Aga Sablinska’nın Calvert Journal‘ın “Women Recollected” projesi için kaleme aldığı yazının çevirisidir. Kültür dünyasının 20. yüzyıldaki unutulmuş öncü kadınlarına ışık tutma şiarıyla yola çıkan projeyle rastlaşmaya, ileriki haftalarda da, yine bu sayfalarda devam edeceksiniz.
Franciszka Themerson gerçekten disiplinlerarası bir sanatçıydı. Yaratıcı kariyeri, 50 yılı aşkın süre boyunca –illüstrasyon ve resimden kitap, film, tiyatro tasarımına– hayalgücünün dokunduğu her şeye yayıldı. Doğaçlama ve keşfin rehberlik ettiği Franscizka ve eşi Stefan Themerson, hayat boyu süren işbirliklerinde hem sanatsal disiplinlerin sınırlarına hem de onlara yönelik geleneksel yaklaşımlara meydan okudular. Bir zamanlar “saçmalığın büyük hürmetkârları” olarak anılan çift, absürd alana dair öğrenilecek pek çok şey olduğuna inanıyordu. Her iki sanatçı da çeşitli sanat formlaryla deneye giriştiyseler de, Franciszka ağırlıklı olarak bir ressam, çizer ve tasarımcıydı, Stefan ise yazmaya, romanlar, şiirler ve çocuk kitapları kaleme almaya odaklandı. Ortak projeleri ekseriyetle becerilerinin bir birleşimini yansıtıyordu.
Biyografisini yazan Nick Wadley’nin söylediğine göre, Franciszka ve Stefan “şeyler arasındaki sınırların yıkımını kutlamış” ve “sanatın -izm’lerinden azade” biçimde işler üretmişlerdi. Uğraşlarının tümündeki avangard yaklaşımları, ardında taslaklar, kitaplar, notlar, filmler ve karı koca arasındaki mektuplaşmalardan oluşan kapsamlı bir arşiv bırakmıştı. Tüm bu malzemeler Themerson’ların etraflarında olan bitene ilişkin daha derin sorularını zaman zaman gizleyen bir terkipten, sadelik ve garipliğin ayrıksı harmanından pay alıyordu.
İlk Zamanlar
Franciszka Themerson, 1907 yılında bugün [28 Haziran] Varşova’da doğdu. Aile dostları, şaka yollu, Franciszka’nın “elinde kalem ile doğduğunu” söylerdi. Bir ressam olan Jakub Weinles’nin kızı Fransciszka, genç yaşta sanat peşinde koşması için teşvik edildi ve 12 gibi erken bir yaşta eserlerini sergiledi. Eğitim gördüğü Varşova Güzel Sanatlar Akademisi’nden 1931 yılında üstün başarı ile mezun oldu. İki dünya savaşı arasındaki yıllarda Varşova’nın da dahil olduğu Polonya şehirleri kültürel olarak gelişiyordu. Polonya’nın üçüncü parçalanmasından yaklaşık 123 sene sonra, ülkenin 1918’deki yakın tarihli bağımsızlığı, yeni tiyatrolar, galeriler, konservatuarlar ve film üretim şirketlerinin gelişine tanık oldu. Polonyalılar, dış etkiden ve sansürden kurtuldu.
Franciszka, bu yeni sanatsal özgürlük atmosferinde, henüz Akademi’deyken, gelecekteki eşiyle tanıştı. İki sanatçı, birbirlerini muazzam bir şekilde etkiledi ve ikisi de 1988’deki vefatlarına dek, yaklaşık 60 yıl boyunca birlikte çalıştılar.
Stefan Themerson ile İşBirliği
Themersonlar, Varşova’dayken film deneyleriyle tanınmışlardı. Çift, 1930’ların sonlarında, o zamanlar Avrupa avangardının merkezinde yaşayan diğer sanatçılarla kaynaşmak üzere Paris’e taşındı. İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde ikisi de Polonya ordusuna gönüllü olarak katıldılar. Fransciszka, sürgündeki Polonya hükümeti için kartograf ve çizer olarak çalışmak üzere Londra’ya gönderilirken Stefan asker olarak Fransa’da kaldı.
