Randall Balmer’ın* 5 Ekim 2022’de POLITICO dergisinde yayınlanan yazısı Pınar Üzeltüzenci tarafından çevrildi.
Mississippi’nin tek kürtaj kliğini olan Jackson Kadın Sağlığı Örgütü’nün Mississippi Sağlık Bakanlığı müfettişi Thomas E. Dobbs’a karşı açtığı davada[1] yargıç Samuel Alito’nun hazırladığı ve basına sızarak geçtiğimiz hafta POLITICO’da yayınlanan karar taslağı görünüşte, kürtajı yasaklamak için verdiği yaklaşık elli yıllık uğraş sonucu Dindar Sağın başarısını temsil ediyor. Evanjelist Franklin Graham, kürtaj haklarını geçersiz kılan bu görüş taslağı hakkında şöyle dedi: “Raporun gerçek olup olmadığını bilmiyorum ama şayet gerçekse, yıllardır ettiğimiz dualar kabul oldu demektir.”
Gelgelelim, dindar sağ hareketin bundan çok daha karmaşık bir geçmişi var. Beyaz evanjelikler 1970’lerde kürtajı Katoliklerin bir meselesi olarak gördükleri için, Roe’ya karşı Wade davası kararına[2] (1973) karşı kıllarını kıpırdatmadılar. Zira onlar, bunun yerine, Bob Jones Üniversitesi’nin de aralarında olduğu evanjelik kurumlarda ırk ayrımcılığını savunmak için örgütlenmekle meşguldü.
Bunun aksini iddia etmek, benim kürtaj miti dediğim şeyi, yani Dindar Sağın, son kırk yıldır Amerikan siyasetini yeniden şekillendiren güçlü evanjelik siyasi hareketin doğuşunun kürtaj karşıtlığına dayandığı kurgusunu sürdürmek olur.
Oysa tarihsel kayıtlar ortada. Evanjelizmin bayraktarlığını yapan Christianity Today (Bugün Hristiyanlık) dergisi 1968 yılında kürtaj ahlakını tartışmak üzere Christian Medical Society (Hristiyan Tıp Derneği) ile ortaklaşa bir konferans düzenlemişti. Evanjelik dünyasının dört bir yanından hatırı sayılır 26 ilahiyatçının katıldığı toplantıda birkaç gün süren tartışmaların ardından, kürtaj konusunda (dediklerine göre) birçok farklı yaklaşıma kapı aralayan muğlaklıkları kabul eden bir beyanat verildi.
Beyanatta şöyle deniyordu: “İsteğe bağlı düşük vasıtasıyla kürtajın günah olup olmadığı konusunda mutabık değiliz, fakat belirli koşullar altında gerekliliği ve cevaz verilebilirliği konusunda mutabıkız.”
Christianity Today’in art arda gelen iki editörü de kürtaj konusunda ikircikli bir tutum sergiliyordu. Derginin kurucu editörü Carl F. H. Henry, “bir kadının bedeninin başkalarının tasarrufunda ve mülkiyetinde olmadığını” onaylarken, halefi Harold Lindsell ise, “Hristiyan bakış açısına göre ortada bunu zorunlu kılan psikiyatrik nedenler olduğu takdirde, merhamet ve sağduyu gereğince tedavi amaçlı kürtaja” cevaz verilebileceğini belirtiyordu.
Pek de liberalizmin kalesi sayılamayacak olan Güneyli Baptist Konvansiyonu’nun elçileri (delegeleri) ise, 1971’de St. Louis’de bir araya gelerek, kürtajın yasallaştırılması çağrısında bulunan bir önergeyi onaylamış ve bu tutumlarını Roe’ya karşı Wade davasından bir yıl sonra 1974’te ve 1976’da onayladıkları iki önergeyle daha teyit etmişlerdi.
Güneyli Baptist Konvansiyonu’nun bir dönem başkanlığını yapmış olan, Dallas’taki First Baptist Kilisesi’nin papazı W.A. Criswell da keza, Roe’ya karşı Wade davası kararının ardından kararı öven bir beyanda bulunmuştu. Criswell şöyle diyordu: “Bir çocuğun ancak doğup da annesinden ayrı bir hayata sahip olduktan sonra birey olduğuna inanmışımdır hep. Bu nedenle, hem anne için hem de ilerisi için en hayırlı olan neyse her zaman onu kabul etmek gerektiğini düşünüyorum.”
