Jane Martinson, Demir Leydi'nin ardından Thatcher'ın feminist bir ikon olup olamayacağını sorguluyor.

MEYDAN

TARİH

Demir Leydi’nin Ölümü Üzerine…

Jane Martinson, The Guardian için hazırladığı 5 Ocak 2012 tarihli makalesinde “Meryl Streep’li Demir Leydi filmi Thatcher’ın feminist bir portresini mi çiziyor” sorusunu soruyor. Thatcher’ın ölümünün ardından cevapları hatırlayalım istedik.

 

 

Natasha Walter, Yazar


On üç sene önce Yeni Feminizm kitabımda şöyle yazmıştım: `Lafa Margaret Thatcher ile başlayalım. İçinde bulunduğumuz yüzyılda hiçbir İngiliz kadını güç elde etmek konusunda onun başarılarına yaklaşamadı. Yanlış cinsiyetten ve sınıftan biri, aşılmaz gibi görünen engelleri kırarak yönetimin kalbine ulaştı. Margaret Thatcher’ın bir feminist olmadığını, başka kadınlara yardım etmediğini ya da feminizme olan borcunu ödemediğini söyleyen kadınların hakkı var, fakat çok önemli bir noktayı kaçırıyorlar. Thatcher başarılı kadını normalleştirdi. Bize kadınsı ve erkeksi kudretin farklı dilleri, farklı metaforları, farklı biçimleri ve gelenekleri, gösterişli ya da rezil olmak için farklı yolları olsa da ikisinin de eşit derecede güçlü, geçerli olduğunu gösterdi. Thatcher’dan sonra hiç kimse bir kadının inatçı bir güçle etkili bir liderliği göğüsleyip gogusleyemeyecegini sorgulayamaz. Bu sebeplerle Thatcher, İngiliz feminizminin kutlanmayan kahramanıdır.’

 

Bu güne kadar yazdığım hiçbir şey başıma bu denli büyük bir bela getirmemiştir. Bunu yazdığımda feministlerin Thatcher’i kınamaktan başka herhangi bir şey yapması kabul edilemez bir şeydi -ve hala da öyle görünüyor-. Thatcher tabii ki feminist değildi: Sosyal eşitliği umursamıyordu, kadın dayanışmasından haberi dahi yoktu. Bunu şimdi bildiğim gibi o zaman da biliyordum; üniversiteyi bıraktığımda “Maggie Maggie Maggie, istifa istifa istifa” diye çığıran protestoların hepsine katılmıştım. Tabii ki Thatcher’in yıkıcı politikalarını unutmamalı, çürütücü mirasını temizlemeye çalışmamalıyız. Fakat aynı zamanda Thatcher’ın erkeklerin dünyasında bir kadın olarak içeriye zorla girdiğini, kadınların gücü elde etmede ve onun tadını çıkarmada yetersiz olduğunu söyleyip duranlara karşı en büyük argüman olarak yükseldiğini de inkar edemeyiz. Onun ülkeyi yönettiği dönemde yetişen kızlar liderliği bir kadın özelliği olarak algılayabiliyorlardı, bugünkü kızlar bunu yapmakta zorlanıyorlar. Sadece bundan dolayı bile feministlerin bugün Thatcher’ı görmezden gelmesi akıllıca bir tutum değil bence.

 

thatcher1

Fotoğrafçı Martin Parr’ın seneler içinde topladığı Margaret Thatcher hediyelikleri… (Magnum)

 

Tacita Dean, Sanatçı
Margaret Thatcher öğrencilik yıllarıma damgasını vurdu ve politik açıdan olgunlaşmamda da etkisi büyüktür, ama kendisinin hoşuna gidecek biçimde değil. Şimdi tarihin kibar bakışı ve Hollywood tarafından onurlandırıldığını biliyorum, ama o dönem kendisinden tam manasıyla nefret ettiğimi ve başarılarının bir kadın olarak bana hiçbir şey ifade etmediğini çok iyi hatırlıyorum. Öğrenciliğimde aktif bir feministtim ve Thatcher bizim için tam manasıyla bir anti-feminist ikondu, hayatta istemediğimiz her şeyi temsil ediyordu. Thatcher, herhangi türde bir eşitliği umursamayan ve sanattan da nefret eden bir gericiydi.

