Melissa Gira Grant bir gazeteci. Gazetecilikten para kazanamadığı zamanlarda kirasını ödeyebilmek için uzun yıllar seks işçiliği yapmış. Bu süre zarfında genel olarak cinselliğin ve daha özelde seks işçiliğinin anaakım medyada yer alış biçimini ve üretilen politikaları eleştirmiş, aktivistlik yapmış ve birçok yazı yayınlamış. Yazıları Nation, Wired, the Guardian, Reason, Glamour, Slate, Jezebel gibi yayınlarda yer alıyor. Birkaç ay evvel Playing the Whore: The Work of Sex Work (Fahişeyi Oynamak: Seks İşçiliği İşi) adlı kitabı Verso yayınlarından çıktı.
Kitap oldukça ses getirdi (süpriz!) Bu arada Melissa Gira Grant ile birçok söyleşi yapıldı. Bunların arasında Laura Flanders’ın programı da vardı. Hem kitabı hem de son senelerde değişik ülkelerde sık sık rastladığımız politikaları, protestoları, bu iki alanda da seks işçilerinin sesine yer verilmemesini konuştukları iyi bir söyleşi olmuş. Aşağıda çevirisini paylaşıyorum.
Laura Flanders: Belli ki iş kavramı sizin için çok önemli, kitabın adında da iki kere geçiyor. Bu vurgudan bahseder misiniz biraz?
Melissa Gira Grant: Bu tartışmalarda en eksik kalan yerin bu olduğunu düşünüyorum. Benim için seks işçiliği temelde bir iş meselesi; suçla mücadele, baskı veya düzeni sağlama meselesi değil. Yaşamak için, geçinmek için yapılan işlerden biri bu da, herhangi başka bir insanın yaptığı gibi. Ancak bir sebepten ötürü bu radikal bir sav olarak görülüyor, bu sebep de seks elbette. Çünkü insanlar seksi alışveriş, bir meta olarak görmekte sorun yaşıyorlar. Bunun sorunlu tarafları olduğunun farkındayım ancak seks işçileri için bu hayatta kalmak için yaptıkları bir iş, para kazandıkları alan. O yüzden diğer işler gibi bu da emek ve haklar çerçevesinde değerlendirilmeli.
LF: Kitabın başında sizin de seks işçisi olarak deneyiminiz olduğunu belirtiyorsunuz.
MGG: Evet ben 10 sene boyunca farklı şekillerde seks işçiliği yaptım. Bunun bir sebebi gazeteci olarak faturaları ödemenin çok zor olması. Yani bir anlamda bu iş gazeteci olarak yaptığım ve çok az para aldığım işlerin esas destekçisiydi. Seks işçiliği de anakım ekonominin bir parçası.
LF: Peki biraz anaakım medyaya dönelim. Medyada ele alındığı biçimiyle seks işçiliği gönüllü bir şekilde değil de zorla yapılan, birçok kadını mahveden etkileriyle hayat boyu acı ve ızdırap çektiren bir alan.
MGG: Beni gazeteciliğe iten de esasen medyanın seksi ele alışıydı. Seks işinin diğer işler gibi sıradan bir şey olduğu hikayesinin satmıyor oluşunun, bu mesleğin medyada daha çok sömürü, şiddet, insan ticareti hikayeleri etrafında yer alıyor oluşuyla alakası var. Bu son saydıklarım insanları derinden sarsıyor. Mesela benim deneyimlediğim sıradanlıkta bir seks işçiliği asla temsil edilmiyor. Müstehcen hikayeler hep tercih ediliyor. Beni bu kitabı yazmaya ve gazetecilik yapmaya iten de buydu.
LF: Daha yeni NYTimes’da bir haber vardı; New York Bronx’ta striptiz kulüplerini batırmak için politikacılardan birinin bu kulüplere alkol ehliyeti verilmesinin engellenmesi gibi dahiyane bir fikir bulduğuyla ilgili…
MGG: Striptiz kulüplerinin topluluklar üstünde kötü etkileri olduğunu nereden biliyoruz? O makalede kulüplerde çalışan kadınlar hakkında, bu kulüplerin batması ve işsiz kalmaları durumunda onlara ne olacağıyla ilgili tek kelime yoktu. Orada çalışanlarla konuşulmamıştı. Bir mahalledeki topluluğun o mahalledeki iş yerleriyle ilgili söz hakkı olması gerektiği doğru. Ancak orada çalışan insanlar da mahallenin ve topluluğun bir parçası.
LF: O zaman biraz bu endüstrinin bir topluluk ekonomisi veya ekolojisindeki yerini konuşalım mı?