Dindar Sağın entelektüel vaftiz babası Francis Schaeffer 1970’lerin sonunda Billy Graham’ı kürtaj karşıtı kampanyasına katmaya çalıştığında, 20. yüzyılın en ünlü evanjeliği olan Graham onu geri çevirmişti. Focus on the Family (Aileye Odaklan) adlı muhafazakâr örgütün, daha sonraları amansız bir kürtaj karşıtı haline gelen kurucusu James Dobson bile 1973’te İncil’in bu konuda bir şey söylemediğini kabul ediyor, bu nedenle bir evanjeliğin “gelişmekte olan bir embriyoyu veya fetüsü tam bir insan olarak değerlendirmemesini” makul bulduğunu söylüyordu.
Dindar Sağın liderleri tarafından habire körüklenen kürtaj miti, işte bu tarihe rağmen varlığını sürdürüyor. Peki ama geçmişte bu beyaz evanjelik siyasi hareketin katalizörü kürtaj değilse, neydi?
Dindar Sağ’ın mimarı, muhafazakâr aktivist Paul Weyrich’e bakılırsa hareket, 1970’lerde, Milli Gelir İdaresi Başkanlığı’nın (ABD Verdi Dairesi/IRS), beyazlara özel (çoğu kilise destekli) ayrımcılık akademilerinin ve Bob Jones Üniversitesi’nin ayrımcı politikaları nedeniyle vergi muafiyetlerini kaldırma girişimlerine tepki olarak başlamıştır. Bu girişimden etkilenenler arasında, sivil haklar hareketinden “sivil yanlışlar” diye bahseden ve 1967’de kendi ayrımcılık akademisini kuran Jerry Falwell de vardı. Yani, 1970’lerde evanjelik aktivistleri seferber eden şey kürtaj değil, Milli Gelir İdaresi’nin ırk ayrımcılığı güden kurumlar aleyhinde başlattığı yasal işlemler olmuştu. Böylece evanjelik aktivistler 1980 başkanlık seçimlerine giden süreçte öfkelerini yine bir evanjelik olan Jimmy Carter’a yöneltmişti.
Fakat Weyrich’in asıl dehası, ırkçılığın, yani ırk ayrımcılığını savunmanın evanjelik seçmen tabanını harekete geçirme olasılığının düşük olduğunu önceden görmesiydi. Böylece Weyrich, Falwell ve diğerleriyle birlikte senaryoyu ustaca tersine çevirdi. 1970’lerin sonlarında Dindar Sağ ırk ayrımcılığını savunmak için seferber olmadı. Bunun yerine, eevanjelik liderler hükümetin kendi işlerine karışmasını dini özgürlüğe bir saldırı sayarak kınadı ve böylece Hobby Lobby[3] ve Masterpiece Cakeshop[4] davalarında utanmadan kullanılan modern Cumhuriyetçi Parti oyun kitabı için bir sayfa kaleme aldı.
Weyrich kıvrak bir kurnazlıkla, vergi muafiyetinin bir tür kamu sübvansiyonu olduğunu ve 1954 tarihli Brown kararı, 1964 tarihli Medeni Haklar Yasası ve Green’e karşı Connally davasından çıkan 1971 tarihli karar uyarınca, hükümetin vergiden muaf kamu kurumlarına ırk ayrımcılığı yapmama şartı koşma hakkı olduğunu görmezden geliyordu.
Her halükârda, “dini özgürlük,” seçmen tabanı üzerinde hareket liderlerinin umduğu kadar canlandırıcı bir etki yaratmayınca kürtaj Dinci Sağ gündemin bir parçası haline geldi.