 

thatcher2

 

Linda Grant, yazar
Margaret Thatcher kadın hareketinin en aktif olduğu dönemde muhafazakâr partinin lideri oldu fakat bizim mucadelelerimizden, isteklerimizden ev kimliğimizden o kadar uzaktı ki. Şapkaları, incileri ve tiz sesiyle bizim için orta yaşlı kadını ve kazanç eşitliğini, ücretsiz kürtaj hakkını tamamen görmezden gelen politikaları temsil ediyordu. Onun seçimlere adaylığını koyma özgürlüğü zengin bir koca ya da tek hamilelikle iki çocuğu birden aradan çıkarmak gibi bir takım kurnazlıklarla mümkün olmuştu. Thatcher’ın başbakanlığı feminizm için yanlış, çelişkili bir notaydı; onu tayyör giymiş bir erkek olarak kabul ediyorduk biz. Ya da istediğini elde etmek için seks ya da flörtözlük gibi geleneksel silahlarını kullanmış bir kadın. Belki de zamanının ötesindeydi ve kendisini anlamak için Camilla Paglia gerekiyordu: Thatcher, Borgia ailesinin kadınları ya da Romalı imparatorların gücü seksle birleştiren karıları gibi uzun bir femme fatale soyundan geliyordu. Downing Sokağı’nda bir Madonna düşünün.

 

Lafın kısası Thatcher’ın bizle ya da herhangi bir kadınla bir dayanışması olmadığı için -o şahsına münhasırdı, tamamen kendi için ve kendinden menkul biçimde var oldu- feministler ondan ne kadar nefret etse de Thatcher’ın bir rol modeli olduğuna dair hiçbir şüphem yok. Aynen Obama seçildikten sonra Amerika’nın siyahi bir başkan seçemeyecek kadar ırkçı olduğu söylenemeyeceği gibi, Thatcher’ın Downing Sokağı’ndaki varlığı kadınlara her şeyin mümkün olduğu mesajını direk olarak verdi.

 

Fakat ortadaki problem hala şu: Thatcher o kadar olağandışıydı ki ondan sonraki hiçbir kadın politikacı ona benzemedi bile. Düşünüyorum, Thatcher gibi herhangi bir parlemento üyesinin iki katı kadar kadın ve erkek olabilen birini bulamıyorum. Thatcher herhangi bir cinsi temsil ediyorduysa bu kadınlar değil, 80lerin başında ortaya çıkan sınıf kardeşliği, yerini bilme gibi kavramları reddedip yükselmeye ant içen, mülk sahipliğine, yabancı ülkelerde tatillere, özel eğitime ve kendi işinin sahibi olmaya özenen bir gruptu, ve aralarında birçok kadın da vardı. Thatcher, 70lerde hüküm süren sınıf bilincini yıkmak için çok şey yaptı fakat patriyarkaya hiç dokunmadı.

 

thatcher3

Martin Parr (Magnum)

 

Mary Beard, Cambridge profesörü

 

Eh, Thatcher bir feminist değildi, ve benim anladığım biçimiyle bir feminist ikon da asla olmayacak. Fakat ilk kadın başbakanımızın çok büyük bir sembolik ilerleme olduğunu yadsıyamayız. Bu da bizim gibi sol kanatta duranlara olumlu toplumsal gelişmelerin bazen sağdan da gelebildiğini hatırlatmalı bence.

 

thatcher4

 

Laura Sandys, Muhafazakar Parti milletvekili

Bayan Thatcher feminizm savunucusundan ziyade bir matriyark olarak ikondu. Onun politik gücü asla erkek egemenliğe karşı mücadele bağlamında değil, ama kendisinden önce gelen maskülen, kulüpçü iktidar yapılarını domine eden siyasi bir kişilik olarak kendisini gösterdi.

