Bir günümün hikayesi:
Saat 9.00 – Uyanma ve ismi lazım değil bir alışveriş sitesinin üç bloggerla yaptığı reklam çekimi üzerine patlayan ‘Neden insanların dış görünüşüyle dalga geçebiliriz/geçmemeliyiz’ konulu 34 sayfalık anaokulu münazarasına maruz kalış,
Saat 10.00 – İşe geliş ve ardından Chicago Üniversitesi profesörlerinden bir amcamızın Facebook sayfasından New Orleans Nörosayns Konferansı izlenimlerini ‘Konferansta binlerce insan ve alışılmadık oranda çirkin kadın yoğunluğu vardı. Süper model tipi hiç yoktu. Neler oluyor? Çirkin kadınları özel olarak nörosaynsa çeken bir şey mi var? Güzel kadınlar beyinle ilgilenmiyorlar mı? Kimse üstüne alınmasın…’ mesajıyla yayınlamasıyla ilgili haberi görmek,
Saat 13.00 – Öğle yemeğine eşlik eden muhabbet sırasında feminist arkadaşlarımdan birinin topuklu giymesi için kendisine baskı yapan eski erkek arkadaşından bahsetmesi,
Saat 21.00 – Eve geri dönüş ve 1935’te kadınların yüzleriyle değil, yalnızca vücutlarıyla değerlendirilmeleri için kesekağıdına sokuldukları yukarıdaki güzellik yarışması fotoğrafına rastlama.
Saat 23.00 – Koşarak 5Harfliler’e sığınma, İstiklal Marşı ve kapanış.
Şikago Üniversitesi’nde götlük profesörü değilim ama ben de sormak istiyorum: NELER OLUYOR? GERÇEKTEN?!?
Sürekli yeni baştan, erkeklerin (ve bu seferlik hedefte olanın kendileri olmadığına şükreden bazı kadınların da… maalesef!) görüş alanına girdiğimiz her yerde dış görünüşümüzün değerlendirmeye tabi tutulmasına müsaade ediyor olmadığımızı hatırlatmak mı gerek? ‘Nörosayntist de olsan önce rujunu sürücen bebeğim. Çünkü göz zevkim…’ Yaa! Ama es kaza biraz süslü olursan da ‘Agucuk, bugucuk, senin o hipotalamus diyen dillerini yerim’ tavrının bluzunuzdan görünen 2 mm’lik göğüs çatalının içine kaçmayacağının garantisi yok.
Çünkü dünya ‘kitap okuyan kadın, ouv ne oricinal’ bloglarında fetişleştirildiği şekliyle şöyle bir şey olmalı: Dizaltı beyaz çoraplar, kemik çerçeve numarasız gözlüklerin üzerine, dağınık topuz yapılmış altın sarısı saçlar ve mümkünse üzerinde kendisinden çok daha zeki erkeğinin gömleğinden başka bir şey olmadan, yüzüne vuran sabah güneşinde kitap okuyan, 18 yaşında, sıfır beden ulvi yaratıkların gezegeni. Bu şartlarda ne okuduğumuzun o kadar da önemi yok. Bir nevi aksesuar sonuçta. Yeter ki bütün bu güzel olma mecburiyetlerinden azade bir bilim ADAMI sabahlara kadar okumamıza rağmen gözaltı morluklarını engelleyen mucizevi kremi keşfedip, iki aylık maaşımız karşılığında kadınlığın hizmetine sunsun. Çünkü biz buna değeriz. O kutlu güne kadar kesekağıtları imdadımıza koşar.
Kesekağıdı üzerine de hassasiyetimizden etkilenen bir moda dergisinin ‘İşte o kadar mızmızlandınız, alın size GERÇEK kadınlar’ diye sunduğu fotoşopsuz ve makyajsız bile tanrıça gibi görünen kadın fotoğraflarını basarız hatta. Victoria’s Secret modellerinin fotoşoplanmamış üç gram selülitini görünce, yüzüme asit sürsem sivilcelerim geçer mi diye düşünen ergen bir anda cayıyor, etkisi kanıtlandı.
Kapatırken en başa dönersek, reklam kampanyasıyla ilgili ayyuka çıkan Twitter, ekşisözlük, Facebook yorumları, ‘Ama önce o başlattı’ diyerek nasıl göründüğü üzerinden çiğ çiğ yeme hakkını kendinizde gördüğünüz blogger kızın yanında, her gün vücudunun yeni bir parçasının ideal güzellik ölçütlerine uymadığını fark eden diğer bütün kadınları da cezalandırıyor. Daha bütün bu saldırılarla nasıl başedeceğini keşfedememiş ve yeni vücuduna alışmakta zaten zorlanan ergenler dahil. Az açılın da hepimiz bir nefes alalım!