MGG: Tabii önce isterseniz insanların kafasındaki tipik fahişe imajından başlayalım. Ben buna Farazi Fahişe diyorum. Bir karakter hayal edin, genellikle kadın, beyaz olmayan bir kadın, mini etek, file çorap ve çizme giyiyor, bir arabanın ön camına doğru eğilmiş. Bu stok görseli art arda her türlü hikayede, haberde görüyoruz. Bence bu imaj insanların kafasında seks işçiliğinin nasıl işlediğine dair kalıcı ve tek tip bir model yaratıyor. Halbuki gerçekte, mutenalaşma süreçlerine baktığımızda veya şehirlerdeki polisin çalışma biçimine—özellikle New York’ta yapılan türden ırk ve cinsiyet odaklı profilleme düşünüldüğünde—demin tasvir ettiğim türden çalışan karakter nüfusu hızla yok olmakta. Çünkü polis tam da o tiplere odaklanıyor, kamunun dikkati o karakterler üstünde toplanıyor. Kapalı kapılar ardında işleyen endüstriye bakmıyoruz bile…
LF: Eliott Spitzer endüstrisi?
MGG: Evet, ve arada kalan diğer her şey. Mesela otoban kenarındaki striptiz kulübü veya üstgeçidin altında kalan porno sineması… Yani artık şehirlerde ‘Redlight District’ gibi genelevlerin toplaştığı mahalleler yok. Bu cinsel ahlak ve standartlarla alakalı olduğu kadar şehirlerdeki ekonomik kalkınmayla da alakalı. Kimler şehrin çeperlerine veya dışına atılıyor? Kimlerin şehirde görünürlüğünden hoşnutuz ve kimleri görmek istemiyoruz?
LF: Kitabınızda seks işçiliğinden birçok kişinin nasıl nemalandığını yazıyorsunuz… Kimler mesela?
MGG: Gazetecilerle başlayabiliriz herhalde, özellikle bu noktada kendi yerimi düşünüyorum. Sonra polisler var. Hele de şimdilerde, ahlak suçları için fonların arttırıldığını düşünürsek, bu alanda çalışmak polis için karlı. Bu fonlar insan ticaretinden dolayı yükseltildi. İnsan trafiğinin birçok değişik endüstride olduğunu biliyoruz. Ancak ilk akla gelen ve yok edilmesi istenen türü fuhuşla mücadele alanında oluyor. Üçüncü olarak da antropolog Laura Agustin’in ‘kurtarıcı endüstrisi’ diye tabir ettiği grup var. Bu gruptaki kişiler seks işçilerini bu iş alanından kurtarmaya yönelik projeler yapıyorlar. Onlara farklı işler veya servisler sunuyorlar. Bazen bunların sözünü veriyorlar ama sunmuyorlar.
LF: JohnTV’yi yapan adam gibi mi?
MGG: Evet aynen. Elinizde müstehcen bir hikaye var ve bu hikayeyi anlatmanın ne büyük cesaret istediğini anlatarak başlıyorsunuz. John TV gibi adamlara baktığımda neredeyse o endüstrinin bir parçası olduklarını görüyorum. Davranışları tam da fesat, sömürü niyetli bir müşterininkine benziyor. Onları gözetliyor, zorla onların hayatına girmeye çalışıyor. Tam da insanların seks işçiliğinden korkmasını sağlayan seks avcısı, sapık figürü gibi bu adam.
LF: Peki seks işçiliği zorla yapılan bir iş mi? Kadınların ne kadar seçme hakkı var gerçekten?
MGG: Bu zor bir soru çünkü bence tüm iş alanlarına bakmamızı gerektiren bir soru. Özgür irade sorusuyla seks işçiliği ve işçileri üzerine ekstra bir baskı koyuyoruz. İradelerini kullandıklarına, kendilerini güçlü kıldıklarına dair kanıt bekliyoruz onlardan. Ancak bu soruyu ve beklentilerimizi başka iş alanları için bu şekilde ısrarla dile getirmiyor, düşünmüyoruz. Arkadaşım Sarah Jaffe, ki emek gazetecisidir kendisi, şöyle demişti: ‘Ben garsonluk yaparken kimse beni lokanta işinden kurtarmaya çalışmamıştı.’ Bence sorunuz çok ilginç ve mühim bir soru. Ancak seks işçilerinin üstüne koyduğu ekstra baskıyı haksız buluyorum. Belki de şu tür, daha temel bir soruyla başlamalıyız. Bu iş alanında ne tür kontrol ve güç mekanizmaları var ve siz ne kadarını kullanabiliyorsunuz? O gün işe gitmek istemediniz, neyle karşı karşıya kalıyorsunuz? Cezalandırılacak mısınız? Müşterilerinizi seçebiliyor musunuz? Güvenli seks yapabiliyor musunuz? Bu anlamda ne kadar kontrolünüz var? Bence bu tip sorular daha incelikli ve seks işçiliğinin gerçekte işleyişine dair daha uygun olan sorular. İçini ahlaki fikirlerle doldurduğumuz dev sorulardan daha anlamlılar diye düşünüyorum.
LF: Peki seks işçiliği hakları mücadelesi nerede? 70’lerde ve 80’lerde Coyote gibi oluşumlar vardı. Seks işçileri için bir sendika kurmuşlardı. Bu oluşumların çoğu feminist olarak tanımlayabileceğimiz örgütlerdi. Ancak bu mücadelenin karşısında duran kuvvetli bir feminist hareket de var. Şu an neredeyiz?
