Birleşmiş Milletler, COVID-19’un dünyadaki en kırılgan topluluklar üzerindeki kötü etkilerinin önüne geçebilmek amacıyla geniş kapsamlı bir insani yardım planı devreye soktu. Halihazırda çatışma ve krizlerle dolu bölgelerde yaşayan insanların içinde bulundukları feci durumları ve şartları görmek trajedinin insani yönünü gözler önüne seriyor. Kadınların ve kız çocuklarının böyle durumlardan farklı şekillerde etkilendiklerinin farkında olmak ve hastalığın getirdiği sorunlarla mücadelede kullanılacak stratejiler için ne kadar önemli olduklarının bilincinde olmak gerekiyor. Bu minvalde, alanın önde gelen uzmanları, COVID-19’a karşı toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaklaşımın acilen benimsenmesi gerektiğini konuştukları bir webinar yayımladılar. Pandeminin yol açtığı kötü etkilerin önüne geçebilmek için çeşitli stratejiler öneriyorlar. Webinar’da öne çıkan meseleleri çevirdik, orijinal kaydın linkini aşağıda bulabilirsiniz.
Melanne Verveer: Covid-19 kime bulaşacağı konusunda ayrım yapmıyor. Kadınlar hem ön saflarda çalışan sağlık emekçileri, hem de son derece zor koşullar altında çocuk ve hasta bakımını üstlenen insanlar olarak ciddi bir yükü sırtlanıyorlar. Üstelik ağır ekonomik zorluklarla mücadele ediyorlar ve ev içi şiddet tehlikesi onlar için daha büyük. Savunmasız ya da çatışma hâlindeki ülkelerde, insani yardıma ihtiyaç duyulan ortamlarda, mülteciler arasında kaldırdıkları yük daha da ağır. Dolayısıyla Covid-19’a karşı verilen mücadelede merkezî bir yerleri var.
Açılış konuşmasını yapması için sözü çatışma ve felaketlerden zarar görmüş insanların refah seviyesini artırma amacıyla kurulmuş Uluslararası Yardım Heyeti’nin [International Rescue Committee] (IRC) başkanı ve genel müdürü David Miliband’e bırakacağım. David, geçen yıl IRC’de feminist insani prensipler programını başlattınız. Bu prensipleri Covid-19 krizi bağlamında nasıl yürürlüğe koyduğunuzu anlatabilir misin? Ayrıca, geçen hafta Care derneği ile birlikte yayınladığınız toplumsal cinsiyet odaklı küresel analiz çalışması önemli bulgular içeriyor. Bunlardan biraz bahsedebilir misin?
David Miliband: Çoğunluğu Batı’da olan ileri seviyede sanayileşmiş ülkelerdeki kötü durumla kıyaslarsak, bu kriz gelişmiş su tesisatı, hijyen ya da sağlık sistemi bulunmayan yerlerde yaşayanları çok daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıya getiriyor. Mülteciler, ülke içinde yerinden edilmiş kişiler ve bu kişilere ev sahipliği yapan toplulukların da içinde bulunduğu bu savunmasız grup içinde kızlar ve kadınlar krizin şiddetinden iki, üç kat fazla etkileniyorlar. Söylediğiniz gibi Covid farklı cinsiyetleri aynı şekilde etkilemiyor, bu yüzden alınan önlemlerin bu gerçeği yansıtması ve buna göre şekillenmesi gerekiyor. Eşitsizlik yaratan güç yapılarının yaşam ihtimallerini etkileme biçimleri feminist analizin temel konusudur; virüse karşı alınacak insani önlemleri yeterli ve etkili hâle getirmede bu güç yapılarını hesaba katmak hayati önemde.
