Öğretmen Gülşah Aktürk, peşini bırakmayan eski erkek arkadaşı Hakan Başar tarafından geçtiğimiz hafta tabancayla öldürüldü. Van’da sınıf öğretmenliği yapan Aktürk, öldürüldüğü sırada hayatından endişe ettiği için okuldan rapor almış, Konya’da, ailesiyle kalıyordu. Daha önce can güvenliğinin olmadığı gerekçesiyle eski erkek arkadaşından şikayetçi olmuş, mahkemeden koruma talep etmiş, gidip valiyle dahi konuşmuştu. Bir halta yaramadı. Gülşah, davaya şikayetçi olarak katılım dilekçesinde insanı mahvlara sürükleyen şeyler yazmıştı, dilekçe aşağıda:
“Hakan Başar’la 2012 Şubat ayından bu yana duygusal bir arkadaşlığımız vardı. Bana evlenme teklifinde bulundu. Zaman zaman ’benimle evlenmezsen seni vururum, öldürürüm’ gibi tehditlerle beni baskı altına almaya çalıştı. Annemi, babamı da tehdit etmiş. Kızınızı da sizi de öldüreceğim demiş. Bununla beraber benim hakkımda asılsız iddialarda bulunmuş. Ölümle tehdit ve hırsızlık gibi olaylara muhatap kaldığımdan ve bunların bir güvenlik sorunu olmasından ötürü, annem, babam ve ben bu durumu ildeki güvenliği sağlamakla mükellef en büyük mülki amir olan Van Valisi ile görüşmek istedik. Kendisinden görüşme talep ettik, Vali bizimle bizzat görüşmeyip bizi milli eğitimden sorumlu valiye yönlendirdi.
Milli eğitimden sorumlu vali Zafer Coşkun, bizi görüşmeye aldı. Durumu anlattık hayatımın tehlikede olduğunu söyledik o da bana, ‘en kötü ihtimal öleceğimi, ölümün hak olduğunu kaçış olmadığını, hiç olmadı istifa edebileceğimi yanımda biber gazı ile gezmem gerektiği gibi’ hiç de duyarlı olmayan, bizi daha da demoralize eden tavsiyelerde bulundu. Hatta ’böyle abuk sabuk insanlarla arkadaş olan kızlarımızda hata’ diyerek kısmen beni suçladı ve bizi gönderdi. O sırada odada bulunan Van Milli Eğitim Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı Kıyasettin Kırekin ertesi gün yanına uğramamızı istedi. Biz de gittik ve durumumuzla ilgilendi, bizi yönlendirdi. Anlattığım olayların resmi dökümünü, savcılık kayıtlarını, mahkeme kararını dosyalayıp dilekçeyle birlikte Milli Eğitime başvurabileceğimi, Memur Atama Yönetmeliği 39/b maddesi kapsamında tayin isteyebileceğimi söyledi.
[Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Adem Aydın] beni muayene etti. Posttravmatik stres bozukluğu ve depresyon olabileceğini ve biraz uzaklaşmamın iyi olabileceğini düşünüp bana 45 günlük istirahat verdi. Bu süreyi Konya’da ailemin yanında geçirdim. Sürekli telefon mesajlarıyla rahatsız etmeye annemi arayıp bana ahlaki açıdan iftiralar atmaya devam etti. Bu hususta da annem ve babam dinlenebilir. [Başar] kendisine açmış olduğum davayı geri çekmem konusunda bana baskı yapmaktadır. Benim bildiğim kadarıyla anne ve babama, yakın arkadaşlarıma, akrabalarıma, okul müdürüme kendi idare amirlerine ve iletişimde bulunduğu herkese beni kötülemekte, bana ahlaksız iftiralarda bulunmaktadır. Elinde olduğunu iddia ettiği fotoğraf videolarla şantajlar yapmaktadır.
Hakan Başar denen adamla değil aynı şehir de aynı ülkede bile yaşamak istemiyorum. Bana ve aile verdiği zararlardan hem maddi, hem manevi yıpranmış durumdayız. Görev yerimin değişmesini ve bana dair gelişmelerin gizli tutulmasını istiyorum. Çünkü bir şekilde benimle ilgili bilgilere ulaşıyor. Bu olaylar sonucunda gerekli girişimlerde bulunduğumu ve memur atama yönetmeliği 39-B maddesi kapsamında hakkım olan tayin hakkımı kullanma doğrultusunda girişimde bulundum. Bunun sonucunda güvenliğim sağlanamaz, görev yerim ailemin yanına sevk edilmezse ve başıma gelecek en ufak olaydan sorumlu olarak Van Valisi, Milli Eğitimden sorumlu Vali Yardımcı Zafer Coşkun, Van Milli Eğitim Müdürlüğünü sorumlu tutup bu kişi ve kurumlar hakkında suç duyurusunda bulunacağımı, ölümüm halinde bu kurum ve şahıslara ailem tarafından maddi manevi tazminat davası açılmasını da belirtmek istiyorum. Tüm bu hususlar nazara alınarak sanığın müsnet suçlardan cezalandırılacağının açık olması, tarafıma zarar verme ihtimalinin bulunması, delillerin toplanmamış oluşu, tarafıma vereceği zararların telafisinin imkansız olması, beni öldürmesi halinde ise bir kadın cinayetine dahi mani olunamayacak oluşu nazara alınarak sanığın 5271 sayılı yasanın 100’üncü maddesi gereğince tutuklanmasını da talep ediyorum.”
Vali yardımcısı Zafer Coşkun ise, Aktürk’ün ölümünün ardından dilekçe hakkında şunu demiş:
“Yaşanan bu olaydan dolayı büyük üzüntü yaşıyorum. Gülşah öğretmen bu konuyu anlatmak üzere bana geldi, üzülüyordu. Konuyu bana anlatınca amir olarak önce hoca hanımı teselli etmeye çalıştım. Yazaldığı gibi ifadeler kullanmadım. Rahatlamasını sağlamak için söylenmesi gereken neyse bende onları söyledim. Bu gibi konuları kafasına takmamasını, canını sıkmaması gerektiğini anlatarak teselli verdim. Bu tip insanlardan uzak durması gerektiğini de söyledim. Ama kesinlikle canını sıkacak, kıracak, rencide edecek hiç bir şey söylemedim. Görev ihmali yok. Vicdani, insani olarak elimden geleni yapmaya çalıştım. Kültür müdürlüğünü arayarak, rahmetli hocanın durumunu onlara da anlattım. Birileri çamur atmaya çalışıyor. Ailesi yaşanan olaylardan dolayı büyük üzüntü duyduklarını ifade ettiler. Ben iyilikten başka bir şey yapmadım” dedi.
Gülşah Aktürk öldürüldüğünde 27 yaşındaydı, öldürüleceğini biliyordu. Türkiye Cumhuriyeti’ne göre Gülşah, bütün çabalarına rağmen arkadaş kurbanı oldu, hep iyiliğinden kaybetti. Hata her zaman, her zaman kızlarımızda.