6 Ocak’ta Maçka G-Mall’un içindeki yeni salonlarında perdelerini açan Beautiful Burnout/Süpernova, arka sokaklardan kurtulup, ölümsüzlük hayallerinin peşine düşen beş amatör boksörün pek de epik olmayan öyküsünü anlatıyor. Perde dediğim sembolik tabii; yoksa boks ringinde birbirlerine, kendilerine, seyircilere ve hayata yumruklarını sallayan oyuncularla sizi ancak görünmez ipler ayırıyor.
Bu ringin sınırları içinde antrenörünüzden başka tanrı (ya da tanrı kompleksli adam) yok, kitaplardan öğrendiklerinizin değeri yok, geçmişin hayaletlerinin, öfkenin ve disiplinsizliğin yeri yok. ”Adaletin bu mu dünya” aşamasını geçmişsiniz ve tek aradığınız bir çıkış yolu ihtimali diyelim. Bunun için gerekli olduğunu düşündüğünüz cesarete, azme ve yeteneğe de sahipsiniz. Yetiyor mu? Ne yazık ki hayır! Hele ki kadınsanız şansınız sıfırın altında 5 derece. Feminist diye bildiğimiz Bryony Lavery’den bu noktada kıyak bekleyenler çok fena tongaya basıyor.
Beautiful Burnout, sürprizli bir son vaat etmiyor. Üzerine saatlerce düşünmek isteyeceğiniz derinlikte karakterler ya da ‘ben olsam ne yapardım’ diye kafa patlatacağınız çelişkileri yok (Bunlar için sizi alt kattaki Orphans/Öksüzler’e alalım). Belki boksla ilgili bir oyunun ister istemez metinden çok bedene dayanması gerektiğinden… Allahı var, oyuncular da bedenleri konuşturuyorlar. Buna rağmen oyunun iki kadın karakteri ‘testesteron yüklü ergenlerin’ içinden sıyrılıp, kendilerine hafızamızda uzun süreli bir yer açmayı biliyor.
Dina ve Carlotta. Oyun, ringin üstüne asılmış ışıklı panosundan oyundaki tek kadın boksör olan Dina’ya (Pınar Töre) dikkat etmemizi söylüyor. Bilmiyorum gerek var mı? Zaten gözlerimizi ondan almakta zorlanıyoruz. Öyle bir oyunculuk şöleni ki neredeyse Dina’nın geçmişine dair kafamı kurcalayan binlerce soruya yalnızca ucundan koklatılan cevapları unutuyorum. Onu hemcinslerinin dünyasından koparan erkeklerden intikamını, onların dünyasında, onlarla aynı yerde, eşit şartlarda savaşarak almak isteyen bu kadının sonunu korku filmi izler gibi parmaklarımın arasından izliyorum. Milyon dolarlık bebekler ancak kum torbası dövebiliyorlar buralarda.
Ve Carlotta (Berrak Kuş)… Belki de oyundaki tek tastamam karakter. Buzdolabıyla fırın arasında sıkıştığı yerden, oğlunun sağ salim ergenliği atlatması için dua eden bir anne! Kendisini uzunca bir süredir oğlu Cameron’dan ayrı bir varlık olarak görmediği belli. Onda gördüğü yeteneği gözlerden uzak bir dolaba kaldırıp, kurban isteyen kalabalıklardan oğlunu koruma isteğiyle, Cameron’ın ‘büyük adam’ olma ihtimali karşısında duyduğu heyecan arasında gidip gelen bu kadının yumrukları beş Rocky’e bedel!
Ama kim koca bir orduyu yumrukla yenmiş ki?