DÜRTÜK nedir?
DÜRTÜK’ün açılımı Direnen Üretici Tüketici Kolektifi. Yerel ve küçük üreticiyle, yediğinin içtiğinin nasıl üretildiğine kafa yoran tüketicinin buluştuğu bir kolektif.
İstanbul gibi bir şehirde gıda üretilen alanlar hep tehdit altında. Yerel ve küçük ölçekli üretimin işi bunun dışında zaten zor, çünkü piyasa ekonomisi dediğimiz şey büyük üreticileri ve endüstriyel üretimi yeğliyor. Diğer tarafta gıdayı tüketenler olarak biz de yediklerimizin nereden geldiğini, nasıl üretildiğini bilmiyoruz. Bir demet nane bize ulaşana kadar kim bilir kaç el değiştiriyor. Ödediğimiz bedeller aracılarda birikiyor. Biz de yoksullaşıyoruz çiftçi-üretici de. Dürtük’ün amacı üreticiyle tüketici arasındaki kara deliği ortadan kaldırarak birlikte direnmek için bir alan yaratmak.
Nasıl başladınız?
İlk sipariş organizasyonumuzu Ekim 2015’te yaptık. Bunun öncesinde farklı gruplarda, mekanlarda dile getirilen bir gıda müştereği kurma ihtiyacı vardı tabii. Aslında DÜRTÜK’ün yaptığı şey yeni değil, sadece İstanbul’da bile bu tür gıda grupları çoktandır var. Buna dair tartışmalar da bir süredir farklı mecralarda, forumlarda yapılıyordu.
Bu tartışmalarda sivrilen bir mesele de şuydu: şu an birçok kırsal üretici enerji santrali, maden, köprü vs. gibi projelerin tehdidi altında. Bu projelere karşı yerel direnişlere kuvvet verecek en önemli şeylerden biri de, üretmeye ve geçimlerini sağlamaya devam edebileceklerini bilmeleri. Yani ürettiği ürünü belli bir fiyata satabileceğini, ürünün elinde kalmayacağını, hayatını idame ettirecek geliri getirebileceğini bilen köylü zaten böyle projelerin istihdam vaadine pabuç bırakmak zorunda kalmıyor. DÜRTÜK ile yola çıktığımızda bu şekilde ekoloji mücadelesine de aktif destek verebilmeyi istedik.
Gıda müştereği ne demek?
Aslında gıdanın kendisi bir müşterek. Hepimizin varlığımızı borçlu olduğu en temel ortak zenginliğimiz gıda. Bunun içinde yüzyıllardır nesilden nesile aktarılan atalık tohumlar, yine nesilden nesile aktarılan ve üreticilerde biriken bilgelik de bir müşterek.
Ama daha özel olarak “gıda müştereği nedir?” sorusuna cevap: gıda sorunu etrafında konuşlanan ilişkilerin, kaynakların ve emek süreçlerinin yeniden düzenlenmesi. Genellikle gıdayı tabağımızdaki yemekten ibaretmiş gibi düşünürüz, halbuki gıda bir süreçler zinciri. Tohumun nereden geldiğinden, üretim yapılan toprağın mülkiyetine, tarlada kimin çalıştığından, toplanan ürünün hangi aşamalarda kime satıldığına kadar birçok parçası var. Gıda müştereği derken bütün bu sürecin ortak zenginliğimiz olarak bizler tarafından yeniden ele geçirilmesinden bahsediyoruz. Gıdanın bu farklı farklı taraflarının bizzat içinde yer alanlar tarafından, adalet ve ekolojik denge temelinde, kolektif karar ve eylemle örülmesi demek o da.
Markette bir demet naneyi sepetine atarken ay ne küçükmüş, çok da pahalıymış diyen tüketiciyle, piyasa rekabeti yüzünden toptancıya malını ucuza satmak zorunda kalan üreticinin bir araya gelmesi örneğin. Sağlıklı gıdayı adil bir fiyata tüketmek isteyenle, emeğinin karşılığını alamadığı için doğal üretim yapamayan çiftçinin birlikte akıl yürütebilir hale gelmesi. Bunun yolu da hakim üretim-tüketim ilişkilerinin ve ekonomik modellerin dışında düşünüp eyleyebilmemize olanak sağlayacak alanlar yaratmaktan geçiyor.
