İzzet Çapa, türkücü Dilber Ay’la efsane bir röportaj yapmış. Röportaj değil de, asıl efsane tabii ki Dilber Ay.
Röportaj aşağıda. (Bu arada Hürriyet.com.tr sağolsun okuyucusunu iki resim, bir cümle, iki ünlü poposu, bir hakaret gibi galeri formatına programladığı için “Uzun metin, internette bunu kimse okumaz” diye düşünmüş ve röportajı çocuk kitabına benzer biçimde yirmi ayrı sayfaya, elli fotoğrafla bölmüş. Toparlamak yirmi dakika sürdü.)
* Gel en baştan başlayalım… Dilber Ay mı doğdun, sahne mi seni Dilber Ay yaptı?
– Dilber Ay doğdum, Dilber Ay kaldım… Köküm Halep’ten gelme. Aşiret çocuğuyum. Gureşan aşireti. Ehlibeyt’im. Çadırda doğmuşum. Ağlarken bile Barak okumuşum. Barak’ın anasıyım ben.
* Obama’nın mı?
– O da yabancı değil, aşiret çocuğu… Zaten göbek adı Hüseyin. Barak Hüseyin Obama… Afrika’nın yüzde 80’i Alevi’dir. Çok arkadaşım var benim oradan.
* Afrika ne alaka bacım?
– Almanya’daki Afrikalı arkadaşlarımın hemen hepsi Alevi çocuğuydu. Ağaçtan fil, maske, Hz. Ali kılıcı gibi şeyler yaparlardı, kahve kahve dolaşıp birlikte satardık.
BABAM PARMAKLARIMI KIRDI BOYNUMA İP BAĞLAYIP AHIRDA YATIRDI
* Ee, ne yaptılar peki?
– Babam parmaklarımın arasına kaşık koyup oracıkta kırdı hepsini. Hırsını alamayıp boynuma ipi geçirdi.
* Eyvah asacak…
– Daha demin sana susup dinlemeyi öğren demedim mi? Boynumdaki ipten tutup beni ahıra sürükledi, hayvanların yanına bağladı. Sabaha kadar orada yattım.
* Şarkı söyledin diye öldürecekler neredeyse seni…
– Merak etme az kalsın onu da yapıyordu. Bir ara “Senin kızın erotik film çeviriyor” demişler babama. Öbür Dilber Ay’la karıştırmışlar. Hani açık saçık film çeviren kadın vardı ya… Amcam gelmiş demiş ki “Hüseyin, dünyaya rezil olduk, kızın türkücü oldu, sinemada 10 tane erkekle çırılçıplak aynı yatağa giriyor”…
* Abla biz senin hayatını dram sanıyorduk macera filmine döndü.
– Dur daha başlamadı film. “Namusunu kurtarmak için dağa çıkar, vur kızını” diyorlar. Babam tabancayı beline sokuyor, gidiyor sinemaya. Filmi izliyor “Ya gardaşım bu bizim Dilber değil. Ben kızımı tanımam mı” diyor. Paçayı zor kurtardık.
* Peki paçayı kurtaramadığın oldu mu hiç?
– Hakiki kovboy gibi bir herifti babam. Abi adam yanlış bir şey gördüğü vakit bıçak atıyordu bize ya… Valla hepimizi bıçaklamıştır; beni, kardeşlerimi…
DÜNYANIN EN TATLI KADINIYIM AMA RUHUMDA ERKEKLİK VAR
– İ.K: Yooo… 400 liramız vardı.
– D.A: Dur herif! Az dur hele. Ben konuşuyorum.
– İ.K: Yaaa, hep sen konuşuyorsun.
– D.A: İnan 400 liranın 300’ünü ona verdim pasaport alsın diye, 100 lirasını da sigara parası olarak kendime ayırdım. Ben babamın yanında melek kalırım. Sen onu geç, bana şarkı söyletmeyen peder de türkücü olmaya kalkmış zamanında.
BENİ DİLENCİ SANIP RADYOEVİNE ALMADILAR
* Eee, İstanbul’un taşı toprağı altın…
– O da bunu duyup gelmiş… Ama babamın bana yaptığını dedem de babama yapmasın mı? Onu yaka paça sürükleyip eve götürmüş.
* Maşallah sizin ailede de herkes firari…
– Yoo, ben kaçamadım ki… Peder zaten 13 yaşında nikahladı beni. Daha çocuğum ya… O halimle hamile kalmaz mıyım? Üstüne de radyodan birincilik mektubu geldi. Babam hamile halimle beni ölesiye dövdü. (Birden duraklıyor Dilber Ay. Bir iki damla yaş beliriyor gözlerinde. Belli ki eski günlerin kötü anıları hâlâ silinmemiş.)
* Gidebildin mi peki radyoya?
– İstanbul’a geldim ama radyoevinin önündeki jandarmalar beni dilenci sanıp içeri koymadılar…
ÇOCUKLARIM BABALARI YÜZÜNDEN OKUYAMADI
* Tamam da, neye evet? Bugünkü kafayla o yaşta evlendirir misin gene kızlarını?
– Allah etmesin anam… Keserim o kapıya geleni. Ama o zamanlar ben de çocuktum, nerden bileyim?
* Eğitimin ne abla?
– İ.K: İlk mektep 2…
– D.A: Sus herif! 3’e kadar okudum, kahrolma işte… Sonra okuyamadım.
* Peki çocuklarını kaça kadar okuttun?
– 5’e kadar okutabildim abisi onları. Benim suçum yok, babasındaydılar. Bende olsa Amerika’lara yollardım.
ZEKİ MÜREN OTOMOBİLİMİ GÖRÜNCE BENİ ÇAĞIRTTI
– Hani ne derler ona, insanın başına bir şey konar…
– Hah, benim başıma dört kez kondu o… Dört defa şöhret oldum. Ama zirvede yel çok olur, uçup gitti paralar.
* Hiç sürmedin mi paranın keyfini?
– Bak sana anlatayım. Bir gün Ankara’da çorbacıdayız. Zeki Müren benim arabayı kapıda görüp “Bunun sahibini bana çağırın” diyor.
* Niye, yanlış yere mi park etmişsin?
– Yok be abi… Araba Cadillac 8… Önüne de bayrak kondurmuşum. Ben yanına gidince, “Yahu sen bu yaşta bu arabayı almışsın. Başka neyin var?” diye sordu. Dört evim vardı, bugün 2 trilyon versen alamazsın… Ayrıca üç Amerikan arabam daha…
* Maşallah “Dilber oto galerisi” gibisin…
Herkes “Benzinliğin mi var” diye sorardı zaten. Bir tane de Regal’im vardı. Bir Ford Granada, bir de Buick… Babama “Bir de uçak alalım bari” dedim. “Nereye koyacaksın kızım uçağı?” deyince “Bahçeye konduruveririz” diye cevap verdim.
* Bahçede uçak mı olurmuş?
– Ben öyle zannediyordum. Meğer havaalanında dururmuş. Cahiliz be anam babam..
İBRAHİM TATLISES BİLE BENİMLE ÇALIŞMAK İSTİYORDU
– Yevmiyem 35 liraydı. Büyük para… Sakın assolistlerin ne aldığını sorma, ayıp olur onlara…
KAZANDIĞIM PARAYI KELLEYE YATIRDIM
* Sahneye çıkmadan bir duble atıyorsundur…
– Sahnede mikrofonu elime aldığım an zaten sarhoş oluyorum. Eğer bir duble içsem İstanbul’u bile rehin alırım. Harbi konuşuyorum, kendimi biliyorum, neden içeyim ki? Kola bile içmem, su içer çıkarım sahneye.
* Sahneden indikten sonra…
– Kelle almaya giderim.
* Korkutma beni abla…
– Girerim bir kelleciye, alırım tüm kelleleri… Malum, evde boğaz çok. Bunu da herkes yiyemez ha… Yemesini bileceksin.
* Kelleye mi gitti paraların hepsi?
– Valla çoğu oraya gitti. Yemedim, yediler diyorum ya sana gardaş. Yabancı benim paramı yiyemez. Ailem yedi ama helal olsun. Neler vardı neler. Bir imza vermişim, hepsi uçup gitmiş.
* Kime verdin imzayı?
– Rahmetli kardeşime…
* Kardeş kardeşe de bunu yaparsa… Üzüntüden kahrolmuşsundur?
– Tövbelerin tövbesi, niye üzüleceğim ya… Ben yine paramı kazanıyorum.
* Nasıl üzülmez insan. Trilyonluk evlerden sonra otel odasında kalıyorsun baksana…
– Ben otel odasında keyfimden yaşıyorum gardaş. İstanbul’u sevmiyorum hiç.
* “Yıkılmadım ayaktayım” diyorsun…
– Dünyanın en zengin kadınıyım babacım. İstediğim yeri alırım. Hâlâ geçerliyim, aslan gibi paramı kazanıyorum. De ki bana “hanın, hamamın var mı”, yok. Ama gecekondu evler yaptım kendime… Gecekondu dediysem benim için köşk. Çoluğum çocuğum hep etrafımda.
* Kaç kişi yaşıyorsunuz orada?
– Üç çocuğum, 14 torunum, üç damadım… Yeğenlerim, bacılarım derken 40 boğaza bakıyorum.
ÖZGÜ NAMAL HAVA ATMAYA KALKTI BEN İNDİRİRİM ADAMIN HAVASINI
– İ.K: Gülben Ergen…
– D.A: Heh, ölür benim için… Meral Okay da vardı kurban olduğumun.
– İ.K: Özgü Namal…
– D.A: Özgü Namal girdi içeriye. Bir havalarla “Sigara içmeyin lütfen” demez mi?
* Kapalı alanda içemezsin tabii…
– Her taraf açık ama o hâlâ “boğuluyorum” diyor. Ben indiririm adamın havasını. “Çık kız dışarı” diye bağırdım. Sırrı’yı çağırdım “Yıktırmasın bana burayı” dedim. Hemen aldılar dışarı. “Ablam bu cahildir, sen akıllısın” dedi Sırrı. “Ben akıllı filan değilim. Kim söyledi sana benim akıllı olduğumu” dedim.
MERAL OKAY’A BİR GÖT ATTIM RAHMETLİNİN BELİ KIKIRDADI
* Elin ağır anlaşılan…
– Yok yaa. Vurmadım ki. Biraz ittim, “Kız azıcık öteye git” dedim. Çok güzel anılarımız oldu rahmetlikle… Ama aynı hafta kardeşim öldüğü için gidemedim cenazesine, ne yazık.
BEYNELMİLEL’DEN ALDIĞIM PARA PİRZOLAYA GİTTİ
İNTERNET KULLANIRLARSA ÇOCUKLARIMI KESERİM
– Hayır. Benim çoluk çocuğum, kızlarım var.
* Gençler internetsiz ne yapar abla?
– Kullanamazlar. Kullanmaya cüret ederlerse keserim hepsini. Cep telefonları bile yoktur. Büyüklerin ev telefonu var. Adam olana fazla bile.
* Ya sen?
– Kullanıyorum ama günahım boynuma olsun numarasını biliyorsam.
* İnternet yasak, cep telefonu yasak… Herhalde televizyona bir şey demiyorsundur…
– Televizyon var. Ama bazı dizileri izleyerek kızlar yoldan çıkıyor anam babam. Dikkatli olmak lazım.
* Nasıl dikkatli olacağız. Döverek mi?
– Çoluğu çocuğu sopayla, dövmeyle imana getiremezsin. Tatlı dil, güler yüz lazım.
KIZIMI TÜRKÜ SÖYLÜYOR DİYE HASTANELİK ETTİM
* Maçı kim alır?
– D.A: Ben… O susar, hemen gider. Ben kendi kendime konuşmaya devam ederim. Ama hiç küslüğüm yoktur.
UĞUR YÜCEL’LE BİR DİZİYE BAŞLAYACAĞIZ
* Çok para verseler oynamaz mısın yine Şahan’la?
– Değil çok para, trilyonları verseler onunla yan yana gelmem.
ASKERLER NATAŞA DİYE BENİ YAKALAYINCA…
– Nereye giderim gecenin karanlığında. Bir askeri araç gördüm. Durdurdum arabayı. Askerin biri komutanına dönüp “Komutanım bir Nataşa daha” demez mi?
– Taş çatlasa 30 yaşındayım, kolumda bilezikler, saçlar da sarı. Aldılar beni arabaya götürüyorlar. Bir asker dedi ki “Komutanım yazık bunlara, öldürüyorlar”… Bende ses yok. Diğeri dedi ki “Yarın öbür gün birinin eline düşer, bileziklerini de alırlar”… Yine sustum.
– Dur dinle. Biri de “Orospu bunlar yaa” demez mi? Birden “Askeeerrr… Askeeer” diye bağırdım; “Emret komutanım” dedi, herkes sustu. “Ağzını topla, aklını başına al, yoksa aklını alırım” dedim. Hemen telsizle komutanlarına “Türk’müş bu, Türk’müş” diye haber verdiler.
* Tanımadılar seni herhalde…
– Onlar tanımadı ama karakola götürdüklerinde asıl komutan tanıdı. Beni görünce “Hoşgeldiniz, Dilber Hanım” dedi. “Durum böyle böyle, beni bindir arabaya, Samsun’a yolla” dedim. Bir otele bıraktılar. Yılbaşı gecesi, yalnızım. Daha önce çalıştığım patronu aradım. “Aldır beni otelden” dedim.
* Nereye aldıracak?
– Kendi gazinosuna. Yılbaşı gecesi, aldırmaz mı Dilber Ay’ı? Bir masa yaptırmışlar, dillere destan. Patronun oğlu var yanıma oturdu, ben hiç tınlamıyorum o bana cıncıklanıyor.
* Ne yapıyor, ne yapıyor?
– Cıncıklanıyor işte. İş atıyor bana. Ben hiç tınlamıyorum. Sonra bir dansöz çıktı sahneye, “Kardeş” dedim “Bu dansözü bu akşam benim otele göndersene”… Herifin bir kalkıp gidişi vardı ki görme… Öyle yapmasam adam koluma girip beni götürecek.
KLASİKÇİYİM, YENİLERİ PEK BEĞENMEM KENAN DİYE BİRİ VAR, ONU DİNLERİM
– Allah göstermesin, sus… Kenan bir şeydi… Ben klasikçiyim, pek yenileri beğenmem.
* Hem klasikçiyim diyorsun hem de “N’oldu Gardaş Anestezi” diye albüm yapıyorsun.
– Valla şirket koymuş adını. Ben de bilmiyordum ne demek olduğunu, kızıma sordum: Anestezi, damardan giren demekmiş. Benim kasetler damardan giriyor yani. Dinledin mi uçuyorsun (gülüyor).
* Kızma ama senin türkülerin de mizacın gibi sert.
– Aileden, çevreden böyle gördüm. Bir de ekmeğimi kendim kazanıyorum ya, mikrofonu elime alınca kendimi hep erkek gibi hissettim. Cahillik çağlarımdan kaldı bu sertlik. Kendimi korumak içindi her şey.