Sevim Onursal 13 Nisan 1926’da İstanbul, Kadıköy’de orta sınıf bir ailenin ilk kızı olarak doğar. Annelerinin teşvikiyle kızkardeşi piyano çalmaya, o da resim yapmaya yönelir.
1940’ların ortalarında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde misafir öğrenci olur. 1950’den sonra ressam Refik Epikman’ın öğrencisi olarak Ankara’ya geçer. Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin karma sergilerine katılır.
Sergilerden biri gazeteye haber olur. Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay sergiyi ziyaret etmiştir. Şanslarına küssünler ki bu kez Sevim Onursal’ı fotoğraftan kesemezler çünkü Cevdet Sunay onunla birlikte poz vermiştir. (1)
Evlenir. Bir oğlu, iki kızı olur. Eşi yüksek mevkide çalışan bir müşavirdir. Çimento fabrikaları kurmakla, onları yönetmekle çok meşguldür. Devletçi politikaların katı şekilde uygulandığı yıllardır. Sevim Onursal’dan beklenen makbul bir ev kadını olmasıdır. Kocası vatana, o da kocasına hizmet etmelidir. Oysa Sevim Onursal özgür ruhlu bir ressam olduğu kadar özgürlüğüne düşkün bir kadındır.
1965’le 1967 arasında Ankara Amerikan Haberler Merkezi’nde çalışmaya başlar. Sanat danışmanlığı ve sergi organizatörlüğü yapar. Sosyalist fikirleri benimsemeye başladıktan sonra eşiyle arasındaki uçurum büyür. Devlet memuru kocasının pozisyonuyla Sevim Onursal’ın siyasi duruşunun çarpışmaması mümkün değildir zaten. Her ikisi de stres altındadır. Aslında dönemin Türkiyesinin durumu neyse onların evliliğinin başına gelen de odur, şiddetli kavgalar ederek zıt kutuplara savrulurlar.
Sevim Onursal sanatçılardan, aydınlardan oluşan bir çevrenin içindedir. Girdiği ortamda dikkat çeken, ilgi gören bir kadındır. O tanışıklıklardan birinde yaşanan rezonans sonradan ilişkiye evrilecektir. Boşanmak çok zor bir seçime dönüşür Sevim Onursal için. Çünkü çocuklarını bırakıp evden ayrılmak zorunda kalan kocası değil odur.
1967’de Stüdyo İn grafik stüdyosunu kurar. Beş yıl boyunca grafik tasarım, dergi, kitap kapak düzenlemeleri, afiş ve dekor çalışmaları yapar. Aralarında Kemal Tahir’in Yedi Çınar, Nikolay Gogol’ün Ölü Canlar, Nazım Hikmet’in Yeni Şiirler, Sait Faik’in Bütün Eserleri’nin de olduğu pek çok kitabın kapağında onun imzası vardır. Bir dönem Sosyalist Yarın dergisinin (2) kapaklarını da o düzenler.
“Sevim”siz bir serüven
Tam da buraya bir çentik atıp zamanı ileri sarmak zorundayız. 2013’te İletişim Yayınları 30’uncu yılını Yılmaz Aysan’ın Afişe Çıkmak /1963-1980 Solun Görsel Serüveni kitabını yayınlayarak kutlar. (3) Pankart, afiş, dergi, kitap kapakları, plak, albüm kapağı tasarımları, duvar resimleri, bildiriler, grafikler, logolar, propaganda malzemeleri… Kısacası solun, devrimciliğin görsel serüvenine dahil akla ne gelirse her türlü materyali içeren 492 küsur sayfalık bir arşiv çalışması olan kitapta şu isimler (ki aralarında sadece bir kadın) yer alır: Abidin Dino, Sait Maden, Tonguç Yaşar, İnci Tuğsavul Özgüden, İbrahim Niyazioğlu, Mehmet Sönmez, Murat Belge, Ertuğrul Kürkçü, Hasan Barutçu, Ali Artun, Ahmet Sönmez, Sait Kozacıoğlu, Sadık Karamustafa, Selçuk Demirel, Kemal Akıncı, Selim İmamoğlu, Mehmet Toker, Ahmet Asena, Emre Senan, Şadi Samer, Ferit Erkman, Bülent Erkmen, Orhan Taylan, Tan Oral, Erkal Yavi, Metin Deniz, Sungu Çapan, Ahmet Soner ve Emek Can Tülüş. (4)
Aynı yıl İstanbul’da Tütün Deposu’nda 2019’da ise Mimarlar Odası’nda kitabın sergisi de açılır. (4) İletişim Yayınları’nın 12 Eylül öncesi mücadele ruhunun vesikasını çıkarmak, yeniden hafıza oluşturmak niyetiyle yayınladığı kitapta ve açılan sergide eser sahiplerinin adıyla birlikte Nazım Hikmet’in, Kemal Tahir’in, Sait Faik’in kitaplarının kapak tasarımları da vardır, Sosyalist Yarın türdeşi sol siyasi dergiler de. Sevim Onursal’dan -kelimenin tam anlamıyla- eser yoktur, isminden bahseden de. Sol serüvenin tarih anlatısında olmadığı gibi sol görsel serüvenin yeniden üretildiği bir tarih anlatısında da ona yer verilmez.
