Dilber Ay röportajı...

MEYDAN

SANAT

Dilber Ay: “Kim dedi sana benim akıllı olduğumu?”

İzzet Çapa, türkücü Dilber Ay’la efsane bir röportaj yapmış. Röportaj değil de, asıl efsane tabii ki Dilber Ay.

 

Röportaj aşağıda. (Bu arada Hürriyet.com.tr sağolsun okuyucusunu iki resim, bir cümle, iki ünlü poposu, bir hakaret gibi galeri formatına programladığı için “Uzun metin, internette bunu kimse okumaz” diye düşünmüş ve röportajı çocuk kitabına benzer biçimde yirmi ayrı sayfaya, elli fotoğrafla bölmüş. Toparlamak yirmi dakika sürdü.)

 

İzzet Çapa, Dilber Ay, eşi, ve kelle…

 

* Gel en baştan başlayalım… Dilber Ay mı doğdun, sahne mi seni Dilber Ay yaptı?

– Dilber Ay doğdum, Dilber Ay kaldım… Köküm Halep’ten gelme. Aşiret çocuğuyum. Gureşan aşireti. Ehlibeyt’im. Çadırda doğmuşum. Ağlarken bile Barak okumuşum. Barak’ın anasıyım ben.

 

* Obama’nın mı?

– O da yabancı değil, aşiret çocuğu… Zaten göbek adı Hüseyin. Barak Hüseyin Obama… Afrika’nın yüzde 80’i Alevi’dir. Çok arkadaşım var benim oradan.

 

* Afrika ne alaka bacım?

– Almanya’daki Afrikalı arkadaşlarımın hemen hepsi Alevi çocuğuydu. Ağaçtan fil, maske, Hz. Ali kılıcı gibi şeyler yaparlardı, kahve kahve dolaşıp birlikte satardık.

 

BABAM PARMAKLARIMI KIRDI BOYNUMA İP BAĞLAYIP AHIRDA YATIRDI

* Aşiret kızının türkücü olması zor zanaat değil mi? Nasıl izin verdi peder?
– (Eşi İbrahim Karakaş’a dönerek gülüyor) Aaaaa peder bana izin vermiş İbrahim duydun mu… Çatır çatır parmaklarımı kırdı be…
* Susturamamış yine de yanık sesini…
– Hele sus da biraz dinlemeyi öğren. Güzel sesleri bulup keşfetmek için memlekete radyodan bir ekip geldi. Askerlik şubesine çadır kurmuşlar. Daha çocuğum. Emmimin kızıyla birlikte gizlice gittik, ben şarkı söyledim. Meğer bütün akrabalar oradaymış. Eve dönüyoruz, baktık bizimkiler arkamızdan geliyorlar. Anaa… Dedim ki “Bizi öldürecekler emmi kızı”…

 

* Ee, ne yaptılar peki?

– Babam parmaklarımın arasına kaşık koyup oracıkta kırdı hepsini. Hırsını alamayıp boynuma ipi geçirdi.

 

* Eyvah asacak…

– Daha demin sana susup dinlemeyi öğren demedim mi? Boynumdaki ipten tutup beni ahıra sürükledi, hayvanların yanına bağladı. Sabaha kadar orada yattım.

 

* Şarkı söyledin diye öldürecekler neredeyse seni…

– Merak etme az kalsın onu da yapıyordu. Bir ara “Senin kızın erotik film çeviriyor” demişler babama. Öbür Dilber Ay’la karıştırmışlar. Hani açık saçık film çeviren kadın vardı ya… Amcam gelmiş demiş ki “Hüseyin, dünyaya rezil olduk, kızın türkücü oldu, sinemada 10 tane erkekle çırılçıplak aynı yatağa giriyor”…

 

* Abla biz senin hayatını dram sanıyorduk macera filmine döndü.

– Dur daha başlamadı film. “Namusunu kurtarmak için dağa çıkar, vur kızını” diyorlar. Babam tabancayı beline sokuyor, gidiyor sinemaya. Filmi izliyor “Ya gardaşım bu bizim Dilber değil. Ben kızımı tanımam mı” diyor. Paçayı zor kurtardık.

