Beklediğiniz bir son ise önce yeterince beklediğinizden emin olun, sonra neden burada iki son var diye düşünün! Yeterince karışık mı?

SANAT

Gönlünüzün İstediği Son!

Size de oluyor mu bilmiyorum. İşler yolunda gitmedikçe klasmanda herhangi bir yere bile konamamış Yeşilçam filmlerine bakar buluyorum kendimi. Seyretmek demiyorum bilhassa.

 

Ardı ardına, onlarca haber okuyunca yine bu durumda buldum kendimi daha dün. Bu kez filmin adı Alamancının Karısı. Yani daha başlıktan aslında iyi kötü bir kadın hikâyesi olacağını bilebiliyoruz değil mi? Ama nasıl, nasılından?

 

Bu belirgin bir janr aslında Yeşilçam’da. Almanya’ya işçi göçünün konu edildiği ve Almanya’da geçen pek çok film var da, arkada kalanları konu edinenin sayısı çok değil (bunu da böyle gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum, araştırmalarıma dayanarak).

 

Alamancının Karısı’nda Hülya Avşar, Almanya’ya gidiş o gidiş kocasını bekleyen, oğluyla köyde kalmış bir kadını canlandırıyor. Adam gideli dört sene mi ne olmuş. Arada bir yolladığı mektupları okutmak için Hülya Avşar köyün muhtarına koşturuyor. Buraya dikkat, çünkü okuması yazması olmayan bir kadın Hülya.

 

Derken (işin doğrusu talihsiz bir biçimde) Korhan Abay tarafından canlandırılan koca çıkıp geliyor. Kavuşmalar, mutluluklar, ailecek gelecek planları derken, aslında Korhan’ın kafasında dolanan tilkilerden bihaber, “yarabbim bu hikâye nereye gidiyor” diye düşünüyor seyirci (yani ben!). Bu mutlu sahnelerde Hülya kocasına durmadan sen benim yerim yurdum, evim barkım, atam büyüğüm, kocam, erim diye sayıp döküyor.

 

Meğer!

 

Korhan’ın Alamanya’ya hep beraber gidileceği vaadiyle karısına parmak bastırdığı birtakım kâğıtlar aslında boşanma ve çocuğu da babaya verme kâğıtlarıymış. Hülya bir sabah kocasından, oğlundan oluveriyor.

 

Geldik filmin yarısına.

 

Bundan sonra işte kaçma, kovalama faslı var. Hülya, Tecavüzcü Coşkun’un falan elinden son anda kurtularak, davasını tüm ülkeye duyurmayı başarıyor. Gazetelere konu olduğunda, güzelliği reklamcıların ilgisini çekiyor ve kendisiyle en az 5 reklamlık anlaşmalar imzalanmak isteniyor (çünkü Hülya’nın güzelliği hikâyeye mutlaka bir yerden girecek!)

 

Filmin sonuna geldik, geleceğiz.

 

Tüm Türkiye, köyde bir başına koyduğu karısını bir yabancı kadına değişen ve oğlunu da annesinden kaçıran Korhan Abay’dan nefret ederken, bir market sahibi Korhan’ı polise ihbar ediyor. Oğlunu bu sayede bulan Hülya, Korhan, Alman sevgili, polis, avukat ve çocuğun dahil olduğu bir garip sahneler yaşanıyor. Polis diyor ki “bir şey yapamam,” Korhan diyor ki, “çocuk benim,” avukat çaresiz, Hülya kızgın, Alman sevgili çocuğu çekeleştiriyor… Tam bir trajedi. Hâlâ mı bırakmadık filmi seyretmeyi? Yazıyı okumayı?

 

İşte buraya kadar gelenlere bir sürpriz var filmin sonunda.

 

Çocuğu kaptığı gibi arabasını Kapıkule’ye doğru süren Korhan’ın ardından Hülya yetişiyor. “Eh artık sonu herhalde, bitti bu çile” derken. Araba duruyor, Hülya yalvar yakar, “oğlumu ver;” Korhan diyor ki, “çekil be kadın” ve yine bir trajedi derken araba uzaklaşıp gözden kayboluyor, Hülya per perişan. Film bitti!

 

Ama birden, son 3 dakikayı geri alıyor yönetmen. Aynı Korhan’ı Kapıkule’ye doğru hızla uzaklaşan arabada görüyoruz yine. Kovalayan aynı Hülya ve araba yine duruyor (Seyirci burada herhalde korkunç bir montaj hatası diye ekrana bakıyor, heyecan dorukta). Fakat o da ne? Arabadan inen Korhan, çocuğuna, Hülya’ya uzun uzun bakıyor, düşüncelere dalıyor, uzaklara bakıyor ve birden özür diliyor. Hülya’ya “Sana çok çektirdim, beni affet” diyor ve arabasına binip sadece sevgilisiyle uzaklaşıyor. Hülya oğluyla sarmaş dolaş, seyircinin kafası çorba.

 

İşte burada filme yönetmenin bir müdahalesi var ve bütün bu yazıyı da işte şu yazı yüzünden okudunuz:

 

Screen Shot 2016-06-16 at 12.32.50 AM

 

Hangi sonu isterdiniz, onu alıyorsunuz! Eşi benzeri görülmemiş bir final. Bana öyle geliyor ki, yönetmen ve prodüktör arasında mutlu son-mutsuz son kavgasına bulunmuş ara bir çözüm sanki; ya da Yeşilçam’ın arayışlar içindeyken “deneyelim ya” diyerek olası bir delirme anında verdiği evlere şenlik bir karar.

 

Yine de bir hayat dersi yok mu bu sonda?  Beklediğiniz bir son ise yeterince beklediğinizden emin olun evvela, sonra neden burada iki son var diye düşünün! Hangisini seçeceğinize dair ayrıca bir düşünün, ya da “aman ya su yolunu bulur” deyip geçin. Hayat!

 

Film de burada.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

TARİH

YKarpuz Kabuğundan Taç
Karpuz Kabuğundan Taç

Maraton yüzen ilk kadın sporcu Canan Ateş, 1979'da katıldığı bir TRT programında yüzücülük kariyerini anlatıyor.

ECİNNİLİK

YAnnesi Amelya Hanım’ı Oynarken Adile Naşit
Annesi Amelya Hanım’ı Oynarken Adile Naşit

Annesi Amelya Hanım rolünde Adile Naşit kendi çocukluğuna bakıyor.

SANAT

YSöyleşi: Şövket Elekberova, Pıçıldaşın Lepeler
Söyleşi: Şövket Elekberova, Pıçıldaşın Lepeler

Sovyet Azerbaycanı'nın efsanevi ismi Şövket Elekberova'nın bu şarkısı neler anlatıyor?

ECİNNİLİK

YSanal Ev İşleri Sergisi: Sonsuz Patates
Sanal Ev İşleri Sergisi: Sonsuz Patates

Ne yapalım, nasıl yapalım da görünür hale getirelim ev işlerine gömdüğümüz zamanı? 

Bir de bunlar var

Kazuo Ishiguro’yla Hatıralar Geçidi
Bulanıklaşan Sanat Zanaat Ayrımı ve Yeni Çalışma Biçimleri
Parktan Çıkan Jan Dark ve Başka Tuhaflıklar

Pin It on Pinterest