Bazen balkonuma bakarım ve nasıl oldu da böyle güzel bir balkonum oldu diye merak ederim. Hayatıma baktığımda da aynı şeyi merak ederim. Nasıl oldu da böyle ‘iyi’ bir hayatım oldu?
Bir ebeveynin size miras bıraktığı en kötü şeylerden biri bu olabilir mi? Asla başaramayacağınıza olan inancınız, başardığınızda da kendinizi bütün bunları hak ettiğinize ikna edememenize sebep olur.Küçük yaştan itibaren çok uzun ve zorlu yıllar boyunca yetersizlik hissetmiş birini tanımak, sanıldığı kadar kolay olmayabilir. İnsanlar genellikle yetersiz hisseden birini süklüm püklüm, sessiz ve köşeye çekilmiş olarak tahayyül ederler. Neşeli, dışa dönük, komik ve bir de becerikliyseniz hayatın size asla parçalanmış bir şeyler sunmadığını, sizin de tüm benliğinizi o güven vermeyen, oynak zemin üzerine inşa etmek için çabalamak zorunda kalmadığınızı düşünme eğilimi gösterirler. Duyduklarında buna ihtimal bile vermediklerini fark edersiniz. ‘Çok iyi idare ettiğini düşünürdüm.’ ‘Kendinden emin, ayakları yere basan biri gibi görünüyorsun.’ ‘Şükretmeyi dene’. Bunlar, ileri evre depresyon tanısı aldığımda duyduğum ‘şaşkınlık’ cümlelerinden bazıları.
Bir arkadaşıma bu tepkilerden bahsettiğimde bana ‘depresyonu çoğunlukla yağlı saçlarıyla bir battaniyeye sarılmış sıska biri gibi resmederiz zihnimizde’ demişti. ‘Fonksiyonel depresyon’ tanısı yeni yeni konulan, dolayısıyla yeni duyulmaya başlanan bir şey. ‘Herkese depresif diyip ilaç şirketlerini zengin ediyorlar’ gibi bir şey de duydum ama ben depresyonumu tanıdığım ve ondan, kendimden olduğumdan daha çok emin olduğum için bu kısma cevap verme gereği duymuyorum.
Depresyonun tek bir yüzü olduğunu düşünme eğilimi gösteririz. Ne bileyim işte Kurt Cobain’e benzer – biraz aryan, sıska, soluk, mor halkalı gözleri ama anlamlı bir yüzü, eprimiş bir hırkası falan vardır güya. Oysa depresyon da güzellik gibi comes in all sizes and shapes bir şeydir. Pekçok yanlış koşullanma gibi bunu da otomatikleşmiş tepkilerde, çeşitliliği gözetmeyen etiketlerde hissederiz. “Ay hiç depresif birine benzemiyodu”, “herkes onu çok severdi neden kafasına sıktı ben şok” gibi bilmiş bilmiş şaşkınlıkları yıllarca duyduk, duyuyoruz. Bu yüzden biraz dünyanın yükünü sırtlansa da onun altından size tebessüm ederek ‘her şey yolunda’ diyen depresiflerden söz etmek istiyorum. Siz bunlardan biri olabilirsiniz ya da yakınlarınızda böyle biri olabilir.
Çok küçük yaşlardan itibaren ‘faydalı’ olmak için izlemem gereken (tek) bir yolun olduğunu düşünmüştüm. O yolda yerine getirilmesi gereken yetişkin görevleri vardı ve bunlar insanı zenginleştirip büyütürdü. Aynı zamanda kaynaklarını tüketip ezebileceği o yıllarda pek akıl edebileceğim kalibrede bir ‘bilgi’ değildi.
İşe yarar olmak için yapmam gereken her şeyi eksiksiz yaptım. Yapamayacağıma inanarak, yaptığıma şaşırarak, yaptığım şey övüldüğünde kesinlikle övgüyü kabul etmeyip başarılarımı küçümseyerek uzun süre idare ettim. 32 yaşıma kadar. Nihayetinde gecikmeli bir depresyon tanısı aldığımda ise aklıma ilk gelen ‘acaba ne zamandır bu durumdaydım?’ oldu. Hep. Hep bu durumdaydım. Hayatım kaygı ve depresyonun gölgesinde geçmişti. İçimde daima utanç, suçluluk, kötü bir şey olacak hissi, bunları hak ediyor muyum kuşkusu, bu adam beni neden seviyor ki şaşkınlığı ve bunların tam karşısında da müthiş bir yıkıcılık, kendinden uzaklaştırma arzusu, her şeyi mahvedip yakıp yıkayıp temize çekme ya da ortadan tamamen kaybolma isteği oldu. Ve ben bütün vazifelerimi bu savaşın ortasında eksiksize yakın yerine getirdim. Yerine getirmezsem rezil ve faydasız biri olacağıma inandım ve bu ölmekten daha korkutucuydu.
Bütün bunlardan size ne? Sanırım şu yüzden sizi ilgilendiriyor: Ne yazık ki fonksiyonel depresyonun ciddiyetine ikna olmak için depresif kişinin ölmesini bekleyeceklerin sayısı az değil. Onlardan olmayınız. Bir aktör ölür, ‘ama nasıl olur, çok komikti’ deriz. Bir müzisyen ölür ‘onun başını o çocuk yaktı’ deriz. Sonra depresyonla uzun yıllardır bir ilişki içinde olduğunu öğreniriz. Travmatik çocukluk, madde bağımlılığı, berbat ilişkiler… Sanırım ölüme de, akıl hastalıklarına da en son vermemiz gereken tepki bu: Ama çok x görünüyordu, hayat doluydu, neşe saçardı, çok yetenekliydi… Bazen depresyon bunların hiçbirine engel değildir, hatta bunları kolaylaştırdığı da olur. Hayatımda insanları en çok eğlendirdiğim, etrafıma en çok neşe saçtığım, yakınlarıma en çok destek olduğum dönem bazen depresif ataklarımın ortasında bazen de onları izleyen yalancı hareketlenme dönemimdir. Yani yardıma en çok ihtiyacım olan dönemler.
Foksiyonel depresyona yönelik bir farkındalık yaratma misyonu ile başlamamıştım yazıya ama öyle bir çağrı ile bitireyim: Bazen depresyonun yüzü, dışardakiler için, hatta içerdeki için bile pek aldatıcıdır. Pek çok konuda olduğu gibi depresyona karşı da zihnimizdeki kalıp yargıların, tiplerin farkında olalım ve bunların dışında bir örnek gördüğümüzde şöyle diyelim: Demek ki depresyon buna da benzeyebiliyor. Ama asla şöyle demeyelim: E çok iyi görünüyorsun? Bunun depresyon olduğuna emin misin?
Depresyonun sadece battaniyeye sarılmış, yağlı saçlı bir yüz olduğunu düşünme yaşımız artık geçti. Depresyon bebeğini ilk kez koklayan taze bir anneye de benzer. Depresyon kırmızı burunlu, güleç Robin Williams’a da benzer. Depresyon emek emek işlediği balkonuna bakıp ‘bu güzellikleri hak etmiyorum’ diyen ev kadınına da benzer. Depresyon seksi, özgüvenli, şen şakrak bir crush’a, herkesin işine yetişen üstüne bir de yok mu dahası diyen arkadaşa, 4 yıldır uyuyamayan harika bir babaya, bütün gün deli gibi çalışan bir işkoliğe, sana, ona, bana da benzer. Artık bu şaşırmaları bırakalım ve birbirimizi yemeyelim. Ne zamandır manifesto yazmıyordum, iyi geldi, OH BE. Bye.
Görsel:Waldemar Swierzy