 

* Peki paçayı kurtaramadığın oldu mu hiç?
– Hakiki kovboy gibi bir herifti babam. Abi adam yanlış bir şey gördüğü vakit bıçak atıyordu bize ya… Valla hepimizi bıçaklamıştır; beni, kardeşlerimi…

 

DÜNYANIN EN TATLI KADINIYIM AMA RUHUMDA ERKEKLİK VAR

* Senin de pederden aşağı kalır tarafın yok. Sizin evin şerifi de sen misin?
– Yok yaa… Dünyanın en tatlı kadınıyım ben. Ama ruhumda erkeklik var. Yanlışı, yalanı sevmiyorum abiciğim. Babadan gördüklerini çocuklar ve damatlardan esirgiyorsundur umarım.
– İ.K: Korkuyorlar ondan. Yürekleri çıkıyor. Dilber’in karşısında 5 dakikadan fazla duramazlar.
– D.A: Yok yaa… Damatlardan biri “Ana beni hacca gönder” dedi. Allah şahidimdir, cepte beş kuruş yok.

– İ.K: Yooo… 400 liramız vardı.
– D.A: Dur herif! Az dur hele. Ben konuşuyorum.
– İ.K: Yaaa, hep sen konuşuyorsun.
– D.A: İnan 400 liranın 300’ünü ona verdim pasaport alsın diye, 100 lirasını da sigara parası olarak kendime ayırdım. Ben babamın yanında melek kalırım. Sen onu geç, bana şarkı söyletmeyen peder de türkücü olmaya kalkmış zamanında.

 

BENİ DİLENCİ SANIP RADYOEVİNE ALMADILAR

* Yok artık bir de “şarkıcı olmak için İstanbul’a kaçtı” dersen film burada kopar.
– Ne İstanbul’u abi Urfa’ya kaçmış, Urfa’ya… Askerden gelmiş, anamı köyde komuş, kaçmış gitmiş.
* Plakçılar Çarşısı’nın Urfa şubesi de mi varmış?
– Yok be anam. Nuri Sesigüzel’in askerlik arkadaşıymış. Urfa’da Nuri abinin evini bulmuş. O da İstanbul’daymış meğer.

 

* Eee, İstanbul’un taşı toprağı altın…

– O da bunu duyup gelmiş… Ama babamın bana yaptığını dedem de babama yapmasın mı? Onu yaka paça sürükleyip eve götürmüş.

 

* Maşallah sizin ailede de herkes firari…

– Yoo, ben kaçamadım ki… Peder zaten 13 yaşında nikahladı beni. Daha çocuğum ya… O halimle hamile kalmaz mıyım? Üstüne de radyodan birincilik mektubu geldi. Babam hamile halimle beni ölesiye dövdü. (Birden duraklıyor Dilber Ay. Bir iki damla yaş beliriyor gözlerinde. Belli ki eski günlerin kötü anıları hâlâ silinmemiş.)

 

* Gidebildin mi peki radyoya?

– İstanbul’a geldim ama radyoevinin önündeki jandarmalar beni dilenci sanıp içeri koymadılar…

 

ÇOCUKLARIM BABALARI YÜZÜNDEN OKUYAMADI

* Seni çocuk yaşta gelin yapmışlar. Sen kaç yaşında everdin kızlarını?
– Birini 18, diğerini 16…
* Prof.Dr. Bengi Semerci “18 yaşından küçük evlilikler çocuk istismarıdır” diyor.
– Evet…

 

* Tamam da, neye evet? Bugünkü kafayla o yaşta evlendirir misin gene kızlarını?

– Allah etmesin anam… Keserim o kapıya geleni. Ama o zamanlar ben de çocuktum, nerden bileyim?

 

* Eğitimin ne abla?

– İ.K: İlk mektep 2…
– D.A: Sus herif! 3’e kadar okudum, kahrolma işte… Sonra okuyamadım.

 

* Peki çocuklarını kaça kadar okuttun?

– 5’e kadar okutabildim abisi onları. Benim suçum yok, babasındaydılar. Bende olsa Amerika’lara yollardım.

 

ZEKİ MÜREN OTOMOBİLİMİ GÖRÜNCE BENİ ÇAĞIRTTI

 

* Acıların kadını Dilber Ay ne zaman milyonların sevgilisi oldu?
– Hani ne derler ona, insanın başına bir şey konar…
* Talih kuşu…
– Hah, benim başıma dört kez kondu o… Dört defa şöhret oldum. Ama zirvede yel çok olur, uçup gitti paralar.

 

* Hiç sürmedin mi paranın keyfini?

– Bak sana anlatayım. Bir gün Ankara’da çorbacıdayız. Zeki Müren benim arabayı kapıda görüp “Bunun sahibini bana çağırın” diyor.

 

* Niye, yanlış yere mi park etmişsin?