Evanjelikler 1970’lerin sonlarına kadar kürtajı Katoliklerin meselesi olarak gördüklerinden, konuya pek ilgi göstermemişlerdi. Kendisinin de kabul ettiği gibi, Falwell ilk kürtaj karşıtı vaazını ancak 26 Şubat 1978’de, yani Roe kararından beş küsur yıl sonra verdi. Buna karşılık, 1978 ara seçimlerinde, kürtaj karşıtı aktivistler (Roma Kilisesi’ne bağlı Katolikler) kampanyanın son haftasonu boyunca dört Senato seçim kampanyasında kilise park yerlerine broşürler bırakmıştı: O haftasonu New Hampshire ve Iowa’da birer kampanya, Minnesota’da ise biri Carter’ın başkan yardımcısı Walter Mondale’in görev süresini doldurmadığı mevkii için olmak üzere iki kampanya düzenlenmişti. Bu kampanyalardan iki gün sonra, çok düşük katılımla gerçekleşen bir seçimde kürtaj karşıtı Cumhuriyetçiler favori Demokrat adayları alt etti.
Laramie, Wyoming Üniversitesi’ndeyken Weyrich’in yazılarının tamamını okuduğumu ve 1978 ara seçimlerinden sonraki yazılarında fokur fokur kaynamaya başlayan bir coşku hissettiğimi hatırlıyorum. Seçim sonucunu “gerçek bir kutlama vesilesi” olarak niteleyen Weyrich nihayet evanjelik seçmen tabanını harekete geçirebilecek bir mevzu keşfetmişti: kürtaj. Artık Falwell ve diğer Dindar Sağcı liderlerin, beyaz evanjelikleri harekete geçirecek ve dikkatleri planlı bir şekilde hareketin gerçek kökenlerinden başka bir yöne çekecek “muteber” bir davası vardı: kürtaj karşıtlığı.
Buna rağmen, 22 Ağustos 1980 gibi ileri bir tarihte Dallas’taki Reunion Arena’da on binden fazla coşkulu evanjeliğe hitap eden Ronald Reagan konuşmasında yaradılışçılıktan bahsetmiş, ıssız bir adaya düşse yanına alacağı tek şeyin İncil olacağını söylemiş ve ırk ayrımcılığı yapan evanjelik kurumların vergi muafiyetine karşı çıktığı için “Jimmy Carter’ın Gelir İdaresi Başkanlığı”nı eleştirmişti. Gelgelelim, Reagan konuşmasında kürtaj hakkında tek kelime etmemişti.
Kürtaj meselesi 1980 başkanlık seçimlerinin arifesine kadar evanjelikler arasında tutulmadı. Sonradan tutulmaya başlanması da Weyrich, Falwell ve diğer Dindar Sağcı liderlerin 1978 ara seçimlerinin ardından gerçekleştirdiği gayretli teşvik ve tanıtım çalışmaları sayesinde oldu. Ayrıca, Frank Schaeffer’ın, babası Francis A. Schaeffer ve C. Everett Koop’a da yer verdiği ve 1979 yılı başlarında ülkede gösterime girdiğinde yeterli ilgiyle karşılanmayan kürtaj karşıtı film serisi Whatever Happened to the Human Race? (İnsan Irkına Ne Oldu?) en nihayet bu tarihlerde evanjelikler arasında köklenmeye başlıyordu.
Hal böyleyken kürtaj karşıtlığı, Dindar Sağ liderler için bulunmaz bir nimetti, çünkü dikkatleri hareketin gerçek hedefinden, yani evanjelik kurumlarda ırk ayrımcılığının savunulduğu gerçeğinden uzaklaştırmayı mümkün kılıyordu. Onlar sinsi bir saptırmayla, yasal kürtaja karşı dinen meşrulaştırılmış bir öfke uyandırmayı başardılar, böylece de siyasi faaliyetlerine saygınlık cilası atmış oldular.
Yargıç Samuel Alito’nun hazırladığı karar taslağındaysa bu çirkin geçmişten hiç bahsedilmiyor.
* Randall Balmer, Dartmouth College’da John Phillips Din Profesörü olan Randall Balmer, Bad Faith: Race and the Rise of the Religious Right (Kötü İnanç/Niyet: Irk ve Dindar Sağın Yükselişi) kitabının da yazarıdır.
