Daire, neredeyse 400 bin takipçisi olan ve her hafta yeni bir bölüm yayınlayan bir Youtube programı. Ortalama 15’er dakika süren her bölümde, Türkiye’nin ağırlıkla İstanbul olmak üzere, çeşitli şehirlerinden birtakım evler, geniş açı ve yavaş çekimler eşliğinde sahipleri tarafından detaylıca teşhir ediliyor. Tuvalet kağıtlarının banyoda nerede durduğundan, kapı önündeki paspasın ne renk olduğuna kadar uzanan geniş yelpazede bir detaycılık ile yapılıyor bu. Ev sahipleri evlerindeki eşya ve nesneleri nerelerden edindiklerini, kimlerden miras aldıklarını, neden özellikle o eşyayı şu köşede istediklerini doğallaştırılmış, apaçık bir gururla anlatıyorlar. Evin kirası ya da alım/yapım değeri ise söylenmiyor (yeni bir akım olan Tiny House’lar hakkında verilen genel ve üstünkörü birtakım rakamlar hariç) zira para konuşmak bu daire’sel dünyada muhtemelen görgüsüzlük olarak addediliyor, ancak Daire’deki evler ve sahipleri katiyen görgüsüz olamazlar, bilakis “ilham vermek” gibi yüce bir amaca hizmet ediyor gibi görünüyorlar. Velhasıl programın tanıtım metninde de şöyle yazıyor:
“Daire’de kusursuz görünen, mükemmel döşenmiş, kurallara bağlı evler yok; gerçek insanların stil sahibi ve iyi fikirlerle dolu gerçek evleri var! Sizi de katalogtan fırlamış evler değil, insanların kapılar ardında o evlerin tadını nasıl çıkardığı ve yaşamları heyecanlandırıyorsa, bu kanal size ilham verebilir.’’
Bu yazılanlar doğru değil çünkü Daire’deki evlerin hepsi kusursuz görünen, mükemmel döşenmiş ve kurallara kesinlikle bağlı evler. Kusursuzlar çünkü hiçbir evin herhangi bir tamirata ihtiyacı olmadığı açık; tavanları akmıyor, sifonları çalışıyor, ısıtma sorunları yok ve musluklarından 7/24 sıcak su akıyor. Mükemmel döşenmişler çünkü hiçbirinin yatacak, oturacak, yemek yapacak alan sıkıntısı yok. Eşya açısından da bir eksiklik yaşıyor gibi görünmüyorlar; bütün evler, sadece temel ihtiyaçlarından ibaret olmayan, üzerine zaman harcayarak, dükkan gezerek, gerekirse sipariş edilerek, evdeki diğer eşyalarla uyumu gözetilerek edinilmiş eşyalarla dekore edilmiş. Kurallara da sıkıca bağlı evler bunlar, zira en basitinden bu programda yer almaya layık görülmüşler, bu programın kurallarına bağlılar yani. Hepsi makbul ve havalı olduğuna gönülden inanılan zevklerle donatılmış, itinayla yerleştirilmiş, tertemiz evler; çiçeklerle, sanat kitaplarıyla, dergilerle, ufak tefek enteresan ve “anlam yüklü” objelerle dolu. Nişantaşı’nda, Kozyatağı’nda, Ulus’ta, Çukurcuma’da orta-üst sınıf hayatlar yaşayan insanların evleri bunlar…
Daire, neoliberal kapitalizme giriş dersi niteliğinde bir seri. Serbestlik prensibiyle hareket eden neoliberalizmin konu artı değer olduğunda sınırlara saygısı yoktur, sınır çizmek kâr getiriyorsa o ayrı. Bu nedenle eviniz, evinizi nasıl döşediğiniz, hangi koltuğu ne için kullandığınız kolaylıkla kâr getirecek birer yatırım ihtimaline dönüşebilir. Kişiyi devlet ve toplumdan bağımsız, tek başına ayakta kalması gereken ve bencilliği oranında başarılı addeden kendi suretinde bir mikrokozmos olarak kuran sistem bu şekilde, özel alanlarını onları pazarlamaktan çekinmeyecek yatırımlar olarak düşünen öznellikler inşa eder öncelikle. Sonra da bu öznelerin kendilerini kendi rızalarıyla piyasaya açmasını sağlar. Karşılığında bazen para, bazen takdir/onay/hayranlık alacağımızı bildiğimiz için özel alanlarımızı piyasaya uygun, yani metalaştırılabilir şekilde organize etmeye başlarız, ki Instagram ve influencer kültürü bunun en açık tezahür ettiği alanlar. Her yerde artı değer gören, zevk, fikir gibi kavramları kazanım getirecek kültürel sermayeler olarak sahiplenen özneler birer limited şirketi, birer marka gibi davranmakta beis görmezler zira bu zamane ruhudur, bu dünyada var olmanın şartıdır.
