Daha düzenli yarınlar için bildiğim her şeyi sizler için derledim.

ECİNNİLİK

Güzel Güzel İş Yapmak ve Hayatınızı Hale Yola Koymak İçin 5 Denenmiş Yöntem

Ben uygulama bakmıştım, tavsiye bakmıştım diyenler direkt aşağıdaki listeye gidebilir. Ama belki 5Harfliler’de gezinerek bir şeyleri erteliyorsunuzdur, o zaman baştaki dertleşmeyi de okuyabilirsiniz.

 

***

 

Procrastination’ kelimesini ilk öğrendiğim anı hatırlıyorum. Lise 3’teydim. O zamana kadar tecrübe etmediğimiz zorlukta, dönem ödevinin büyük halası ayarında bir proje bitirmemiz gerekiyordu; konusunu önceden belirlediğimiz 15 sayfalık bir akademik makale. Kabus, ödevin zorluğundan ziyade, bu dev ödevin müjdesinin teslim tarihinden iki sene önce verilmesindeydi. Teslim tarihi ufukta gözükmeyen bir ödev üzerinde çalışmaya hemen başlayıp, azar azar çalışarak vaktinde bitirmek gibi bir yetenek ise bu arkadaşınızın hamuruna katılmamıştı.

 

Yabancı bir öğretmenimiz vardı, yüzüncü kez ödevi neden hala yapmadığımı, nasıl halen konu üzerine düşünüyor olduğumu, ayrıntılı düşünmem bitince kuşkusuz süper bir şey yazacağımı kendisine açıklamaya çalışırken, “Bu yaptığın şeyin adı procrastination, senin gibi insanlara da procrastinator deniyor” dedi (ben de teşekkür amacıyla kendisine “yumurtanın kapıya dayanması” deyimini anlatmaya çalıştım ama İngilizcem yetmedi).

 

Procrastinate* fiilinin Türkçesi “ertelemek, geciktirmek, tehir etmek, sonraya bırakmak.” Peki fiili eyleyene, o kendini sabote etmekten hoşlanan, bir yandan mükemmelliyetçilik kavramındaki mükemmel kelimesinden gizlice güç alırken bir yandan değil aylarını, yıllarını utanç içerisinde geçiren, kendini hem ümitsizce dolu hem bomboş hisseden o iflah olmaz insana Türkçe’de ne deniyor? Sözlüğe göre: Üşengeç, erteleyen, geciktiren. (*Plazada çalışmadım ama Plaza Türkçe’sinden dilimize feedback, challenge ve daha binlerce ithal kelime gibi çoktan geçmiştir herhalde. Sürekli üretme zorunluluğu kapitalist bir kaygı; verimsizlik, aylaklık kapitalist ahlaka göre bir sorun olduğundan mı erteleme bu kadar büyük bir bela? İş bağlamı dışında bu kavramla karşılaştınız mı hiç? Buna sonra gelelim. Bir ara gelelim. Yarın kalkar geliriz.)

 

Lisedeki o anı iyi hatırlıyorum çünkü teşhis 17 yıllık hayatıma güneş gibi doğmuştu. Israrla, önüne geçilemez şekilde, açıklanamayan bir mağlubiyetle yediğim bu haltın bir adı vardıysa herhalde bir şifası da olmalıydı. En önemlisi, tembel ya da eksik değildim, prokrastıneytırdım işte, hedefi yükseklere koyduğumdan böyle yapıyordum. Öğretmenim ayrıca “gül gibi potansiyel”, “harcanmak” filan gibi laflar da kullanmıştı, ooo bu gazla ödevi bitiririm de, şampiyon bile olurum diye eve gittiğimi hatırlıyorum (ödevi bitirmedim ve şampiyon olmadım ve o projeden kaldım).

 

Üniversite hayatım boyunca yapmadığım ödevler ve kaldığım dersler üst üste birikti. Ders bitiminde beni kenara çeken, endişeli ses tonuyla potensiyel ve harcanmak kelimelerini kullanan hocaların sayısı tek haneli rakamları geçti. Bir süre sonra olay iyice hastalıklı bir hal aldı, kimsenin eğlenmediği ve iştirak etmediği ama benim bitirmeyi reddettiğim bir oyuna dönüştü. Dönemin bitmesine iki hafta kala henüz başlamadığım ödev ve sunum sayıları, okumam gereken sayfa miktarları bayat espirilerim haline geldi. Tıpkı lisede olduğu gibi, sevdiğim ve zevk aldığım derslerden aldığım iyi notlar sayesinde, ama zamanında teslim etmediğim tüm ödevlerin kaçınılmaz sonucu olarak, tüm arkadaşlarım arasındaki en düşük not ortalamasıyla mezun oldum.

