Hadi Ben Kaçtım çantalarının 6. ve sonuncusu diğerlerinden biraz farklı. Kendinden, sorumluluktan, özgürlükten, bakışlardan ve sözlerden kaçışı kendi hayatlarımızdan bildiklerimizle kurgulamak, bu çantaları elimizdekilerle toplamak bizim için zor olmadı, ama “kaçış çantası” dendiğinde akla doğal olarak gelen “göç çantasını” oluşturmaya sıra geldiğinde durakladık. Bu senenin Temmuz ayında, Birleşmiş Milletler dünyada zorla yerinden edilmiş insanların sayısının 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez 50 milyonu geçtiğini açıkladı. Bu rakama sosyal veya ekonomik sebeplerle, ya da kendi isteğiyle evini terkedenler dahil değil. Şu an dünyada göçe zorlanmış, devletsiz kalmış ya da sığınma isteyen en az 51.2 milyon mülteci var. Dolayısıyla kaçış çantaları arasında bir Göç Çantası olmasını da istemekle beraber, aramızda hiç kimse mültecilik denen korkunç durumu yaşamamışken, bu çantanın içini kendi hayalgücümüzle doldurmak yerine mültecilerin kendi hikaye ve haberlerinden parçalarla doldurmayı tercih ettik. Çantaya eşlik eden aşağıdaki yazıyı 5Harfliler editörlerinden Nigar Hacızade yazdı:
***
Zorunlu Göç, Zorunsuz Göç
“Ailemi kendine çeken Amerika onbir bin kilometrelik bir yolculuk demekti, ama dağ yolları ve sallantılı üçüncü sınıf kabinler tekinsizse de en zoru evden, o andan sonra aşinalığını yitirecek yüzlerden uzaklaşırkenki o ilk kilometrelerdi. New York’a ya da Teksas’a ya da Oklahoma’ya ya da her nereyeyse vardığımızda, birçok şey kaybedilmişti. Elizabeth Hardwick, “seyahat ettiğiniz zaman keşfettiğiniz ilk şey var olmadığınızdır” diyor. Diğer bir deyişle, geride bırakılan sadece başkaları değil, aslında sizinle ilgili bilinen her şeydir. Soyadınızın getirdiği güç ya da ceza artık yok. Sizden önce gelenlerin alın teriyle kazandığı haysiyetten kimse haberdar değil, bu yeni yerde değil. Nasıl kendiniz olduğunuzu bilenler artık yoklar. Kabahatlerinizin bahanesi olabilecek o geçmiş artık yok. Bu yeni yere vardığınız günkü isminizin ötesinde hiçbir şey yok, hatta onun bile eninde sonunda elden çıkarılması gerekebilir.”
2012 yılında Suriye’de ölen Lübnan asıllı ABD’li gazeteci Anthony Shadid, yıllar sonra izini sürdüğü aile evi üzerine kurulu House of Stone [Taş Ev] isimli hatıratında böyle diyor.
Kasım 1991’de Türkiye’ye geldiğimizde yağmur yağıyordu, 5 buçuk yaşındaydım, hatırladığım az şeyden biri bu. Savaştan kaçmak için gelmemiştik ama geride bıraktığımız ülke savaştaydı, bizim bıraktığımız şehre savaştan kaçarken başka bir yeri bırakıp gelenler vardı. Kalmak için de gelmemiştik, ama kaldık. Kaçmak zorunda değildik ama kalmak zorunda kaldık.
“Zorunda kalmak” çok geniş sınırları olan bir yer. Hayattaki en korkunç şeylerden biri evini ve yurdunu bırakıp gitmek zorunda bırakılmaktır derken kendimi bu zorunluluğa elbette dahil edemiyorum. Yine de zorunlu olarak bizim de bir hikayemiz var. Biz gittikten sonra pasaportumuzun üzerinde yazan ülkenin ismi değişti. Soyadlarımız değişti. Bütün yakınlarımızla olan ilişkilerimiz, aşinalıklarımız değişti. Dönmeyeceğimizi bilmeden çıktığımız yolda, göçmekte olduğumuzu tam olarak farketmeden ettiğimiz göçte çantamıza ne koymuştuk? Yeni ülkesinde sadece soyadı değil, isminin telaffuzu da değişen anneme bu soruyu farazi olarak sorduğumda, “çaldığın müzik aleti” dedi, “belki ülkene ait bir baharat.” Annemin biraz gözleri mi dolmuştu? Anthony Shadid “Hayatta kalma uğruna o kadar çok yük denize atılmıştı ki” diyor. “O kadar fazla kişi çok daha kötü şeyler yaşamışken kendi duygularını ikrar etmek olmazdı.” İlk akşam yanımızda getirdiğimiz köfteleri yemiştik.
Dün, bugün ve yarın, Türkiye’de çevremiz göçen, kaçan, gelen milyonlarla çevrili. Aralarında kötü şeyler yaşamışlar ve çok daha kötüsünü yaşamışlar var. En kötüsünü yaşamışlar da var. Onların duygularını, çantalarına ne koyduklarını, her birinin göçerken yanlarına ne alabildiklerini ve geride ne bıraktıklarını bilemeyiz. Bilebileceğimiz yalnızca şu: yaşadıkları hayatların ve yüzyüze kaldıkları gerçeklerin çeşitliliğini idrak etmemiz mümkün değil. Bu çantada o hayat hikayelerinden yalnızca birkaçı var.
***
Hadi Ben Kaçtım’ı da içeren “Bir gün Herkes Heyleltraş Olabilir” sergisi 16 Kasım’a kadar devam ediyor. Pazar hariç her gün sabah 11:00 ile akşam 6:00 arası ziyaret edebilirsiniz. Mekan: Elhamra Han, İstiklal Cad. No: 130 Beyoğlu, İstanbul. Elhamra, St. Antuan kilisesinin karşısındaki han.