Bir ay kadar önce bir arkadaşımın Facebook profilinde Dâniş Remzi Korok imzalı bir kitap kapağı gördüm. 1944 yılında Tecelli Yayınevi’nden 16’şar sayfalık iki fasikül olarak basılan kitabın ismi: Ölü Ciğeri Yiyen Adam. Çok beğenilince yazılan devam kitabı ise: Ölü Ciğeri Nasıl Yenir?
Kitap, Bursalı Sığırtmaç Yusuf’un çirkinliği nedeniyle dayak yemesinin ardından kendisini bulup tedavi eden bir kıza âşık olmasıyla başlıyor (Tabii ki bütün yenilikçiliğine rağmen Korok bile bu hikâyenin tersini hafsalasına sığdıramamış. Notre Dame’ın kadın kamburu hikâyesini yazana 5harfliler Legion d’Honneur’ü takıcaz törenle inşallah. Üzerine de su vereceğiz). Neyse efendime söyleyeyim, babası kızının Yusuf’la evlenmesine izin vermiyor, çocuk da bu isteği nedeniyle iyice köyün maskarası oluyor. Sevgilisi Yusuf’un alay konusu olmasına dayanamayıp, dünyanın başkalarının kıkırtısından ölen ilk insanı olarak tarihe geçiyor. Buraya kadar -inanmazsınız- her şey normal. İşler asıl cenazeden sonra ilginçleşmeye başlıyor. Aynı akşam sevgilisinin mezarını açan Yusuf, kendi tabiriyle genç kadınla ”evleniyor”. Ardından da kendisini dövenlerden birinin ciğerini önce çiğ çiğ yemeye kalkıyor. Neden sonra bunun iyi bir fikir olmadığına karar verip, ciğeri pişirerek yiyor. Yakalanmasının ardından da akıl hastanesine kapatılıyor.
Kendimi psikopat gibi hissetsem de merakımdan öldüm, bugün bile edebiyat dünyamızda yeni bir soluk olarak değerlendirebileceğimiz bu adam kimmiş, neymiş diye. Şöyle bir araştırınca Korok’un yemek kitaplarından (ki ciğer tarifinden bu alanın parlayan yıldızı olacağının işaretlerini görmüştük) dinsel bilgiler kitaplarına, aile ansiklopedisinden Cumhuriyet’te köy ve köycülüğe geniş bir yelpazede yaklaşık 43 kitaba imza attığını öğrendim.
Bir diğer özel ilgi alanı ise: Cinsel Bilgiler ve Dullar. Dul Kadınlara Rağbet ve Sebepleri, Çocuklu ve Çocuksuz Dullar, Dullarda Aşk ve İhtiras, Dullarda İhtiyarlık ve Izdırap, Dullarda İzdivaç ve Neticeleri, Dullarda Serbest Hayat ve Sefahat kitaplarında Korok, anlaşıldığı kadarıyla nekrofiliye karşı benimsediği liberal tavrı, eşini kaybetmiş kadınlara göstermemiş. Ama bu başka bir yazının konusu. Nasıl bir beyinle karşı karşıya olduğumuzu iyice anladıysak bugün hep beraber Dâniş Remzi Korok’un engin cinsel bilgilerinden istifade edeceğiz.
