2011 senesinde Kanadalı Witterick-Stocker ailesi doğan üçüncü çocuklarını cinsiyetsiz yetiştirmeye karar verdiler. Evet, cinsiyetsiz. Büyüdükçe kendi cinsiyetini ve cinsel kimliğini bulacağını düşündükleri Storm’un (İngilizce’de fırtına anlamına geliyor) doğduğundaki cinsiyetini kimseye (anneanne-dedeye bile!) söylememe kararı aldılar. Kanada’nın Star gazetesine haber olan bu konu, kısa sürede internet üzerinden yayılarak, büyük bir tartışmaya yol açtı. Okuyucuların bir kısmı ailenin cinsiyetler üzerindeki saçma sapan sosyal baskılara karşı koyma hedefini ve kararlılığını tebrik ederken, birçok kişi aileyi çocuklarının üzerinde sosyolojik bir deney yapmakla ve hatta çocuk istismarıyla suçladı. Hatta bebeklerin suratlarına bakarak cinsiyetlerinin anlaşılabileceği gülünesi bir fikir olsa da, aileyi tanıyanlar ve bu deneylerinden haberdar olan kişiler sokakta yanlarına gelip tahminlerde bulunma ihtiyacı dahi duymuşlar.
Bebek Storm.
Son zamanlarda hem bizim toplumumuzda hem de başka ülkelerde, çocuklarını “nötr” bir cinsiyetle yetiştirmeye çalışan ailelerde artış var. Altı yıl sonra, Storm’un hangi bedenle doğduğunu hala bilmesek de, şimdilerde Storm, kısacık kesilmiş ve bir kısmı fosforlu pembeye boyalı sarı saçlarıyla kendini bir kız olarak görüyor ve kendisine öyle hitap edilmesini istiyor. Storm’un örneği uç ve istisnai gözükse de, çocukların cinsiyet ve cinsel kimlik gelişimleri açısından önemli ve ilginç sorulara sebep oluyor. Bunun en iyi kanıtını, bahsettiğim gibi okuyucuların (ve kimi zaman, köşe yazarlarının) tutkulu yorumlarında görüyoruz. Ama Witterick-Stocker ailesinin çabaları da, karşı çıkan okuyucuların aileyi suçlamaları da nafile olabilir mi? Yani, ne yaparsanız yapın, çocuklar kendi cinsiyetlerini bulacaklar mıdır, yoksa cinsiyet gelişimi biraz eğitimle mi olur?
Doğruyu söylemek gerekirse, psikologlar çocukların cinsiyet kavramlarının nasıl geliştiği konusunda anlaşmaya varmış değiller (pek çok konuda olduğu gibi). Bir kısım psikolog, çocukların cinsiyetleri tamamen öğrenme yoluyla edindiklerini düşünüyor. Bunun nasıl gerçekleşebileceğini düşünmek pek zor değil. Daha hamilelikte başlıyor kişilerin doğacak çocuğun cinsiyetine olan merakı. Ve doğduğu andan itibaren de çocuğun cinsiyeti belirliyor etrafındaki kişilerin – yalnız ebeveynlerin değil, herkesin – çocuğa nasıl davrandığını. Örneğin, erkeklere Efe ve Savaş gibi güç çağrıştıran isimler konarken, kız çocuklarına Yasemin gibi narin isimler veriliyor. Efe’nin daha kendi kafasını bile taşıyamazken hıçkırması dahi yiğitçe, Yasemin’in ise gözünü odaklayamadan bakışı bile cilveli olarak tasvir ediliyor. Çocuklar büyüdükçe de çevrelerinden aldıkları tepkiler, cinsiyetlerine göre şekillenmiş olarak devam ediyor. Erkeklere “erkekler ağlamaz” deniyor, kızlara bacaklarını kapatarak oturmaları gerektiği söyleniyor; erkeklere oynamaları için Legolar ya da asker figürleri satın alınırken, kızlara oyuncak bebekler, makyaj malzemeleri alınıyor. Nötr olarak görülen oyuncaklarda dahi (örneğin, Lego), erkeklerinki mavili renklerde, kızlarınki pembeli morlu renklerde oluyor.
Mischel’e göre (pek alakalı değil ama, bu ismi daha önce şu videodaki deney ile bağlantılı olarak duymuş olabilirsiniz), çocukların cinsiyetleri ve cinsel kimlikleri, erken yaşlarda ve gelişimleri boyunca çevrelerinden aldıkları bu tür cinsiyetçi geri bildirimler sonucu oluşuyor. Bu geri bildirimler sadece direk ve sözlü şekillerde de gerçekleşmiyor. Aileler bilinçli ya da bilinçsiz olarak, çocukları cinsiyet rollerine uygun davrandıklarında onlara daha çok sevgi gösteriyor, bir nevi bu davranışları ödüllendiriyorlar ve çocuklarının o davranışları tekrarlama ihtimalini artırıyorlar. Yani Mischel ve onun gibi düşünen pek çok araştırmacıya göre, çocuklar dünyaya birer boş levha olarak geliyor, cinsiyetlerini ve cinsiyetlerini nasıl gerçekleştirmeleri gerektiğini tamamen etraflarındaki yetişkinlerden öğreniyorlar. Kızların ve erkeklerin küçük yaşlardan edindikleri geri bildirimler o denli farklı ki, ünlü bir cinsiyet gelişimi araştırmacısı olan Maccoby’e göre, kızlar ve erkekler aynı aile içinde yetişse dahi birbirinden farklı kültürler içerisinde gelişiyor, ve bunun sonucu olarak da büyüdükçe gitgide birbirlerinden farklılaşıyorlar. Bu tür düşünen psikologlar, çocukların küçük yaştan itibaren hemcinsleriyle oynamak istemelerini, hemcinsleriyle bağdaştırılmış obje ve kıyafetlere ilgi duymalarını (ki bunlar gerçekten de çocuklarda çok güçlü bir şekilde gözlemlenen durumlar) bu şekilde açıklıyorlar.
