Mor Çatı’nın 30. senesinde sanatçılar olarak senelerdir bizim yanımızda duran Mor Çatı’nın yanında ve kadınların her gün maruz kaldığı sistematik şiddetin, ayrımcılığın karşısında durduğumuzu göstermek için işlerimizi bağışladık.

SANAT

Eril Şiddete Karşı Mor Çatı İçin Sanat Dayanışması

Fatoş Hacıvelioğlu gönüllü olarak bir sürü kadının hakkını mahkeme odalarında savunan çok değerli feminist bir avukat. Tek bir manşet okumak, bir fotoğraf görmek bile çoğumuzu altüst ederken, o bu şiddet hikayelerinin her ayrıntısını biliyor, aylarca, yıllarca bu hikayelerle yaşıyor. Birçok kadın, avukat olarak, sosyal hizmetlerde, telefon hattında, sığınakta, çoğu zaman maddi bir karşılık dahi almadan kadına karşı şiddeti bitirmek için mücadele veriyor. Biz de sanatçılar olarak nasıl bir dayanışma içinde olabileceğimizi düşünürken yapıtlarımızda anlattığımız hikayelerin yanı sıra işlerimizi bağışlayarak maddi bir destekle de katkıda bulunabileceğimize karar verdik. Fatoş’tan beni bu proje için bir kuruma yönlendirmesini istediğimde Fatoş, Mor Çatı’nın bu hareketin çok değerli bir aktörü ve çoğu konuda öncüsü olduğunu, yatay ve şeffaf bir çalışma yöntemleri olduğunu söyledi. Sanatçılar ve tasarımcılar uzun zamandır Mor Çatı’yla dayanışma içindeler. 30. sene için tasarımcıların yaptıkları tişörtler ve başka tasarım ürünler Mor Çatı’nın destek sayfasında mevcut. Daha önce benzer bir sanat sergisi 2017’de Arzu Yayıntaş’ın organizasyonuyla Zapata Moda’da gerçekleşmiş.

 

 

Eski Mor Çatı gönüllüsü sanatçı arkadaşım Ülgen Semerci aracılığıyla vakıfla iletişimimiz başladı ve Mor Çatı’nın bu dayanışma projesini onaylamasıyla 60 sanatçı bir araya gelerek işlerimizi internet üzerinden satılması için bağışladık. Ulaştığımız sanatçılar hiç tereddüt etmeden hem işlerini, hem de kendi dayanışma ağlarını paylaştılar.

 

Neden biz birbirimizi dinlemeye, destek çıkmaya, yan yana durmaya bu kadar alışığız, bu kadar hazırız bunu kişisel bir yerden anlatacağım. Bir kız çocuğu olarak futbol oynarsam bacaklarım çarpık olur diye babam çoluk çocukla oynadıkları futboldan beni dışlardı, seyirci olarak kenardan izlerdim. Sonra aşk meşk meseleleri başladı. Aşık olunacak vücut ölçülerine sahip olmadığıma inanmakla beraber kızlar erkeklerin ilgisini, sevgisini kazanmak için çabalar ama erkeklerin kafası başka şeylerle meşguldür sandım ve ilişkilerimi bu dengeye göre kurdum. Daha sonra uzun bir süre kadınlar erkekleri tatmin etmek için sevişir zannettim. Çalışmaya başladığımda iş yaptığım bir sürü adam ya sarkıntılık ettiği için işim yarım kaldı, ya da ciddiye alınmadığım için işim yavaşladı. Mesela ben bir adama soru sordum, o ise cevabını bana değil yanımda duran adama bakarak anlattı, sık sık sözümü kesti.

 

Çağlar Tahiroğlu, Tül (Psike serisi), 2011

 

Tecavüze uğramadım, öldürülmedim. Bunlar korkunç birer ihtimal olarak her kadının bilincinde veya bilinçaltında duruyor, reflekslerine işliyor. Toplumda ve kanunların uygulanışında hiç bir zaman eşit hissettirilmedim. Kamusal alanda özgür hissettirilmedim, bir çok kadın gibi her bindiğim aracın plakasını not ettim. Ortak hafızamızda nereye adım atsam mayınlar döşeli. Ben bunu yazarken önüme taciz, tecavüz, cinayet haberleri düşmeye devam ediyor. Her gün o kadar çok kadın öldürülüyor ki, çoğunun haberi gazetelere sığmıyor. Kadınların uğradığı her saldırı tekil bir olay olmaktan çıkıyor ve tüm kadınların hayatına dair bir kehanete dönüşüyor. Birimizin hikayesi, hepimizin hikayesi oluyor. Ben diye yazıyorum, bizden bahsediyorum.