Korok, 1936 yılında Sebat Basımevi’nden 19 kitaplık bir Sıhhi ve İçtimai Kitaplar serisine girişmiş. Kitapların başlıkları şöyle: Genç Erkeklerle Gizli Konuşmalar, Genç Kızlarla Gizli Konuşmalar, Evli Erkeklerle Gizli Konuşmalar, Evli Kadınlarla Gizli Konuşmalar, İstimna, Delk ve Temas, İstişha ve Zürefalık (Ki bildiğiniz gibi zürefa, lezbiyen anlamına geliyor. Hani şu düşkünlerinin kış günü beyaz giydiği zürefa…), Erkek ve Kadında Cinsi İktidarsızlık, Hamile Kalmak için Gizli Konuşmalar, Hamile Kalmamak için Gizli Konuşmalar, Kız Çocuklar 12 Yaşına Kadar, Kızlar 16 yaşına kadar, Genç Kızlar 18 yaşına kadar, Kızlarda Muaşaka ve Sevişmek Arzusu, Genç Kızlara göre İzdivaç ve Zifaf, Genç Kadınlar 45 yaşına kadar, Kadınlara göre: Memnu Meyva, Son Gençlik ve İhtiras, Erkek Çocuklar 12 yaşına kadar, Erkeklerde Buluğa Eriş ve Gençlik, Erkeklerde Sevişmek ve Muaşaka Arzusu…
Korok, kendi yazdığı önsözünde seriyi şöyle anlatıyor:
Doğrudan doğruya evli, bekar, bütün gençlere hitap edecek olan bu seri kitaplar; ne bir ilmi tezin müdafaası, ne de mustalah ifadelerle yapılan birçok ukalaca tavsiyelerin birer aşısı değildir. Yazılarımız mümkün olduğu kadar açık bir dil ile ve daha ziyade başlı başlarına, birer hikâyeyi andırır şekilde olacaktır. Maksadımız gençliğin ve belki de gençlikten evvelki çağın rastlıyacağı bazı tehlikeli fakat belki de o an için zevkli ve hoş olan vakalarını, hadiselerini canlandırarak bunların elim akıbetlerinden bahsetmek ve bu akıbetten korunmak için icap eden tedbirleri göstermekten ibaret olacaktır ki bunda muvaffak olursak yaptığımız gayrete ve çalıştığımız saatlere geçen günlere acımıyacağız.
Çağının (hatta bizim çağımızın bile) çok ötesinde bir zihin olduğuna inanmak istediğim Korok, gizli konuşmalarla geçirdiği uykusuz gecelerin ardından, hiç olmazsa yamyamlığa gösterdiği anlayışın yarısını evlilik dışı cinsel ilişkiye, eşcinselliğe ve mastürbasyona da göstermiştir diye düşünüyordum. Yanlış düşünmüşüm. Serinin ilk kitabında, izdivacın sonsuz faydalarından bahsettikten sonra evlenmek istememenin nedenlerine geçen Korok şunları yazmış bakın:
Dünyanın dört bir tarafında izdivacın iyi neticelerini itiraf edenlerin büyük bir ekseriyetle ittifak ettikleri muhakkaktır. Buna rağmen bugün ve bugüne kadar gelen binlerce seneler zarfında izdivaçtan kaçanlar, ondan nefret edenler, hatta ondan korkanlar bile görülmüştür. Bu gibi müşahedelerimiz tetkik ve tahkik edildiği zaman görülür ki izdivaçtan kaçanlar gayritabii olan gençlerdir. Fakat bu gayritabiilik hiçbir zaman hilkatte, yaradılışta değil, hilkatin ihsan ettiği tabiilikten şahsi hatalar dolayısıyla uzaklaşmaktan mütevellit olarak görülmektedir. Tabiyat pek nadir olarak galat olur. Hilkat dünya üstünde on binde, yüz binde, belki milyonda bir olarak gayritabii vücutlar verir. Ki bunlar da derhal müteyakkız davrandıkta operatöre baş vurulursa kolaylıkla tabiiliğe kavuşurlar. Halbuki tabii oldukları halde bir takım çirkin adetler ve zevklere düşkünlük dolayısıyla gayritabii bir şekle giren insan vücutları bugün hemen hemen yüzde elliden çok fazladır.