Daire de bu geleneği takip ederek özel alanların pazarlanabilirliğine oynuyor. Bu açıdan programın/projenin/şirketin kendisine kapı açan evlerle ticari işbirlikleri içine girdiğini söylemek mümkün. Aynı zamanda kendisine yatırım yapma suretiyle piyasa değerini artıran izleyiciler yarattığını da. Neoliberalizm insanların bireyselliğine göz diker, kişisel alanlarını pazara açar, ancak bu alanların da belirli bir esnekliğe sahip olması koşulunu koyar, en azından serbest piyasanın kuralları gereği istendiğinde regüle/deregüle edilebilmelidirler. Tıpkı Daire’nin yaptığı gibi, insanların beğenilme arzularını kışkırtarak, düzenleyip yönlendirerek kendini döndüren bir dünyadır burası, insan değerinin estetik, zevk gibi afaki (değil tabii) şeylerle ölçüldüğü bir dünyadır.
Makbul zevkler
Daire’nin Youtube sayfasından başka bir tanıtım metninde de şöyle deniyor:
“Burada her hafta zevk sahibi, ilham veren insanların evlerine gidiyoruz. Kusursuz evlerin, tek özelliği pahalı olması olan mobilyaların, aşırı düzenin peşinde değiliz. Farklı ve içinde fikirler barındıran daireler görürseniz bize göstermeyi unutmayın.’’
Meselenin asla yapısal ya da sınıfsal değil, bireysel bir zevk ve vizyon olduğuna inanmamızı bekleyen bu paragrafta bu kelimeler ekonomik eşitsizliği gizleyen, gizlemekle kalmayıp onu ihya eden şiddet kelimeleri olarak beliriyor. “Önemli olan para ve onun getirdiği imkânlar değil, ilham ve fikirdir’’ demeye getiren, onlardan da herkesin eşit faydalanabileceğini iddia eden düpedüz bir yalan bu. Bu kelimeler orantısız zenginlik, imtiyaz ve imkânlarla dolu bu dünyaların suçluluk duygusundan ayıklanmış bir şekilde teşhir edilmesini ve bu teşhirden tatmin olunmasını mümkün kılıyor. Aynı zamanda ilham vermeyi ve fikir sahibi olmayı “ahlaklı olmakla” eşitliyor. Bu kelimelerin iyilikle, erdemlilikle bir tutulması, bazı kişiler tarafından iyilik saçacak şekilde mimlenmiş olmaları, şahit olunan şey karşısında duyulacak politik rahatsızlığı da ayıplanacak bir şey olarak kodlayıp devre dışı bırakmaya yarıyor. Konuşulması gereken asıl şey bazı insanların nasıl bu kadar refah içinde yaşadığı iken, ne kadar açık fikirli ve zevk sahibi oldukları hâline geliveriyor. Bu noktada Daire videolarına yapılan yorumların kanal sahiplerinin onayından geçtiğini belirtmekte fayda var; yani ancak uygun görülen yorumlar yayınlanıyor, bunlar da hayranlık, takdir, imrenme gibi pozitif ya da hafif ironik serzenişte bulunan “gülümseten”, zararsız yorumlar. Daire’nin dünyasında görgüsüzlüğe olmadığı gibi olumsuzluğa, eleştiriye de yer yok. Sinsi ve zehirli bir kişisel gelişim diktası hüküm sürüyor bu dünyada.
Görgü, ilham, fikir sahibi gibi süslü kelimeler, içlerinde aynı zamanda başka tip ayrımcılıkları da saklıyor. Servetten ancak “zevksiz” bir teşhir söz konusuysa rahatsız olunabiliyor örneğin; muhafazakar Müslüman zenginlerin evleri ne kadar görgüsüzdür, ne kadar zevksizdir, o renkler yan yana kullanılır mı? Göz vardır, izan var… Bu kelimeler beyaz zenginler için ekstra kullanışlı zira anaparaya talip olan ve kendi belirlediği ahlak değerlerini paylaşmayan yeni zenginleri çember dışı bırakan görünmez güç alanları olarak da işliyor. Üstelik kök salmış egemenlikleri sayesinde Instagram’da, sanat galerilerinde, filmlerde, şarkılarda çok uzun yıllardır propagandasını yaptıkları zevklilik dedikleri şeyi, içselleştirmiş “halkın” desteğini de yanlarına alarak kendi statü ve dokunulmazlıklarını bir kere daha sağlamlaştırıyorlar.