Öncelikle, bakım verme yükünün orantısız bir ağırlıkla kadınların üstüne düştüğünü biliyoruz. Bu hem evde hem de hasta bakımı ya da diğer ihtimaller gibi profesyonel bakım vermede geçerli bir durum. Kadınlar dünya çapında tıbbi iş gücünün yüzde yetmişini oluşturuyor. Ücretsiz bakım işlerinin dörtte üçünü kadınlar üstleniyor, bazı durumlarda bu oran daha da yüksek. Ebola salgını sırasında bakım verme sorumlulukları nedeniyle virüse çok daha fazla maruz kaldıkları için, hastalığa yakalananların üçte ikisini kadınların oluşturduğunu görmüştük. Ayrıca hastalanmaları ya da aile üyelerinden birinin hastalanması durumunda bu kadınların ve kızların, örneğin, temiz olmamakla yaftalandıklarını gördük. İkinci olarak, toplumsal cinsiyet temelli şiddetin ve eş şiddetinin artmakta olduğunu biliyoruz, çoğu insanlık felaketinde böyle olur. Salgınların kadınların ve kızların şiddet gördüğü vakaları artırdığı biliniyor. Çin’de yaptığımız öncül araştırmalar ülkede toplumsal cinsiyet temelli şiddetin arttığını gösterdi. Geçen hafta, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guerres, evlerine hapsolan kadınlara partnerleri tarafından kötü muamele edilmesi sonucu ev içi şiddetteki korkunç artışı vurguladı. Fransa’da ev içi şiddet ülke çapında %30 artmış durumda. Üçüncü olarak, cinsel sağlık ve üreme sağlığı konusundaki risklerden bahsetmek istiyorum: Doğal olarak kadınların ve kızların üreme sağlığı ve cinsel sağlık konusundaki hizmetlere ulaşım ihtiyacı sürüyor ancak sağlık merkezleri kapasitelerinin üstünde çalıştığı için, gerekli olan nitelikli hizmete ulaşamama tehlikesi daha büyük. 2014’te yaşanan Ebola salgınında, Sierra Leone’de anne ve yenidoğan ölümleri ile ölü doğan bebek vakalarının, tıp hizmetlerine ulaşamamaya bağlı olarak ortalamanın 3500 kadar üzerinde seyrettiğini gösteren bir çalışma var. Sierra Leone’de, bu dönemde, ergen hamilelikleri de artmış—yani, risk ikiye katlanıyor. Diğer üç noktayla bağlantılı olarak ekonomik zafiyet konusu öne çıkıyor. Kadınların gayriresmî iş kollarında çalışma oranı daha yüksek, son derece önemli olan sosyal güvenlik destek programlarına ulaşma oranları ise daha düşük.
Yapılması gerekenlerden kısaca bahsedeyim. Öncelikle cinsiyet dağılımı dengesi gözeten Covid müdahale takımları oluşturulmalı. Dünya çapında bu konudan pek bahsedildiğini duymuyorum ama bunun ne kadar önemli olduğu deneyimle sabit. İkinci olarak istatistik verileri merkezî önemde; veri şeffaflığı kadınların ve kızların ihtiyaç duydukları hizmetlere ulaşabilmeleri için hayati önem taşıyor ve etkili bir müdahalenin mümkün olması için verilerin cinsiyet dağılımı içermesi önemli bir aşama. Üçüncü olarak, insani müdahalede toplumsal cinsiyet temelli şiddetin hâlâ ikincil önemde görülmesi bana trajik geliyor. Birleşmiş Milletler’in iki hafta önce yayınladığı yardım çağrısında bu konu hak ettiği şekilde işlenmedi, müdahalede toplumsal cinsiyet temelli şiddettin sıklıkla sonradan akla gelmesi beni hayal kırıklığına uğratıyor.
Melanne Verveer: Birleşmiş Milletler Kadın Birimi genel sekreteri ve yetkili müdür vekili Anita Bhatia’ya dönmek istiyorum. Kaynak yönetimi ve sürdürülebilirlik anlaşmaları gibi konulardan sorumlu. Anita, salgının kadınlar üzerindeki farklı etkisi ve gelişmekte olan ya da çatışma hâlindeki bölgelere nasıl daha ağır bir yük bindirdiği konusunda David’in söylediklerini açmak ister misin?
Anita Bhatia: Kadınlar için Barış ve İnsani Yardım Fonu, yerel sivil toplum kuruluşları arasında bir araştırma yürüttü. Şunu öğrendik ki bu kuruluşlar en başta varlıklarını sürdüremeyeceklerinden korkuyorlar. Örgütlenmelerinin ve finansal varlıklarının önemli ölçüde azalacağı konusunda endişeliler. Çoğu sivil toplum kuruluşu, kadınlardan oluşan grupların karar verme veya politika oluşturma konusunda sahip olmaları gereken etkiye ulaşamadıklarını görüyor. Karar masalarında onlara yer ayrılmıyor. Bunu televizyonu her açtığımızda küresel salgın hakkında konuşan adamları görmemizden de anlayabiliriz. Kararların alındığı masalarda kadınların da oturmasını sağlamak için girişimlerde bulunmamız gerekiyor.