Evlenmemenin bir diğer nedeni ise yine gayritabii olduğu düşünülen mastürbasyonmuş (Tabiyattan, yeşilden, türlü çeşit börtü-böcekten soğuduk sayesinde). İzdivaçtan uzaklaştırmanın haricinde diğer korkunç etkileri şu şekilde anlatılıyor:
Bu hal dimağı dehşetle yoracağından genç dimağlarda hafıza kuvveti yavaş yavaş eksilir ve nihayet genç yaştaki bunamalar başlar ve bunaklık olur. Gençlerin bu şekilde yaptıkları istimnada bazan el karışmaz. Ki bu suretle dimağı yorgunluklar ve garip bir hayalperestlik baş gösterir. Bu ikinci şekil bugün o kadar taammüm etmiş bir vaziyettedir ki acımamak elden gelmez. Hemen gençliğin çok yazık ki yüzde sekseni böyledir. Tramvaylarda, vapurlarda, umumi mahallelerde bilhassa plajlarda dikkat edilirse bazı genç kadınların ve hele açık gezmelerinin karşısında bilhassa yer alarak oturanlar görülür. Ne yazık ki bu hali birçok ahlaksız kadınlar davet eder gibi, ister gibi bile bile ve adeta teşvik edercesine yaptırmaya sebebiyet verirler. Böyle kadınlar da hiç şüphe yok ki gayritabii, hasta ve ahlaksız olanlardır. Hiç değilse ahlaksızlığa mütemayildirler. Küçük bir fırsatta düşeceklerdir.
Kadınların bazı durumlarda taciz edilmeyi hak edebilecekleriyle, kılık-kıyafet ve davranışlarının tacizi meşru hale getirebileceğiyle ilgili fikirler hiç değişmiyor değil mi? Üstelik yalnız tacizi değil, kan davalarını, cinayetleri de biz teşvik ediyoruz. Bence hepimiz tutuklanmalıyız:
Hangi büyük cinayet, hangi büyük kan davası vardır ki, içinde bir kadının güzel fakat meş’um gözlerinin intikam veya zevkle parlayan ışıkları hissedilmesin? Hangi büyük muharebeler, ihtilaller, zavallı mağlubiyetler olmuştur ki arkasından bir kadın kahkahasının muzaffer taninlerle billurlaşan akisleri duyulmasın?
Hangisi Remzi? Bana birbirinizi boğazlayıp boğazlayıp suçu kadınlara atıyormuşsun gibi geldi. Ancak işiniz düşünce, ”erkeğin maddi tazyiklerin bunalttığı kafasıyla eve yorgun argın döndüğünde bulmak isteyeceği şakırdayan bir dişi kuş, sapsarı bir kanarya; yahut esmer bir bülbül” oluyoruz. Git Manyas Kuş Cenneti’nde yaşa, manyak!
Gerçi hakkını verelim. Ayrımcılık yok. Yalnız kadınlara değil, erkeklere karşı da sonsuz bir güvensizlik içinde Korok:
Başlattığı zevk oyununun sonuna vardırıldığı halde genç kızı terk etmiyen genç bir erkek tasavvuru bile çok güç olan bir hayaldir. İşte her genç kız bu acı hakikati bilmiş olsunlar ki erkek hiç şayanı itimat bir mahluk değildir ve olamıyacaktır da. Sakın sabrını ve tahammülünü görerek de bir itimat duymayınız ve bu itimatla ona yine bir fedakarlık düşüncesine kapılmayınız, daima hatırınızda bulunsun ki: Erkek en itimada layık göründüğü zamanda en itimat edilmez bir mahluktur.
Yani o kadar kötülemiş ki, vazgeçip kadınlara gideceğiz neredeyse. Ama o yolu da kapatmayı ihmal etmiyor:
Sevicilik, zurafalık, kadıncılık denen bu çirkin ve ahlaksızca hareketlerin ne yazık ki kanunen önüne geçmeğe imkan yoktur. Ve bu imkan bulunmıyacak kadar herşey ve bütün tabiyat müsaadekardır. Ancak buna mani olmak yalnız kadınlığın elindedir. Gönülde öyle bir iman var ki bu günü takip edecek her günde bu kötü itiyatlar ve haller biraz daha sönüp kaybolup, maziye gömülecektir. Bir gün bunları yalnız kitaplarda, yalnız tarih ve eski maceralar arasında görerek o günün nesli tarafından korku ve nefret ifade eden bir hayretle karşılanacaktır. Çünkü sevicilik çok çirkin bir hayvaniyetten başka hiçbirşey değildir ve olamaz da.
Ardından da vücutlarından çıkaramadıkları cisimleri utançları yüzünden kimseye itiraf edemeyip, en sonunda ameliyat masalarında ölen genç kızların ibret dolu hikayelerini anlatıyor ki, bu grafik detaylara burada girmeyi içim kaldırmıyor artık.