1940-1942 arasındaki iki yıllık ayrılıkları sırasında birbirlerine asla göndermedikleri mektuplar yazdılar –Franciszka için bunlar yazıdan çok çiziydi. Mektuplar, Unposted Letters [Gönderilmeyen Mektuplar] adlı bir kitapta bir araya getirildi. Cilt, birçok yönden, Themerson’ların disiplinlerarası ve işbirlikçi sanatını örnekler: Koşulların ürünü olsalar da, her bir parçasını yaratıcı işbirliğine duydukları bitmek bilmez arzunun teşvik ettiği eskizler ve şiirsel dil.
Gaberbocchus Press ve Ubu Roi [Kral Übü]
Çift, 1942 yılında, ömürlerinin geri kalanını geçirecekleri ve avangard sanat sahnesinde kalıcı bir iz bırakacakları Londra’da yeniden bir araya geldi. 50’ler ve 60’larda Birleşik Krallık’ın en etkili avangard yayınevlerinden biri olarak tanınmaya başlayacak olan Gaberbocchus Press’i 1948 yılında kurdular [1]. Gaberbocchus Press, diğerlerinin yanı sıra, Anatol Stern, Kurt Schwitters ve Bertrand Russell’in kitaplarını yayımladı. Yayınevini bu kadar eşsiz kılan, Themersonların kitap yayıncılığına olan yaklaşımlarıydı; mizanpaj ve ciltlemeden, illüstrasyon ve tanıtıma dek, sürecin her bir unsurunun bir sanat eseri olması gerekiyor gibiydi. Kitabın –sıklıkla Franciszka tarafından tasarlanan ve çizilen– mizanpajı ile illüstrasyonları son derece alışılmadıktı, sıklıkla sıradışı kâğıtlar kullanılır ve metinle imaj eşi benzeri görülmemiş şekillerde harmanlanırdı. Franciszka’nın illüstrasyona yaklaşımı, yazılı olanı betimlemenin ötesine geçerek metni içtenlikle yorumlama ve metnin üslubu ile tonunu, imaja tercüme etme yönündeydi.
Gaberbocchus Press’in yayımladığı en başarılı kitap, Alfred Jarry’nin ilk kez 1896’da Paris’te sahnelenen absürt ve postmodern oyunu Ubu Roi [Kral Übü]’nin ilk İngilizce çevirisiydi. Oyun, ilk gösteriminden itibaren, despotik Polonya dekoru ve meşhur açılış repliği “Polonya’da, yani hiçbir yerde” ile Polonyalı yazar ve sanatçıları büyülemişti.
Franciszka’nın –1951 yılında yayımlanan– Gaberbocchus baskısı için yaptığı illüstrasyonlar, kitap sayfalarını tamamen kaplıyor, kimi zaman parlak sarı kâğıda basılmış metni örtüyordu. Franciszka’nın çizimleri ve tasarımı, dramatik konvansiyonları ve teatral normları alaşağı eden oyunla benzer şekilde yayıncılığın geleneklerini zorluyordu. Kral Übü karakteri kitap basıldıktan sonra uzunca bir müddet daha Franciszka’yı cezbetmeye devam edecekti. Ana karakterin Jarry’nin metnindeki temsili üzerinde daha da oynayarak onun maceralarından bir çizgi roman yaratmak için seneler harcadı. Fransciszka ayrıca, Londra ICA’daki [Çağdaş Sanatlar Müzesi] 1952 tarihli okuması ve 1964 Stokholm Marionetteatern’deki prodüksiyonu da dahil olmak üzere oyun için maskeler, kuklalar, kostümler ve sahneler tasarladı.
