Gönül titreşmeleri ya da bir kapitalistin en güzel çeyizi

MEYDAN

Filli Boya 8 Mart Reklamını Nasıl Buldunuz?

Filli Boya’nın bu seneki 8 Mart reklamı ortalığı kasıp kavurdu dün akşam . Yayınlanalı daha dört saat olmuşken kalp sayısı twitter’da 75 bini geçmişti, şimdi 100 bini aşmış.

 

Siz izlediniz mi? Nasıl buldunuz? Konuşalım.

 

 

Öncelikle, bu bir kamu spotu değil. Ticari bir markanın reklamı. Boya firması, nihai amacı boya satıp kâr etmek. Tamam.

 

Bir firmanın verebileceği en “anlamlı toplumsal mesaj”, yapabileceği en “şık hareket” de aslında en gönül titreten reklamı çekmek değil. Her şeyden önce çalışanına doğru muamele etmek, işçinin hakkını yememek, doğanın içine etmemek… bunlar bir kapitalistin en güzel çeyizleri. Tamam onu da biliyoruz.

 

Filli Boya’nın karnesine bu konuda kefil olabilecek kadar kafayı yemiş olanınız var mı peki. Hayır yok.

 

Bununla beraber, anormal bir zamandayız, gücüne güç katmak için rejim değiştirmeye çalışan, bu uğurda kişisel intikamlar gütmekten de geri kalmayan bir adam var ortada. Böyle bir zamanda, bizzat o kişinin demeçlerini ve politikalarını da hedef alan bir reklamla ortaya çıkmak kolay iş mi? Hayır, büyük cesaret. Gayet yapmayabilirdi, başına o belayı almayabilirdi.

 

İkincisi, bu reklam başka bir hasrete konuşuyor. Haziran 2013’teki o HÜLOĞĞ’dan beri çözülemeyen bir tercüme sorununa. Mütemadiyen manyakça şeyler söylerken izlediğimiz sade vatandaş sorunu. Bu reklam, sade vatandaşı yanlışlıkla kapatıldığı o ucube hücresinden çıkarıyor adeta. Sevilesi sade vatandaşın, Anadolu insanının geri dönüşü! Üç büçük dakika boyunca ustaca icra edilmiş bir doğallıkla safi sağduyu konuşuyor. Tek yapmanız gereken birinde metin yazarı diğerinde olmadığını unutmak…

 

Sağduyuda falsolar yok mu? Kılı kırk yaracaksam var, “sahip çıkarız” mesela kulak tırmalıyor. O sahip çıkmalar gerçek hayatta kadının en yakınından gördüğü baskı ve şiddet olarak belirebiliyor çünkü. Kadın söylediğim türkü, izlediğim dere diyen genç ne demek istiyor onu da hiç anlamadım, kendi de bilmiyor muhtemelen. Onun dışında “kadınlar gülmesin mi? o zaman çiçekler de açmasın” da rahatsız etmiş bazı kadınları, şu kadın-çiçek benzetmesinden bir kurtulamadık diye. Kahkaha atmayı çiçek açmaya benzetmek benim biraz hoşuma gitti aslında. Ama taşeron sorununu unutturacak kadar değil. Ama bu mesajları böyle bir prodüksiyonla bin kanalda aynı anda milyonlara gösterebilme fırsatı… Ama boya markasının ne alakalığı… Ama ama, karışık hisler, bitiremiyorum yazıyı.

 

Siz ne düşündünüz izleyince?

 

Bir de bunlar var

Yarmuk Kampı’nın Efsanevi Piyanosu
Krize Işık Tutuyoruz: Koronavirüs Zamanında Bakım Emeği 2
Neoliberal Zamanlarda Kent, Tüketim ve Etik veya Zorlu’ya Selda Bağcan Gelse Gider Misin?

Pin It on Pinterest