 

O dümendeyken, matriyark olarak yeri asla sorgulanamıyordu. Kendisini güvende tutan bu oldu, çocukları Annenin dedikleriyle artık ilgilenmemeye başlayana kadar.

 

Bence entelektüel feminizmi düşünecek vakti yoktu ama günümüzde de gördüğümüz kadın aktivizminin ilginç bir yanını temsil ediyordu ve hala da ediyor. Siyasi dili kadınlar üzerine odaklanıyordu. Kendi evinizin sahibi olmak, ev bütçesini belirlemek, çocuğunuz için en iyi okulu seçmek – bu mesajlar bir kadın tarafından diğer kadınlara aileleri için yapmaları gereken seçimleri yapmalarını teşvik amacıyla düşünülüp veriliyordu. Kadınlara yeni bir seviyede siyasi önem verdi ki ondan sonra gelen liderler de bu söylemi sürdürdü. Yani, feminist ikon değildi ama feminist matriyarktı.

 

thatcher5

 

Bidisha, yazar

Margaret Thatcher ne feminizm ne özgürlük ne adalet ne de moda ikonu. Britanya tarihi açısından önemi ilk kadın başbakan olması. Karizması var. Görüşlerini savunacak cesareti var. O bir “hayatta kalan” – ki çoğu siyasetçi değil.

 

Ama kendisi asla bir “kızkardeş” değil. Maço, cinsiyetçi, ataerkil erkeklerin her zaman sevmiş olduğu şeyleri seviyor: Savaş, statükonun korunması, egemen güçler, kemikleşmiş eşitsizlik, tamamen hile karışmış bireyselci rekabet ve mutlak özgürlük. Özgürlük derken tabiyetten kurtulma anlamında değil; erkeğin erkeği yediği ve kadının ne görüldüğü ne duyulduğu, kontrol edilmeyen bir piyasanın açgözlü vahşeti anlamında.

 

Thatcher kabinesine tek bir kadın bile sokmayan bir erkek tapınıcısıydı. Asla diğer kadınları destekleyici bir şey söylemedi ve yapmadı. Neredeyse tamamı erkek, kadın düşmanı mevcut hükümetimizin ve hem siyasette hem medyada kadınlara uygulanan çifte standartların, kamusal hayatta kadınların uğradığı alay edilme, aşağılanma, ötekileştirmenin kanıtladığı üzere Britanya siyasetine işlemiş kadın nefretini ortadan kaldıracak hiçbir şey yapmadı.

 

Feminist bir ikon kadın yanlısı olmalı ve kendini kadın olarak tanımlamalı. Maçolukla ve kadın düşmanlığıyla açıkça mücadele etmeli. Tecavüz, ev içi şiddet, çocuk bakımı, bekar annelere yardım, ayrımcılık, cinsel taciz ve cinsel eşitsizlik konularında Thatcher hiçbir şey yapmadı. Kaskatı yün tayyörleri, timsah derisi kutu şeklinde çantaları, rugan topukluları, fiyonklu gömlekleri ve spreyli saçları gerizekalı ve apolitik moda endüstrisi tarafından fetişleştiriliyor. Ama feminist ikonluğun görünüşle bir ilgisi olamaz, çünkü kadınları söylediklerimiz ve yaptıklarımızla değil görünüşümüzle değerlendirmek cinsiyetçiliktir, zira biz nesne değiliz.

 

Bununla beraber, Thatcher kendisinden önce ya da sonra gelen erkeklerden daha kötü değildi. Ondan çok daha beter erkek figürlere çok daha saygılı yaklaşılırken, Thatcher’ın özel bir nefretle anılıp, alçakça hakaretler ve grotesk aşağılanmalara maruz kalması beni rahatsız ediyor. Thatcher’ın siyasi geçmişi kadınların liderliğine karşı verilen kadın düşmanı tepkileri haklı çıkarmak için bahane olarak kullanılıyor.