– Yok be abi… Araba Cadillac 8… Önüne de bayrak kondurmuşum. Ben yanına gidince, “Yahu sen bu yaşta bu arabayı almışsın. Başka neyin var?” diye sordu. Dört evim vardı, bugün 2 trilyon versen alamazsın… Ayrıca üç Amerikan arabam daha…

 

* Maşallah “Dilber oto galerisi” gibisin…

Herkes “Benzinliğin mi var” diye sorardı zaten. Bir tane de Regal’im vardı. Bir Ford Granada, bir de Buick… Babama “Bir de uçak alalım bari” dedim. “Nereye koyacaksın kızım uçağı?” deyince “Bahçeye konduruveririz” diye cevap verdim.

 

* Bahçede uçak mı olurmuş?

– Ben öyle zannediyordum. Meğer havaalanında dururmuş. Cahiliz be anam babam..

 

İBRAHİM TATLISES BİLE BENİMLE ÇALIŞMAK İSTİYORDU

* Çadırda doğdun, uçak almayı düşünecek noktaya geldin. Bu değirmenin suyu nereden geliyordu?
– Sahneden, nereden olacak… Radyodan para kazanamıyordum. Bıraktım orayı, düştüm sahnelere.
* Ayakların yerden kesilmiş ama buna düşmek değil bildiğin uçmak denir…
– Eyvallah… Zaten Ankara gazinoları sıraya girdi. İbrahim Tatlıses’ten Zeki Müren’e kadar herkes benle çalışmak istiyor. Dilber Ay kırıp geçiriyor ortalığı. Sanatçının hasosuyum anlayacağın.
* Kapışmadı mı gazinocular senin için?
– Kapışmaz mı…“Birbirimizi kırmayalım arkadaşlar, sırayla hepimizde çıksın” dediler. 11 gün sende, 11 gün bende…
* Kaç para alıyordun o zamanlar?
– Yevmiyem 35 liraydı. Büyük para… Sakın assolistlerin ne aldığını sorma, ayıp olur onlara…

 

KAZANDIĞIM PARAYI KELLEYE YATIRDIM

* Babanın kırdığı parmaklar para saymaya başlayınca kıymete mi bindi Dilber Ay ?
– Tabii ama kovboy yine aynı kovboy. Gazinoya sülalece gidiyoruz. Önde ben, arkada bizimkiler. Hepsi bellerinde silahlarla oturur, beni beklerler. 35 lira alıyorsam, 20’si o gece yenirdi.
* Eğlencede mi?
– Yok be anam. Bunca yıldır gazino alemindeyim. Sahneden indikten sonra bir kere bile eğlenmeye gittiğimi bilmem.

 

 

* Sahneye çıkmadan bir duble atıyorsundur…

– Sahnede mikrofonu elime aldığım an zaten sarhoş oluyorum. Eğer bir duble içsem İstanbul’u bile rehin alırım. Harbi konuşuyorum, kendimi biliyorum, neden içeyim ki? Kola bile içmem, su içer çıkarım sahneye.

 

* Sahneden indikten sonra…

– Kelle almaya giderim.

 

* Korkutma beni abla…

– Girerim bir kelleciye, alırım tüm kelleleri… Malum, evde boğaz çok. Bunu da herkes yiyemez ha… Yemesini bileceksin.

 

* Kelleye mi gitti paraların hepsi?

– Valla çoğu oraya gitti. Yemedim, yediler diyorum ya sana gardaş. Yabancı benim paramı yiyemez. Ailem yedi ama helal olsun. Neler vardı neler. Bir imza vermişim, hepsi uçup gitmiş.

 

* Kime verdin imzayı?

– Rahmetli kardeşime…

 

* Kardeş kardeşe de bunu yaparsa… Üzüntüden kahrolmuşsundur?

– Tövbelerin tövbesi, niye üzüleceğim ya… Ben yine paramı kazanıyorum.

 

* Nasıl üzülmez insan. Trilyonluk evlerden sonra otel odasında kalıyorsun baksana…

– Ben otel odasında keyfimden yaşıyorum gardaş. İstanbul’u sevmiyorum hiç.

 

* “Yıkılmadım ayaktayım” diyorsun…

– Dünyanın en zengin kadınıyım babacım. İstediğim yeri alırım. Hâlâ geçerliyim, aslan gibi paramı kazanıyorum. De ki bana “hanın, hamamın var mı”, yok. Ama gecekondu evler yaptım kendime… Gecekondu dediysem benim için köşk. Çoluğum çocuğum hep etrafımda.