Son derece endişeli olduğumuz dört konu var. Öncelikle, ön saflarda çalışan işçilerdeki enfeksiyon oranlarının ve bakım vermede böylesine büyük payı olan kadınların bundan nasıl etkilendiğinin belirlenmesi gerekiyor. Bu konuda cinsiyet dağılımı gözeten verilere ihtiyacımız var. Ne mutlu ki Birleşmiş Milletler Kadın Birimi bu konuda Dünya Sağlık Örgütü’yle birlikte çalışıp cinsiyet dağılımı gözeten verilere ulaştı. Bu verilere web sitemizden ulaşabilirsiniz. Kadınların salgından farklı etkilendiğini kanıtlarla desteklememiz gerekiyor. İkinci konu krizin kadınları ekonomik olarak nasıl etkilediği. Ülkeler teşvik paketleri konusunda Uluslararası Para Fonu’yla müzakere hâlinde. Dün öğrendiğime göre IMF’ye yardım başvurusu yapan ülkelerin sayısı rekor seviyeye, 95’e ulaşmış. Bu 2008’deki finansal krizde yapılan başvuruların neredeyse on katı. Yapmamız gereken bu teşvik paketlerini inceleyip kaynakları kadınlara nasıl yönlendirdiğimizi görmek. Paranın şu anda en çok ihtiyaç duyan kadınlara ulaşması için, bu konuda şartları belirleyenlerin teşvik paketi koşullarının bir kısmından feragat etmelerini mümkün kılmak için neler öne sürülebilir? Örneğin, koşullu nakit transferi programlarında genelde parayı alabilmek için çocukların okuyor olması gerekir; bu yüzden bu gibi koşullardan feragat edilmesini sağlayıp kadınların paraya ulaşabildiğinden emin olmamız gerekiyor. Üçüncü olarak ücretsiz bakım verme konusuna odaklanmalıyız çünkü bu konuda üretilecek politikaları etkilemek için elimize bulunmaz bir fırsat geçti. Şu sıralar herkes evde olduğu için bakım verme yükü geçmişte hiç olmadığı kadar görünür durumda. Son olarak ev için şiddet konusu… Ev içi şiddet küresel boyutta “gölge salgın” dediğimiz bir şey; aslında her zaman bir küresel salgındı. İnsani müdahale vakaları bağlamında yeterince ilgi görmüyor; ilgi görmesinin tek yolu politika üretenlerle diyaloğu sağlamak.
Birkaç talebimiz var. Öncelikle, sığınma evlerinin temel hizmetler kapsamına alınmasını istiyoruz. Acil yardım hatlarının açık tutulması için desteğe ihtiyacımız var. Kriz durumlarında ev içi şiddet konusunda polisin ve hukuki yaptırım gücünün hassas davranmaya yöneltilmesi gerekiyor. Ayrıca politika üretenlerin bu konuları gündeme getirip açıkça konuşmasını istiyoruz. Teşvik paketleri yoluyla dağıtılan kaynakların kadınlara ulaştığından emin olmak için uygulama ve gözetim kanallarının açılması gerekiyor: Kriz durumunda kadınları destekliyormuş gibi görünen bir program uygulamada da kadınları destekliyor mu? Bu yüzden, gözetim kanalları kilit önemde. Son olarak, giderlerin yeniden pay edilmesi çok önemli. Ülkeler neden milli savunma için böylesine büyük harcamalar yapıyorlar? Savunma giderlerini azaltmanın bir yolunu bulup buradan gelecek kaynakları toplum sağlığı problemlerine ve kadınlara ulaşan teşvik paketlerini de içeren diğer konulara ayırma imkânı üzerine bir tartışma başlatmanın tam sırası.
Melanne Verveer: Orzala Nemat, Kabul’deki en önemli bağımsız araştırma kuruluşu olan Afganistan Araştırma ve Değerlendirme Birimi’nin [Afghanistan Research and Evaluation Unit] ilk kadın yöneticisi. Afganistan savaş ve sürmekte olan şiddet eylemleri tarafından kuşatılmış bir ülke. Bu insanlık krizinin üstüne Covid-19’la da mücadele etmeniz gerekiyor. Krizin etkileri ne boyutta? Virüs olmasa şu sıralar başlamış olacak, büyük beklenti yaratan barış müzakerelerinden ve krizin bu durumu nasıl etkilediğinden bahsedebilir misin?