MGG: Seks işçiliği hakları mücadelesi oldukça eskiye dayanıyor, mesela Stonewall Ayaklanmaları‘na kadar götürebiliriz. Sylvia Rivera, Marsha P Johnson, eşcinsel ve trans hakları için oldukça zorlu bir mücadelenin içindeydiler. Bu iki mücadelenin ne kadar birbirine bağlı olduğunu biliyoruz. Biraz daha önceye gidelim bence. 70’lerde kadın hakları hareketi fahişeliği daha sembolik bir biçimde algıladı. ‘Bu kadınlar aramızda en ezilmiş olanlarımız’ gibi düşündüler. Ancak seks işçilerinin kendi talepleri ve siyasi projeleri olduğunu görmezden geldiler. Hareketteki kadınlar kendilerini uzman ve lider olarak konumlandırdılar. En büyük eksiklik tam burada işte. Şimdi de birçok feminist oluşum fahişeleri kurtarma kafasındalar, bir sürü proje üretiyorlar. Halbuki seks işçilerinin kendilerinin düzenlediği projeler var ama bunlar o kadar az sayıda ve o kadar az ilgi çekiyor veya fon buluyor ki…
LF: Peki eğer politika belirleme gücünüz olsaydı siz ne yapardınız?
MGG: Eğer bir belediye meclisi toplantısına davet edilseydim ya da hızla artan seks işçiliği karşıtı politikalarla ilgili konuşmam istenseydi, ilk soracağım soru bu tartışmada seks işçilerinin nerede olduğu, katılımlarının istenip istenmediği olurdu. Bu politikalardan en çok etkilenecek olan kişileri hangi noktada bu tartışmaya dahil etmeyi planlıyorsunuz? Bu süreçte ne tür bir karar verme gücüne sahip olacaklar? Seks işçilerini düzeltmeniz gereken, doğru yola sokup kurtarmanız gereken kişiler olarak mı görüyorsunuz yoksa topluluğunuzun ve bu sürecin bir parçası olarak mı?
LF: Ama seks işçiliği yapan kadın, erkek ve trans bireyler daha kamusal alanda varlıklarını kabul ettirememişken, görünürlükleri ve görünüşleri sebebiyle suçlu yaftası yerken, nasıl böyle bir sürecin parçası olacaklar?
MGG: Seks işçiliği hakkında konuşmak, kendinizi ortaya koymak bile birçok açıdan zararlı çıkarabilir sizi. Hedef gösterilmeyi, polisle başınızın belaya girmesini bir kenara bırakalım, ailenizi kaybedebilirsiniz, parçası olduğunuz gruplar tarafından dışlanabilirsiniz. Ben üniversitedeyken bazı kadın gruplarının parçasıydım ve seks işçisi olduğumu söylediğimde bazı kadınlar beni kesinlikle reddettiler. O yüzden ödenen bedelleri çok iyi biliyorum. Ancak yine de seks işçilerine ulaşmanın, onlarla çalışmanın çeşitli yolları var. Örneğin, birçok şehirde bulunan Zararı Azalt (Harm Reduction) grupları var, güvenli seks için çalışan örgütler. Bu oluşumlar iletişim sağlayabilir ve politik müzakere sürecini açmada önemli bir rol oynayabilirler.
LF: Peki kendini geçindirmek için seks endüstrisinde çalışmayı düşünen birine ne önerirdiniz şu an?
MGG: Kendi topluluğunu bulmasını söylerdim. Özellikle internet sayesinde hiçbir zaman yalnız olmak zorunda değilsiniz, sizin gibi çalışan diğer insanlara ulaşabilirsiniz.
LF: Nasıl güvende olucanağıyla ilgili bilgiler paylaşılabilir mi mesela internet yoluyla?
MGG: Bu aslında ciddi bir sorun. Tehlikeli müşterilerle ilgili şifreli girilen gruplara polisler fuhuşu durdurma amaçlı sızmış durumda. Yani insanların kendi güvenliklerini sağlamak için buldukları yöntemler onları suçlu duruma düşüren mecralara dönüşebiliyorlar. Internet başkalarıyla tanışmak için iyi bir alan olabilir ama insanlar hala yüz yüze görüşmelere daha fazla güveniyorlar.
LF: Bu kitapla ne amaçlıyorsunuz?
MGG: İnsanlara bunun da bir rol olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Seks işçiliği sizin kim olduğunuzu söylemez. İnsanları marjinalize eden, güvensizlik ortamını yaratan şey seks işçiliği değil, bu konuda takındığımız tavırdır.
—
Biri kitabı çevirse de okusak…
Söyleşinin videosu için buraya, Melissa Gira Grant’in blogu için şuraya.
Ana görsel: Bahram Hajou
Arşivden bu konuda daha önce yayınlanmış iki yazı da burada: