"Kendine aşık olmak Narcissus'un cezasıydı."

KÜLTÜR

TARİH

Echo ve Narcissus’un İkinci Hikayesi

Bourgeois’nın aynalarını takip etmesi niyetiyle aşağıdaki yazıyı Son Psikiyatrist blog’undan aşırıp, yazarı adsız terapist Alone’un izniyle tercüme ettim.

 

 

Narcissus-Caravaggio.jpg

Resmi sizin için düzelttim*

 

Dikkatli dinliyor musunuz?

 

I.

 

Bu, hikayenin bildiğiniz hali:

“Narcissus kendi yansımasına aşık olacak kadar kendine aşık bir adamdı. Başka kimse onun için yeterince iyi değildi. Havuzdaki yansımasına baktı ve söndü gitti.”

Ama hikayenin tamamı bu değil:

 

Narcissus doğduğu zaman annesi Liriope onu kör falcı Tiresias’a götürdü ve bir kehanette bulunmasını istedi: “Ömrü uzun olacak mı?”

 

Tiresias kahin olmadan önce yedi yıl boyunca bir kadın olarak yaşamış ve kadınlar hakkında iki önemli keşifte bulunmuştu. Biri kadınların sevişmekten erkeklerden daha çok zevk aldığıydı. Bu keşfini Hera ve Zeus’la paylaştığında Hera o kadar kızdı ki onu bir anda kör etti, bu da Tiresius’un ikinci keşfine yol açtı: Her kadın bu gerçeği duymaktan hoşlanmıyordu.

 

Zeus durumu telafi etmek için Tiresius’a geleceği bilme gücünü hediye etti, o da Liriope’ye bu karmaşık kehaneti:

 

“Kendini bilmediği sürece oğlunun uzun bir ömrü olacak”

Şimdi bu ne anlama geliyordu?

 

II.

 

Sizin bildiğiniz hikayeye göre Narcissus o kadar güzeldi ki herkes onunla olmak istiyordu, ama o hepsini reddetti: Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, yeterince iyi değilsiniz.

 

Reddedilen aşıklardan biri çok kızıp intikam tanrıçası Nemesis’ten misilleme dilendi. “Eğer Narcissus bir gün aşık olursa, aşkına karşılık bulamasın!”

 

Nemesis bu duayı duydu ve Narcissus’un kendine aşık olmasını sağladı: bir gün yolu bir su birikintisine düştü ve içine baktığında gördüğüne aşık oluverdi. Suda gördüğü gerçek değildi, ve doğal olarak kendisini geri sevemezdi. Ama Narcissus havuzun dibindeki güzel insanın çıkıp bir gün kendisini sevmesini sabırla, sonsuza dek bekledi.

 

Bu çok kolay ilk dersi bir kenara not etmelisiniz: eğer hiç kimse sizin için doğru görünmüyorsa ve doğru görünen kişi de sizi istemiyorsa problem o kişi değil, sizsiniz.

 

III.

 

Buraya kadar ne öğrendiniz? Sizce anladınız mı?

 

Hikayeyi dinlediniz, kelimeleri takip ettiniz ama aklınız duymamazlıktan geldi ve hikayeyi başka bir şeyle değiştiriverdi. Size bunu söyledikten sonra bile hikayeyi hatırlamakta güçlük çekeceksiniz.

 

Narcissus’un kendine başkasını sevemeyecek kadar aşık olduğunu düşünüyorsunuz. Ama olan bu değildi, hikaye açıkça anlatıyordu: Narcissus önce kimseyi sevmedi, sonra kendine aşık oldu. Anlıyor musunuz? Başka hiç kimseyi sevmediği için kendine aşık olmak zorunda kaldı. Kendine aşık olmak Narcissus’un cezasıydı.

 

Narcissus’un kendine aşık olduğu için o kadar insanı reddettiğini düşündünüz, ama onları kendine aşık olmadan çok önce reddetmişti. Narcissus’un herkesten daha iyi olduğunu düşündüğü için mi sevenlerini reddettiğini düşünüyorsunuz? Veya herkesten daha yakışıklı olduğu için? Ne kadar yakışıklı olduğunu kendi nasıl bilecekti ki? Kendi yansımasını suda görünce tanımamıştı bile! Narcissus o insanları kendisini sevdikleri için reddetti.

 

IV.

 

Nemesis‘in (İng. düşman) hasım anlamına geldiğini, size her zaman karşı çıkan, karşısında en çok zorlandığınız insan olduğunu düşünüyordunuz. Size az çok benzeyen, ama tam karşınızda duran biri.

 

Ama yukarıdaki açıklamaların hepsi gerçeği saklamak için tıkır tıkır çalışan yalanlarınız: Aslında düşman, kendinize aşık olmanızı sağlayandır. Nemesis olmadan, Narcissus’un hikayesi de olmazdı. Düşmanınız olmadan, sizin de bir hikayeniz yok.

 

V.

 

Bazıları Narcissus’un dalıp gittiği su birikintisinin efsunlu olduğunu, ona büyü yaptığını ve başka yere bakmasını engellediğini söylediler. İçten içe öyle olmasını istiyorlardı. Bir erkeğin kendisini baştan çıkardığı için kadını suçlaması gibi su birikintisini suçlayabilmek harika olurdu çünkü. İşin aslı büyüye filan gerek yoktu. Nemesis’in sadece Narcissus’un yolunu sıradan bir su kenarına düşürmesi gerekiyordu, Narcissus kendi kendini cezalandıracaktı zaten.

 

Narcissus suda güzel bir şey gördüğü an ne yaptı? Hayal kurdu ve gördüğü insanın türlü türlü farklı ihtimallerini ve kendisi için olabileceği şeyleri düşündü. Seneler boyunca gördüğü insanın saçları çok güzel diye oturduğu yerde kalmadı. Oturduğu yerde kaldı çünkü hayal kurmak çok vakit alan bir şey.

 

Ovid’in başka birini anlatırken dediği gibi:

 

“Ama onun aşkı ihmalle kabarır; acılarla tetikte zavallı bedeni harcanır; zayıflıktan derisi kırışır sonunda, güzel hatları esintilenen rüzgarda çözünür gibi erir gider –bir şey kalmaz geriye, şunlar dışında–”

 

Neler dışında? Sizce geriye ne kalır? Belki cevap herkes için farklıdır, ama cevabın ne olmasını umduğunuzu biliyorum: Hiçbir şey dışında her şey. Yani bir şey kalsın da, ne olursa olsun.

 

VI.

 

Garip bir hikaye bu. Ana karakterin Narcissus olduğunu biliyoruz, ama başlığı “Echo ve Narcissus”. Echo’nun neden bir yan karakter olduğunu düşünüyoruz? Echo’yu bir yan karakter yapan kimdi?

 

Echo sesi çok güzel olan bir periydi. Fakat biraz fazla konuşuyordu, Hera da onu ancak başkalarının söylediklerini tekrarlama lanetiyle cezalandırdı. “Haa,” dediğinizi duyar gibiyim, “Eko (yankı) kelimesi buradan geliyor.” Bir zahmet büyüyün artık. Bunların çocuk hikayeleri olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bunlar peri masalı değil, uyarı.

 

Echo Narcissus’a delicesine aşık oldu. Onu özlemle takip etti, kovaladı ama Narcissus onu hakaretle reddetti. Echo’yu istemiyordu. Echo, Narcissus öldükten sonra bile onu özledi, kendisini bu aşka öyle bir gömdü ki sonunda kendisinden geriye bir sesten başka hiçbir şey kalmadı, yok oldu.

 

Narcissus muhtemelen onu reddetmekte haklıydı: Ne tür bir kadın bir erkeği sadece görünüşü yüzünden delicesine sever? Ne tür bir kadın kendisine bu denli kötü davranan bir erkeği sevmeye devam eder? Narcissus böyle bir kadını neden istesin? Echo güzel sesli bir kadın değildi; aslında içinde sesten başka hiçbir şey yoktu.

 

Ama hikayenin en başına, yok, asıl başlangıcına dönelim – Siz bunun ortasından başlayan bir rüya olduğunu mu düşünmüştünüz? Eğer öyle olsaydı hikayeyi bir uyarı olarak değil, arzu giderme olarak yorumlamamız gerekirdi.

 

Başlangıçta Echo Narcissus’u uzaktan, gizlice izliyordu. Narcissus orada biri olduğunu sezdi ve heyecanlandı. “Gel!” diye bağırdı. Echo ancak “Gel!” diye tekrarlayabildi ve saklanmaya devam etti, bu da Narcissus’un onu daha çok istemesine sebep oldu. Bu nasıl bir gizem böyle? Onu göremiyordu ama sesini duyabiliyordu, birden Narcissus’un gözünde bu tanımadığı sesin içinde olabilecek bütün aşkların ihtimali canlanıverdi. Üstelik bu gizemli kadın ona ne söylemesi gerektiğini de gayet iyi biliyordu. Bu kadın kendisi için her açıdan mükemmeldi, arzusunun kaynağıydı.

 

Derken Echo saklandığı yerden çıktı ve Narcissus onu gördü.

 

Güzel miydi? Tabii ki. Ama Echo’yu gördüğü an Narcissus’un midesi bulandı, “Iyy,” dedi, “sen sahip olacağına ölüm bana sahip olsun, daha iyi!”

 

Echo’nun nesi vardı? Sorun Narcissus’un hayalinden daha kısa ya da daha şişman olabileceği falan değildi. Sorun şuydu: Narcissus onu deneyimlediği an, Echo herhangi başka bir şey olamazdı artık.

 

Ama Echo artık bir hayal değilse de, hala bir yansımaydı. Echo, her kadın gibi erkeğine kendi ruhuna dönüp bakma fırsatını veriyordu, yapması gereken tek şey bakmaktı: Ben nasıl bir erkeğim ki böyle bir kadın bana aşık oluyor? Ben nasıl bir erkeğim ki birine sadece görünüşü yüzünden aşık olabilecek bir kadın, beni seviyor? Ona kötü davranmama rağmen? Ben nasıl bir erkeğim ki birini sadece X yüzünden sevecek bir kadın, beni sevebiliyor? Sebebi benim X’ten başka hiçbir şeyimin olmaması mı? Ama Narcissus böyle sorular sormayı öğrenmemişti. Daha doğrusu, böyle soruları asla sormamayı öğrenmişti. Nasıl bir erkek sadece kendi sesini yankılayabilen bir kadını sever? Bu tür bir insanın bir ismi olmalıydı, o isme de zaten sahipti Narcissus.

 

Eğer bunu düşünebilseydi, kendini değiştirmeye çalışabilirdi. Ya da en azından Echo’yla birbirlerine aslında ne kadar benzediklerini farkedebilirdi.

 

Fakat aynen Echo’nun kendi X’i, yani sesi yüzünden yok olup gitmesi gibi Narcissus da güzel bir çiçek yüzünden mahvoldu. Güzel çiçek de Narcissus’un X’iydi.

 

Geriye bunun dışında hiçbir şey kalmadı.

 

VII.

 

Nasıl oluyor da üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen Tiresias’ın kehaneti hala tam olarak anlaşılamıyor? Tiresias’ın kehaneti şuydu: “Kendini bilmezse, uzun bir ömrü olacak.” Şimdi bu ne demek oluyor?

 

 

Bu arada Tiresias haklıydı: Narcissus gerçekten de uzun yaşadı – ama hiç mutlu olmadı. Hayatını hayal kurarak ve bir havuza dalmış ölmeyi bekleyerek, yapayalnız geçirdi.

 

 


Ama Tiresias’ın kehaneti kulağa… yanlış ve Yunan ruhuna tamamen ters, dahası hakaretamiz geliyor; “kendini bilmek” erdemlerin en büyüğü olmamalı mı?

 

Kendini bilmezse, uzun bir yaşamı olacak.

 

Bu gizemin açıklaması çok basit. O kadar basit ki bugüne kadar kimse bulamamış. Kimsenin bulamamasının sebebi de gerçekten çok korkunç olması.

 

Önce kehanetin doğru olup olmadığını unutun, onun yerine şu soruyu sorun: “Bu kehaneti duyunca Narcissus’un anne babası ne yapmış olabilirler?”

 

Laius ve Jocasta Oedipus’un eninde sonunda kendilerini mahvedeceğini duyduklarında onu bileklerinden bağlayıp ormanda terkettiler ve böylece oğullarının bir gün kendilerini mahvetmek için haklı bir sebebi olmasını sağladılar. Aynı şekilde Narcissus’un anne babası da kahinden oğullarının uzun yaşamasını sağlayacak şartı duyduklarında… onun kendisini bilmemesi için ellerinden geleni yapmış olmalılar.