Stüdyo İn günleri
1970’lere, Sevim Onursal’ın kendi serüvenine dönersek Stüdyo İn sadece bir iş yeri değildir o ve çevresi için. Bir kere Ankara’nın ilk gökdeleni olan Kızılay Emek İşhanı’nın 13. katındadır.
Sinan Cemgil konuşmalarını Stüdyo İn’de yapar. Sevim Onursal’ın o sıralar 16-17 yaşlarında olan büyük kızı Zerrin Alganer’in şahit olduğuna göre Sinan Cemgil, kendisini dinleyen insanları içine alan, büyüleyen bir hatiptir.
Derin sohbetleri Şirin Cemgil’in türküleri şenlendirir. Hep birlikte ona eşlik edilir. Zaman zaman Deniz Gezmiş de katılır toplantılara. Devrim çalışmaları hararetli, siyasi tartışmalar coşkuludur. Bütün bunların arasında imtihanlar, okulları bitirme gayreti vardır. Tezgah niyetine Stüdyo İn’in kapısının söküldüğü, sabahlara kadar üzerinde bitirme ödevi planlar çizildiği, maketler yapıldığı vakidir.
Sinan-Şirin Cemgil “O yar gelir”
Yaş ayrımcılığı bitmek bilmez
Sevim Onursal’ın ölümü ardından yayınlanan bir röportajda kızı Berrin Alganer’e “Kaç yaşında vefat etti?” sorusu sorulur. Cevaben “Annem yaşını soranları ‘Sana ne’ diye terslerdi” der. Kızının cümleleriyle hiç elini öptürmez, kendine anneanne dedirtmez, yaşlı muhabbetinden hazzetmez. Şimdi hayatta olmayan fotoğrafçı ve makine montaj teknisyeni oğlu Murat Alganer de aynı soruya bir anıyla cevap verir. Safra kesesi ameliyatından önce prosedür gereği Sevim Onursal’a kimlik yaşı sorulur. Yaşı daha ileridir ama doktorlara inatla “50 yaşındayım” der. Peki röportajın başlığı ne olsa beğenirsiniz? “84. yaşın kutlu olsun Sevim Anne…” (5)
Sevim Onursal’ın yaş hassasiyetinin ardında bir tür cinsiyetçilik olduğu doğru: ona uygulanan, yaşı ileri sürülerek sulandırılan, yıllarca devam eden bir cinsiyetçilik.
60’lı yıllarda sosyalist mücadeleye katıldığında 30’lu yaşlarının başında Sevim Onursal. Oysa harekettekilerin çoğu üniversite talebesi, ODTÜ’lü gençler. Abla demeyi yaşa hürmet sayarlar. Buraya kadar sorun yok. Ama sol tarihlerde, tarihçelerde, anlatılarda ondan “devrimci Sevim Onursal” yerine “devrimcilerin ablası” diye bahsetmek nasıl açıklanabilir? (6) Hareketteki “abilere” böyle yakıştırmalar (devrimcilerin abisi) yapıldığı hiç görülmüş mü? Sevim Onursal’ın ikrah ettiği şey yaş almanın verdiği hüzün ya da yaşının sorulması değil sırf kadın diye hayat boyu yaş ayrımcılığına maruz kalması.
Gelelim anlatılardaki THKO’lu Kor Koçalak’la romantik ilişki yaşadığı ve bu vesileyle Denizleri tanıyıp banka soygununun ardından onları sakladığı bilgisine. Kavaklıdere’deki evi apar topar tahliye ettiklerinde böyle bir hikaye anlatmak üzere anlaşmışlardır. Ama gerçek başkadır.