 

Bu anlattıklarımın çok fazla insana tanıdık geldiğini tahmin ediyorum. Belki daha hafif ya da ağır versiyonunu atlatmışsınızdır, belki hiç atlatamamışsınızdır. Belki ADHD (dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu), depresyon, anksiyete ya da bir öğrenme zorluğu gibi hayatınızı daha da zorlaştıran bir şeyle boğuşuyorsunuz. (ADHD’den muztarip olan ve bu yazıyı yazma fikrini bana veren bir yazarın çok ayrıntılı verimlilik rehberi şurada).

 

Erteleme, başlayamama, başladığını bitirememe hastalığı peşimi hiç bırakmadı, haliyle daha iyisini, daha fazlasını yapabilecekken yapmamış olmanın (ya da yapabileceğine inanırken denememiş olmanın) sürekli üst üste binen pişmanlıkları, acabaları da. Tamamen bırakacağını da sanmıyorum. Üstelik yetişkin olmanın getirdiği sorumlulukların üzerine henüz örneğin annelik gibi zaman süpürgesi bir iş de binmiş değil. Yine de, çalışma hayatımda henüz bir felaket yaşamadım, hatta epey çok şükür bir yerdeyim. Bu hem genel olarak sevdiğim bir iş yapıyor olmanın sayesinde, hem de seneler içinde ben bile bir şeyler öğrenmeyi başardığım için. Yanisi dostlar, yapmam gereken işleri yapmazken çok fazla nasıl verimli çalışılır makalesi okudum, siyah fonda beyaz fontlu motivasyonel sözler.jpg dosyalarına sağ tıkladım, yetenekli ve başarılı insanlardan feyz almaya çalıştım, denedim-yanıldım. Tüm bu tavsiye ve yöntemler arasında sürekli tekrar eden, klişeleşmiş bazıları doğru çıktı.

 

Şekle uysun diye 5 maddede sıralıyorum:

 

1. Büyük işleri küçük parçalara bölün

 

BU MUYDU? 10 SAYFA HAYAT HİKAYENİ BUNUN İÇİN Mİ OKUDUK?

 

Evet, bu. Her şeyin başı, tüm işe yarar yöntemlerin anafikri bu.

 

a) Yapılacak işi olabilecek en küçük anlamlı parçasına kadar bölmek çok önemli, özellikle de dikkati çabuk dağılan bir insansanız. Olabilecek en küçük parçalara ayırın ve en küçüğünden başlayın. Eldeki işin muğlak, genel, karmaşık olmamasına dikkat edin. Mesela, diyelim ki epey garip bir Edip Akbayram takıntısı olan kardeşime doğum günü hediyesi alacağım. Bu işi ‘hediye al’ diye not etmiyorum. Hediye düşün, Edip Akbayram ve Dostlar’ın Nedir Ne Değildir plağını ebay’de bul, ısmarla, paketle, postala olarak beşe ayırıyorum (efsane bir kapak).

 

b) Yapmak istemediğiniz şeyleri yapmak da bir o kadar önemli.

 

Yapmak istemediğimiz şeyleri yapabiliyorsak bu yazının amacı ne değil mi? Ama öyle değil, yukarıdaki gibi işi en küçük parçalara ayırdıktan sonra burnumuzu tutup o düşüncesi en içimizi şişiren işi SADECE BEŞ DAKİKALIĞINA yapıyoruz. Beş dakikacık ya, ölmezsiniz. Fakat beş dakika yapan on dakika da yapar. Bak zoru bitti bile. Bütün gün önemsiz ya da kolay işleri hallederken kendimizi hafiflemiş hissetmeye mani olan, beyin kabızlığına sebep o kaka artık yok (aa kaka metaforu kullandım O_O)

 

2. Listeleyin

 

İşleri ve sorumlulukları listelemek her şeyin başı. Hele çok işiniz varsa, ya da çeşitli işleriniz varsa, hele unutkansanız, hele endişeye meyilliyseniz.