Orzala Nemat: Afganistan’da uzun süre herhangi bir vaka rapor edilmedi. Bu önemli çünkü vaka raporunun olmaması insanlara virüs teşhisi konmaması anlamına geliyor; sağlık sorunu nedenli ölümler yaygın fakat bu konuda ne veri ne de bir kayıt oluyor. İran’daki Afgan mülteciler geri dönmeye başladığında ölümler kayda değer şekilde arttı. Şu anda koronavirüs vakası sayısının en yüksek olduğu bölge Herat, Afganistan’ın batı bölgesi; bu da bize virüsün ana kaynağının seyahat olduğu bilgisini veriyor.
Afganistan’da vaka sayısı, hayatını yitiren ya da iyileşen hasta sayısı gibi bilgilere ulaşamıyoruz. Üzücü diğer bir durumsa sağlık merkezlerinin düşük kapasitesi. Dünyanın birçok yerinde buna bir toplum sağlığı krizi olarak bakılıyor ama 10.000 insana 3 doktorun düştüğü 37 milyon nüfuslu bir ülkede krizin etkileri gerçekten çok sert. Dün ilk doktor ölümü vakalarından birini yaşadık: Kabul’de özel bir sağlık merkezinde çalışan doktorlardan biri koronavirüs nedeniyle ne yazık ki vefat etti. Fotoğraflarda doktorun hiçbir önleyici gerece erişiminin olmadığını gördük.
Evde kalıp kendini izole etme kampanyaları yapılıyor ama nüfusun %70’i kırsal bölgelerde yaşıyor. Afganistan’da ortalama bir aile sekiz kişiden oluşur, altı çocuk ve ebeveynleri. Geniş aileler tek bir evde kalır; dolayısıyla ev ahalisi 15-20 kişiden oluşur ve bu sayı bazen 30’un üstüne çıkıyor. Dolayısıyla Afganistan’da aile seviyesinde kendini karantinaya almak imkânsız; insanların ayrı evlere çıkma ya da ev içinde ayrı odalara sahip olma lüksü yok. Bu yüzden karantina ancak toplum seviyesinde uygulanabilir. Bu konuda yerel boyuttaki toplum liderlerine sorumluluk vermekte geç kalındığını düşünüyorum. Afganistan’ın yerel yönetimlerinde, ulusaltı yönetimlerde çalışmış biri olarak yerel boyuttaki toplum liderlerinin sorumluluğu paylaşmasının önemini vurgulamak adına kendi bağlantılarımı kullanmaya çalıştım.
Bu da bizi şiddet konusuna getiriyor. Geçen hafta ülkedeki saygıdeğer azınlık gruplardan birine, dini bir azınlık grubuna trajik bir saldırı düzenlendi. Bu son derece saygıdeğer azınlık gruptan, Sikh-Hindulardan çok az insan kaldı; ibadethanelerinden birine intihar saldırısı düzenlendi ve bu iki yaşındaki çocuklardan kadınlara, birçok kişinin ölümüne neden oldu. Yani, Afganistan’ın düşmanları ve terörü bir silah olarak kullananlar bu savaşın nedeni her neyse kriz durumu sona erene kadar bir kenara bırakacak kadar ciddiye almış değiller salgını. Sizinle konuşurken bir yandan Bath bölgesine Taliban tarafından yapılan saldırıyla sivillerin hedef alındığına dair haberleri okuyorum. Bu hükümet güçlerinin savunma ya da saldırı amaçlı operasyonlar düzenlemediği anlamına gelmiyor tabii, onlar da sürmekte.
Barış süreci konusuna gelirsek… Bu konuda istikrarlı bir ilerleme olmadığını söyleyebilirim. Fakat olumlu gelişmeler de var, örneğin hükümet barış müzakereleri için bir heyet oluşturduğunu duyurdu. Üstelik bu heyetin içinde kadınlar da var, yani bir zamanlar olduğu gibi sadece erkeklerden oluşmuyor. Fakat bu oran heyetin yarısına denk gelmiyor; Afganistan’daki kadınların çoğunun arzusu %50’si kadınlardan oluşan bir heyet oluşturulması çünkü savaştan en az erkekler kadar, hatta daha fazla etkileniyoruz. Neden heyette kadınlar çoğunlukta olmasın? Bir de Amerika Birleşik Devletleri ve Taliban arasında tutsakların serbest bırakılması konusunda bir tür anlaşma gündemde. Ancak Afgan hükümetleri anlaşmaya taraf olmadıkları için tutsakların serbest bırakılması konusunda kaygılılar. Taliban’ın yaydığı anlatılara bakarsak, “geri geliyoruz, “hepinizi cezalandıracağız,” kimseye acımak yok diyorlar. Bu sözler yalnızca tehdit boyutunda kalmıyor, eyleme de geçiyorlar; geçen haftaki saldırı bunun bir örneği.
