Facebook Twitter Gmail Shares Downton Abbey, İngiliz dönem çalışması sevenlerin Kiara Knightley’in dudak büzme maratonunu Pride and Prejudice‘i başa sarmaya, ya da youtube’da bütün halde bulunabilen North and South, Gülbeyaz Mansfield Park, eski Jane Eyre‘ler ve artık Allah ne versiyse izlemeye ara vermelerini sağladı sağolsun (kendimi kastederken çoğul konuşma keyfi). Titanik’in battığı gün, yani Nisan 1912’de […]

SANAT

Downton Abbey’nin Yıldızlı Pekiyileri

Downton Abbey, İngiliz dönem çalışması sevenlerin Kiara Knightley’in dudak büzme maratonunu Pride and Prejudice‘i başa sarmaya, ya da youtube’da bütün halde bulunabilen North and South, Gülbeyaz Mansfield Park, eski Jane Eyre‘ler ve artık Allah ne versiyse izlemeye ara vermelerini sağladı sağolsun (kendimi kastederken çoğul konuşma keyfi). Titanik’in battığı gün, yani Nisan 1912’de başlayan hikaye, üçüncü sezon sonu itibariyle geldi 1920lere çattı. Dizinin üç sezondur tutarlılığını koruyan yıldızlı pekiyileri şöyle:

 

1) Maggie Smith reyiz. Downton’nın malikleri Crawley ailesinin büyükannesi, “Dowager” Kontes Violet Crawley’i canlandıran Smith’in ağzından çıkan hemen her cümle sesli gülmelik, kenara yazmalık. İnternetlerde gif’inin, alıntısının bini bir para. Genel ton şu şekilde özetlenebilir:

 

 

2) Kıyafetler, saç-baş ve dekor. Dizi iki yıldır bir yığın ödülü sildi süpürdü; Emmy tarihinde en fazla ödül alan yabancı dizi. Bu ödül ve adaylıkların hatırı sayılır kısmı Maggie Smith’e gitti, bir o kadarı da kostümlere. Buraya seçmece yapıyorum ama tüm karakterlerin kıyafetlerine, iç ve dış mekanlara şu linkten bakabilirsiniz.

 

Evin en küçük kızı ve radikal feministi Sybil burada aslında yeni diktirdiği pantolonunun havasını atıyor (*evde şok şok şok*). Pantolon tabi ki bugün hala harem style tabir edilenden. Ama üstü de pek bir Dries Van Noten.

 

 

Yazarın rüyalarını süsleyen sanat eseri elbise.

 

3) Arka fon. Dizi 1910lu ve 20li yıllarda cereyan eden siyasi ve sosyal olayları hikayeye yedirmede, karakterlerin günlük hayatlarını, birbirleriyle olan ilişkilerini nasıl etkilediğini anlatmakta dev başarılı. Bir kere bilim ve teknolojiyle maceralar var; elektrik, telefon, araba, tıbbi prosedürler. Büyükanne kontes bu değişimlerin mütemadiyen irite ettiği, eski dünyadan bir sütun. Eve telefon getirip elektrik bağlattıklarında “bazen kendimi bir H. G. Wells romanında yaşıyormuşum gibi hissediyorum” diyor. Ama değişimden nefret ediyor gibi görünse de neye nasıl uyum sağlanacağına yine en çabuk onun kafası basıyor. Aslında eskinin yol yordamına ondan da daha bağlı olan kişi evin baş uşağı Bay Carson. Hamiler ile hizmetliler arasındaki ilişkilerin aristokrasi zayıfladıkça nasıl değiştiğine özellikle son sezonda bayağı kafa yoruluyor. Kadın mücadelesi de (oy vermekten, çalışmak, eyleme gitmek, pantolon giymeye) kendine bol yer buluyor. Sırf kıyafetlerin 10 senelik değişimini takip etmek bile çok eğlenceli. Bu arada dizideki kadın karakterler kesinlikle çok kuvvetli ve erkeklere göre daha çok yönlü, ayrıntılı yazılmışlar. Aferin yazarlara.

