Şubat ayı başında “Erkekler için doğum kontrol hapı/jeli/aşısı yolda!” haberlerine bir yenisi daha eklendi. Vasalgel adı verilen bu deneysel doğum kontrol yöntemi, meni kanallarına enjekte edilerek sperm akışını engelleyen bir jel. Uygulanma ve çalışma mantığı açısından bu yöntemin kadınların kullandığı rahim içi araçlarla biraz benzerlik taşıdığı söylenebilir. Hormon ilaçları gibi yan etkileri olmaması veya vazektomi(meni kanallarının bağlanması) gibi vücuda kalıcı bir müdahale içermemesi bu jelin en büyük artıları olarak gösteriliyor. Klinik testleri süren bu erkek doğum kontrol yönteminin eczane raflarında yerini alıp almayacağını bekleyip göreceğiz. Peki, ha geldi ha gelecek diye medya tarafından belirli aralıklarla müjdelenen yeni erkek doğum kontrol yöntem(ler)inin önündeki yol neden bu kadar uzun, ince ve oldukça engebeli?
Kadınlar için yıllar içerisinde birçok yeni modern doğum kontrol yöntemi ( rahim içi araçlar, tüplerin bağlanması, sperm “yok edici” fitil, jel ve tabletler, doğum kontrol hapı, vajinal kondomlar, gebelik önleyici iğneler, derialtı implantlar, ertesi gün hapı vb) geliştirilirken, erkekler için mevcut seçenekler (kondom ve vasektomi) oldukça sınırlı kaldı. Doğum kontrol alanındaki bu asimetriyi anlamak için bireysel tercihlere, varolan toplumsal cinsiyet ideolojilerine işleyişine ya da kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklara dayandırılarak tanımlanan doğum kontrolündeki farklı sorumluluk ve risklere (erkeğin saniyeler süren boşalmasına karşılık, kadının dokuz ay boyunca gebelik geçiren taraf olması gibi) bakmak önemli.
Kadınların kendi bedenleri ve hayatları üzerinde kontrol ve söz sahibi olabilmeleri açısından sağlıklı, güvenilir ve erişilebilir doğum kontrol yöntemleri oldukça önemli ve bunun için kadınlar uzun ve zorlu mücadeleler verdiler, hala da veriyorlar. Ancak mesele, doğum kontrol ürünlerinin raflarda yerini almasıyla başlamıyor. Bilim ve teknolojiye feminist yaklaşımlar, doğum kontrol yöntemleri gibi tıbbi gelişmelerin iddia edildiği gibi toplumsal cinsiyet açısıdan nötr olmadıklarını; tersine, araştırma, geliştirme ve dizayn aşamalarından üretim ve kullanım aşamalarına kadar varolan toplumsal cinsiyet normları ve ideolojilerinden nasıl etkilendiklerini ve bunların yeniden üretilmesinde (ve bazen de değişmesinde) ne tür belirleyici roller oynadıklarını gösterir. Doğum kontrolü alanındaki bu tür eleştirel yaklaşımlar, kadın bedeni ve üremesini odağına alan devletler, aile planlaması kurumları, uluslararası nüfus ve kalkınma kuruluşları, ilaç firmaları vb. aktörlerin eliyle sadece “kadın-odaklı bir doğum kontrol kültürü”nün nasıl oluşturulduğunu açıklamaya çalışır. Bu yazıda ilaç firmaları üzerinden konunun bilim ve teknoloji boyutunu masaya yatırmak istiyorum.
“Kadın hastalıkları” diye bir kategori yaratan tıp bilimi için kadın bedeni ve üreme sistemi her zaman öncelikli ve tek ilgi alanı oldu. Bu nedenle, kadının her türlü bedensel durumu (regl, doğum, menapoz, doğum kontrolü, kısırlık vb) uzun yıllardır tıbbileştirildi, yani tıbbi bir dil çerçevesinde tanımlanıp tıbbi müdahalenin konusu haline getirildi. Buna karşılık, erkek bedeni yakın zamana kadar tıbbın ilgi ve müdahale alanın dışında kaldı. Bu “ilgisizlik” sadece tıp, bilim ve teknoloji alanında değil konu ile ilgili mevcut sosyal bilim yazınında da söz konusu. Hatta, erkeklerin üreme alanındaki “görünmez” konumunu, ünlü Fransız feminist yazar Simone de Beauvoir’ın 1949 yayınlanan kitabına atıfla,”ikinci cins” olarak tanımlayıp eleştirenler bile var.