Sevim Onursal önce Türkiye İşçi Partisi (TİP) içerisinde yer alır. Sonrasında THKO’da devam eder mücadeleye. Amerikan Haberler Merkezi’nde birlikte çalıştığı Kor Koçalak’la arkadaş olurlar. Kor Koçalak (2011 yılında hayatını kaybetti) hem içinde bulunduğu zorlu hayatı hem de tahayyül ettiği sosyalist dünyayı paylaşabileceği türden bir adamdır. Kendini iyi yetiştirmiş, karizmatik, zeki, açık fikirli, sanat anlayışı gelişmiş… Birbirlerine karşı güzel duygular beslerler. Sevim Onursal başta en yakın arkadaşı Sinan Cemgil ve sonra diğer arkadaşlarıyla tanıştırır Kor Koçalak’ı. Hatırlatmakta yarar var, o dönem mücadelenin aşktan meşkten, her şeyden önce geldiği bir dönem. Ama Sevim Onursal’ın Kor Koçalak’tan 16 yaş büyük olması sansasyonel bir durum haline gelir. Bu kez de “genç devrimcinin sevgilisi” olarak etiketlenip öznelliğine yine yaşı üzerinden bir başka darbe almış olur Sevim Onursal.
THKO’da bir “femme fatale”
THKO davası başladığındaysa “utanç verici kadın”a dönüştürülür.
16 Temmuz 1971- THKO davasının ilk duruşmasının haberinde iki fotoğraf kullanılır. Her ikisinde de Sevim Onursal “Genç devrimci sevgilisi yüzünden bu hallere düşen” kadın olarak yer alır.
Mücadele adlı islamcı derginin “Bir babanın feryadı ve Sevim Onursal’ın vazifesi” başlıklı haberine göre Sevim Onursal’ın görevi erkekleri baştan çıkarmaktır:
“Deniz Gezmiş ile birlikte komünist halk ordusu kurmak, adam kaçırmak, banka soymak gibi çeşitli suçlardan dolayı (…) tutuklu bulunan Kor Koçalak’ın babası H. Koçalak aynen şöyle diyor: Oğlum maalesef kendinden 16 yaş büyük bir kadının esiri oldu. Sevim Onursal oğlumu baştan çıkararak geleceği meçhul bir açmazın içine itti. Üniversitelerimizde çantalarında doğum kontrol hapları taşıyarak Anadolu’dan gelen yüzlerce kardeşimizi baştan çıkaran komünist hücrelerde yetişmiş nice fahişe tiplilere çok rastlanır. İşte masum beyinler, saf vicdanlar bu ve buna benzer adi yollarla satın alınmaktadır. Hem de bu hadiseler müsamaha görmektedir.” (7)
Sevim Onursal’ın sessizlikleri… Hayatının sonraki dönemlerinde gazetecilerin sorularıyla ilgilenmemiş olmasının bir nedeni de anlatacaklarının çarpıtılacağına, yine damgalanacağına inanmasıdır. Basına güvenmez.
~Arkası yarın~
Kaynaklar
(1) Sevim Onursal’ın kızı Berrin Alganer.
(3) Sosyalist Yarın Dergisi Arşivi, TÜSTAV
https://www.tustav.org/sureli-yayinlar-arsivi/sosyalist-yarin/
(3) Yılmaz Aysan, Afişe Çıkmak/1963-1980 Solun Görsel Serüveni, İletişim Yayınları, 2013
(4) Duygu Koçoğlu, “Yılmaz Aysan anlattı: Solun görsel serüveni afişe çıktı”, Bianet.org, 11 Şubat 2013.
https://bianet.org/haber/solun-gorsel-seruveni-143880
(5) “Afişe Çıkmak: 1963- 1980 Solun Görsel Serüveni” Sergisi Şubat Sonuna Dek Uzatıldı!, Mimarist.org, 6 Şubat 2019
(6) Ufuk Koşar, “84. yaşın kutlu olsun Sevim Anne…” Birgün Gazetesi, 13 Nisan 2009, s. 7
(7) Devrimcilerin ‘Sevim ablası’ şarkılarla uğurlandı, Milliyet.com.tr, 2 Nisan 2009
https://www.milliyet.com.tr/pembenar/devrimcilerin-sevim-ablasi-sarkilarla-ugurlandi-1079157
(8) Yeniden Milli Mücadele, “Bir babanın feryadı ve Sevim Onursal’ın Vazifesi”, 25 Mayıs 1971, sayı 69, s. 15