 

 

Dizinin bu alt temalarından biri de o dönem gerileyen “eski” İngiltere ile yükselen “yeni” ABD arasındaki farklar. Kontes’in gelini zaten Amerikalı ama bir de bunun arada New York’tan ziyarete gelen kızıl saçlı, sivri dilli yaman bir dünürü var, onu da Shirley MacLaine oynuyor. Etti size bir değil iki reyiz. Smith ile MacLaine kapışmalarına haliyle doyulmuyor. Dördüncü sezonda daha bol göreceğimiz Shirley MacLaine ile Saturday Evening Post gazetesinin yaptığı söyleşiden kısa bir alıntı aşağıda.

 

 

S: Diziyi önceden takip ediyor muydunuz?
SM:
 Aslında kuaförüm bana diziyi ne kadar sevdiğini söyleyene kadar hiç izlememiştim. Ondan sonra başladım. Kısa bir süre sonra da Martha Levinson’u canlandırmak üzere benle kontrat imzaladılar, dolayısıyla oturup hepsini izledim… ve bağımlısı oldum.

 

S: Gardrobunuz bayağı göz kamaştırıcı. Tüm o kostümleri giymek zor muydu?

SM: O otantik kostümler bayağı bir iş aslında. Korseler acaip çaba gerektiriyor, bir de her şeyin üstündeki düğmeler o kadar küçük ki. Her sabah sete gitmek üzere hazırlana hazırlana sınıf sistemini kavradım. O dönemin kadınları birkaç hizmetlinin yardımı olmadan işlerini halledemezlermiş.

 

 

S: E tabi ki, sizin sabah kotunuzu giymenize yardımcı olan birkaç hizmetliniz yok mu?
SM:
 Doğru. [Gülüyor.] Benim merak ettiğim, hangisi önce geldi, hizmetliler mi kıyafetler mi?Gardırobun gereksinimlerinden doğan bir sınıf sistemi mi geliştirdiler yoksa tersi mi oldu?

 

S: Maggie Smith ile o kadar yakın çalışmak nasıl bir şeydi?
SM:
 Süper anlaştık. 40 sene önce Oskar töreninin arka sahnesinde yemek masasının yanında tanıştığımızı söyledi bana. Ben bir şeylere adaymışım, masada da büyük bir çikolatalı pasta duruyormuş. Ve başkası kazanmış. Maggie diyor ki ‘Ne yaptın biliyor musun? Direkt o çikolatalı pastaya daldın ve dedin ki “Siktir et. Bundan sonra ince olmak umrumda bile değil.”‘ Ben hatırlayamadım ama Maggie’nin hafızası daha iyi. Benden bir yaş küçük.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YOrhan Pamuk’u Bezdirmişsiniz
Orhan Pamuk’u Bezdirmişsiniz

Orhan Pamuk, sırf yurtdışında başarılı diye eleştirilmekten (hâlâ) şikayetçi: “Romanın başarısını kendisine karşı bir silah olarak kullanıyorlar.”

KÜLTÜR

YKazuo Ishiguro ile Röportaj: Kurgu Sanatı
Kazuo Ishiguro ile Röportaj: Kurgu Sanatı

Edebiyat nobelinin yeni sahibi Kazuo İshiguro ile hayat hikayesi, ilham kaynakları, çalışma rutini üzerine yapılmış en kapsamlı röportajlardan biri.

ENGLISH

YIn Turkey, female patients bear brunt of misdiagnoses
In Turkey, female patients bear brunt of misdiagnoses

The common request shared by every woman I spoke to for this article was that they would be properly listened to.

Bir de bunlar var

Nejla Melike Atalay ile Besteci Kadınların Türkiye Cumhuriyeti Öncesi ve Sonrası Yaratım Koşulları
Gladys Reed: II. Dünya Savaşında Bir İngiliz ‘Çalıkuşu’
Koyu Koyu Akan Bir Cerahatti

Pin It on Pinterest