Melanne Verveer: Eric Schwartz mülteciler ve ülke içinde yerinden edilmiş toplulukların desteklenmesi için çalışan Uluslararası Mülteciler Derneği’nin [Refugees International] başkanı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Covid-19 nedeniyle ortaya çıkan acil durumla baş edilebilmesi adına insani yardım koridorları oluşturulmasını mümkün kılacak, küresel boyutta bir ateşkes çağrısı yaptı. Eric, Uluslararası Mülteciler Derneği bu krizle ilgili kapsamlı bir rapor yayınladı. Raporda hem krizi mümkün olduğunca iyi yönetebilmek hem de hastalığın bulaşmasını engellemek için ortaya koyduğunuz önerileri bizimle paylaşabilir misin?
Eric Schwartz: İnsani yardım topluluklarının, kadınların salgın nedeniyle daha büyük bir yük altında kalması ile ilgili ürettikleri politikalar ne olursa olsun, bunların hem Birleşmiş Milletler hem de hükümetler seviyesinde çabaya dönüştürülmesi şart. Erişim ve destek konularında nihai kararları insani yardım dernekleri vermiyor; bu yüzden desteğe gereksinim duyduğumuz bu konulara genel sekreterin, hükümetlerin, siyasi liderlerin aktif katılımı sağlanmalı. Küresel salgına yönelik uluslararası destekler tüm savunmasız gruplara yönelik olmalı. Kamplarda kalmayan mülteciler ve yerinden edilmiş insanlar çoğunluğu oluşturuyor, fakat kamplarda kalan azınlık da göz önüne alınmalı. İletişim ve bilgi akışı mümkün olduğunca şeffaf sürdürülmeli çünkü söylentiler, yanlış anlaşma ve cehalet bilgiye erişim özgürlüğü olmadığında artıyor; özellikle kamp ve benzeri ortamlarda bu nedenle ortaya çıkan bazı sorunlarla karşılaşıyoruz. Test kitleri, hızlı test kitleri, denetim, karantina imkânları konusunda sıkışıklığın giderilmesi, sağlık çalışanlarının dağılımı, sağlık araç gereçleri, koruyucu gereçler, hijyenin öncelikli bir konu olarak öne çıkarılması; tüm bu konularda yerel katılımcıların sorumluluk alması ve ulusal ya da uluslararası sivil toplum kuruluşlarına geniş kapsamlı maddi destek sağlanması gerekiyor. İnsani yardım dernekleri Birleşmiş Milletler’in yardım çağrısı sonucu toplanacak miktarın %30’unun sivil toplum kuruluşlarına aktarılması gerektiğini belirtti. Sığınmacıların alıkonmaması ve sınır dışı edilmemesi çok önemli. Bu her şeyden önce uluslararası mülteci hukukuna aykırı. Hem sığınmacılar hem de onlara karşı sorumluluğu olan, çevrelerinde bulunan insanlar için riski artırıyor. Son olarak, zulüm, işkence, şiddet görme korkusu olan insanların geldikleri ülkelere zorunlu olarak iade edilmemelerini sağlamak için önlemler almalıyız.
Melanne Verveer: Mavic Cabrera-Balleza, Kadın Barış Yanlıları Küresel Ağı’nın [Global Network of Women Peace Builders] (GNWP) icra kurulu başkanı. Dernek çatışma hâlindeki bölgelerde ön saflarda çalışan kadın barış yanlılarını desteklemek üzere kurulmuş sivil toplum örgütlerinden oluşuyor. Mavic, kadın barış yanlılarının, çok zorlu bölgelerde, ön saflarda Covid-19’a karşı mücadele veren genç liderlerin çalışmalarından bahseder misin?