“Hiç İkea gibi durmuyor.’’
“Apartman görevlisi sağolsun benim için kurdu, montaj parası vermedim.’’
“Bu koltuk İkea’dan ama hiç İkea gibi durmuyor. O yüzden seviyorum.’’
“Kendime uygun hâle getirmek için evi kırdım döktüm.’’
“Ev ararken tek kriterimiz vardı, bütün odaların ışık görmesi.’’
“Şu küpü de Edremit’te bir eskiciden aldım.’’
“Manzaraya karşı yemek yapmak daha keyifli.’’
Bu cümleler, Daire’de yer alan bazı ev sahiplerine ait. Anonim apartman görevlisi sağ olsun tabii, bedavaya işimi yaptırdım. Ayrıca maazallah o koltuğun İkea olduğu belli olsaydı ne olurdu? Daire’de evini paylaşanların en büyük korkusu avam olmak, “sıradan” insanlarla aynı mobilyaları, aynı zevki paylaşmakmış gibi duruyor. Ancak neredeyse ölümle bir tutulan bu ihtimale dair korkunun ecele faydası yok, Daire’nin dünyası son derece jenerik bir dünya. Insta’lanabilir ölçüde “zevkli” addedilen, ana akım Instagram’la aynı beyaz, heteroseksüel, orta-üst sınıf imgeler kataloğunu paylaşan, aşina olduğumuz bir dünya. Bu dünyada böyle imgelere maruz kalan izleyicinin bakışı da ehlileştirilmek suretiyle hizaya, belirli bir zümrenin hizasına çekilmeye çalışılıyor. Para paylaşılmıyor elbette ama neyin zevkli neyin ilham verici olduğuna, neyin görgü neyin görgüsüzlük olduğuna dair bir sözleşmede birleşmeye zorlanıyor izleyenler. Zenginlik ve imtiyazlılık sebepsizleştilerek önce doğallaştırılıyor, sonra romantize ve idealize ediliyor.
Daire bu açıdan neoliberal bir mikrokozmos gibi çalışıyor. “Şunu şuradan aldım ama rengini beğenmedim, şu renge boyadım’’ derecesindeki yüzeysel anlatıları bireysel ilham öyküleri diye pazarlıyor. Daire, sistemin bize dayattığı bencilliği yüceltiyor ve bunu içselleştirmiş kitlenin özel, kişisel alanlar yaratma arzusunu sömürüyor. Bu şekilde hem içerik sağlayıcıları hem de içeriği izleyenleri bu marka kimliğine dahil ediyor. Çok cingöz bir strateji bu, Daire’de yer almak için evlerinin Daire’deki evler gibi döşendiği bir geleceğe yatırım yapan insanlar yaratmayı amaçlayan, bu yatırımı yapabilmiş olanları “fikir sahibi, kendine has” yani “değerli” ilan eden bir strateji.
“Ve bu kanaldaki tüm evler Türkiye’de.’’
Yukarıdaki cümleyle Daire, “Türkiye’nin sadece altın varaklı mobilyalarını görgüsüzce insta’layan zevksiz yeni zenginlerin değil, zenginliklerini zevkli bir şekilde teşhir eden köklü [zengin’in görgülücesi] insanların da yaşadığı bir yer’’ olduğunu müjdeliyor. Bu evler Bali, Nordik, Parizyen, İskandinav tarzlarda ama inanır mısınız Türkiye’de! Bu açıdan Daire’nin kurumsal kimliğinin aydınlanmacı, liberal bir dünya görüşünden beslendiğini söylemek mümkün. Neredeyse Orta Doğu olarak işaretlenmiş bir coğrafyada yaşamaktan hicap duyması beklenen, bireysel özgürlüğünü ilham, zevk gibi söylemler yardımıyla elinde tutabileceğinden emin olan, buna yönelik tüm yatırımları içselleştiren bir gruba konuşan bir marka kimliği bu.
Bir insan neden çok pahalıya mal olduğu açık seçik ortada olan evini milyonlarca insanla paylaşmak ister? Zenginliği gururla, detay detay teşhir etmek nasıl önemli, itibarlı bir şey hâline gelir? Daire’nin temsil ettiği dünya, belirli bir prototipin (kentli, iyi eğitimli, aileden zengin, meslek sahibi) beyazlığı sadece evinin duvarları ve eşyaların renginden ibaret kalmayan dünyası. Sterilliğin, dışlamanın, imtiyazın, statünün vahşi ve saldırgan dünyası. İlham falan vermeyen, olsa olsa rencide eden bir dünya.