 

Benim yöntemim sadece iş-işleri değil, hayatımın her alanını listelemek: faturalar, arkadaşlar, babaannemi aramam gerekliliği, filanca sergiyi bitmeden görmek, alışveriş listesi, cevap yazılacak emailler, vs. Normalde kağıt kalem kullanırken baktım yanımda dört farklı listeyle geziyorum, bir de üzerinde çalıştığım en önemli proje “çiçekleri sula“ ile “gözlük cam silici al“ arasında gözden kaçmak üzere, teslim olup listelerimi dijital hale getirdim.

 

İnternette liste tutmak ve düzenli/verimli çalışmak için yüzlerce uygulama ve program var. Benim çok memnun kaldığım ve sürekli kullandığım: Todoist.

 

Todoist’in arayüzü sade, en önemli özelliği de bence bir milyon şey başarmaya çalışmaması. İşlerinizi projelere ayırabiliyorsunuz, sonra o projelerin altına alt-projeler ve yapılacak işleri ekliyorsunuz (ben yukarıda linkini verdiğim blogdaki gibi, Aile/Arkadaş/Sağlık/Okunacaklar gibi şeyleri de proje olarak kaydediyorum). İşleri zamanlayıp zamanlamamak size kalmış, her gün almanız gereken bir ilaç varsa mesela sürekli tekrarlanan bir alarm koyabiliyorsunuz. Diğer bir güzel özelliği de işlere öncelik verebilmeniz. Böylece ‘Bugün’e tıkladığınızda, günler haftalar öncesinden bugüne yazdığınız işleri öncelik sırasına göre karşınıza çıkarıyor. Yaptıkça da tık tık tık işaretleyip kağıt listelerin verdiği biten işin üzerine çizgi çekme hazzını yaşıyorsunuz. Todoist’in kullananların çok memnun kaldığı paralı versiyonu da var ama ben henüz ihtiyaç duymadım. iOS, Android, masaüstü, Windows versiyonları var, Gmail, Takvim ve Outlook ile senkronize oluyor. Daha ne olsun yemeğinizi mi yapsın?

 

3. Ara vererek, kısa süre çalışın

 

Dikkatiniz çabuk dağılıyor veya bunu yapacağıma yirmi yaş dişimi aldırırım dediğiniz bir işi erteliyorsanız, beş dakikada bir yeni tab açıp fac… ya da twi… harflerini tuşlamaya başlayasınız geliyorsa, süre tutarak çalışmak çok iyi bir yöntem. Bu süreyi 40 ya da 50 dakika olarak tutanlar var ama bana bu çok uzun geliyor (nitekim ilkokullu bebeler için de fazla uzun). Bence olay pomodoro, yani domates tekniğinde. İsmini yaratıcısının kullandığı mutfak alarmından alıyor ve internette sürüyle versiyonu var – ben linkteki online versiyonu kullanıyorum.

 

  • Ne yapacağınıza karar veriyorsunuz
  • Alarmı kuruyorsunuz
  • 25 dakika boyunca çalışıyorsunuz. 25 dakika çok makul bir süre, çünkü mesela eliniz başka bir tab’e veya telefonunuza giderse bakıyorsunuz ki sadece 12 dakika kalmış ve insafa gelip geri odaklanıyorsunuz.
  • 25 dakika dolunca alarm çalıyor, 5 dakika ara veriyorsunuz, çok acilmiş gibi Facebook’ta zıkkımlanıyorsunuz. Aranız bitince tekrar alarm çalıyor: 25 dakika daha.
  • 3-4 kere beş dakika ara verdikten sonra ihtiyaca göre 10-15-30 dakikalık uzun bir ara verebiliyorsunuz.

 

Bu şekilde yaklaşık 75-100 dakika odaklanarak çalışmak çok kolaylaşıyor, ki 75 dakikada güzel işler başarmak mümkün.