Çizimler ve Resimler
Franciszka, muhtemelen en çok, karmaşık imgeler yaratma ve yalnızca birkaç çizgi aracılığıyla hikâyeler anlatmadaki tekinsiz (uncanny) becerisiyle hatırlanır. Hands [Eller, 1960] işinde, yalnızca yek bir çizgi kullanarak birbiri ile etkileşim içinde bir dizi beden, el ve kafa yaratmıştır.
Thinking Head [Düşünen Kafa, 1963] işinde ise, sanki tek bir bedenden çıkmışçasına zuhur eden kafaların, kolların ve ellerin karmaşık etkileşimini ortaya çıkarmak üzere birkaç çizgi birbirlerinin üzerine biner. Bu çalışmada Franciszka’nın imzası olan nüktedanlık açığa çıkar: Düşünen bir kafa imgesi, tek bir zihnin içinde söyleşen pek çok insandan biridir. Benzer şekilde With Drawing Mind [Çizen Zihin ile, 1978] ile Franciszka, bir el ve kalemi, figürün burnu ve kafasının gerçek bir uzantısıymışçasına tasvir eder. İlk bakışta sade olsa da, bu değişken ve tuhaf çizimler, gözün şipşak gördüğünün ötesinde bir seyre ve düşünmeye davettir.
Franciszka’nın resimlerinin çoğu, çizimlerindeki kendine özgü üslubu tuvale taşır. Örneğin New Presence [Yeni Varlık, 1968] işinde, profilden karşı karşıya gelmiş iki kafayı oluşturan basit çizgiler, ana hatlarıyla çizilmiş üçüncü bir figürü, muhtemelen bir bebeği ya da yeni yaşam sembolünü yaratmak üzere birbirine karışıyordu. Gemmae [Tomurcuk, 1963] ve Neither Bird nor Angel [Ne Kuş Ne Melek, 1974] işlerinde figürasyon ile soyutlamayı harmanlayan dokulu yüzeyler yaratarak aslında yağlıboya kullansa da, neredeyse tuvale eskizler çizmiş gibiydi. Bu imgeleri tanımlamak içinse kendi tabirini yaratmıştı: “çifte-soyut resimler.” Tabiri izah etmek için şöyle yazmıştı: “İlki, kendimizi içinde kapana kısılmış bulduğumuz bu tuhaf evrenin bir soyutlaması, mekân düzenlemeleri, kesişen yüzeyler, geometrik şekillerle ifade ediliyor; ve ikincisi, insan bedeni, insan duyguları, insan davranışları hakkında görüp bildiklerimizin bir soyutlaması.”
1980 yılında, İngiliz sanat eleştirmeni ve tarihçi Nick Wadley, Franciszka ile arkadaşlık etmeye başladı ve hayatının büyük bir bölümünü onu ve çalışmalarını tanımaya adadı. Bu arkadaşlığın meyvesi ise Danimarkalı grafik tasarımcı Piet Gerards tarafından tasarlanan ve geçtiğimiz yıl yayımlanan, Franciszka’nın işlerine dair ilk monograf oldu. Kitap, Francizska’nın sanatsal mirasının bizatihi yansıması: Tamamıyla çizgisel ilerlemeyen, üst üste binen anlatılar içeren ve yalnızca kendi imgeleriyle değil, Stefan ve ilham verdiği birçoklarıyla birlikte kendi sözleriyle de dolu olan bir monografi. Bu çizgi üstadının yaşamı ve zihni hakkında daha çok şey öğrenmeye ilgi duyan herkes için okumaya değer bir kitap.
[1] Yayınevi ismini Lewis Carroll’ın Aynanın İçinden kitabında yer alan ve saçma edebiyatın en bilinen örneklerinden olan “Jabberwocky” şiirinin latinize edilmiş halinden alır. (editörün notu)
Ana görsel: Two Pious Persons Making their Way to Heaven, one propellered, one helicoptered, with a little angel below, Franciszka Themerson, 1951.