 

* Kaç kişi yaşıyorsunuz orada?

– Üç çocuğum, 14 torunum, üç damadım… Yeğenlerim, bacılarım derken 40 boğaza bakıyorum.

 

ÖZGÜ NAMAL HAVA ATMAYA KALKTI BEN İNDİRİRİM ADAMIN HAVASINI

* Merak ediyorum. “Beynelmilel” filminin setini neden üç defa terk ettin?
– Hangi üç defa yaa… En az 10 sefer kaçtım. Hatta birinde asansörde yakaladı beni Sırrı Süreyya…
* Senin gibi zor kadını bu filmde oynamaya nasıl ikna ettiler?
– Beni bir ofise çağırdılar. Hepsi oradaydı, Necati (Akpınar) bey, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz… Bir kız vardı türkücü, adı neydi onun?
– İ.K: Gülben Ergen…
– D.A: Heh, ölür benim için… Meral Okay da vardı kurban olduğumun.
* İyi anlaşır mıydınız rahmetliyle?
– Çoook. Tarsus’ta çektik filmi. Güya biz pavyonda çalışıyoruz, onların yanına misafir gelmişiz. Kakara kikiri gülüyoruz hep. Bir gün sitop dediler, ben bir sigara yaktım. Kızın adı neydi yaa…

– İ.K: Özgü Namal…

– D.A: Özgü Namal girdi içeriye. Bir havalarla “Sigara içmeyin lütfen” demez mi?

 

* Kapalı alanda içemezsin tabii…

– Her taraf açık ama o hâlâ “boğuluyorum” diyor. Ben indiririm adamın havasını. “Çık kız dışarı” diye bağırdım. Sırrı’yı çağırdım “Yıktırmasın bana burayı” dedim. Hemen aldılar dışarı. “Ablam bu cahildir, sen akıllısın” dedi Sırrı. “Ben akıllı filan değilim. Kim söyledi sana benim akıllı olduğumu” dedim.

 

MERAL OKAY’A BİR GÖT ATTIM RAHMETLİNİN BELİ KIKIRDADI

* Ne yapacağını şaşırmıştır kızcağız.
– “Ablacım beni yanlış anladın” filan dedi. Neyi yanlış anlayacağım, gelmiş oraya hava atıyor bize. Hem de günde üç paket sigara içen kadına. Neyse sonra bizim sıramız geldi. Meral’le yatağa girdik.
* Dur dur abla anlamadım… Yeni bir sahneye mi başladınız?
– Evet. İkimiz de maşallah 40 kiloyuk (gülüyor). Sırt sırta yatmamız lazım. Ama altımızdaki döşek el kadar. Ben düştüm betonun üzerine. Bir daha, bir daha, olmadı baştan, defalarca çektiler.
* Dar alanda kısa paslaşmalar…
– En sonunda şöyle bir göt vurdum karıya, “Öte git yaa” dedim. Rahmetlinin beli kıkırdadı. Kalkamıyor. Hemen Sırrı’yı çağırdık; biraz masaj yaptı da kaldırdı yerden. “Kız Dilber nasıl vurdun öyle” dedi.

 

* Elin ağır anlaşılan…

– Yok yaa. Vurmadım ki. Biraz ittim, “Kız azıcık öteye git” dedim. Çok güzel anılarımız oldu rahmetlikle… Ama aynı hafta kardeşim öldüğü için gidemedim cenazesine, ne yazık.

 

BEYNELMİLEL’DEN ALDIĞIM PARA PİRZOLAYA GİTTİ

* Araya laf girdi yarım kaldı, neden ikide birde kaçıyordun setten?
– Filmci değilim ki ben, türkümü söyler giderim. Kendimi onların içinde esir hissettim. Adamların yemek içmek saatleri bile planlı. Uyku desen hiç yok. Bir de yemekler az gelince… Dayanamam ben öyle işe. Benim yemeğim bol olacak, etli olacak. Etsiz yemek yemem ben.
* Para var ama işin ucunda…
– Yok be anam… Biz de öyle zannettik. Meğer herkes bedavaya oynamış. Bana 4 bin lira verdiler. Otelin hesabına yazmışlar pirzola üstüne pirzola… Anlayacağın ben de o paranın 2 bin 500 lirasını pirzolaya yatırdım.