 

Gözde İlkin, No. 016. Kuytu, 2016

 

Feminizm üzerine okumaya, konuşmaya, düşünmeye, gözlemlemeye başladığımdan beri yazılı yazısız tüm haklarıma sahip çıkmayı öğrendim, öğreniyorum. Bu, omuz omuza çalıştığım, beraber güldüğüm, tek bir kez görüştüğüm, tek bir sözünü okuduğum, hiç tanımadığım milyonlarca kadınla beraber sahip çıktığımız, bir ucundan tuttuğumuz bir dava. Mor Çatı için bir araya gelişimiz de keza böyle. Çağrımızı 60 kadın birden en derinlerindeki seslerle cevapladı, sahiplendi.

 

Bunca senedir süren feminist hareketin sonucunda edinilmiş tüm haklarımız için her birine minnettarız ve bu dayanışmada beraber olduğumuzu bildiğimiz 5Harfliler okuyucularını da projemizi desteklemeye, duyurmaya davet ediyoruz.

 

Hayattan eksilmediğimiz günler için, adalet, eşitlik ve sevgi dileklerimizle;

 

Ülgen Semerci, Gizem Karakaş, Işın Önol, Arzu Yayıntaş, Derya Bayraktaroğlu, Sena Başöz’ün organizasyona verdikleri destek için, Mina Demiren’e grafik tasarımındaki desteği için ve pandemi koşullarında işlerini bağışlayan Ahu Akgün, Aslı Baykal, Ayça Telgeren, Ayçesu Duran, Ayşe İdil İdil, Ayşe Köklü, Begüm Yetiş, Burçak Bingöl, Burcu Yağcıoğlu, Çağla Köseoğulları, Çağla Ulusoy, Çağlar Tahiroğlu, CANAN, Defne Tesal, Didem Erbaş, Ece Eldek, Ecem Yüksel, Eda Gecikmez, Eda Şarman, Ekin Bernay & Camilla Greenwell, Ekin Kano, Elif Öner, Ezgi Erol, Ezgi Tok, Fatma Belkıs Işık, Fulya Çetin, Gizem Karakaş, Gökçe Yiğitel, Gözde İlkin, Gözde Mimiko Türkkan, Gülsün Karamustafa, Gülşah Mursaloğlu, Güneş Terkol, Hale Tenger, İpek Hamzaoğlu, İrem Tok, İris Ergül, Işıl Eğrikavuk, Jennifer İpekel, Lara Ögel, Larissa Araz, Luna Ece Bal, Merve Ertufan, Merve İşeri, Nalan Yırtmaç, Nermin Er, Özlem Ünlü, Pınar Yolaçan, Romina Meriç, Selda Asal, Sena Başöz, Sera Boeno, Serra Tansel, Sevil Tunaboylu, Sibel Horada, Sine İçli, Ugemfo, Ülgen Semerci, Yaşam Şaşmazer, Zeycan Alkış, Zeynep Solakoğlu, Zeyno Pekünlü’ye şükranlarımızla.

 

 

Gözde Mimiko Türkkan, İsimsiz #3, 2005

 

“Henüz lisans öğrencisiyken uzun zamandır beraber yaşadığım sevgili anneanneciğim ‘Şükran’ın fotoğraflarını çekmek, aramızdaki yakınlığın ve iletişimin önemli bir dışa vurumu idi. Bana poz vermeyi veya spontane çektiğim Polaroid’lerin katılımcısı olmayı çok severdi. 2005’te gençliğinde giydiği bir elbisenin içinde bana poz vermesini istedim. Polaroid’ler ise toplamda 198 adet olarak kronolojik sırada dizilmiş şekilde, aşağıdaki metinle beraber ‘Şükran / Gratitude’ adlı bir enstalasyon olarak varolmaya devam ediyorlar:

 

Şükran onun adıydı. Şükran ona karşı hissettiğimdi ve onun bunu bilmesini istiyordum.

 

Söylenecek çok şey yok. Son kareyi çekmeye cesaretim yoktu. Çekseydim, şu an başka bir insan olurdum; veya başka bir insan olsaydım onu çekmiş olurdum.

 

Ve biliyorum ki o fotoğraf “karar anlarım”dan biri olurdu. O son fotoğraf yok, tıpkı onun yok olduğu gibi. Belki de tüm hikaye bundan ibaret.”

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Cuma Şarkıları: Arap Coğrafyası’na Giriş
Kavanozdaki Venüs ve Kırılganlık
“İrem”: Bakmanın ve Bakılmanın İfşası

Pin It on Pinterest