Bir avazda sayacağınız İç Anadolu vilayetlerinin her birinde oyunbozan hayatta kalma kitim tıkır tıkır işliyor.

MEYDAN

Feministler İçin Bayram Vakti (Gözünüze Kuvvet)

Bayram Gelir Ellere,
Bulshit Yayar Dillere.
Kendin Al O Tuzluğu,
Killjoyun Kiti Girsin Gözüne.

 

Ey değişim,

 

Sen nelere kadirsin! Bundan birkaç sene evvel, Twitter’i bir sosyal mecra olmasının yanı sıra köylerde insanların helkelerini doldurmak için geldikleri çeşme başlarına benzetirdim. Çeşme başlarında nasıl insanlar bir yandan kovalarını ya da bidonlarını doldururken diğer yandan da gün içinde köyde olup bitenlerden konuşuyorsa, Twitter’de de kullanıcılar hem ana akım medyada yer verilmeyen haberleri takip ediyor hem de güne ve güncele dair düşüncelerini aktarıyorlardı. Tüh, bu şekilde de bahsedince dijital çağımızın çeşme başı yıkılmış, artık yokmuş da arkasından yad ediyormuşuz gibi oldu. Bereket ki hala duruyor yerli yerinde ama kişisel olarak artık katlanamaycağım bir mecra haline geldiği kanısına vardığımdan bu yana eskisi kadar aktif değilim.

 

Bir kullanıcı olarak Twitter’de aktif olduğum dönemde her dini bayramda, gerek fenomen olarak addedeceğimiz kullanıcılar gerekse bencileyin kendi çalıp kendi söyleyenler bayram ziyaretine gelen yakın akrabalarının sürekli öğrenim hayatları ve medeni durumlarına dair kabir soruları sorduklarından duydukları yılgınlıktan şikayet ederlerdi. Bu şikayet kervanına bayram temizliği ya da eve gelen misafirlere izzet-i ikram sağlamaktan “sorumlu” kullanıcıların isyanları da eşlik ederdi. 20’li yaşların başında olmanın verdiği bir toyluk ya da nasıl ifade etmek gerekir bilmiyorum, feminizme dair ayakları yere basan bir kavrayıştan henüz eksik olmak mı diyelim bilmiyorum, bu veryansınlara zaman zaman tebessüm etmekle yetinmez ayrıca kendimce her bayram öncesinde ve bayram boyunca yaşadıklarını bu şekilde ifade eden insanları kendime hemyol bellerdim. Bu konuda yazılan her tweeti içimden “Aaaa benim gibi bayramda şu şu şu dertlerden yakınan insanlar da varmış” diyerek okurdum.

 

Peki ne olmuştu da bu çeşme başında tam helkelerimi, kovalarımı doldurmuş yola koyulurken çevik bir hareketle doldurduğum tüm suları eve götürmeden yolun başında devirivermiştim? Yıllar geçtikçe ve Twitter’de bu bayram sırasında kullanıcıların biteviye sızlandıkları şeyleri daha başka bir açıdan değerlendirebilecek kavrayışa sahip olduğumda, Twitter’de bir kullanıcının bayramda eve gelen ziyaretçilerin çokluğundan ve onlara saka gibi her türlü içeceği ikram etmekten ötürü gün sonunda hissettiği yorgunluğu “mizahi” bir dille anlatmasını artık tuhaf hatta yersiz bulmaya başladım.

 

Ne zaman yazıldığını kesin olarak hatırlamasam da bundan birkaç yıl öncesinde yine bir bayram üzeri atılan, tam olarak hatırlayamadığım ama kabaca “feminizmi sıkıysa ……… ‘da/de yaşatın, …… ‘da /de bayram sofrasında eve gelen misafire tuzu uzatmayın, çayını tazelemeyin de feminist olduğunuzu söyleyin bakalım ne olur” minvalinde bir tweet hatırlıyorum. Bu ifadeler mutlaka bir yerlerden tanıdık gelmiştir size. “Aman efendim feminizm şehirli kadın şımarıklığı, aman efendim gel sıkıysa bilmem nerenin köyünde feminist ol” gibi safsataları, mutlaka işitmişsinizdir. Her yıl 8 Mart’ta taşıdığımız dövizlere kadar her şeye burnunu patriarka ile mücadeleye burun mesafesinden başlamak için hayatta kalma kitime bir de bayram özel seçkisi hazırladım.

 

Konuşmaya başladığı anda IQ seviyesini açık eden erkelere kötü haber: Geç kaldınız ağabeyler, test ettim. Benim oyunbozan hayatta kalma kitim, bayramda da işledi. İşin kötüsü geçerli ve güvenilir. Bir avazda sayacağınız İç Anadolu vilayetlerinin her birinde oyunbozan hayatta kalma kitim tıkır tıkır işliyor. Her sene bir başına kendini hırparlarcasına bayram temizliği yapan ve günler öncesinden hazırlıklar yapan annem ile yola başladım. Şayet bir hazırlık yapılacaksa evde herkese bir görev düşüyor, yıllardır bu böyle. Daha sonra gerek medeni durumum gerekse onların nazarında bir türlü nihayete ermeyen öğrenim durumumu kendilerine dert edinmiş insanlara göz deviriyorum. Hayatımda okuduğum anda aman sihirli bir değnek dokunmuşcasına beni değiştirdi şeklinde anlatacağım bir kitap olmamıştı ta ki Sara Ahmed’e değin. Hem bloğu hem de kitabı dönüp dönüp okuyorum. 25-26 yıllık yaşamımda “rolling eyes = feminist pedagogy” (göz devirme=feminist pedagoji) şeklinde basit bir denklemin her anıma bu denli temas eden bir düstur halini alacağını ben bile tahayyül etmezdim.

 

9 Mart’ı taşıdığımız dövizleri yargılama günü; Marksizmin de Konya Ovası’ndan yedi cihana yayıldığını belleyenler, ay inanır mısınız pınarlarından anti depresan aktığı söylenen şehr-i Yozgat doğumluyum, saygı ve hürmet aylasına sardığınız eşitsizlik bayram günü dahi işlemiyor yaşadığım evde iyi mi!

 

Bir de bunlar var

Türkiye Haberciliğinin Mıstıkları
Modeller Eylemde
Ukrayna’da Folklorik Sanatçıların İşleri Tehdit Altında  

Pin It on Pinterest