 

thatcher8

 

Ami Sedghi, gazeteci

90larda “ilk Baharat Kız” olarak anılan Demir Leydi benim neslime güçlü kadın ikonu olarak gösterildi. 24 yaşındayım. Kendisinin yaptığı siyaset hakkında bilgim, anne babamın mutsuz mırıltılarından, oradan buradan duyduğum yorumlardan ve televizyon filmlerinden geliyor, yani sınırlı. Ama benim açımdan, Thatcher öncelikle başbakan olan ilk kadın olarak hatırlanıyor.

 

thatcher7

 

Hannah Pool, yazar

Zaman her şeyin tedavisi olabilir ama Thatcher’ın feminist ikon olması fikri hem gülünç hem de eşit haklar için durmaksızın savaşmış tüm harika kadınlara hakaret. Hadi yaptığı bütün iğrenç şeyleri (madenciler, sendikaların yok edilmesi, Güney Afrika’ya yaptırım uygulanmasına karşı çıkması) unuttuk diyelim, kadınların kurtuluş hareketine hiçbir şey borçlu olmadığını söyleyen kadının şimdi feminist olarak yeniden anılır olması insanların feminizmi ne kadar az anladıklarını gösteriyor.

 

Feminizmin temel ilkesi eşitliktir, ve güçlü olanın güçlü olmayanlar için çıtanın yükseltilmesine yardımcı olması. Bu Thatcher’ın “ben ben ben” muhafazakârlığının tam karşıtı.

 

thatcher9

 

Michele Hanson, köşe yazarı

Kadın olmasına rağmen en tepeye yükseldi, bu bir tür başarıdır elbette. Ama Thatcher iktidar sahibi kadına bu kadar kötü bir örnek teşkil ederek feminizme engel koydu. Tasarım ürünü vajinalar ve pussycat dolls gibi bir şey – kadınların eşitlik için verdiği gerçek mücadelelerin alaycı ve piç edilmiş bir versiyonu. Margaret Thatcher ne acayip kadındı. Rahmetli babasını hüngür hüngür anardı da annesinin adını ağzına almazdı. Oğluna tapıyordu ama kızını pek sevmiyor gibi görünüyordu. Bu arada kabinesinde kadınlar neredeydi? Bir tanesi güç bela girmişti, o da kısa bir süre için. Margaret erkekleri tercih ediyor gibiydi, özellikle Cecil Parkinson gibi yakışıklı olanları, hafiften flört etmek ya da patronluk taslayabilmek için. E tabii, pozitif ayrımcılık yapamazdı ya? Kadınları liyakat esasına göre istiyordu. Pozisyonu gerçekten hak eden kadın bulamadı demeyin bana. Ben yalnızca mahallemden birkaç düzine bulup getirebilirim.

 

Arkadaşım Rosemary şöyle diyor, “Ne rahatsız edici bir insandı, sürekli eve erken gidip Dennis için yemek hazırlamalar. Mutfakta önlüklü halini görmüştün değil mi?”

 

Hepimiz görmüştük. Görmemizi özellikle istiyordu çünkü. İkon mu? Bırakın n’olur. Olabilirdi. En tepedeki pozisyona gelmek için savaşmış bir bakkal kızı. Peki en tepeye gelince kendisinden daha az şanslı kadınlar için ne yaptı? En tepeye çıkarken dahi önce çocuklarının sütlerini çaldı. Sonra uygun fiyatlı ev satın alma imkanlarını kaldırıp herkesi belediyenin sosyal konutlarına tıktı. Tüm hizmetleri özelleştirdi, faturalar tavana fırladı, bu arada sendikaları yok etti. Madencilerin karılarının ona pek teşekkür edecek sebepleri yok. Ve tabii kadınların erkeklerin yaptığı her şeyi yapabildiğini göstermek için, bir savaş başlattı. Eşarbını takıp tank üzerinde dolaştı, pek çok kadının dul kalmasına sebep oldu, kendisini müthiş zannetti ve konuşurken birinci çoğul kullanmaya başladı. Ne kadar boşa gitmiş bir fırsat. En yükseklerden aşağıya bakıp “diğer kadınları nasıl yükseltebilirim” diye değil “yoksulların üzerine nasıl sıçabilirim” diye düşündü. Tek yaptığı kendisini dik kafalı bir erkeğin şaka versiyonuna dönüştürmekti. Feminist ikon mu? Hayır.