Notlar
[1] Dobbs’a karşı Johnson davası 2018 yılında Mississippi eyaletinde 15. haftadan sonra kürtaj yasağının uygulanması üzerine, eyaletteki tek kürtaj kliniği olan Jackson Kadın Sağlığı Örgütü tarafından bu karardan sorumlu Mississippi Sağlık Bakanlığı müfettişi doktor Thomas E. Dobbs’a karşı açılmıştır. Davada kürtajı yasaklayan bu keyfi uygulamanın anayasaya uygunluğu kamusal tartışmaya açılmıştır. Dava sonucunda, Yüksek Mahkeme kürtajın anayasal bir hak olmadığına, dolayısıyla yasaklanmasında sakınca bulunmadığına hükmetmiştir. Karar sonrasında, ABD’nin birçok eyaletinde kürtajın kısıtlamasını veya tamamen yasaklanmasını öngören yasalar uygulamaya konmuştur (ed.n.).
[2] Roe’ya karşı Wade davası kararı, ABD Anayasası’nın 14. Maddesi uyarınca kürtaj hakkını güvence altına alan 1973 tarihli bir emsal karardır. ABD’de 24. haftadan önce kürtaj kısıtlamasını yasaklayarak kürtaj haklarını 50 yıl boyunca güvence altına almış olan karar, 24 Haziran’da Dobbs’a karşı Johnson davası kararıyla hükümsüz kılınmıştır [ed.n.].
[3] Evanjelik Green Ailesi’nin sahip olduğu, 500’ü aşkın mağazası ve yaklaşık 13.000’i aşkın çalışan bulunan el sanatları malzemesi şirketi Hobby Lobby’nin patronları dini inançlarını gerekçe göstererek doğum kontrol haplarını çalışanlarının sağlık sigortası kapsamından çıkarma talebiyle 2012’de Sağlık ve Sosyal Hizmetler Bakanı Kathleen Sebelius’a dava açmıştır. Doğum kontrol ilaçlarının Hesaplı Sağlık Hizmetleri Yasası uyarınca işverenlere sağlık sigortası kapsamında zorunlu tutulmasının ve aksi durumda işverenlere uygulanan vergi cezalarının işverenlerin din özgürlüğünü ihlal ettiğini öne sürmüştür. Yüksek Mahkeme, tüm protestolara rağmen, 2014’te şirket lehine karar vermiş, böylece kâr amaçlı bir kuruluşun din özgürlüğü temelinde hem yasal mevzuattan ve vergi yaptırımlarından muaf tutulabileceğine, hem de çalışanların haklarının işverenlerinin din özgürlüğü adına kısıtlanabileceğine dair emsal bir karar oluşturmuştur [ed.n.].
[4] ABD’nin Kolorado eyaletindeki Masterpiece Cakeshop adlı dükkânın sahibi pastacı Jack Phillips’e 2017’de dini inançlarını öne sürerek, gey bir çifte düğün pastası yapmayı reddettiği gerekçesiyle çift tarafından açılan davada Kolorado Sivil Haklar Komisyonu ayrımcılıkla mücadele yasası kapsamında Phillips aleyhinde karar vermiştir. Sonrasında yaptığı eyalet içi temyiz başvuruları sonuçsuz kalan Phillips kararı 2018’da ABD Yüksek Mahkemesi’ne taşımış ve Yüksek Mahkeme, Komisyon’u Phillips’in din özgürlüğünün yanısıra dini tarafsızlık ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle haksız bularak kararı bozmuştur. Bununla birlikte, Yüksek Mahkeme işletmenin eşcinsel çiftlere dini gerekçelerle hizmet vermeyi reddetmesinin ayrımcılıkla mücadele, din ve ifade özgürlüğü yasaları kapsamında henüz değerlendirmemiş ve bu hususta henüz bir karara varmamıştır [ed.n.].
Ana görsel: Alex Brandon/AP Photo; 4 Mayıs 2022’de Washington’da Yüksek Mahkeme’de görülen Dobbs’a karşı Johnson davasından çıkacak kararı bekleyen protestocular.