Atina'dan İstanbul'a, kentini savunan insanlar aynı dilde direniyor.

MEYDAN

Elliniko’dan Yedikule’ye Kent Bostanları

 

Yunanistan Hükümeti’nin IMF ile yaptığı anlaşmaların sonucunda başlatılan özelleştirme dalgası Atina’nın eski havalimanı Elliniko’yu da vurdu. Özelleştirilmesi planlanan eski havalimanı, altın kumuyla Aghios Kosmas sahilini kapsayan 620 hektarlık değerli bir arazi. Elliniko, zeytin ağaçları ve kuşlarıyla Atina’nın yeşil kalmış son yerlerinden biri. Bu alanda ayrıca 2004 Olimpiyatları için yapılmış spor tesisleri de mevcut. Hükümet bu kamu arazisini küçük bütçeli iyileştirme çalışmalarıyla bir halk parkı olarak kullanıma açmak yerine, şirketlere 99 yıllığına kiralamayı planlıyor. Şirketler ise burayı sadece zengin elitlere yönelik alışveriş merkezleri, turistik gezinti yerleri, ofis binaları, kumarhaneler, golf sahaları, rezidanslar vb. yapılar için kullanacak. Sermayenin yeni yatırım keşfi, toprağın değerli olduğu ve kalabalık tüketici gruplarını barındıran devasa kentlerde kamusal alanları devlet yardımıyla ele geçirmek. Böylece koca şehirleri kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirme gücünü de ele geçiriyorlar.

 

Tabi Atinalılar bu olup bitene karşı sessiz değil. 4-5 Nisan 2014 tarihinde Rosa Luxemburg Vakfı ve Elliniko-Argyroupoli Belediyesi’nin birlikte düzenlediği “Kenti Geri Kazanmak” adlı toplantı ve forumda Elliniko’nun şirketlerin elinden kurtarılması için Madrid’den İstanbul’a kadar pek çok Avrupa başkentine musallat olmuş benzer özelleştirme projelerine karşı mücadele eden aktivistler bir araya geldi. Ben de Taksim Yayalaştırma Projesi ve Gezi Parkı Direnişi deneyiminden bahsettim.

 

Elliniko Bostanı

 

Deneyim paylaşımının ardından sıra eski havalimanını ziyarete geliyor. Betona teslim olmuş Atina’da böylesine yeşil bir alan görmek hepimizi heyecanlandırıyor. Havalimanındaki ilk durağımız insanlara bedava ilaç ve takviye besin yardımı yapan gönüllü hekimlerin kurduğu bir sağlık merkezi. Hastaneden ayrılıp, yanı başındaki Elliniko Bostanı’na yürüyoruz. Hem havalimanının özelleştirilmesine karşı, hem de Yunanistan’ın içinde bulunduğu krize çözüm olacak adımları atmak isteyen vatandaşlar bir direniş bostanı kurmuşlar. Sebze fidelerinden ve ağaçlardan arta kalan yerler sarı papatyalarla kaplı. Herkesin emeğini verdiği bu bostanda yetişen sebze ve meyveler herkese ait.

 

Kâr değil, dayanışma için birlikte üretmek    

 

Bostanın hikâyesini anlatan Anna Lavasa, Atina’nın ilçelerinden Elliniko Belediyesi’nde kamu alanlarının düzenlenmesinden sorumlu kişi ve otonom bir tarım girişimi olan Agros üyesi. Sadece ekonomik değil çevresel, sosyal ve eğitimsel bir krizin de içinde olduklarından bahseden Lavasa, beton ve tüketime dayalı kalkınma modelinin bir çıkmaza girdiğini; bireycilik, maddi zenginlik saplantısı ve aşırı tüketimin toplumu parçaladığını; toplumun üretken etkinlikler aracılığıyla yeniden inşa edilmesi gerektiğini söylüyor. Bu etkinliklerin gönüllü, eşitlikçi ve dayanışmaya yönelik olması gerektiğini, dolayısıyla kâr için değil yardımlaşma için ürettiklerini ifade ediyor. Lavasa’ya göre tam da böyle bir üretim sürecinde kadınlar kilit öneme sahip. Zira kadınlar çocuklarının geleceğini düşündükleri için çevrenin korunmasında erkeklere göre daha hassaslar ve daha iyi bir yaşamın yaratılmasında belirleyici rol oynuyorlar.