 

4. Notlarınızı düzenleyin

 

Kafası dağınık insanların en son ihtiyacı olan şey notlarının bir sürü defter, kağıt, email taslağı, post-it, telefondaki not uygulaması, telefondaki fotoğraflar, masanın arkasına düşen zarfın üstü, Pocket gibi link kaydediciler, Chrome’un bookmark kısmı boyunca dağılmış olması. Eğer bu tarz bir ‘o okuduğumu nerde okumuştum, şu notu nerede yazmıştım’ dağınıklığından dertliyseniz, Evernote gibi bir uygulama işinize yarayabilir. Evernote’ta defterler oluşturuyor, bu defterlerin içine notlar yazabiliyor, bunlara etiketler vererek düzenleyebiliyorsunuz. Artısı, linkleri, dosyaları (mesela Google Drive’dan – ki kendisi tam olarak bebişim olur), buluttan, fotoğrafları notlarınıza ekleyebiliyor, notlara alarm koyabiliyor veya başkalarıyla paylaşabiliyor olmanız. Bunun da pro versiyonu var ve ben onu da almadım. Evernote tabi ki şart değil, ama ihtiyaca cevap veren tek bir genel uygulama dağınıklık anksiyetesine çok iyi gelebilir.

 

 

5. Zihin yardımcıları: Meditasyon, terapi, ekrana bakmamak, spor: Hepsinin odaklanma ve motivasyon sorununa iyi geldiği hem tecrübeyle, hem bilimsel araştırmalarla sabit. Meditasyon herkese göre olmayabilir ya da terapiye verecek para olmayabilir (bende yok maalesef), ama mesela pomodoro’daki 5-10 dakikalık aralarda bilgisayar başından kalkmak, tıkanınca kısa da olsa bir yürüyüşe çıkmak, iyi geliyorsa yoga yapmak ya da koşmak, sessizce, bir şey yapmadan, telefona dokunmadan, telefona dokunmayı düşünmeden 5 dakikacık oturmaya çalışmak beyne iyi geliyor. Meditatif bir şey isterseniz Headspace gibi popüler bir uygulamayı ya da Youtube’daki videoları deneyebilirsiniz (yine de mantığını içselleştirdikten sonra elektronik aletlerden uzaklaşarak yapmak en güzeli).

 

Diğer uygulamalar: Inbox’ınızı sıfırlamak akıl sağlığınız için hayatiyse Chuck, çoğuna onay vermediğiniz onlarca şirketin email listelerinden gelen gereksiz maillerden kurtulmak için unroll.me, yine email kontrolü için Spark (gerçi bu bende anksiyete yaratıyor, hele de Türkçe de yazıştığım için, ya önemli bir mailin önemli olduğunu anlamayıp silerse diye). Şahsi tecrübem uygulamaları, programları, defterleri limitli tutmanın karışık zihinlere daha iyi geldiğini söylüyor, ama her şekilde deneme-yanılmaya inanıyorum.

 

Son olarak Serbest/evden çalışan dostlar için Zeki Müren rutinini şiddetle öneriyorum. “Resim isteyenlere resim imzaladığı” yerlere kendi işinizi koydunuz mu oluyor.

 

 

Twitter’dan bu derleme için nabız yokladığımda Pomodoro için bir oy, bir oy da şu kitap için geldi. Siz de kullanıp işe yarar bulduğunuz uygulamaları, programları, yöntemleri, mantraları paylaşır mısınız? Ya da başa çıkamadığınız bir şey varsa paylaşın, belki birlikte çözüm buluruz.

 

Görsel: Erteleme hastalığını, beynin bir şeyleri ertelerken nasıl çalıştığını, ve derdin dermanını en iyi anlatmış kaynaklardan biri olan Wait but Why blogundan: Mutlu yarınlara uçan siz ve sırtınıza yapışmış Anlık Tatmin Maymunu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YFransız Kadınlardan Bildiri: Sataşma Özgürlüğü, Cinsel Özgürlüğün Vazgeçilmezidir
Fransız Kadınlardan Bildiri: Sataşma Özgürlüğü, Cinsel Özgürlüğün Vazgeçilmezidir

"Erkek düşmanlığı ve cinsellik karşıtlığına bürünen bir feminizmde biz yokuz."

MEYDAN

YBiraz da Erkekler Anlatsın
Biraz da Erkekler Anlatsın

Anlat anlat bitmeyen cinsel taciz mağduriyeti paylaşımlarından daralan yorgun ruhlar için bir öneri: Biraz da erkekler anlatsın.

Bir de bunlar var

Kraliçenin Kuğusunu Yedi
Annem ve Karabasan
Yanlışlıkla Yarı Maraton Koştum, Mutluyum!

Pin It on Pinterest