Doğum sırasında kadınların çektiği acıların, yani bildiğiniz doğum sancısının üzerine kurulmuş bir dizi hikaye hakkında okuyorum bir süredir. Bunun, politik bir alan olabileceğine hemen uyanamamış olduğumu da itiraf edeyim. Üstünkörü bir araştırmada, önüme can sıkıcı bilgiler, bazı acılı deneyler ve erkekler tarafından domine edilmiş bir tarih çıktı.
1948’de New York’ta iki doktor tarafından geliştirilmeye çalışılmış bir yöntem var. Hardy ve Javert soyisimli bu doktorlar, doğum sancılarını hafifletmek için kullanılan bazı ilaçlar üzerine çalışıyorlar ve kullanılacak dozun ne olması gerektiğine dair bir arayış içindeler. Bunun için kadınların doğumda ne kadar sancı çektiklerini, nesnel, bilimsel olarak bilmeleri gerekiyor ve bir alet geliştiriyorlar. Gönüllü olan kadınların eline doğum sırasında bir acı ölçer yerleştiriliyor. Bu, avuç içine yerleştirilen minik araç aslında bir ısı kaynağı. Kadınlardan sancılarını A, B ve C olarak derecelendirmeleri isteniyor. A az bir sancı, B orta, C ise şiddetli sancıyı belirtiyor. Şimdi, zihninizde iyice bir canlanması için ayrıntılı tasvir edeyim durumu: Doğum yapıyorsunuz ve kasılmalar giderek sıklaşan aralıklarla geliyor. Tepenizde dikilmiş iki doktor sizden sancıyı derecelendirmenizi istiyor. Kendilerince bir de birim geliştirmişler. Çektiğiniz sancı arttıkça, avuç içinizdeki aletin ısısı da artıyor. Siz çocuk doğurmakla uğraşırken, bir yandan da bilimin hizmetinde olduğunuz, sizden sonrakilerin doğumlarını kolaylaştıracağınız düşüncesiyle ha bire avucunuzdan yanıyorsunuz. Bir kadın, acı birimiyle 10.5 seviyesine çıktığında bu, doktorların ölçtüğü en yüksek sancı olarak kayıtlara geçiyor. Ve sonra kasılmaların süresi, aralığı ve acı birimiyle bazı matematiksel hesaplar yapıp “gerçekte” bir kadının çektiği sancı tespit edilmeye çalışılıyor. Bahsi geçen, 10.5 acı seviyesine ulaşan kadının avuç içi ikinci dereceden yanıyor, araştırma da hiç kabul görmediği için çöpe gidiyor. Neyse ki deneye katılan sadece 13 kadın var.
Kötü niyetli olmayan bu deney aslında, kadınların doğum esnasında çektikleri sancıların derecesiyle ilgili bir önkabule dayanıyor. Bu önkabulün kaynağı ise, üç ayrı ülkeden, kadın sağlığı ve doğum konusunda çalışan üç bilim adamının çalışmaları: Grantly Dick Read isimli İngiliz bir doktor, doğum sancısının tümüyle ama tümüyle psikolojik olduğunu beyan etmiş 1930’larda. Dick Read, esas meselenin zihinde olduğunu, doğumla ilgili duyulan korkunun yok edildiği durumda sancıların da hepten kaybolacağını söyleyerek, epey ileriye gitmiş. Fransız doktor Fernand Lamaze tarafından 1950’lerde geliştirilen Lamaze tekniği de kadınları doğuma psikolojik olarak hazırlamaya yönelik bir dizi tavsiyeler bütünü başlangıçta. Doğum sırasında muhtelif stres kaynaklarını yok ederek; ya da onları yönetmeyi öğrenerek daha kolay bir doğum amaçlanıyor bu teknikle ve aslında başlangıçta o da kaynağını Dick Read’in yargısından alıyor. Diğer yandan Fernand Lamaze, aslında 1950’lerin başında Sovyetler Birliği’nde bizzat gördüğü bir dizi uygulamadan esinlenerek geliştiriyor kendi teorisini. Meşhur Pavlov’un şartlanma konusundaki çalışmalarından etkilenen Sovyet bilim adamı Vel’vovskii, kadınları doğuma teşvik etmek için hipnoz da dahil olmak üzere ağrıyı, sancıyı azaltacak bir dizi yöntem üzerinde çalışıyor o dönemler, çünkü İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra nüfusu artırmak, kadınları doğumun o kadar da acı dolu bir şey olmadığına ikna etmek gerekiyor. Vel’vovskii de kadınların doğumla ilgili kültürel olarak birbirlerini çok şartlandıklarına, tabiri caizse “dolduruşa getirdiklerine” inanıyor. Ona göre doğum, o kadar da sancılı bir olay değil! Maksat korkuları yenmek.
Yani, kabaca olan şu aslında. Erkekler bizzat yaşamadıkları bir süreçle ilgili, kafaları karışık bir halde bilmedikleri bir alana girip, kadınların “aslında” ve “gerçekte” ne kadar acı çektiklerine dair ve doğum sancısını kültürel, sosyolojik, psikolojik birtakım nedenlerle ilişkilendirerek kendi teorilerini geliştiriyorlar. Her üçü de aynı dönemlerde birbirleriyle kesişerek, birbirlerinden esinlenerek birtakım gözlemlerle doğum sancısını kadınlar adına çözmeye çalışıyorlar. Bu çalışmaların hepten beyhude olduğunu da söyleyemeyiz diğer yandan. Mesela Lamaze bir metod değil, ama felsefi bir yaklaşım olarak hala kabul görüyor ve anladığım kadarıyla 1960’larda özellikle ABD’de yaygın hale geldikten sonra sadece doğumu değil, doğum öncesini ve sonrasını da kapsayan sofistike bir öğretiler bütünü haline geliyor.
En başa dönersek… Doğum sancısı çekmenin bile politik bir tarafı ve bu konuda söylenecek, tartışacak, aydınlatılması lazımgelen birçok mesele var. Bu yazıyı başlangıç olarak kabul edelim ve her zamanki gibi yorumlarda buluşalım.
Kaynaklar: Tıp tarihçisi ve bu yazı için kaynak olarak kullandığım Lamaze: An International History kitabının yazarı Paula Michaels ile yapılmış bir röportaj. Hardy ve Javert’in 1949 tarihli makaleleri burada ve deneye şurada rastladım. Görüntünün kaynağı