 

Liriope ve Cephisus’un ne yaptığını kimse bilmiyor, ama ne yaptılarsa işe yaradı: Narcissus kendi yansımasını tanımadı bile. Ancak kendini bilmeyen, kendine daha önce hiç dışardan bakmamış bir adam böyle davranır.

 

Bir çocuğun kendisini tanımasını nasıl sağlarsınız? Onu aynalarla çevreleyerek.

 

“Yaptığın şeyleri yaparken işte böyle görünüyorsun. Etrafındaki herkes, senin böyle biri olduğunu düşünüyor.”

 

Onun sınanmasını sağlarsınız: sen böyle birisin, şunda çok iyisin ama bunda iyi değilsin. Şu diğer insan senden bu konuda daha iyi, ama şu konuda daha iyi değil. Senin tanımlandığın sınırlar, işte bunlar.

 

Narcissus’un gerçek bir tehlikeyle, mücadeleyle, onur, başarı ve yenilgiyle karşılaşmasına hiçbir zaman izin verilmedi; sadece anne babası tarafından onaylanan yapay şeylerle sınandı. “Ben korkak mıyım? Ben bir aptal mıyım?” gibi sorular sormasına asla izin verilmedi. Ailesi, Narcissus’un sıkıcı uzun yaşamını mümkün kılmak için iki yönde de kesin bir cevap aramadı.

 

Aynı şekilde Narcissus’un varsayımlarla, fantazilerle, “bir gün” ya da “belki”lerle dolu bir dünyada yaşamasına izin verilmedi. “Çok kötü”, “çok az” ya da “çok geç” kavramlarıyla hiç tanışmadı. Bir çocuğun bir şey olmasını istiyorsanız ona ilk olarak dürtülerini yönetmeyi ve sıkıntıyla yaşamayı öğretirsiniz. Ama Narcissus’u cezbeden bir şeyler olduğunda anne babası ya ona sahip olmasına hemen izin verdiler, ya da tamamen sakladılar ki baştan çıkmasın ve onlar da ona hayır demek zorunda kalmasınlar. Ona cezbedilmeye karşı nasıl direneceğini ya da mahrumiyetle yaşamayı öğretmediler. En önemlisi, sahip olamayacağı şeyi istememeyi ve bir şeyi nasıl istemesi gerektiğini, öğretmediler.

 

Sonuçta Narcissus bir gün bir şeyleri arzulamayı bıraktı ve arzulama hissinin kendisini arzulamaya başladı.

 

Nemesis’in işi çok kolaydı, tek yapması gereken Narcissus’un öğrendiğinin tam tersini yapmaktı: Kendisine onu geri sevemeyecek birini göstermek. Takılıp kalacaktı.

 

Narcissus’un anne babası yarıtanrıydı– iyi ebeveyn olmayı, nasıl çocuk yetiştireceklerini bilmiyorlardı. Ama gene de bir şarlatanın sözünü dinlediler. Güya işinde uzman olan birinin lafını dinleyip mantığın sesinden uzaklaştılar ve herkese felaket getiren, sonunda bir insanın ölümüne sebep olan bir canavar yarattılar.

 

VIII.

 

Ne düşündüğünüzü biliyorum. Pişkin, şüpheci ve alaycısınız. Bu kader saçmalığına filan da inanmıyorsunuz.  Başkalarını sevmemenin yalnız kendini sevmekten önce gelme meselesinin doğru olup olamayacağını düşünüyorsunuz – size tam tersi olmalı gibi görünüyor.  Bu küçük kız* ne anlar ki, diye düşünüyorsunuz. Hikayeyi o yazmadı ki. (Ben yazmış sayılır mıyım?)

 

Ebeveynlerin çocuklarını ömür boyunca kovalayacak türden bir narsisizmi yaratıp yaratamayacağını merak ediyorsunuz. Bu sizin tecrübenizle uyuşuyor mu? Şimdi de kendi çocukluğunuzu düşünüyorsunuz. Haklı mıyım?

 

Bu da dersi öğrenmediğiniz anlamına geliyor. Gene kendinizi düşünüp duruyorsunuz. Aklınıza gelen ilk şey “Ben de çocuklarıma bunu yapıyor muyum?” ya da “Ben nasıl farklı davranırdım?” değil, kendi doğanızı merak etmek oldu.

