30 Nisan 2023’te Havle Kadın Derneği tarafından gerçekleştirilen “Kadınların Masası: Dindar Kadınlar Siyasetten Ne Bekliyor?” etkinliği, hakkında çokça konuşulan ancak bir türlü söz sırası kendisine gelemeyen dindar kadınlar için 14 Mayıs seçimlerinin öncesinde bir alan açma denemesiydi. Etkinliğin raporu kısa süre önce paylaşıldı. Bu yazıda ise 5Harfliler okuyucuları için raporun kısa bir özetini kaleme almak istedik.
Havle Kadın Derneği’nin pandemi sürecinden sonra gerçekleştirdiği ilk büyük etkinlik olan Kadınların Masası’nda dindar kadınlar Türkiye’de siyasetinde nelerden sıkıldığını, sorunlarının ve taleplerinin neler olduğunu anlattı, yeni dönemden beklentilerini dile getirdi, farklı parti ve ittifaklardan kadın siyasetçilere sorularını sordu.
Nelerden sıkıldık?
Dindar kadınlar öncelikle “gericilik” ve “muhafazakarlık” kavramlarının kendilerine karşı ya da hakkında kullanılmasından rahatsızlıklarını ifade ettiler. Kadınlar, Türkiye’de gericiliğin toplumsal algıdaki ve siyasi jargondaki karşılığının doğrudan başörtülü kadınlar olduğu konusunda mutabık. Dolayısıyla, en radikal dini görüşlere ve yaşam tarzına sahip olsa da dindar bir erkekten ziyade başörtülü sıradan bir kadının bu söylemle çok daha sık karşılaşması kadınların siyasi muhalefetle tırabzansız bir ilişki kurmasını zorlaştırıyor. Dindar kadınlar, yeni dönemde gericilik ve dincilik gibi başörtülü kadınlara yapışmış etiketlerin siyasi arenadan kaybolmasını istiyor. Dindar ve/veya başörtülü kadınlardan bahsederken pek çok siyasetçi muhafazakar tanımını kullanıyor. Bu, kullanıcının iyi niyetinden bağımsız bir şekilde kadınlara dini aidiyetleri sebebiyle politik bir tutumun da atfedilmesine sebep oluyor. Üstelik, atfedilen bu politik tutum ile dindar kadınlar statükodan yana, değişimin karşısında ve farklılıklara kapalı olmak ile ilişkilendiriliyor. Belirli “değerleri” koruma kaygısı olması sebebiyle kendini “muhafazakar” olarak tanımlayan dindar kadınların da olduğunu kabul etmekle birlikte, pek çok dindar kadın hem ideolojik konumlanışları hem de gündelik hayatlarında geleneksellik karşısında vermek zorunda kaldıkları mücadele sebebiyle kendilerine muhafazakar denmesini çok sert bir şekilde eleştiriyor.
Dindar kadınlar başörtüsü başta olmak üzere kendilerine özgü meselelerle siyasete malzeme olmak istemiyor. Pek çok kadın, bugün daha büyük sorunları ve gündemleri olduğuna katılmakla birlikte, hayatları başörtüsü yasaklarından geri döndürülemez bir şekilde etkilenmiş kadınların deneyimlerinin artık işe yaramaz bir siyasi malzeme olarak görülerek tarihin çöplüğüne gönderilmesine, başörtüsü meselesinin artık bir “mesele” olmadığının iddia edilmesine karşı çıkıyor. Kadınlar başörtüsünün artık bir “mesele” olmamasının gerçeklik değil yalnızca bir “temenni” olduğunu, hatta bizzat başörtülü kadınların temennisi olduğunu fakat henüz bu meselenin tamamıyla kapandığını söylemenin mümkün olmadığını düşünüyor.
Makbul ve makbul olmayan olarak ayrıştırılmak kadınların en yüksek sesle itiraz ettiği siyasi manevraydı. Katılımcıların bir kısmı dindar ve/veya başörtülü olmak ile LGBTİ+ kimliğinin birbirini mutlak bir şekilde dışlamadığını, inançlı ve dindar LGBTİ+ kadınların bu ikiliği aştığını dile getirdi. İnançları ve kimlikleri arasında bir tercih yapmak zorunda bırakıldıklarını ifade eden kadınlar, dindar kadınlar içerisindeki çeşitliliğin göz ardı edilmemesi gerektiğini ve LGBTİ+’ların menfaatleri ile dindar kadınların menfaatlerinin mutlak bir şekilde çeliştiği düşüncesine dayanan kutuplaştırıcı siyasetin değişmesini arzu ettiklerini ilettiler. Başörtülü olmanın makbul, ahlaklı ve aileci olmakla ilişkilendirilmesi, LGBTİ+ kimliğinin ise makbul olmayan, ahlaksız ve aile karşıtı vatandaşlar olarak başörtülü kadınların karşısına yerleştirilmesi kadınların “artık sıkıldık” dediği oldukça popülist bir seçim hamlesi.
Sorunlar ve talepler
Farklı ittifak ve partilerin seçime giderken hazırladıkları politika belgelerinden derlenen ifadelerin/politika vaatlerinin oylama yoluyla değerlendirildiği kısımda, dindar kadınlar parti ve ittifak fark etmeksizin sırasıyla aşağıdaki meselelerin dikkate alınmasını destekleyeceklerini ifade etti:
- Din ve inanç özgürlüğünün garanti altına alınması
- Aile odaklı sosyal politikaların gözden geçirilmesi
- Kadınların, özelde de dindar kadınların siyasi temsil ve siyasete katılımında eşitliğin sağlanması
- Çalışma hayatında ayrımcılıkla mücadele
- Tarikat ve cemaatleri “kapatmanın” bir çözüm olmayacağının kabul edilerek buradaki sosyal değişime ve ekonomik ihtiyaçlara yönelik adımlar atılması
- Kadına yönelik şiddetle mücadelede sıfır tolerans
Kısacası, raporun son sözleri olan şu metin 14 Mayıs’a ve sonrasına pek çok hayal, beklenti ve umut bırakıyor:
“Kadınlar, en fazla normalleşmeyi hayal ediyor.
En çok kendilerini anlatmak ve duyurmak zorunda kalmaktan yorgunlar.
Kazandıkları hakları için yeniden mücadele etmek zorunda kalmaktan endişe duyuyorlar.
Siyasetçilerden gerçekçi, somut, samimi, retorikten sıyrılmış, kapsayıcı ve paravansız bir iletişim bekliyorlar.
Somut ve uygulanabilir politikalar görmek, bu politikaları hayata geçirmeye kararlı, güçlü ve liyakat sahibi siyasi kadrolara oy vermek istiyorlar.
Daha fazla kadını siyasette görmeyi arzu ediyor, siyasetteki kadınların partilerini değil kendilerini temsil etmek için çalışmasını istiyorlar.
Farklı kadınlar arasında kurulacak köprülere, kadınlar arası ittifaklara ve kadınların bir aradalığının yaratacağı dönüşüme yürekten inanıyorlar.
Ne siyasi partilere ne yüksek siyasete ne de sandığın gücüne bel bağlıyorlar.
En çok kadınların bir aradalığı ile açığa çıkan güç ve enerjiden, heyecandan, değişime, kavgaya ve müzakereye açık kadınların kuracağı masalardan umutlanıyorlar.”
Ana görsel: “Kadınların Masası: Dindar Kadınlar Siyasetten Ne Bekliyor?” toplantısının 2 açık oturumunda soldan sağa Av. Sevgi Kılıç, Feyza Akınerdem, Zeynep Esmeray Özadikti ve Emine Uçak.