Üniversiteye gelip de Ankara’nın kitapçılarına paracıklarımı balya balya bıraktığım günlerde en önemli keşiflerimden biri ‘Geceyarısı Sineması‘ isimli dergi olmuştu. Dergiye ikinci senesinde yetişmiştim, 2002 boyunca da bir iki sayısını alabildim. Sonra? 3 ay aradan sonra tekrar baktığımda raflarda yoktu meret. Başka dergilerle samimi olduysak da bunun yeri dolmadı. Geride “eski patika” ve “pentimento” gibi kelimeler bırakarak kaybolmuştu: Bahçeli sokaklarını hızla saran DVD tükkanlarının ücra kısımlarına itilmiş porno raflarında, korku filmi afişlerinde, gecenin biçimsiz saatlerindeki televizyon yayınlarında kimi yazıları hatırlayıp buruluyordum.
Aşağıda 15. sayıdan kopyaladığım bir yazı var; hediyem olsun.
Bela Lugosi’nin oynadığı Muhsin Ertuğrul filmi!
Muhsin Ertuğrul ve Bela Lugosi… Bu iki isim ne vesileyle birlikte anılabilirler? Biri Türkiye sinemasına -ve ayrıca tiyatrosuna- uzunca bir dönem tek başına damgasını vurmuş bir Türk yönetmen. Diğeri, Hollywood’un ilk Draculauyarlamasında başrolü oynayarak bu ölümsüz vampir kont ile özdeşleşmiş efsanevi bir korku sineması ikonu. Oysa şaka değil gerçek: Macar asıllı Bela Lugosi, Muhsin Ertuğrul’un yönettiği bir (hatta belki iki) Alman filminde oynamıştı! Nasıl olmuş da olmuş demeyin… Muhsin Ertuğrul Benden Sonra Tufan Olmasın (Eczacıbaşı Vakfı Yayınları; 1989) adlı otobiyografisinde Bela Lugosi ile yollarının nasıl çakıştığını ayrıntısıyla anlatıyor.
Muhsin Ertuğrul aslında ilk sinema deneyimlerini 1919-20’de Almanya’da yaşamıştı. 1919’da Almanya’da bir film çektikten sonra, ertesi yıl Karl May adlı oryantalist bir Alman serüven romanı yazarının eserlerini sinemaya uyarlamak amacıyla, sözkonusu yazarın bir grup Alman hayranının girişimiyle kurulan Ustad Film’in kuruluşuna katılır. Aynı dönemde Bela Lugosi de Almanya’dadır, çünkü 1919 Macar Devrimi’nin bastırılmasının ardından sosyalist görüşlü bu oyuncu Almanya’ya kaçmıştır -ve ABD’ye göçmeden önce, bir süre bu ülkede kalacaktır. Gerisini Muhsin Ertuğrul’dan dinleyelim:
“Yardımcım Reimann, dışarıda birinin beni görmek istediğini ve rejisör odasına aldığını haber verdi. Odadan içeri girdiğim zaman uzun boylu, sararmış tenli, eskimiş elbiseli biri beni bekliyordu. Oturttum. Anlatmaya başladı: ‘Adım Bela Lugosi… Budapeşte’den geliyorum. Sizden saklayacak değilim. Bela Kuhn [Macar komünist lider] Devrimi’ne karıştım. Macaristan’da kalamazdım. Şimdi burada iş arıyorum.’ Fazla konuşturmak istemedim, “Yeni bir filme başlıyorum, onda sizi tatmin edecek büyük bir rolünüz olacak.” dedim. Ustad-Film’in müdürlüğünü yapan Knefels’e hemen bir kağıt göndererek, filmin süreceği dönem boyunca Bela Lugosi’yi ayda on bin mark ücretle angaje etmesini yazdım.”
Sözkonusu film, Die Teufelsenbeter (Şeytan’a Tapanlar) adını taşıyordu. Ertuğrul, otobiyografisinde filmin konusu hakkında bilgi vermese de ismi yanıltmasın, bu film fantastik nitelikli bir korku filmi değil. Filmin konusu, kendini Ortadoğu halkları arasında yaşamaya adamış Alman asıllı kahraman bir serüvencinin, Yezidîleri yöredeki Osmanlı valisinin zulmünden kurtarmasını anlatıyor. (Yezidîler, Kürt kökenli ama İslamiyet’ten ayrılarak, kim bilir hangi etkilerle Şeytan’ın kutsanması üzerine kurulu, kendilerine özgü bir din geliştirmiş barışçıl ve Batı’daki Satanistlerle uzaktan yakından bir benzerlikleri olmayan-küçük bir topluluktur).
Bela Lugosi, Ustad Film’in gerçekleştirdiği bir filmde daha oynayacaktı: Die Todeskarawane (Ölüm Kervanı). Ertuğrul’un bir bahiste adını andığı ama otobiyografisinde hiç değinmediği Todeskarawane’nin ise, aksamalara uğrayan sorunlu bir süreç sonucu tamamlanmış bir film olduğunu yabancı kaynaklardan öğreniyoruz. Muhsin Ertuğrul’un, bu filmin asıl ve tek yönetmeni olmasa da filmin yapımına bir aşamada müdahil olduğu anlaşılıyor. Ustad Film ve bu yapımevinin bütün filmleri hakkında, yerli kaynakları yabancı kaynaklarla takviye etmeye yönelik bir çalışma olarak Sadi Konuralp ve Kaya Özkaracalar’ın, Bahçeşehir Üniversitesi’nce düzenlenen, Türk Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler – 4 konferansında yaptıkları sunuşun metninin, Bağlam Yayınları’nca önümüzdeki aylarda yayınlanacak konferans kitabında yeralacağını kaydedelim.
*** Notlar: Sadi Konuralp sanırım Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeydi o sıralar. 15. sayıyı satın alışımdan takriben 10 ay sonra Beyoğlu’nda can verdi. Bir binanın çatı katından üzerine taş indi adamın, haberi okurken perişan olduğumu hatırlarım. Geceyarısı Sineması’nın Ankara dağıtım sorumlusuydu, yazıları hep ilginçti.
Kaya Özkaracalar ise bu dergi çıkarken Bilkent Üniversitesi’nde doktora yapıyordu, editör idi. Şimdilerde Bahçeşehir Üniversitesi‘ndeymiş.
Bir de Deniz Hasırcı’mız vardı, nerelerde, gideyim de ona bakayım.