Mavic Cabrera-Balleza: Ermenistan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Filipinler ve Ukrayna gibi ülkelerde yaptığımız çalışmalarda virüsün kadınlar ve kızlar açısından daha ağır etkileri olduğunu gördük. Zorunlu izolasyon ve sosyal mesafelenme politikaları, özellikle kadın sığınma evleri ve ev içi şiddet acil yardım hatlarının taleplere yetişmekte güçlük çektiği şu dönemde, kadınları istismarcılarla aynı eve hapsedip ev içi şiddetin artmasına neden oluyor. Silahlı çatışmanın sürdüğü bölgelerde Covid-19 salgını çok daha feci sonuçlara yol açıyor. Seyahat ve hareket özgürlüğünün kısıtlanması bağış, temel hizmetler, insani yardım gibi desteklerin kadınlar ve kızlar, engelli nüfus, ülke içinde yerinden edilmiş nüfus ve mültecilere ulaştırılmasını büyük ölçüde zorlaştırdı. Bu yüzden kadın ve genç barış yanlıları Ermenistan, Gürcistan, Endonezya ve Filipinler gibi ülkelerde yaşlılar, engelliler ve savunmasız nüfus için maske üretimi ve dağıtımı, yiyecek dağıtımı gibi görevler üstlendiler. Filipinler’de genç kadın liderlerimiz yardım paketlerinde genelde bulunmayan hijyenik ped gibi ihtiyaçların da içinde bulunduğu paketler dağıtıyorlar. Ukrayna’da kadın sivil toplum oluşumları fiziksel, zihinsel ve duygusal istismara açık kadınlara telefonla ya da mesaj yoluyla ulaşıp desteğe erişimleri olduğunu hatırlatıyorlar. Özellikle izolasyon sürecinde, istismar edildikleri ilişkiler içinde bulunan kadınlar için yalnızca konuşmak ve dinlendiklerini bilmek bile büyük bir fark yaratıyor. İzninizle, yerel topluluklardaki kadın ve genç barış yanlıların Covid-19’a müdahalede bulunabilmelerini desteklemek adına açtığımız Go Fund Me kampanyasından da bahsetmek istiyorum. Linkini GWNP Facebook ve Twitter sayfaları ile web sitemizde bulabilirsiniz.
Kolombiya’da, Kolombiya Silahlı Devrimci Güçleri ve hükümet arasındaki barış antlaşmasına rağmen insan hakları savunucuları ve aktivistlerin öldürüldüğü vakalar çoğaldı. Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde, özellikle çatışmanın sürdüğü ve yardım görevlilerinin ihraç edildiği ülkenin doğu bölgesinde gerginlik arttı. Ayrıca, insani yardımın sağlanabilmesi için kullanılan rotalardan olan Burundi ve Rwanda arasındaki sınırın kapatılması ihtimali büyük endişe yaratıyor. Filipinler’de Komünist Parti’yle ateşkes antlaşması yapılmış olsa da Covid-19 nedeniyle alınan önlemlerin emniyet odaklı mahiyeti düşünüldüğünde kolayca ateşkesin bozulmasına yol açabilecekleri görülüyor, çünkü sokağa çıkma yasağı polis ve askerler tarafından tatbik ediliyor. Covid-19 salgını çatışmanın sürdüğü bölgeleri kendilerine has şekillerde etkiledi ve sorunun bölgeye has boyutlarına hâkim olan kadın ve genç barış yanlılarının krize müdahale ile ilgili kararların verilmesinde merkezî bir rol oynamaları şart. Bu bölgelerde en çok ihtiyaç duyulan şeyi, insan hakları ve feminist değerler üzerine kurulmuş bir müdahaleyi onlar mümkün kılacaklar. Açıkça gördüğümüz şey şu: Hükümetlerin politik oyunlarını sürdürdüğü, kararsız kaldığı durumlarda, kadın ve genç barış yanlıları hayat kurtaran roller üstleniyor, barış yanlısı çabalar sonucu elde ettikleri kazanımları koruyor ve şiddetin patlak vermesine engel oluyorlar. Ben umudu burada görüyorum: Kadın ve genç barış yanlılarının olaya ilk müdahale eden grup olmadaki yüreklilikleri. Yerel topluluğu tanıyorlar çünkü orada yaşıyorlar, orada çalışıyorlar; bölge halkını tanıyorlar, olay hakkında birinci elden bilgiye sahipler, çözümü biliyorlar ve yaratıyorlar. Yani konu yalnızca katılım gösterme haklarıyla sınırlı değil, gittikçe şiddetlenen bir krize karşı akıllı bir çözüm üretebilmekle de ilgili.
Melanne Verveer: Teknik sorumlumuzdan, gelen soruların üçünü bize okumasını istiyorum. Soruyu isteyen panelist cevaplayabilir.
Alexandra Smith: Erkeklerin yüksek ölüm oranları ve bunun toplumsal cinsiyet odaklı yaklaşımla nasıl değerlendirilebileceği konusunda birçok soru geldi. Ayrıca krizin farklı ırk ve etnik kökenlerden olan insanlar üzerindeki farklı etkileriyle ilgili sorular var. Örneğin, Amerika’da Afro-Amerikan nüfus içinde ölüm oranının çok daha yüksek olduğuna dair endişe yaratan veriler görüyoruz. Özetle, “Nasıl kapsayıcı ve kesişimsel bir yaklaşım geliştirebiliriz?”
