Ebru Aykut, kocaları için yemek pişiren, çorba kaynatan, şerbet karıştıran, kahve yapan munis ve âciz Osmanlı kadınlarının tekinsiz yüzünü gösteriyor. ‘Osmanlı’da Zehir Satışının Denetimi ve Kocasını Zehirleyen Kadınlar’ başlıklı doktora tezinde içine sevgi katmaları gereken yemeklere, zehir katan kadınlar üzerinden 19. yüzyıl taşrasında hane içi çatışmalar ve kadınların bu çatışmalardaki konumları tartışılıyor. Üstelik örnek hikâyeler arasında yalnızca gördüğü şiddetten ya da istemeden evlendirildikleri adamlardan kurtulmak için değil, hak etmediği bir mirasa konmak ya da gizli âşıklarına kaçabilmek için işlenen cinayetler de var.
Mutfağın kadını hapsettiği görünmezliğin, kadınlar tarafından gizli kapaklı işler yapmalarına müsaade edecek bir silaha dönüştürülmesi elbette ki otoriteleri alarma geçirmiş. Zehir satışını denetlemek için getirilen düzenlemeler, önce eczanelerde zehir ve ilaç hammaddelerinin yanyana durması yüzünden yaşanan kazaları engellemeyi amaçlıyor gibi görünse de (açıktan açığa kadınlara katillik yakıştırılmıyor çünkü), otopsi yöntemlerinin gelişmesiyle giderek daha çok ortaya dökülen zehirleme vakaları toplumsal bir panik de yaratmış. Yine de bütün düzenlemelere rağmen, aktarlar, sokak satıcıları, diplomasız doktorlar, kökçü ve macuncular tarafından el altından satılan kuduzböcekleri, kargabükenler, ebucehid karpuzları, göztaşı, sülümenlere engel olunamamış.
Başında kadın sıfatı bulunan pek çok eylem ve özne gibi, kadın suçlular da yalnızca kadın suçlular olarak kalamamış, hane hayatının çöküşünün ve ulusal zaafiyetlerin mümessili de olmak durumunda bırakılmışlar. Bir yandan da bu aktif tavır alış onlara pek yakıştırılmadığından, sorgularda ısrarlı biçimde yardım ve yataklık edenler araştırılmış. Bazı durumlarda perde arkasında bir erkek olsa da, yalnız başlarına olanlar da az değil gibi görünüyor. Bu durumlarda da ne yaptığını pek bilemeyen, eyleminin sonuçlarını kavramaktan âciz, yani nâkısat-ül-akl kabul edilen kadınlara ceza indirimleri uygulanmış.
Katile Fatma ve Elli Paralık Sıçanotu
Kocaeli’nin Geyze kazası Duraklar köyünden Fatma, 30 Ocak 1862 sabahı kocası Hüseyin’i elli paralık sıçanotuyla zehirler. Fatma’nın pişirdiği çorbaya karıştırdığı sıçanotu çarçabuk etkisini gösterdiğinden, Hüseyin kusmaya ve feryat etmeye başlar. Civar komşulardan hanesi en yakın olan Süleyman Çavuş diğer birkaç kişiyi daha toplayarak hemen Hüseyin’in feryadına yetişir. Tencerenin dibinde kalan çorbayı fark ettiklerinde durumdan şüphelenecekler, Fatma da kocasını zehirlediğini hiç çekinmeden ve açıkça komşuların önünde itiraf edecektir. Hüseyin 15 gün içinde ölür. Fatma ise kocasının ölümünün peşi sıra hapse konularak yerel meclisin kararıyla geçici olarak salıverilene kadar üç ay boyunca orada tutulur.
Mahkeme Fatma’nın, cezası idam olan taammüden adam öldürme suçunu işlediğine hükmeder. Fatma’nın buna rağmen geçici olarak salıverilmesinin nedenini de meclis mazbatasından öğreniriz: Fatma kocasını zehirlediğinde muhtemelen 3-4 aylık hamiledir. Ancak doğumun ardından cezası kesinleşecek ve ’emsaline ibret olmak üzere’ asılarak idam edilmesi yönünde padişah iradesi çıkacaktır.
Ebru Aykut, katile Fatma’nın, tespit edebildiği 28 zehirleme vakası içinde idam cezasıyla yargılanan 10 kadından biri olduğunu söylüyor. Bu 10 kadından beşinin cezası da 15 yıl hapse çevrilmiş. Bu ceza indirimlerinin bazıları katillerin yaşının küçük olmasından dolayı verilirken, bir kısmı da ‘kanun karşısında kadının erkekten farkı yoktur’ diye belirtilmesine rağmen cinsiyet nedeniyle veriliyor.
Kadehinde zehir olsa
Fatma’nın buna rağmen suçunu açıkça itiraf etmesinde, hamile olması kadar Hanefi Mezhebi’nin hükümlerine göre zehirin suç aleti olarak kabul edilmemesi de yatıyor olabilir. Maktulün yediği ya da içtiği şeyin zehirli olduğunu bilmediği durumlarda bile, içmeme/yememe seçeneği olduğu düşünüldüğünden, katil cezai sorumluluktan kurtulabiliyor. Bu yüzden maktulün zehiri kendi eliyle alıp almadığı şer’iyen ne lazım geleceğini anlamak için özellikle sorgulanıyor.
Büyük ihtimalle Fatma etrafındaki örneklerden görüp öğrenerek, işlediği cinayetten hapis cezasıyla kurtulabileceğini düşünmüş olabilir, diyor Ebru Aykut. Ancak itirafı onu taammüden cinayet işlemekten ipe götürmüş.