 

Deniz, 5harfli

Thatcher feminist bir ikon olabilir mi sorusunun ihtimal dahiline soktuğu düşünce bile o kadar anlamsız geliyor ki, “O nereden çıktı şimdi. Tabii ki hayır”dan başka bir cevap vermemek lazım belki de buna. Hele ki bu sorunun sorulmasına neden olan filmi, bu röportajı ve giderek muhafazakârlaşan dünyada feministlerin kısa vadeli zaferler için kurdukları ittifakların sonra nasıl kendilerine döndüğünü birlikte düşününce. Ne Thatcher’ın ne de Çiller’in yaptıklarının “Ne olursa olsun ilk kadın başbakanımızdı” diye açıktan olmasa da üstü örtülü şekilde mazur gösterilmeye çalışılması kabul edilebilir gelmiyor. En basitinden Thatcher’ı ya da Çiller’i örnek gösterip “Kadınlar artık başbakan bile olabiliyor, daha ne istiyorsunuz” denmesi ya da “Yaşasın artık ırkçılık dünyadan silindi çünkü Amerika’nın siyah bir başkanı var” bahanesinin kullanılması bile bu kadınların/adamların kendilerinden sonraki nesillere örnek olmak bir yana, mücadelenin önünü tıkadıklarının göstergesi bence. Bana mesela tam tersini hissettiriyor Thatcher’ın ya da Çiller’in varlığı. Demek ki mesele kadın olmak değilmiş. Siyah olmak, Kürt olmak da… Yeter ki Meclisteki herhangi bir beyaz, orta sınıf, heteroseksüel erkekle aynı şeyleri savun. Orada da Thatcher’la ortaklık kuracağıma feminist bir erkekle kurarım daha iyi gibi geliyor.

 

Bir de asıl bu röportaj cevaplarında Thatcher’la ilgili ne derlerse desinler gözüme batan, bu iktidar ve cinsiyet meselesini kuramlaştırırken erkek-kadın ikiliğinin ötesine geçememek yüzünden saplandığımız batak. Erkek savaş, kadın barış sever kadar ilkokul hayat bilgisi düzeyinde kavramsallaştırınca, Thatcher’la, Çiller’le ya da Ebu Gureyb’deki işkenceci kadın askerle karşılaştığımızda nereye oturtacağımızı şaşırıp, “tayyörlü erkek” filan gibi yakıştırmalar yapmak zorunda kalıyoruz. Bilemiyorum, işimize gelmeyen stereotiplere karşı çıkıp, sonra bir kadının kötü biri olduğunu anlatmak için “şapkaları, incileri, dişleri ve tiz sesinden” bahsetmek filan da çelişiyor benim kafamda. Bütün bu çelişkiler içinde dünyayı kadınlara da uygun yeni bir yer haline getirmeyi mi, yoksa halihazırda olduğu halinde kıçın kıçın kendimize yer açmak için çırpınmayı mı önemli bulduğumuz karışıyor benim için.