 

İNTERNET KULLANIRLARSA ÇOCUKLARIMI KESERİM

* “Beynelmilel” filmiyle Altın Koza’da en iyi yardımcı oyuncu ödülünü kazandın. Gerçi almaya gitmedin ama…
– Depremden yeni çıkmışız. Bizim ne oraya gidecek durumumuz ne de üzerimize bir şeyler alacak paramız vardı. Çoluğum çocuğum orada sokakta yaşıyor. Gecekondumuz yıkılmış.
* Senin gecekondu dediğin en son teknolojiyle donatılmıştır kesin…
– Ben evime koymam teknoloji falan. Bak şimdi Dilber Ay’da internet bile yoktur.* Enişteyi mi kıskanıyorsun yoksa?
– Hayır. Benim çoluk çocuğum, kızlarım var.

 

* Gençler internetsiz ne yapar abla?

– Kullanamazlar. Kullanmaya cüret ederlerse keserim hepsini. Cep telefonları bile yoktur. Büyüklerin ev telefonu var. Adam olana fazla bile.

 

* Ya sen?

– Kullanıyorum ama günahım boynuma olsun numarasını biliyorsam.

 

* İnternet yasak, cep telefonu yasak… Herhalde televizyona bir şey demiyorsundur…

– Televizyon var. Ama bazı dizileri izleyerek kızlar yoldan çıkıyor anam babam. Dikkatli olmak lazım.

 

* Nasıl dikkatli olacağız. Döverek mi?

– Çoluğu çocuğu sopayla, dövmeyle imana getiremezsin. Tatlı dil, güler yüz lazım.

 

KIZIMI TÜRKÜ SÖYLÜYOR DİYE HASTANELİK ETTİM

* Gerçekten dövmedin mi hiçbirini?
– Yok abi… Haa yalnız bir gün benim kız bulaşık yıkarken mutfakta türkü söylüyor. Çıktım sesine, “Niye türkü söylüyorsun sen? O mereti ben söylüyorum sen nasıl söylersin” dedim, hastanelik ettim kızı. Böyle şeylere heveslenmesin diye… Bir eve bir deli yeter.
* Doğru söyle kıskandın mı sesi senden güzel diye?
– Mümkün mü öyle bir şey. Evladımı elden kıskanırım ben, kendimden değil!
* Enişte ile kavgalarınız da boks maçı gibi oluyordur Allah bilir!
– İ.K: Ben sinirlenirim, o kadar…

 

* Maçı kim alır?

– D.A: Ben… O susar, hemen gider. Ben kendi kendime konuşmaya devam ederim. Ama hiç küslüğüm yoktur.

 

UĞUR YÜCEL’LE BİR DİZİYE BAŞLAYACAĞIZ

* Aşk, intikam, ihtiras, tutku, entrika hepsini yaşamışsın. Brezilya dizileri gibisin…
– Ah yavrum, benim hayatımdan 500 dizi çıkar.
* 500’ü bırak, bir tane yap da seyredelim.
– Yapacağız zaten. Uğur Yücel’le bir diziye başlayacağız kısmetse…
* Yok mu Şahan’la yeni bir proje?
– Şahan mı? Allah göstermesin! 10 tane reklam yapacaklardı benimle sözde. İlkinde bitti. Adam trilyonları götürmüş, ben üç kuruş aldım. Beni resmen kıskandı ya. “Herif n’oluyor, bunlar beni kıskandı” dedim kocama.

 

* Çok para verseler oynamaz mısın yine Şahan’la?

– Değil çok para, trilyonları verseler onunla yan yana gelmem.

 

ASKERLER NATAŞA DİYE BENİ YAKALAYINCA…

* Kurtlar sofrasında kurt çok muydu?
– Çoook… Bir gün İstanbul’dan beni Samsun-Çarşamba’ya yılbaşı programına gönderdiler. Ben gitmeden önce o kulüpte kavga olmuş. Üç Nataşa’yı kesmişler, çuvala koyup denize atmışlar. Patron da mahpusta. Gittim ki bütün ışıklar sönmüş, kapı duvar. Gazino kapalı… Kar kış kıyamet, göz gözü görmüyor.
* Sokakta mı kaldın?
– Nereye giderim gecenin karanlığında. Bir askeri araç gördüm. Durdurdum arabayı. Askerin biri komutanına dönüp “Komutanım bir Nataşa daha” demez mi?
* Yahu bacım senin Nataşa’ya benzeyen tarafın mı var?
– Taş çatlasa 30 yaşındayım, kolumda bilezikler, saçlar da sarı. Aldılar beni arabaya götürüyorlar. Bir asker dedi ki “Komutanım yazık bunlara, öldürüyorlar”… Bende ses yok. Diğeri dedi ki “Yarın öbür gün birinin eline düşer, bileziklerini de alırlar”… Yine sustum.
* Sustun sustun ama patlaman yakın galiba?
– Dur dinle. Biri de “Orospu bunlar yaa” demez mi? Birden “Askeeerrr… Askeeer” diye bağırdım; “Emret komutanım” dedi, herkes sustu. “Ağzını topla, aklını başına al, yoksa aklını alırım” dedim. Hemen telsizle komutanlarına “Türk’müş bu, Türk’müş” diye haber verdiler.