Peki, bu korku hikayelerinden nasıl kaçınacağız? Tabii ki Korok’un her yaş grubuna uygun olarak hazırladığı bilimsel çocuk terbiyesi reçeteleriyle:
Çocukta olgunluğa doğru yürüyüşün en birinci nişanesi olarak güzel görünmek, süslü gezmek, tuvalet yapmak gibi hareketler görülür. Hatta bunda o kadar ileri gider ki, elbiselerinin hatta yapılacak en ufak bir işleme veya mendil markasının bile kendi seçimi ile olması, kendi intihabı ile biçilip dikilmesini ister. Önce bebeğini uyutmak ve sonra ona elbise diktirtmek ile oyalanan küçücük kızın birgün birdenbire annesine
– Bebeğime rob isterim. Dün gelinin elbisesi vardı ya hani… Onun gibi olsun…
demesi artık onda giyim zevkinin ve dolayısıyla bebeğini olsun güzel göstermek arzusunun uyandığını gösterir. Bu hal yakın bir günde kendi üzerine de sirayet edecektir. Artık ondan sonra sık sık ayna önünde saçlarını tararken veya yakasını düzeltip küçücük patiklerini parlatırken görülecektir. Bu gibi kızlar ailesi tarafından kendine:
– Güzel yosma, bak ne de yakıştırmış!
denildiğini sık sık duyanlardır. Bunlar cidden güzel ve güzel oldukları kadar da fıtraten oynak ve civelek kızlardır.
Güzel güzel, tatlı tatlı giderken, bir anda bebeğine elbise istemeyi bile oynaklık işareti saydı resmen. Ne biçim adam hakkaten ya! Bitmiyor, iki kız çocuğunun arkadaşlığı da dert oluyor. Çocuk yetiştirme rehberi değil, psikopat tarifesi:
İşte genç kızlığa girmeden, daha çocuk yaşında iken başlayan böyle mahrem arkadaşlıklar, sırdaşlıklar en büyük bir tehlikenin başlangıcı olur ki, bunun derhal önüne geçilmeli veya konuşulan mahrem arkadaş sıkı bir kontrolden geçirilerek her ikisi de nezaret altında bulundurulmalıdır. ”Canım 9-10 yaşlarındaki iki kızın mahremiyetleri, sırdaşlıkları mı olurmuş” diye gülen ve onları kendi hallerine bırakan aileler, birkaç yıl sonra kızlarının hiçbir hareketine mani olamamışlardır ve olamayacaklardır da. Bu arkadaşlığın devamı görülürse kızı mektepten ayırmak, okuması pek lüzumlu ise başka bir mektebe vermek icap eder.
Yani, gizli konuşmalar serisinde yazdığı şeylere bakınca gizliliğe şüpheyle yaklaşmasını anlar gibi oluyorum. Ergenliğe yaklaştıkça hitaplar daha da sertleşiyor, önlemler sıkılaşıyor:
Dikkat edilecek olursak görürüz ki, kız çocukları 12 yaşına girdiklerinden sonra gayet garip ve acip haller gösterirler. Mesela kollar bacaklara ve gövdeye nispetle haddinden fazla uzar. Adeta bir maymun şeklini alırlar. Kafa büyür veya küçük bir halde bulunur. Kızın konuşmasında bakmasında, yürümesinde bir başkalık, bir acayiplik peyda olur.
Ergenlik değil adeta uzaylı istilası…
Aslında bazen ne kadar uğraşsak yerimizde sayıyormuşuz, hiçbir şey değişmiyormuş gibi geliyor ya, bundan sonra bu hisse her kapıldığımda Dâniş Remzi Korok okuyacağım sanırım. Demiş ya kendisi de, ”Bir gün bunlar yalnız kitaplarda, yalnız tarih ve eski maceralar arasında görülerek o günün nesli tarafından korku ve nefret ifade eden bir hayretle karşılanacaktır” diye. Hakikaten sayesinde 60 sene sonra ”hayırlı bir izdivaç neticesinde” olur da görürsem torunlarımın bambaşka bir dünyada yaşayacağına inancım pekişti. Sağolsun, ne diyeyim!