Nasıl mesela?
İstanbul’un merkezinde elimizin en rahat uzanabildiği, yüz yüze ilişkilerin kurulabileceği, sayıca az da olsa kentsel tarım yapılan yerler var. Yakın zamanda kültürel miras olarak tescillenen Piyalepaşa Camii Bostanı var. Dağıtım yerimize, Beyoğlu’na, en yakın üretim burada. Yedikule Bostanları’nda ise üç seneye yakın zaman oldu, halihazırda sürmekte olan bir mücadele var zaten. Biz de buralardan işe başladık. Bir çok şeyi düşündük, nasıl bir altyapıya ihtiyacımız var, bu işin muhasebesi ya da lojistiği nasıl olur, üreticilere kendimizi nasıl anlatabiliriz, tüketici ve üreticiyi bir araya getireceğimiz mekanları nasıl yaratabiliriz? DÜRTÜK, birlikte çekip çevirdiğimiz, olanaklarımız kadar genişletebileceğimiz bir ağ sonuçta. O sebeple, yavaş genişledi, ancak geçtiğimiz ay artık dışarıya açılalım dedik. Kaç sipariş gelirse sistem çökmez acaba diye sorarak ilerliyoruz :)
Piyalepaşa’da hangi ürünler var, Yedikule’de hangi ürünler?
Kıvırcık, roka, nane, maydanoz, reyhan, ısırgan, dereotu, tere, karalahana, yeşil soğan… Aşağı yukarı benzer ürünler aslında. Alan dar olduğundan fazla yer kaplamayan, hızlı büyüyen ve birden fazla kez hasat edilebilen ürünler ekiliyor. İncir ağaçları da var.
Bostanlar koruma alanları içinde, o yüzden kışın üretimi sürdürebilmek için sera kurulamıyor pek. Kış aylarında üretim düşüyor. Kışın dışarıda yetişebilen karalahana, turp, pazı dışındaki ürünler azalıyor ya da bitiyor. Bunların dışında bostancılar az miktarda domates, biber, patlıcan, kabak, mısır gibi başka ürünler de ekiyorlar. Aslında bostanlardaki üretim biraz da piyasanın dayatmalarına, taleplerdeki değişimlere göre de belirleniyor. Eskiden ebegümeci, kuşkonmaz, enginar falan da ekiliyormuş.
Yedikule Marulu’nun tohumu bulundu, yeniden tutması için uğraşılıyor mesela. Dolayısıyla bostancılar bu işte yalnız başlarına olmasalar, emeklerinin karşılığını alabilecek olsalar, araziye dair bir güvenceleri olsa daha neler yetişir.
Peki nasıl ilerliyor bu iş tam olarak?
Biz mevsimine uygun ne ürün varsa haftalık liste hazırlıyoruz, bir kısmını surdibi bostanlardan bir kısmını Piyalepaşa’dan alıyoruz. Bazen ‘biz alacağız mutlaka, şunu eker misiniz?’ diye soruyoruz.
Lezzetleri, kaliteleri?
Valla biz pek afiyetle yiyoruz. Görenler de pek beğeniyor. Karalahana tarifleri gırla gidiyor!
Yedikule bostanlarının geçmişinden biraz bahseder misin?
Yedikule Bostanları diyoruz ama, akıllarda yer etti diye öyle diyoruz. Yoksa Yedikule’den ta Topkapı’ya kadar, çok geniş bir alandan bahsediyoruz. Kara Surları’nın dış tarafında, surun hendekleri boyunca bostanlar uzanıyor. Yedikule sur içinde ise 2013’te belediyenin molozla kaplandığı tarihi İsmail Paşa Bostanları’nın bir devamı olan bostanlar var. Kilise Bostanı dediğimiz, mahalle içinde yine çok eski bir bostan daha var. Dolayısıyla pek öyle sembolik bir üretimden bahsetmiyoruz.