 

Kent bostanları: Bir ortaklığın daha keşfi

 

Yeri gelmişken Anna Lavasa’ya 8 bin yıllık tarihiyle Hevsel Bahçeleri’nden bahsediyorum. Derken konu Yedikule Bostanları’na geliyor. O şaşkınlıkla beni durduruyor çünkü “Yedikule” ve “bostan” kelimelerini tanıyor. Selanik’te Yedikule denilen bir tarihi turistik yapı varmış. Bostana gelince, onun da Yunancası “bostani”ymiş. Sohbetimizin İngilizce olmasının bizi birleştirdiği kadar ayırdığı da ortaya çıkıyor. Türkçe ve Yunanca’daki ortak kelimelerden bahsederken daha pek çok ortak yönlerimiz olduğunun farkına varıyoruz. Kaldığım yerden devam edip, Lavasa’ya İstanbul’un Yedikule Bostanları’nı anlatıyorum.

 

Yedikule Bostanları

 

1500 yıldan fazla bir süredir kentsel tarım için kullanılan Yedikule Bostanları, Elliniko’ya göre çok yaşlı. Ama ikisinin de çalışma prensibi aynı: yerinden üretim ve yerinden yönetim. İki bostan da yapılaşma tehdidi altında. 2013 Temmuz ayında Yedikule Bostanları’nın büyük bir bölümü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Fatih Belediyesi’nin birlikte yürüttüğü “Yedikule Kapı ile Belgrad Kapı Arasında Kara Surları İç Koruma Rekreasyon Projesi” adlı tepeden inme bir kentsel dönüşüm projesi yüzünden moloz ve niteliksiz toprak yığılarak kullanılamayacak hale getirildi. Birkaç ay sonra esas amacın rekreasyon değil, bir konut projesi olduğu ortaya çıktı. Mahsullerini toplamalarına bile izin verilmeden toprakları molozla kaplanıp işsiz bırakılan bostancılar ve mahalleli aylardır mağdur.

 

Yedikule Bostanları su kuyuları, havuzları, eğimli araziye yapılmış terasları, suyu çekmekte çalıştırılan beygirler için ahırları, bostancıların kaldığı evleri ve daha başka çeşitli yapılarıyla gelişmiş bir bütün. 18. yy’da taşradan gelen mevsimlik işçiler bu bostanlarda çalışırmış. Bu işçilerin çoğunluğu Makedonya’dan gelen Hristiyanlarmış. Günümüzdeki bostancılar ise genellikle Karadeniz bölgesinden gelen ve kimisi 40 senedir Yedikule’de bostancılık yapan insanlar. Şimdiki bostancılar, bu işi Makedonlardan öğrendiklerini söylüyor. Yani sadece bostanın içindeki tarihi öneme sahip yapılar değil, yaşayan sözlü bir kültür de yok ediliyor.

 

Kentsel direnişin uygulama alanı bostanlar

 

Küresel gıda pazarının taleplerine değil, kentin ihtiyacına yönelik yapılan yerel tarım İstanbul ve Atina gibi büyük şehirler için sürdürülebilir yaşamın vazgeçilmez unsuru. Yerinden üretimin gerçekleştiği kent bostanlarının ekolojik ayak izi endüstriyel tarıma göre çok daha az. Ancak bostanlar Lavasa’nın dediği gibi toplumun da yeniden üretildiği sosyal platformlar aynı zamanda. Zira birlikte üretirken direnmeyi de öğreniyor insanlar bu bostanlarda. Kent bostanları yerinden yönetimin de ilk adımları aslında. Halk, çevreyi birkaç zengin elitin ve onların sözcülüğünü yapan devletin dayatmalarına göre değil, kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirmek istiyor. Dünyanın dört bir yanındaki kent direnişlerini Elliniko ve Yedikule gibi kent bostanları birleştiriyor.

 

Aynı dilde direniyor kentini savunan insanlar; tohum ekip, ağaç dikerek toprağa. Parkını, bahçesini, sahilini ve sokağını gasp eden sermaye-devlet birlikteliğine,  toprakta üreterek karşı geliyor insanlar. Ağaç kesip yok edene karşı, yeşili koruyup yaşamı var ederek direniyor kentini savunan insanlar.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Devrimci Ressam Sevim Onursal’ın Anlatılmamış Hikayesi 1. Bölüm: Fotoğraftan Kırpılan Kadın
Terimin Siyasallaşması ve Eşcinsel Retorik Arasında: Kuir’in Araplaştırılması
G20 Protestoları: “Hamburg biziz, siz nesiniz!”

Pin It on Pinterest