Mavic Cabrera-Balleza: Bence karar verme yetkisi bulunanların ilk yapması gereken şey ulusal ya da yerel düzeyde varlık gösteren, krize müdahale için koordinasyon sağlayan insani oluşumlara bakmak. Bu oluşumların çoğu kadın katılımcılar konusunda, özellikle yerel nüfustan kadınlar konusunda kapsayıcı davranmıyor. Bahsetmek istediğim diğer konu bağış yapan kişi ve toplulukların risk almaya açık davranmalarının gerekliliği. Kadın hakları kuruluşları genelde küçük oldukları için büyük miktardaki fonları yönetme konusunda deneyimsiz bulunuyor. Ancak şu an acil bir durum içindeyiz. Bu bir ölüm kalım meselesi. Bölgede bulunan, sorunları ve çözümleri bilen kadınlara ve yerel nüfusa güvenmekte ne gibi bir risk olabilir?
Anita Bhatia: Covid-19’un erkeklerde daha yüksek ölüm oranlarına yol açması konusu doğru verilerin elde edilmesi ihtiyacını vurguluyor. Wuhan’da durumun neden böyle olduğunu hâlâ bilmiyoruz. İlk bulgular tütün tüketimi, hastalık ve ölüm oranları arasında bir bağ olduğunu ortaya koymuştu.
Bence bu ırk temelli eşitsizlikten farklı bir konu. Özellikle kadınların daha büyük bir yük altında olması Covid krizinin zaten varlığını sürdüren sosyal ve ekonomik eşitsizliği, bu eşitsizliğin sisteme entegre olduğunu ayyuka çıkardığını düşündürüyor bana. Öncelikle cinsiyet ve toplumsal cinsiyet gözeten verilere ihtiyacımız var; bu veriler politika üreten kurumlar karşısında etkili savlarımız olmasını sağlayacaktır. İkinci olarak kadın derneklerinin aktif durumda kalmaları için bağışların canlı tutulması gerekiyor, birçok yerde kapanma tehlikesiyle karşı karşıyalar. Üçüncü olarak kararların verildiği masalarda kadınların da oturması sağlanmalı. 193 ülkeden yalnızca 47’sinde sağlık bakanı bir kadın. Salgına müdahaleyi düzenleyecek kalkınma bakanlıklarına bakıldığında kadın bakanların oranının yarıdan az olduğunu görüyoruz. Kabinedeki en güçlü pozisyon olan, parayı dağıtan ve ekonomiyi canlı tutan ekonomi bakanlıklarına bakıldığında ise 193 ülkeden yalnızca 25’inde ekonomi bakanı bir kadın. Bu yüzden alternatif yollar bulmamız gerekiyor; bunlar da sivil toplum örgütleri ile iş ve özel sektörden ortaklıkların gündeme gelmesi demek.
Alexandra Smith: Üç sorumuz daha var. PAI’dan Jamie Vernande küresel boyutta yükselişe geçen muhafazakâr popülizmin Covid’e müdahaleyi özellikle cinsel sağlık ve üreme sağlığı konusundaki haklar ile insanlık krizleri bağlamında nasıl etkileyeceğini soruyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Selin Taftaf, “Sizce koronavirüs nedeniyle evde kalmanın toplumsal cinsiyetli iş bölümü konusunda değişime yol açması mümkün mü? Babalar evden çalışıyor, daha fazla ev işi yapıyor; toplumsal cinsiyet normları değişebilir mi?” diye sormuş. Samuel Schiffer ise teknoloji tabanlı gözetleme ile toplum sağlığı arasındaki ilişkiyi, bunun kadınlar ve diğer dışlanan nüfus için ne gibi sonuçları olabileceğini sormuş.