 

* Tanımadılar seni herhalde…

– Onlar tanımadı ama karakola götürdüklerinde asıl komutan tanıdı. Beni görünce “Hoşgeldiniz, Dilber Hanım” dedi. “Durum böyle böyle, beni bindir arabaya, Samsun’a yolla” dedim. Bir otele bıraktılar. Yılbaşı gecesi, yalnızım. Daha önce çalıştığım patronu aradım. “Aldır beni otelden” dedim.

 

* Nereye aldıracak?

– Kendi gazinosuna. Yılbaşı gecesi, aldırmaz mı Dilber Ay’ı? Bir masa yaptırmışlar, dillere destan. Patronun oğlu var yanıma oturdu, ben hiç tınlamıyorum o bana cıncıklanıyor.

 

* Ne yapıyor, ne yapıyor?

– Cıncıklanıyor işte. İş atıyor bana. Ben hiç tınlamıyorum. Sonra bir dansöz çıktı sahneye, “Kardeş” dedim “Bu dansözü bu akşam benim otele göndersene”… Herifin bir kalkıp gidişi vardı ki görme… Öyle yapmasam adam koluma girip beni götürecek.

 

KLASİKÇİYİM, YENİLERİ PEK BEĞENMEM KENAN DİYE BİRİ VAR, ONU DİNLERİM

* Pop müzik dinler misin hiç?
– Güzel olan her müziği dinlerim. Rahmetli Whitney Houston’ı çok dinlerdim. Ümmü Gülsüm’e de bayılırım.
* Peki ya Türk popçulardan?
– Onlardan bir çocuğu dinlerim. Adını da bilmiyorum oğlanın, genç bir çocuk.
* Murat Boz mu?
– Allah göstermesin, sus… Kenan bir şeydi… Ben klasikçiyim, pek yenileri beğenmem.

 

* Hem klasikçiyim diyorsun hem de “N’oldu Gardaş Anestezi” diye albüm yapıyorsun.

– Valla şirket koymuş adını. Ben de bilmiyordum ne demek olduğunu, kızıma sordum: Anestezi, damardan giren demekmiş. Benim kasetler damardan giriyor yani. Dinledin mi uçuyorsun (gülüyor).

 

* Kızma ama senin türkülerin de mizacın gibi sert.

– Aileden, çevreden böyle gördüm. Bir de ekmeğimi kendim kazanıyorum ya, mikrofonu elime alınca kendimi hep erkek gibi hissettim. Cahillik çağlarımdan kaldı bu sertlik. Kendimi korumak içindi her şey.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBu Resim Gitmeli Mi?
Bu Resim Gitmeli Mi?

Sanatçı Hannah Black'in siyah bir çocuk cesedini tasvir eden sanat eserinin var oluşunu ve sergilenmesini eleştirdiği açık mektubundan hareketle: "onurlandırmak" ve "lafı ağzına tıkmak" arasındaki ince çizgi nerede durur?

KÜLTÜR

YMary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar
Mary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar

Cambridge Üniversitesi Klasikler Profesörü Mary Beard'ın konuşması: Kadınlar Antik Yunan'dan bugüne güçle nasıl ilişkilendi?

SANAT

YÖlüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann
Ölüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann

Renate Bertlmann, 1970’lerde bir çok çağdaşı gibi 1968’in devrimci atmosferi ve ikinci dalga feminizmin gücüyle kadın bedenini bir kutlama ve devrim aracı olarak yeniden kurgulayan eserler üretmiş.

SANAT

YGüncel Kızlar (1977)
Güncel Kızlar (1977)

Vintage sarısı, yalnızca çözülmüş meselelere, başarıyla alınmış haklara mı değer?

Bir de bunlar var

Kesişimsellik Hemen Şimdi!
Berfin’in “Tercihi”
Bir Uzun Newroz Yürüyüşü

Pin It on Pinterest