Sözleşmesi’nin yasaklanmasına dair tartışmaları nasıl seyrettiniz? Sizce bu noktaya nasıl geldik dünden bugüne?
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme yönündeki tartışmalar aslında bir süredir süregelen muhafazakarlaşma ve muhafazakar söylemlerle belirli grupların oylarını alma stratejisinin bir uzantısı. İstanbul Sözleşmesinden hemen önce de çocuk yaşta evliliklere af konusunu tartışıyorduk. Halihazırda gündemde olan ekonomik kriz gibi önemli gündemleri gölgelemek için tali gündemler yaratılarak kadınlar ve kız çocuklarını riske atacak adımlar atılması hazırlıkları yapılıyor ve gün geçtikçe karşımızdaki tehlike artıyor.
Birkaç yıl önce sözleşmenin iptalini savunanlar küçük ve marjinal diyebileceğimiz bir gruptan ibaretti. Uzun zamandır nafaka karşıtlığı ve 18 yaş altı evlilik izni üzerinden sözleşmenin altını oymaya çalışıyorlardı. Bugün bu kadar etkin olmalarının nedeni nedir? Ya da şöyle sorayım, sizce göründükleri kadar etkinler mi yoksa kuru gürültü mü?
Kuru gürültü olduğuna inanıyoruz. Yakın zamanda gerçekleştirdiğimiz “Erken yaşta evlilik” araştırması sonuçları da bize doğrudan bunu gösterdi. Araştırmamızdaki sorulara verilen cevapların ağırlıklı ortalamasına bakıldığında, toplumun büyük bölümü evlilik yaşını kadınlar için 24, erkekler için 26 olarak görüyor. “Kızınızı 18 yaşından önce evlendirir misiniz?” sorusuna katılımcıların yüzde 91,8’i “hayır” dedi. Yani Türkiye toplumu 24 yaşından önce kimsenin evi çekip çevirebileceğine inanmıyor. “Bir kız kaç yaşına kadar çocuktur?” diye sorduk, cevapların ortalama ağırlığı “20 yaş” çıktı. Aynı soru erkekler için sorulduğunda çıkan sonuç “19 yaş”. “İslâmi olarak sizce kaç yaşından itibaren evlilik caizdir?” dediğimizde ise ağırlıklı ortalama kızlar için 18, erkekler için 19 yaş oldu. 18 yaşın altında diyenlerin oranı yüzde 29.
Mesela Hz. Ayşe’nin evlenme yaşı olarak da söylenen 9 yaşı belirterek bunu savunan bazı sapkın fikirler var – ki Hz. Ayşe’nin 9 yaşında evlenmediği konusunda da birçok delil var. Ankette bu soruyu “9 yaş” olarak cevaplayanların oranı yüzde 1. Üstelik bu yuvarlanmış rakam, gerçek oran 0,7. Dini söylemlerden etkilenenler çok marjinal bir grubu oluşturuyor. Bu başka araştırmalarda da ortaya çıkıyor. 2017’deki başka bir araştırmada çalışırken, “Süresiz nafaka kaldırılsın mı?” diye sormuştuk, ezici bir çoğunluk “kaldırılmasın” dedi. “Kaldırılsın” diyenlerin oranı yüzde 20,9’da kaldı. İnsanların oy verdikleri ya da destekledikleri görüşle gündelik hayatta, pratikte yaptıkları arasında bir boşluk var. İddia edildiğinin aksine, AKP tabanı iktidarın dayattığı şeyleri söylemiyor, nafaka hakkında da erken yaşta evlilikte de ve şimdi sözünü ettiğimiz İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması konusunda da.
Sözleşmenin aile kurumunu tehlikeye attığını iddia eden sözleşme karşıtlarına “Sözleşme aileyi tehdit etmiyor” dedik. Sözleşme karşıtlarındaki hangi aile tahayyülü sözleşmenin aile karşıtı olduğuna inanmalarına sebep oluyor?
Bahsettikleri aile tahayyülü eril iktidarın en önemli zemini. Kadınların neyi yapıp neyi yapamayacağı burada belirleniyor, kadınlar ev içerisinde tanımlanıyor ve ev içerisindeki rolleriyle özdeş düşünülüyor. Bu sınırların dışına çıkan bir kadınlığa tahammül yok. Ayrıca, şiddeti de meşrulaştıran ve görmezden gelmeye çalışan bir boyut var bu aile tahayyülünde. “Kol kırılsın, yen içinde kalsın” anlayışı var. Hatta “kadınlar güçleniyor, boşanmak istiyor, sonrasında da eşleri buna dayanamayıp öldürüyor ya da şiddet uyguluyor” bile dediler. Böyle bir aileye kadınlar bir yana, hiçbir insanın, çocuğun ihtiyacı olmadığını düşünüyoruz.