Anita Bhatia: Zorunlu izolasyon deneyimi nedeniyle erkeklerin, kadınların aslında ne kadar çok iş yaptığını fark edeceğini umuyorum. Bu konuda daha büyük farkındalık yaratıp sosyal hareketlenme oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum; bu yüzden Birleşmiş Milletler Kadın Birimi gelecek hafta “Kadınlar için Erkekler – Evde” kampanyasını başlatacak. Kampanya kadınların ev işi konusunda en büyük yükü sırtlandıkları stereotip anlayışı hedef alıyor. Kadınların artık evde beş ayrı mesai yaptıklarından bahsettiği birçok yazı okudum; bunu ayrıca iş arkadaşlarım arasında da görebiliyorum. Hem çocuklarına evde eğitim veriyorlar hem diğer tipik bakım işlerini üstleniyorlar. Ama erkeklerin yükü paylaşmalarıyla ilgili bu konunun yanı sıra kayıt dışı ekonomi ve göçmen işçiler konusundan da bahsetmek istiyorum. Dünyada birçok kadın için asıl sorun gıda güvencesi ve açlıktan ölme tehlikesi. Sokağa çıkma yasağı sırasında Hindistan’da olanlara baktığımda kadınlar için bakım verme yükünün katlandığını, bunun üstüne bir de yiyecek bulabilme konusunda endişelenmenin, aile için besin bulma yükünün eklendiğini görüyorum. Bu yüzden bakım verme yükü konusunda konuşurken küçük farkları hesaba katan, hassas bir yaklaşım benimsememiz gerekiyor. Evlerinde kalabilen ayrıcalıklı kadınlar için bakım verme yükünün nasıl arttığını ve bu stereotipin nasıl değişebileceğini konuşurken, bakım yükünü sırtlanmanın yanı sıra konunun bir hayatta kalma meselesine dönüştüğü yoksul kesimi unutmamalıyız.
Eric Schwartz: Muhafazakârlığın artması konusundaki soruyu daha çok milliyetçi ideolojilerin yükselişe geçmesi şeklinde yorumluyorum ve bu konuda çok endişeliyim. Kolay kolay yıkılmayacak bariyerlerin oluşmasına neden olabilir: Ülkeler arası sınırlardan geçişi zorlaştıran bariyerler, korunaklı, sığınılabilecek bir yere ulaşımı engelleyen bariyerler… Bunlar Covid-19 krizi sona erdiğinde kolayca yok olup gitmeyeceklerdir. Kadınların cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine ulaşımı konusunda endişeliyim. Bir de, “Bu tip zorlukların üstesinden gelmede kanıtlara dayan analizlerin kullanımının artması konusunda umut var mı?” sorusunu düşünüyorum. Umutlu olabiliriz ama Beyaz Saray’da sürmekte olan soytarılığı düşününce endişelenmemek mümkün değil. Bu yüzden politika üretiminde kanıtlara dayanan analizlerin kullanılması konusundaki mücadele henüz kazanılmış değil.
Mavic Cabrera-Balleza: Muhafazakârlığın artması konusunda şunu söyleyebilirim. Popülist hükümetler Covid-19 önlemleri kılığında daha fazla yetki, acil durumlara yönelik yetkiler talep ederek krizi sömürüyorlar. Konu yalnızca muhafazakârlık değil, kadın düşmanlığı. Özellikle cinsel sağlık ve üreme sağlığı konusunda kadınların ve kızların çok daha az hizmete ulaşabilmeleri nedeniyle endişeliyiz. Birçok ülkede bu hizmetler zaten çok az sayıda, erişimin daha da zorlaşacağından endişe diyoruz. Sağlık kurumları yalnızca zayıflamakla kalmadı; toplum ihtiyaçlarına cevap vermekte yetersiz kalıyorlar.
Katılımcılar:
Sn. David Miliband, Uluslararası Kurtarma Komitesi (IRC) Başkanı ve CEO’su
Bn. Anita Bhatia, BM Kadın Birimi, Kaynak Yönetimi, Sürdürülebilirlik ve Ortaklıklar Genel Müdür Vekili ve Yardımcı Genel Sekreteri
Sn. Eric Schwartz, Uluslararası Mülteciler Başkanı
Bn. Mavic Cabrera-Balleza, Küresel Kadın Barış Kurucular Ağı Genel Müdürü
Dr. Orzala Nemat, Afganistan Araştırma ve Değerlendirme Birimi (AREU) Başkanı
Moderatör Büyükelçi Melanne Verveer, Georgetown Kadın, Barış ve Güvenlik Enstitüsü Yönetici Müdürü
Bu webinar Georgetown Kadın, Barış ve Güvenlik Enstitüsü ev sahipliğinde, LSE Kadın, Barış ve Güvenlik Merkezi; Monash Toplumsal Cinsiyet, Barış ve Güvenlik; PRIO Toplumsal Cinsiyet, Barış ve Güvenlik Merkezi; ve Kofi Annan Uluslararası Barışı Sağlama Eğitim Merkezi işbirliğiyle gerçekleştirilmiştir.
Ana görsel: Manolis Lagoutaris (Getty Images)