CB yıllarca devam eden Ziya Gökalp ve Necip Fazıl macerasından sonra beklenmedik bir hamleyle Edip Cansever’e sıçramış ve şiirseverleri şaşırtmıştı. Dün AKP Trabzon İl Başkanlığı’ndaysa Nazım Hikmet’in Davet şiirini o meşhur dizelerini ezbere bildiğimiz (Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine/bu hasret bizim…) son üçlüğünü hariç tutarak okudu. Sadece son üçlük değildi dahil edilmeyen. Şiirin ikinci üçlüğünde ufak bir düzeltme de yapmıştı Erdoğan. Orijinal metindeki “bu cehennem” sözcüklerinin yerinde yeller esiyordu:
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Videoyu izlerseniz göreceksiniz, öyle ustaca atlanıyor ki “bu cehennem”. Cumhurbaşkanının dilinin varmadığı bu iki sözcük tabir caizse yer yarılıp içine giriyor. Peki bilekler kan içinde, dişler kenetli ve ayaklar çıplaksa, nasıl bir cennet bu?
Ve sonra o dile gelmez cehennem yeni bir üçlükle ikame ediliyor:
Evet; iyisiyle kötüsüyle, sefasıyla cefasıyla, sevgisiyle kavgasıyla
velhasıl herşeyiyle,
bu memleket bizim…
Arada bir Nazım Hikmet’i alıntılayan prompter yazarlarının dünkü hamlelerini nasıl yorumlayacağız? Hamleler derken hem sansürü hem de serbest üçlük ekimini kastediyorum. Sanırım hepimizin günlerdir ekrana kitlenerek takip ettiği dolar üzerinden okumakta fayda var. Dış mihrakların oynadığı oyunlara, emperyalizmin, kapitalizmin baskısına karşı, türlü zorluğa rağmen emeğiyle ayakta kalan bağımsız insan ve milletin hasretini çeken komünist bir şairi zikretmeyecekti de kimi zikredecekti başkan? Sonuçta her şeyin alınır satılır olduğu, kesip biçilerek trendlere, durumlara uyarlandığı ve başkaldırıların rahatlıkla iç edildiği bu tuhaf günde bir cümleye, bir dizeye, bir sözcüğe bütünüyle saygı duyulmasını beklemek biraz hayalperestlik, biraz romantiklik olmuyor mu?
Trump’ın tvitinde ilan ettiği üzere dış müdahale var, evet. Peki ekonominin dış müdahalelere karşı bu kadar savunmasız ve kırılgan olmasının sorumlusu kim? Senelerdir politikalarıyla ülkeyi tarımdan sanayiye, bilim ve teknolojiden enerjiye, her alanda, kendinden önce gelen hükümetlerin izinde ‘dışarı’ya bağımlı kılmış bir hükümetin, TL’nin çakılışını ‘dış mihrak’lara yıkma çabasını, buradan da bir vatanperverlik ve hainlik devşirmesini izliyoruz. Hayatını insanların, milletlerin özgürleşmesine adamış bir şairin keskin zihni, sivri dili ancak kırpılarak, ehlileştirilerek, sansürlenerek ‘içeri’ye davet edilebiliyor. Her ne kadar kıvrak ve kuvvetli bir hitabetle atlanmış olsa da, ta içimizde duyuyoruz biz o sözcükleri: bu cehennem bizim. Ve bu cehennemi görmeden, kabul etmeden, bizi oraya mahkum eden koşulları açıkça ortaya dökmeden hayalini kurduğumuz cennete erişmek mümkün değil.
Görsellerin kaynağı 1436 tarihli Miracname nüshası, Bibliothèque nationale de France.