 

Hikayenin özü, kendisini bir uyarı olarak almayı reddeden insanlara anlatıldığı haliyle şu: Narcissus’un nasıl bu hale geldiği aslında önemli değil. Önemli olan ne yaptığı, ve Narcissus ömrü boyunca hiçbir şey yapmadı.

 

IX.

 

Burada durmam gerektiğini, yeter dediğinizi anlıyorum. Ama bir şey daha söyleyeyim: Hikayenin içinde bir sır gizli. Ne olduğunu tahmin edebiliyor musunuz?

 

Gözlerinizi kapatın.

 

Sahneyi duvarda asılı bir resim gibi gözünüzün önünde canlandırın. Narcissus su kenarında, yüzü aşağı dönük, tek kolu suyun içinde ve aklı gündüz düşlerine dalmış halde öylece duruyor. Etrafında ağaçlar, otlar ve gökyüzü var. Nemesis arkasında kollarını kavuşturmuş, verdiği cezayı izliyor.

 

Şimdi zihninizde Nemesis’in suratındaki ifadeyi görmeye çalışın. Bir gariplik var. Gözlerinin içine bakın.

 

Uzaktan öyle görünse de Nemesis aslında Narcissus’a bakmıyor. Aslında gözünü dikmiş – tam sizin gözünüzün içine bakıyor.

 

Doğru bildiniz, bu hikaye Narcissus hakkında değil, sizin hakkınızdaydı. Olayları izleyebileceğiniz objektif bir uzaklık hiçbir zaman yoktu.

 

Yani hepsi bir oyundu.

 

Eskiler bu hikayeleri zamanı geçirmek, çocuklara bir ders vermek ya da eko kelimesinin nereden geldiğini açıklamak için anlatmıyorlardı. Sizce onların pop kültürünü çalıp kendi edebiyatımız haline mi getirdik? Bu hikayeler aslında derin düşünceler ve olay incelemeleriydi: onların içinde siz ne görüyorsunuz?

 

Narcissus’un hikayesinin sırrı şu: Hikayenin kendisi su kenarı, sizin su kenarınız. İçinde ne görüyorsunuz? Bir yansıma ve yansıttığınız diğer şeyleri.

 

Ama eski deyimi bilirsiniz, havuzun içine baktığınızda, havuz da sizin içinizi görür. Havuz size baktığında ne görüyor? Sizi nasıl yargılıyor?

 

Arkanıza bakın. Nemesis orada. Cezanın ne olduğunu tahmin edebiliyor musunuz?

 

Gözlerinizi açın.

Size ikinci bir fırsat verildi.

Bunların hiçbiri gerçek değil.

 

—-

 

*Caravaggio tablosunu ters çevirdim: Yansıma Narcissus’a bakıyor.

 

**Çev. Notu: Yazının aslına iliştirilmiş, hikayenin sekiz yaşında bir kız çocuğu tarafından okunduğu bir ses dosyası var.

 

 

(Bu yazı, daha önce The Last Psychiatrist sitesinde yayınlanmıştır.)

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBu Resim Gitmeli Mi?
Bu Resim Gitmeli Mi?

Sanatçı Hannah Black'in siyah bir çocuk cesedini tasvir eden sanat eserinin var oluşunu ve sergilenmesini eleştirdiği açık mektubundan hareketle: "onurlandırmak" ve "lafı ağzına tıkmak" arasındaki ince çizgi nerede durur?

KÜLTÜR

YMary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar
Mary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar

Cambridge Üniversitesi Klasikler Profesörü Mary Beard'ın konuşması: Kadınlar Antik Yunan'dan bugüne güçle nasıl ilişkilendi?

SANAT

YÖlüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann
Ölüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann

Renate Bertlmann, 1970’lerde bir çok çağdaşı gibi 1968’in devrimci atmosferi ve ikinci dalga feminizmin gücüyle kadın bedenini bir kutlama ve devrim aracı olarak yeniden kurgulayan eserler üretmiş.

SANAT

YGüncel Kızlar (1977)
Güncel Kızlar (1977)

Vintage sarısı, yalnızca çözülmüş meselelere, başarıyla alınmış haklara mı değer?

Bir de bunlar var

“Selam Facebook, Kızım Adet Gördü!”
ABD’de Gençlik İntihar Oranları Araştırmasından Biz Ne Öğrenebiliriz?
Serdar Ortaç – Çok Yönlü Bir Sanatçı

Pin It on Pinterest