Kendi deneyimimizi ve gözlemlerimizi yukarıda anlattıklarımın birçoğuyla özdeşleştirebiliriz eminim. Ancak bu teoriler birtakım durumları açıklamakta yetersiz kalıyor. Belki bu hikayeyi daha önce duymuşsunuzdur ama ben yine de hatırlatayım: 1965 senesinde, tesadüfen yine Kanada’da ikiz oğlanlar doğuyor: Bruce ve Brian. Doğumdan kısa süre sonra, daha 7 aylıkken, oğlanlar sünnet edilmek üzere hastaneye götürülüyor, ancak talihsiz bir kaza sonucu Bruce’un penisi kopuyor. O zamanlar henüz estetik operasyonlar pek gelişmemiş olduğu için, Bruce’un ailesi A.B.D.’de ünlü bir seksolog olan Dr. Money’i televizyonda bir programda gördükten sonra ziyaret etmeye karar veriyor. Çok zeki, saygıdeğer ve karizmatik olan Dr. Money, Bruce’un penisinin tamamen kesilip vajinaya dönüştürülmesini ve Bruce’un bir kız olarak yetiştirilmesini tavsiye ediyor. Dr. Money’nin bu tavsiyesi Bruce’un durumunda epey deneysel olsa da, hem o zamanlar, hem de hala günümüzde interseks (her iki cinsiyetin anatomisiyle doğmuş) kişilerde sıklıkla alınan bir karar, çünkü medikal olarak gerçekçi bir vajina yaratmak penis yaratmaktan daha kolay (ancak interseks kişilerde ailelerin erken yaşta aldıkları bu kararların ne gibi etkileri olduğu başka bir yazı konusu). Bruce 18 aylıkken gerçekleşen bu operasyonun sonucunda ailesi ismini Brenda’ya çeviriyor ve ikizlerden birini erkek, diğerini ise kız olarak yetiştiriyorlar.
Olanlardan habersiz Brenda 5 yaşına kadar mutlu mesut yaşıyor ve kendisi hakkında bir kitap yazan Dr. Money’nin başarısına başarı, ününe ün katmasını sağlıyor. Brenda’nın durumu, cinsiyetin anatomiyle hiç bir alakası olmadığını, tamamen (Mischel ve diğerlerinin öne sürdüğü gibi) çevresel etkilerle ilintili olduğunu kanıtlamış oluyor. Ancak, 5 ile 7 yaşları arasında durum değişmeye başlıyor: Brenda yaşıtları kızlara kıyasla çok daha “maskülen” davranışlarda bulunduğu için arkadaş edinemiyor, yalnız kalıyor. Yıllarca Dr. Money’i ziyaret etmeye devam ediyor Brenda ve ailesi. Ancak Dr. Money’nin Brenda’yı cinsiyeti konusunda eğitmeye olan çabaları fayda etmiyor ve sonunda ergenlik döneminde Brenda intihara eğilim göstermeye başlıyor. Bunun üzerine 13 yaşına geldiğinde ailesi Brenda’ya doğruyu açıkladığında, Brenda birdenbire rahatlıyor ve ismini David’e değiştirerek bir erkek olarak yaşamaya karar veriyor. Durum böyle olunca, başta cinsiyetin öğrenildiğine dair bir kanıt olan Bruce/Brenda’nın hikayesi bir anda cinsiyetin biyolojik veya en azından doğuştan gelen bir şey olduğuna dair bir kanıt haline dönüşüyor.
Bu noktada önemli bir not düşmekte fayda var. Bruce/Brenda/David örneği, daha önce anlattığım öğrenme teorisine aksi bir örnek olsa da, bu ilk teoriyi hafife almamız gerektiğini göstermiyor. Hatırlanması önemli olan, psikologların geliştirdikleri bu teorilerin tekrar tekrar yapılmış sistematik gözlemlere dayandığı; yani, öğrenme teorilerinin gelişmesi için de türlü örnekler toplanmış/toplanıyor ve analiz edilmiş/ediliyor. Dolayısıyla tek bir örnek koca bir teoriyi tek başına çürütemez ama, teoriyi biraz daha iyi incelememiz gerektiği, biraz daha sistematik gözlem ve deney yapmamız gerektiği ve belki de en önemlisi, daha farklı deneklerle çalışmamız gerektiği gerçeklerine işaret eder. Psikolojideki teorilerin büyük çoğunluğu, Batılı, beyaz ve erkek araştırmacılar tarafından, Batılı, orta sınıf, beyaz deneklerin dahil edildiği araştırmalar sonucu geliştirilmiştir ve hala bu şekilde geliştirilmeye devam ediyor. Dolayısıyla, psikolojiyle veya insan gelişimiyle alakalı herhangi bir teoriyi ele alırken, teorinin testlerinin kimler tarafından ve kimler üzerinde yapıldığını göz önünde bulundurmak, ve “başka türlü kişiler dahil olsaydı nasıl farklar olabilirdi”yi düşünmek her zaman için önemli.
Bir de kişisel bir not: bu yazıda cinsiyet gelişiminde popüler bir teori ve onun aksini iddia edebilecek gerçek bir örneğe yer verdim. Cinsiyet gelişimini açıklamak için yapılmış daha birçok araştırma, geliştirilmiş birçok teori mevcut; sadece hepsini bir yazıya sığdıramadım. Ancak bu yazıdan, benim cinsiyeti anatomi veya biyoloji ile birebir bağdaştırdığım sonucu çıkmasın; daha anlatacaklarım var. Arkası yarın…