biliyorsunuz, mart’ta pek çok etkinlik oluyor, bazen hepsinden haberdar bile olamıyoruz. bu yazıda bahsedeceğim etkinlik de benim sonradan duyduklarım arasında, haberim olsaydı katılır burada yazacağım görüşlerimi kısaca anlatmak isterdim. kadına yönelik şiddet konulu bu etkinliğin konuşmacıları; türkiye kadın dernekleri federasyonu başkanı canan güllü, uçan süpürge vakfı başkanı halime güner, uçan süpürge vakfı projeler koordinatörü ceren kurt, israil sağlık bakanlığı eviçi şiddet ve cinsel şiddet dairesi başkanı zohar sahar, israil sağlık bakanlığı eviçi şiddetin tespiti ve eğitim ve ülke koordinatörü barbara lang ve wizo israil hukuk bölümü başkanı gili varon. etkinlik israilinturkey/israil türkiye’de facebook sayfasından yayınlanmış.
bu konuda söylenmesi gerekenlerin önemli bir kısmı bds türkiye’nin konuyla ilgili açıklamasında yer alıyor. burada bahsedilen pinkwashing kavramıyla ilgili kaos-gl epeyce makale çevirdi, yayınladı. dünyanın her yerinde onur yürüyüşleri’nde pinkwashing’e karşı pankartlar görülüyor.
bu etkinlik afişini görünce insanın aklına ister istemez, israil’in esir tuttuğu iki feminist; milletvekili halide cerrar ile filistin kadın komiteleri birliği başkanı ve filistinli kadınlar genel birliği genel sekreteri khitam safin geliyor. onlar, bütünüyle yasal faaliyetlerinden dolayı kendilerini hapseden bir devletin bakanlığından görevlilerle kadına yönelik şiddet üzerine konuşulması konusunda ne hissederlerdi acaba? mesela gültan kışanak, sebahat tuncel gibi feministlerin tutuklu olduğunu göz önüne alınca, başka bir ülkede birileri, aile ve sosyal güvenlik bakanlığı görevlileriyle benzer bir konu üzerine fikir teatisinde bulunsa biz ne hissederiz?
dünyanın her yerinde filistin’le dayanışma örgütleri ve filistin halkı 2005’ten beri, filistin resmi kurumlarının boykot edilmesi çağrısında bulunuyor. bds türkiye 2009 yılında kuruldu. yine türkiye’de, pek çok filmle ve festivallere ilgili boykot çağrıları yapıldı. özellikle film festivali düzenleyen bir kurumda çalışanların bütün bunlardan bihaber olmak için özel bir çaba göstermesi gerekir. diyelim ki, bir kurum ya da kişi, filistin halkının ve bds’nin çağrılarını anlamlı bulmuyor, o zaman bds türkiye’nin açık mektubuna karşılık bir açıklama yapması gerekir.
böyle konularda çarpıtmalar yaygın olduğu için altını çizeyim; resmi kurumlardan, resmi kurumların desteğinden söz ediliyor; israil vatandaşlarından, israilli feministlerden, israilli sivil toplum kuruluşlarından değil.
dikkat ederseniz israil’den bir kurumun temsilcisi daha var etkinlikte; israil wizo hukuk bölümü başkanı gili varon. wizo’nun açılımı women’s international zionist organisation, yani uluslararası kadınlar siyonist örgütü. insan bds’den, boykot kampanyasından habersiz olabilir, bunları desteklemeyebilir de ama çok rica ediyorum, birleşmiş milletler’in 20 kasım 1975 tarihli kararında “bir tür ırkçılık ve ırkçı ayrımcılık” olarak tanımladığı [1] siyonizm’in hayırlı bir şey olmadığını da bilmeyen yoktur değil mi?
ya da bu feminizme dair bir tartışma olarak sorayım; sık sık kürsüye çıkanın bütün bunları bilmeme hakkı var mı?
ben olmadığını düşünüyorum. soyut bir kavram olarak kürsü, sorumluluk da getirir. kürsü rotasyona en az başvurduğumuz alanlardan biri. özellikle düşmanların da baktığı kürsülere -örneğin röportajlara- aynı insanların diğerlerinden daha sık çıkması, daha iyi konuştukları, daha fazla bildikleri gerekçesiyle açıklanır. çok da mantıksız olmayabilir bu. ama artık yeni bir olguyla karşı karşıyayız. konuşmaktan öğrenmeye vakit bulunamadığını görüyoruz. bu yapısal bir mesele bence ve değişmesi gerekiyor.
hatırlatmak istediğim ikinci nokta şu. benim de çok anlamlı bulduğum kesişimsellik, herhangi bir konuda yazarken cümle içinde hiçbir kimliği ihmal etmeyerek olabilecek bir şey değil. farklı mücadele alanlarının durumu, talepleri, öncelikleri bilinmeden, bunlarla ilgili kararlar olmadan, bunları göz önüne alarak politika üretmeden ve hareket etmeden kesişimsel bir feminizm mümkün değil. onu bırakın, bu örnekte olduğu gibi feminizmin araçsallaştırılması işten bile değil.[2]
kesişimsel olsun olmasın, feminizm kadın haklarını savunmaktan ibaret değil. o yüzden dünya siyaseti, ülke siyaseti, başka politik hareketler üzerine konuşmadan, bilgilenmeden kadınlar için faaliyet yürütülebileceği kesin değil, yürütülen faaliyetin kadınlara yararı olacağı da şüpheli. nitekim bu yazıda andığım etkinlik kadınlara yönelik şiddeti önlemekten ziyade israil’in türkiye’deki imajını düzeltmeye yarayacak. israil ve türkiye’deki kadınlara yararı şüpheli ama filistinli kadınların yükünü ağırlaştıran, gördükleri şiddeti artıran israil işgaline ve apartheid rejimine yaradığı kesin. katılanların bunu hedeflediğini sanmıyorum, bunun bilincinde olmadıklarını ama bu bilinçsizliğe haklarının olmadığını düşünüyorum. bütün bunları fon alıp vermelerle açıklamak mümkün, böyle açıklayıp geçenler olduğunu da biliyorum. ama sorunun kaynağı fon ilişkisi değil bence. nasıl ki fon için her şey yapılmazsa fon almamak da bir işi temize çıkartmıyor.
kadınların kurtuluşu, özgürlüğü teknik meselelere indirgenemez. o yüzden dünya ve ülke siyasetini konuşmayı, öğrenmeyi, tartışmayı her faaliyetimizin parçası haline getirmeliyiz. bunun için elimizde herkesin söz alabileceği, özne olabileceği “küçük grup” gibi önemli bir araç var. gündelik faaliyet içinde buna zaman ve alan açmak gerekiyor ki böylece bilenle bilmeyen bir olsun, bilmeyen kalmasın, yolumuzu açarken temizlemeyi de ihmal etmeyelim, değil mi.
[1] bu karar 1991’de bush yönetiminin baskısıyla yürürlükten kalktı. ama siyonizm hâlâ israil işgalinin ve apartheid’in resmi ideolojisi.
[2] abd’nin afganistan işgaline bahane ettiği konulardan birinin kadınların özgürlüğü olduğunu da hatırlayalım.
görsel: fotoğraf guy bell, 2015. tate modern’de kiki kogelnik’in 1971 tarihli friends adlı işinin önünde bir kadın.