Bir haftadır Avrupa basınını takip edenler, Fransa’da yaşanan terörist saldırılarından endişe duyan bazı Fransız otoritelerinin kadınların belli tip bir mayo giymesini engelleyip denize girmelerini yasakladığını biliyor. Söz konusu mayo burkini (haşema) tüm vücudu ve saçları kapayan ve bazı Müslüman kadınların denize giderken giymeyi tercih ettiği bir ürün.
Burkininin tasarımcısı Avustralyalı Aheda Zanetti, ilk defa 2004’te üretmeye başladığı burkinileri, alıştığımız mayo ve bikinilerle rahat etmeyen kadınlar daha rahat suya girsinler diye yapmış. 4 çocuklu Zanetti, NYTimes‘a verdiği röportajda, burkini tasarım işine ilk kalkıştığında çocuklarının kendisine dev göz devirdiğini ama şimdi Fransa’daki haberleri takip ederken yaptığı işin ne kadar anlamlı olduğunu farkettiklerini söylüyor. Mesela başörtüsünden ötürü Sidney handball takımına alınmayan yeğeni, şikayette bulunması üzerine bu kararı feshettirmeyi başarmış. Ancak geleneksel başörtüsü ve kıyafeti spora uygun olmadığı için istediği gibi katılamıyormuş. Teyzesi de bunun üzerine çeşitli spor dallarında kullanılabilecek tasarımlar düşünmeye başlamış. Geçen hafta Guardian‘da yayınlanan röportajında tasarımcı, Fransa’daki burkini yasağından beri satışlarının %200 arttığını, hatta alıcıların ciddi bir oranının Müslüman olmayan kadınlardan oluştuğunu, mesela cilt kanseri olan kadınların da burkiniyi tercih ettiğini söylüyor.
Fransız Rivierasından Manzaralar
İlk yasak Cannes’dan geldi. Belediye başkanı Thierry Migoule burkininin ‘terörist hareketlere bağlılığı açıkça gösteren bir kıyafet’ olduğunu söyledi. (Riviera sularında serinlemekten IŞİD’le kendini patlatmaya kısa kalın bir yoldayız dostlar, pareolarınızı kuşanın.)
Villeneuve-Loubet belediye başkanı ise burkiniyle yüzmenin hijyenik olmadığını iddia etmiş. (Denizleri siz pislettiniz alçak karılar, iklim değişiminin sinsi failleri sizi!)
Korsika adasındaki Sisko kasabasının belediye başkanı ise burkiniyi yasaklayan ilk solcu başkan olmuş. (Söz konusu kadın olunca, davanın sağı solu olmaz bacılar!)
Mevzu ‘gerçek’ Avrupalıların selameti olunca türlü saçmalığa alışkınız tabii. Fransa’da 2010’da giyimini yasakladıkları çarşaftan sonra burkini yasağını getirmiş olmaları bizi şaşırtmamalı ama ısrarla şaşırıyoruz. Hele de kumsalda 4 tane silahlı polisin tek başına uzanmış bir kadının başına dikilip tuniğini çıkarmasını izleyişini, üstüne de kadına ceza kestiklerini görünce iyice afallıyoruz. Viktorya dönemi İngiltere’sinde miyiz, devrim muhafızları İran’ında mı? Yooo, sadece günümüz dünyasında ve şimdilik Fransa’dayız.
Gördüğünüz üzere burada kadın burkini giymiyor, günlük kıyafetiyle uzanmış yatıyor. Polis kadından kıyafetlerini çıkarmasını istiyor ve izliyor. Bu sırada orada olanların bir kısmı alkışlıyor, bazısı seyretmekle yetiniyor. Mathilde Cousin adlı kadın ise BBC‘ye verdiği röportajda, polise gidip neden kadından kıyafetini çıkarmasını istediklerini soruyor ve söz konusu yasanın sadece burkiniyi yasakladığını söylüyor. Polisler de sahilde her türlü dini giyimin yasak olduğu cevabını veriyorlar. Doğru da. Fransa’nın bazı belediyeleri tarafından çıkarttırılan kararnamede ‘burkini’ geçmiyor, onun yerine “dini bağlılığı belli eden dikkat çekici kıyafetler” deniyor. Ardından sıraladıkları sebepler de asayişi korumak, hijyen ve Fransız seküler yasaları. Bu noktada şu soruya yanıt arıyoruz: Fransa’da rahibelerin sahile inmesi yasak mıymış? (Şimdi rahibeler burkini giyip sahilde şöyle bir yürüse şahane olmaz mı? Belalı rahibeler böyle bir eylem yapabilir mesela.)
Başka bir kumsalda yine burkini değil de günlük kıyafetleriyle ve 2 çocuğuyla otururken ceza yiyen bir kadınsa şunları söylüyor: “Ne burkini giyiyordum, ne çarşaf, ne de çıplaktım. Kıyafetlerimin uygun olduğunu düşünüyordum.” Etrafına insanlar toplandığını, bir kısmının kendisine destek için geldiğini ve polislere kadını rahat bırakmalarını söylediklerini, bir başka grubun ise gelip ‘Evine dön,’ ‘Burayı terket’ ‘Fransa Katolik’tir’ diye bağırdıklarını söylüyor. Fransa Katoliktir. Aferim yavrum! Çok iyi anlamışsın! İlkokulda en iyi özet çıkaran sen miydin?
