Uzak diyardan çok yakın bir arkadaşım sonbaharda beni ziyarete gelmişti. Dedik ki hadi atlayalım havası yumuş yumuş, yollarının, köylerinin, kuşlarının, dağlarının, çam fıstıklarının, yaylalarının, yemeklerinin harika olduğu Efes, Bergama, Kaz Dağları dolaylarında gezinelim.
Bu turda tesadüf eseri karşılaştığımız, bir daha da aklımızdan çıkmayan kareleri paylaşacağım birazdan sizinle.
Olaylar şöyle gelişti: Klasik Efes Antik Kent gezimizin sonlarına gelmiştik. Yorgunduk ama tatmin olmuştuk. Bizi bekleyen sürprizden habersizdik. Ortada piyango falan da yok. Bir anda orman yarıldı içinden, başka bir aleme ait olduğu kesin olan, üstlerinde müsamere kostümleri, ellerinde Yeşilçam Malkoçoğlu filmlerinden artmış kılıç, siper ve borazanlarla marş halinde bize doğru ilerleyen askerler çıktı. Ardından gözlerinde sürme ve siyah, küt saçlarıyla kim gelsin? Tabiyyy o hep duyup dinlediğimiz meşhur Kleopatra’nın ta kendi. M.Ö. 33’te Marc Antony ve Mısır kraliçesi Kleopatra, kış aylarını Efes’te geçirmişlerdi ve daha sonra İmparator Augustus olarak başa geçecek olan Octavian’a karşı bir savaş bile organize etmişlerdi (o zaman her şey daha basitti tabii patriotlar falan yoook. Bi savaş tasarımı bir iki ay en fazla sürüyor). Zaman ve mekan adeta çökmüş, kendimizi galaksiler arası bir yolculukta ön sıralarda buluvermiştik.
Kleopatra Efes’te geçirdiği zamandan çok etkilenmiş, memnun kalmış olacak ki, sonradan kendisini tehdit eden kız kardeşini buraya yollattığı ve öldürttüğü söylenceler arasındaydı. Ayrıca 2007’de Efes’te 67 adet gladyatör kalıntısı bulunmuş, son olarak 2009’da Kleopatra’nın kızkardeşinin başsız cesedi yine Efes’te ortaya çıkmıştı. Ki kardeşi Arsinoe’ye ait olduğu söylenen bu cesedi incelendikten sonra uzmanlar Kleopatra’nın sanılanın aksine Afrika kökenli olduğu gibi bir tez de ortaya atmışlardı. Üst üste yaşanan bu arkeolojik heyecanlar sonunda Belediye ya da Bakanlık, Efes’te varolan bu potansiyeli daha fazla harcamak istemediklerinden bir gösteri hazırlamışlar.
E tabii şimdi bu kadar ünlü insanlar teşrif etmişler beldemizi ziyaret etmişler, efendim bir savaş planlamışlar, üzüm yemişler, şarabiçmişler, kızkardeş öldürtmüşler biz onları canlandırmayalım mı yani?
Kleopatra olmak ve Efes’te yaşamakla ilgili Efes Antik Kent A.Ş.’nin anlatmak istediği birçok şey vardı. Kleopatra’yı karşımızda capcanlı, alıştığımız sürmesi ve tacıyla zamanında yaşadığı haliyle görmek gibi bir şans elimize geçmişti. Bizi bundan mahrum etmeyen sevgili Efes turist gözlem ve koruma kulesine, ayrıyetten otantik kültürü ve yerel sanatçıyı destekleme ve koruma kuruluna buradan çok teşekkür ederiz. Hele de Kleopatra onuruna verilen partide gladyatör düellosu izleme şerefine nail olmak bizde, nasıl diyeyim, göz yaşartıcı bomba etkisi yarattı (Roma dizisinin gerçeği burda vatandaş!) Hani böyle bir davetiye alsam hayatta inanmaz, çığlık çığlığa evde dönenir, ne giyeceğim ne giyeceğim, allahım ne giyeceğim diye çırpınırdım. Biz kafamızda uygunsuz turist şapkalarımız, gölgelere kaçışırken önümüzde tarih canlanıyordu. Üstelik biz de sanki sahnenin bir parçasıydık.
Hayır bilsek biz de ona göre hazırlığımızı yapardık. Onu ağırlamaktan ne kadar memnun olduğumuzu bir nebze ifade ederdik.
Belki iyilik timsali Angelina değil ama koskoca Kleopatra! Bir pankart da biz açıverirdik tahtın karşısında.
Sizi daha fazla bekletmeden işte bizleri huşu içinde bırakan, dut yemiş bülbüle çeviren anları paylaşıyorum sevgili 5harfliler:
Farketmişsinizdir, kendimi bir anda şanlı tarih sahnesinin kenarında buluverince şaşkınlıktan ilk bir iki dakikayı çekemedim. Ama yine de favori sahnemi yakaladım: cengaver gladyatörlerden birinin mertiğini kanıtlamak üzere elinden kılıcı kalkanı atıp alkış toplamak için bizlere döndüğü anlar (1:10). Erkek erkektir ne de olsa ister M.Ö. olsun ister 3263 senesi. Arkada ponpon kızlar tezahüratları desibel desibel yükseltirken biz heyecandan nefessiz kalmıştık. Ponpon hanımlarla tezahürat etmediysek kenar köşeliğimizi bildiğimizden, saygımızdan..
Acaba Kleopatra devrinde onun dansçısı olmak için ne gibi melekelere sahip olmak gerekiyordu? O dönemin Fatih Ürek’i, yılan dansı uzmanı nasıl biriydi?
Gösteri bitti. Sevgili arkadaşım sonsuz bir mutlulukla tısır tısır gülüyordu. İşte o sırada, içimden çıkan milliyeçi canavarı farkettim. Utançtan bir gözümü kapatıp korsan gözümle çektiğim videoyu durdurdum. Ne? Ne utancı bu hasıl olan? Ne utancı duyuyorsun diye kızdım kendime, senin mi? Ne bu, ah ah rezil olduk nidaları? Yok ama elde değildi. İçimde var olduğunu bilmediğim kültür ve turizm bakanlığı çöktü. İnanın gidip soramadım: siz kimsiniz, koreografınız kim, kartını alabilir miyim? Günde kaç defa tekrarlanıyor? Provalar yorucu mu? Ortalama kaç turist görüyor? Aranızda çekişme var mı? Terfi eden hangi ören yeri dans topluluğuna alınıyor? Gladyatörlerin yaşamı zor muymuş? Kleopatra olmak nasıl bir his? Alp Er Tunga öldi mü? Issız ajun kaldı mu? Ödlek öçin aldı mu? Emdi yürek yırtılur.
Bu seferlik bu kadar sevgili izleyenler. Gerçek hayatlarımıza, kendi Kleopatra fantezilerimize dönme vakti. Yok bana yetmez diyenler için günlük haberleri açıp Fatih Sultandı Kanuniydi Hürremdi onların fotoromanlarına bakmalarını tavsiye ederiz.
Bye Bye! Come Back Soon!
Mini not: Efes şu an restore ediliyor. O darbeyi nasıl atlatacak bilemiyorum. Bir daha gittiğinizde hem yukarıda düşünüp de soramadığım soruları sorarsanız hem de restorasyonla ilgili durum raporu paylaşırsanız… çok sevinir miyiz bilemiyorum ama siz yine de haber edin.