Müslüman feminist bir örgütlenme olan Havle’nin İstanbul Sözleşmesi’ni savunurken üstlendiği rol ne oldu? Havle ve önceki Müslüman feminist örgütlenmeler üzerinden yola çıkarsak, Müslüman feministler muhafazakar tabandan yükselen itirazlara bugüne kadar neler dediler? Biraz daha açayım soruyu, sözleşme karşıtlarının “sözleşme aileyi tehdit ediyor”, “ahlaksızlığa davet ediyor”, “eşcinselliğe özendiriyor” argümanlarına bizler Müslüman feministler olarak neler dedik?
Özellikle din üzerinden üretilen argümanlara cevap üretmeye çalıştık. Temsiliyetimizin kendisi bile “tüm Müslümanlar” adına konuşma hadsizliğine bir nebze sekte vurabiliyor. Biz bahsi geçen ailenin İslam’ın tavsiye edeceği, teşvik edeceği bir aile olmadığı konusunda hemfikiriz. Ahlaksızlık konusundaki ifadeler de dönüşüme oldukça açık, yenilikçi tartışmaları özgürce yaygınlaştıran gençlerden korkmak olabilir ancak. Kendi kimlik sınırlarının ortadan kalktığının hissedilmesi, özellikle üst kuşaklarda bir korku yaratıyor. Ancak korkunun ecele faydası yok, dönüşüm geliyor ve farklı yaklaşım ve özgürlük alanlarını da beraberinde getiriyor.
LGBTİ+ konusu da bu mevzunun bir uzantısı. İstanbul Sözleşmesi herkesi şiddetten koruyacağını belirten bir metin, bu konuda insanların cinsel kimlik ve cinsel yönelimlerine dayalı bir ayrımcılık yapılamayacağını dile getirmek için madde bu şekilde kurgulanmış. Aksi yönde fikir belirtenler, birinin yalnızca gey ya da transseksüel olduğu için şiddete uğraması durumunda gerekli destekten yararlanmaması gerektiğini mi düşünüyorlar gerçekten? Eğer istedikleri buysa söylenebilecek tek şey: LGBTİ+ hakları insan haklarıdır ve tartışılmazdır. Zamanla, sadece tarafların çekiştiği derinliksiz tartışmaların bir adım ötesine taşıyabileceğimiz bir zemin bulabileceğimizi umut ediyoruz.
İstanbul Sözleşmesi’nin görüşüleceği AKP MYK toplantısı ertelendi. Daha öncesinde de Sözleşme karşıtlarından olan Türkiye Düşünce Platformu “Mayınlı alana girdiğimizi fark ettik” diyerek çekildiğini belirten bir açıklama yaptı. Türkiye’de birçok konu, alanından bağımsız ülkedeki kutuplaşmaya kurban gitti. Ülke insanının faydasına olup olmayacağı değil, hangi tarafın işine yarayacağı baz alınarak karşı çıkıldı veya savunuldu. Sizce İstanbul Sözleşmesi bu gidişatta bir istisna olabilir mi?
Bu süreçte çok farklı arka planlardan gelen, farklı dertleri olan kadınların Türkiye’nin her yerinde verdiği mücadelenin başarısı göz ardı edilemez kesinlikle. Ancak bir yandan da bu tarz konular, birdenbire önümüze atılarak, üzerine konuşup birlikte politika geliştirmemiz, çözüm aramamız, özellikle de kadınları daha derinden etkilediğine şahit olduğumuz pandemi, ekonomik kriz gibi gündemlere enerji harcamamızın önüne geçiyor. İstanbul Sözleşmesi bu özelliğiyle istisna değil, daha önce erken yaşta evlilik tartışması da birden fazla kez masaya benzer senaryolarla gelmişti. Ancak bu sefer mesele daha ciddi, kadın hareketi de bunun farkında ve elinden geleni yapmaya devam ediyor. İstanbul Sözleşmesi sonrasında kurulan EŞİK platformunun 300’den fazla üyesi var ve tüm bu kurumların farklı arka planlardan geldiğini tekrar vurgulamak istiyorum. Gün geçtikçe daha kapsayıcı hale gelen bir kadın hareketinden bahsettiğimizi söyleyebiliriz.