Bu şiddete maruz kalan kadınlara bir de ceza kesiliyor demiştik. Ne yazsa beğenirsiniz: ‘İyi ahlak ve sekülerliğe yaraşır kıyafetler’ giymediği için 38 Euro.
İyi ahlak ve sekülerlik. HIMMMMM.
Bu haberlerin patlak vermesi üzerine Fransa’daki kadın hareketinden Caroline De Haas utanmış, ‘çok utanıyorum’ diye tweet atmış. Cancağızım sen niye utanıyorsun, dünyada utanacak adam mı kalmadı? Kalmamış, o adam sürümü yıllllaaaar önce tükenmiş. Peki utanmamış da ne yapmış: İşsizliği, cehaleti, ayrımcılığı körükleyen politikaları değiştirmek ve uzun vadeli sürdürülebilir çözümler üretmek yerine, nice adaletsizlikler üzerine inşa ettiği ve uzun zamandır kendisine doğal ve sıradan hakkı gibi görünen gündelik imtiyazlarını kurtarmaya bakmış.
Eğer herhangi bir kamu idaresi, siyasi iktidar dünya yanarken gözlerini kadın bedenine dikmiş, eteğinin boyunu, başının örtüsünü, dilinin uzunluğunu ölçüyorsa bilin ki o iktidar çökmüştür. Etrafındaki gerçek sorunlara verecek tek bir gerçek cevap, önereceği tek bir esaslı çözüm, ağzından çıkacak tek bir anlamlı kelime kalmamış demektir. Devlet müsebbibi olduğu köklü sorunlar karşısında ne kadar sıkışır, ne ölçüde çözümsüz kalırsa, o oranda kadınların üstüne çöker ve onlar üzerinden kontrollü, sorumlu ve güçlü numarası yapar. Bu sanırım her yerde böyle, zamanlar ve coğrafyalar ötesi evrensel bir gerçeğimiz de işte bu. (Bkz. Sağlık Bakanı Recep Akdağ:“Nüfus planlaması ya da doğum kontrolü lafı artık tarihe karışmış laflardır.)
Fransa İnsan Hakları Derneği başkanı Jean-Pierre Dubois burkini yasağına karşı harekete geçtiklerini duyurmuş. Bu yasağın ülkedeki Müslüman topluluklarla Fransız halkının geri kalanı arasında ciddi bir yarığa sebep olacağını ve dolayısıyla terör sempatizanlarının daha da artacağını söylemiş (çok şükür, aklı başında birisi daha!) Röportajda şöyle diyor Jean-Pierre: “Yerel bir adli hakimin şu akıl almaz sözleriyle karşılaşıyorsunuz: ‘Burkini giymek teröristlerle aynı saflarda yer almaktır.’ Eğer herhangi bir kimse böyle laflar ederken en azından sarhoş değilse, şimdi tası tarağı toplayalım demokrasiyi, mantığı kapatıp gidelim.”
Hafta başında Fransa’da Danıştay (Conseil d’État) Villeneuve-Loubet’de yürürlüğe giren burkini yasağını anayasaya aykırı buldu ve feshetti. Nice, Cannes gibi 10’un üzerinde şehir ve kasaba ise Danıştay’a rağmen yasağı yürütmeye devam edeceklerini açıkladılar. Bu sırada Fransa Başbakanı Manuel Valls ‘burkini’nin bir köleleştirme aracı olduğu açıklamasını yaptı ve dolayısıyla kendisini ve Fransa’yı Müslüman kadınların kurtarıcısı ilan etmiş oldu.
21. yüzyılda mıyız, 19 mu belli değil. Hani ileri gidiyorduk? Kim söyledi bu yalanı? Anacım koşuyorum koşuyorum, kan ter içinde kaldım, hala aynı adamlar. Uzun zamandır (2 saattir filan) bu kadar rezil bir olay silsilesi takip etmemiştim. Allahsız bir insanım ama yeminnen kapanasım geldi, kapanıp burkinimle Fransız rivierasında salınasım, polisler geldiğinde üstlerine saldırasım, yerlerde yuvarlanasım, sonra sahilde uzuuun bir kaçma kovalama filmi çekesim. geldi. GELDİLER.
Not: İngiltere’de sosyal bir deney yapmışlar. Bir kadın burkinisiyle sahilde oturuyor, ardından polis gelip kadına ‘öyle’ oturamayacağını söylüyor. Kadına arka çıkmak için gelenlerse sadece siyah ve Asya kökenli insanlar. Buyrun burada izleyebilirsiniz.
Başlık: Aheda Zanetti‘nin bir röportajından.
Ana görsel: 1925-2016
Burada da 1920’lerden çeşitli mayo polisi fotoğrafları.