Sur dipleri hareketli alanlar, şehrin sınırı olduğundan, şehre gelen, şehirden gidenlerin duraklama yeri. Nüfusu hep hareketli, savaşların olduğu, yasaların başlayıp bittiği bir alan. Bu nedenle şöyle bir süreklilik var; buralarda kalıcı yapılaşma olamıyor. Şimdi de koruma alanı, yine yapılaşma olamaz.
Yani o bostanların orada 1500 senedir bir tarihi olmasının arkasında gayet dahiyane bir akıl var. Öyle birileri göz yumdu, insanlar orayı boş buldu gibi birşey değil bu. Bizansı, Osmanlısı biriktirmiş bu aklı. Savaş olmayan zamanlarda, surların zirai faaliyetler için depolama alanı olarak kullanıldığını biliyoruz Bizans’ta. Osmanlı’da bostanlardan elde edilen kiralarla surların onarımının yapıldığını, çevredeki ibadethanelerin masraflarının karşılandığını vakfiyelerde okuyoruz. Sur boyunca bir su altyapısı var, hendekler, kuyular, havuzlar vs… Dolayısıyla tarım mirasıyla bütünleşik bir aklı var Kara Surları’nın. Bugün de, yapılaşmanın mümkün olmadığı bu devasa koruma alanında daha akıllıca, daha elzem ne yapabilirsiniz? Yönetimler gelip geçti, orada bostancılar hala varsa, o koskoca 6 kilometrelik sur hattının atıl kalmaması, yaşaması için de gerekli olduklarından böyle bu. Bir kentsel birikimin ve deneyimin sonucu.
Bostanların durumuyla ilgili bir kaçınılmazlık hissi var galiba insanlarda. Küçüklüğümüzde mahallemizde gördüğümüz tek tük bostanların yok oluşlarına yavaş yavaş şahit olduk çoğumuz. “N’apalım yani, şehir büyüyor, zaman değişiyor” tepkisine cevap olmalı? Bu kalan bostanları özel yapan ne? Onları korumak ve desteklemek neden önemli?
Bostanlar bizi koruyor ve destekliyor aslında. Kent bağlamında bunun nedenlerinden yukarıda biraz bahsettik. Bunun tarımsal miras tarafına bakalım; koruma meselesi gelecekle ilgili bir mesele. Ancak gerçekten yaşarsa varlığını sürdürebilir bostanlar, donduramazsınız. Tema parkları ya da hobi bahçeleri gibi yöntemlerle ancak zombileştirebilirsiniz. Bostancıların yapma etme bilgisi ve hatta toprağın arkeolojik olarak incelenmesiyle yukarıda bahsettiğimiz ortak zenginliğin yol üstünde kaybettiğimiz parçalarını tamamlayabiliriz. Özellikle de kent içi tarım bağlamında. Şehrin göbeğinde, bu kadar yakınımızda böyle bir imkan var, tam da üreticiyle birlikte elimizi taşın altına sokabileceğimiz bir imkan.
Size destek olmak isteyenler ne yapmalı? Bostancının marulunu düzenli almak isteyen biri mesela?
Haftalık olarak sipariş verip dağıtım gününde Beyoğlu’ndaki yerimizden gelip alarak güzel bir başlangıç yapmak mümkün.
Hafta başında bostancılarla konuşup ellerindeki ürünleri öğrenip, bir sipariş listesi yayınlıyoruz. Perşembe günleri de topladığımız siparişleri gidip bostanlardan alıyoruz. Akşamına bir dağıtım buluşmamız oluyor. Bu işin muhasebesi, lojistiği, ürün araştırması, sipariş takibi gibi rutin işleri var. Bunun yanında bostanlarla ilgili takip ettiğimiz gündemler var. Bazen ürünlerini aldığımız bostancıları iade-i ziyarete davet ediyoruz, bostanlarla ilgili gelişmeleri paylaşıyoruz.
Dürtük yeni katılanlarla birlikte kurulmaya devam eden bir kolektif, o yüzden birlikte düşünüp eylemeye davet ediyoruz.
Dürtük’e facebook sayfasından veya durtukgirdibostana @ gmail com adresinden ulaşabilirsiniz.