 

Çağla, Youtube Tutkunu

Galiba bu yazanlar içinde en çok takıldığım noktalardan biri Thatcher yönetiminde liderliği bir kadın özelliği olarak kabul eden kızların bunu bugün yapamadığı ve bunun herhangi bir biçimde Thatcher’in başarısına bağlanması oldu. Bu konu Tansu Çiller bağlamında sık düşündüğüm ve hiç kolay karar veremediğim bir şey. Bazen bir kadın başbakanımızın olmuş olması bana imkansız görünüyor sırf o yüzden sevinecek gibi oluyorum, sonra çok çocukça buluyorum bu düşünceyi. Ama liderliğin bir kadın özelliği de olabileceği düşüncesinin yerleşmesi için dünyada bütün güç sahiplerinin kadın olması filan gerekmiyor… Hem genç İngiliz kızlarının kendisini bugün büyük bir kudretin sahibi olarak hayal edememesi Thatcher’in kadın lider olarak başarısızlığına da delalet etmez mi? (Dahası bunun aynısını Tansu Çiller için de söyleyemez miyiz?) Thatcher durduğu haliyle sadece kendine yer açan, “nasıl olduysa oldu” biçiminde tepeye oturan demir leydi olarak durmuyor mu tarihte? Sanki sahip olduğu güç sadece kendisine cevap veriyor – Böyle bir güce yükselme de herhangi bir genç insanda “Kadın olsam da bunu yapabilirim” değil, “yeterince şeyden vazgeçersem ben de bunu yapabilirim” ilhamı veriyor. Gene de kendi tecrübemden yola çıkarsam Çiller başbakan olduğunda ben politika ve vazgeçmek hakkında hiçbir şey bilmiyordum ama Çiller’in kadın olduğunun çok iyi farkındaydım, bu bana kesinlikle bir şey söylüyordu. Türkiye’de bir kadının başbakan olabileceği fikrinden giderek, yavaş yavaş uzaklaştım yani. Yüz tane kadın başbakanımız olmuş olsa yaptıkları ve temsil ettikleri biçiminde ayıracak, o biçimde yargılayacak lüksümüz olurdu belki. Bu İngiltere için de geçerli. Böyle elindeki biricik kibriti yakamayan kibritçi kız gibiyiz. Bilmiyorum, uykum geldi birden. Kararsızım. (İşte Guardian’ın yakalayamadığı samimiyet)

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YGazze için 8 Mart’ta Küresel Grev Çağrısı: Gazzesiz Bir Feminist Mücadele Yok!
Gazze için 8 Mart’ta Küresel Grev Çağrısı: Gazzesiz Bir Feminist Mücadele Yok!

'8 Mart'ta bize katılın ve ataerkil ve sömürgeci sistemlerin tahtlarını sarsacak küresel bir grev için bizimle birlikte örgütlenin!'

MEYDAN

YTrans Onur Haftası (Pride) Komitesi: “Dönmeyiz, Buradayız, Bir Aradayız”
Trans Onur Haftası (Pride) Komitesi: “Dönmeyiz, Buradayız, Bir Aradayız”

Yıllardır süregelen düzene bir darbe niteliğindeki söylemlerimizle, “Dönmeyiz, Buradayız” diyerek 18 Haziran Translarla Eşitlik Günü’nde sokaklara çıkıyoruz.

MEYDAN

YYazarak Kuirleştirmek Atölyesi
Yazarak Kuirleştirmek Atölyesi

Avrupa Birliği tarafından finanse edilen CultureCIVIC Kültür Sanat Destek Programı’nın desteğiyle hayata geçen Yazarak Kuirleştirmek adlı atölye ve konuşma programı Mayıs-Eylül ayları arasında çevrimiçi olarak devam edecek. 31 Mayıs’ta başlayan program kültür ve sanat nesnelerini, otoriter kurum ve bireylerce onlara dayatılan ayrımcı anlatılardan özgürleştirmeyi hedefliyor.

MEYDAN

YBir Garip 8 Mart
Bir Garip 8 Mart

Dün okunan basın açıklamasında da dendiği gibi evet yastayız, evet öfkeliyiz ama bu enkazı birlikte kaldıracağımıza inanan milyonlarca insanız da.

Bir de bunlar var

“Selam Facebook, Kızım Adet Gördü!”
Canan Arın: “İstanbul Sözleşmesi kadınların insan hakları sözleşmesidir.”
Özgecan Aslan

Pin It on Pinterest