Bu açıdan doğum kontrol sorumluluğunun, erkekler ihmal edilerek, öncelikle ve sadece kadın bedeni üzerinden tanımlanmasında ilaç firmalarının oynadıkları rol dikkat çekici. Özellikle yeni doğum kontrol yöntemlerini geliştirirken uyguladıkları cinsiyetçi yaklaşımları ve buna bağlı olarak geliştirdikleri yatırım stratejilerini (ve yatırım riski korkularını) göz önünde bulundurmak gerekiyor. Mesela, kadında her ay tek yumurtanın gelişimini engellemenin “kolaylığı”na karşın erkekte her gün milyonlarca sperm üretimini/akışını engellemenin “zorluğu” üzerinden yapılan (toplumsal cinsiyet körü) biyolojik indirgemeci karşılaştırmalar, erkek doğum kontrol yöntemlerinin geliştirilmesi konusundaki “çekingenliğin” bahaneleri arasında olageliyor. Ayrıca, erkek bedeninin tıbbileştirilmesi kadınınkine göre uzun yıllarca pek “makbul” görülmedi ve bu nedenle daha geç gerçekleşti.
Erkeklerin bedeni, cinsel sağlık ve üreme sağlığı üzerinden 1990’larda görünür olmaya başladı. “Mucizevi mavi hap” olarak tanımlanan Viagra ile penis sertleşme sorunu tedavi edilebilir bir tıbbi sorun olarak tanımlandı. Üremeye yardımcı teknolojilerdeki gelişmelerle, özellikle mikroenjeksiyon (tek bir sperm hücresinin çok ince cam bir mikropipet yardımıyla mikroskop altında yumurta içine enjekte edilmesi) yönteminin geliştirilmesi ile erkek kısırlığı tıbbi bir durum olarak ortaya çıktı. Viagra ya da mikroenjeksiyon ile elde edilen “başarılarla” karşılaştırıldığında, erkek doğum kontrol yöntemleri alanında henüz net sonuçlar alınmış olmasa da konuya gösterilen (arada azalıp arada artan) ilgi dikkat çekici. Özellikle, erkek doğum kontrol teknolojilerinin öngördüğü kullanıcı erkek nasıl tanımlanıyor sorusu merak uyandırıcı. Bu konuda yapılan çalışmalar, erkek doğum kontrol hapının (kadın doğum kontrol hapına benzer şekilde) partnerler arasında tekeşli ve güvene dayalı bir ilişki olduğunu varsaydığını ve bu varsayımın da cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı kondom kullanımını teşvik eden kampanyalarla (özellikle HIV/ AIDS bilinçlendirme kampanyaları) çeliştiğini vurguluyor.
Ayrıca, klinik deneylerde hormon ilaçlarının erkekler üzerindeki yan etkileri nedeniyle çekingen davranan ilaç firmalarının, aynı hassasiyeti 50 yıl önce kadınlardan (Puerto Rico, Haiti ve Mexico’da kadınların denek olarak kullanılması) esirgediklerini unutmamak gerekir. Üreme ve seks arasındaki (heteroseksüel) ilişkiyi seks lehine değiştirerek doğum kontrolünde devrim olarak nitelenen doğum kontrol hapının, dünyada 100 milyonun üzerinde, Türkiye’de ise yaklaşık 3 milyon kadın tarafından kullanıldığı söyleniyor. Heyecanla beklenen yeni erkek doğum kontrol yöntemi de nihayet bir gün hayata geçerse ne tür gelişmelere gebe olacak bekleyip göreceğiz.