13 Eylül’de yapılacak olan New York valilik seçimleri için iki aday var: biri 2011’den beri valilik yapmakta olan demokratlardan Andrew Cuomo, diğer adaysa Sex and the City serisinden Miranda rolüyle tanıdığımız Cynthia Nixon. Nixon oyunculuğunun yanı sıra 2006’da kendisine meme kanseri teşhisi konduğundan beri meme kanseri aktivistliği ve kadın sağlığı üzerine çalışmalar yürüten, aynı zamanda da eşcinsel evliliğin yasallaşması için uğraş veren bir eşcinsel (2008 Telegraph röportajına buradan ulaşılabilir.) Cuomo destekçisi ve New York’un ilk eşcinsel meclis başkanı Christine Quinn’in vasıfsız bir lezbiyen diye saldırdığı Nixon – Türkiye basınında yer almadı ama — tartışma yaratan bir taleple gündeme oturdu.
Nixon’ın ekibinde üst düzey stratejist olan Rebecca Katz, WCBS-TV tartışma evinin ve Long Island’daki Hofstra Üniversitesi’ndeki tartışma salonunun ‘buz pisti gibi’ hissettirmesinden kaygılandıklarını ve salonun 24 dereceye kadar ısıtılması gerektiğini talep eden bir e-mail attı. Bunun üzerine Cuomo ve ekibi odanın sıcaklığının farkında bile olmadıklarını ve bir valinin daha önemli dertleri olması gerektiğini söyleyerek bu talebi reddettiler. Stratejist Katz ise Cuomo’yu konu oda sıcaklığına gelince tanıdık bir cinsiyetçi olmakla suçladı. Böylelikle oda termostatlarının cinsiyetçi olup olmadığına dair bir tartışma başlamış oldu, daha doğrusu yeniden alevlendi.
Konu tekrardan alevlendi diyorum çünkü Nixon oda sıcaklığının seksist olduğunu söyleyen ilk kişi değil. 2015 yılında gazeteci Radhika Sanghani Telegraph’taki “air conditioning in your office is sexist. true story“ yazısıyla oldukça tepki çekmiş ve – bugün Nixon’ın da tecrübe ettiği gibi — konunun ‘tuhaf’ ve yavan bir feminizm ürünü olması gibi ithamlarla karşılaşmıştı. Yazıda, Sanghani ofis termostatlarının 40 yaşındaki bir erkeğe göre ayarlandığını ve bu yüzden kadınların yaz aylarında kat kat giyinmek zorunda kaldığını, yanlarında acil durum yardımcıları olarak şallar, eşarplar taşımak zorunda olduklarını söyledi. Sıcaklığın çalışmayı etkileyen önemli bir faktör olduğunu vurgulayan Sanghani’nin iddiasını, kadınların gündelik hayatlarında tecrübe ettikleri bu durumu bazı kadınlar ofisten attıkları battaniyeli fotoğraflarla örnekliyorlar.
@radhikasanghani pic.twitter.com/3mfbHZte6l
— Christobel Hastings (@CalicoCasa) July 24, 2015
Sanghani’nin aynı yıl Skynews’e verdiği röportaj videosuna gelen yorumlara ve tweetlere baktığımızdaysa kadınların pantolon giymesinin sorunu çözeceğini iddia eden yersiz önerilerle karşılaşıyoruz. Peki bunaltıcı yaz sıcaklarında her iş günü kadınlar seksist termostatlar yüzünden pantolon giymek zorunda mı? Kıyafet dayatmasının ya da sürekli ceketler, şallar taşıma zorunluluğunun bir çözüm olmadığı çok açık.
Cinsiyetçi termostatların tarihini ve bütün bu klimaların ayarlı olduğu 22 derecenin hikmetini merak ettiğimizdeyse ASHRAE-Standard 55 karşımıza çıkıyor. 1966 yılında American Society of Heating, Refrigeration and Air Conditioning Engineers tarafından, iç ortam sıcaklığını ve nemi düzenlemek için hazırlanmış Standart 55 adında bir iklimlendirme kılavuzunu tanıtıyor. Tabii ki, Standart 55 için baz alınan insan, 40 yaşında, 70 kilo ağırlığında ve 60’lı yılların giyiminde bir erkekti. Bundan sonra gelen tüm klima/iklimlendirme sistemleri de hayli zaman aşımına uğramış bu Standart 55’i takiben oluşturuluyor. Bu yüzden 22 dereceye ayarlanmış iklimlendirme sistemleri kadınlar için fazla soğuk ve 4 derece kadar düşük. Bu sebeple– yine 2015 yılında– köşe yazarı Petula Dvorak da erkeklerin konforuna göre ayarlanan ofis sıcaklığının erkekleri kayıran, büyük, seksist bir komplo olduğunu iddia ediyor.
Amerika cephesinde durumlar böyle. Türkiye dolaylarına baktığımızdaysa, Ece Ulusum’un Haziran 2018’de Habertürk’te yayınlanan klima savaşları yazısından başka bir şey göremiyoruz. Ulusum yazısında klimaların cinsiyetçiliğinden, 40 yaşında bir erkeğe göre ayarlanmış olmasından ve ofiste buz kesen kadınlardan bahsediyor ama yazının sonunda küçük çözüm önerileri olarak ekstra kıyafet giymekten, camı açmaktan ve proteinli ve yağlı besin tüketmenin faydalarından bahsediyor. Halbuki sorun zaten neden kadınların kat kat giyinmesi gerektiği değil miydi?
Bir başka eleştiri de kadınlar yaz günlerinde etek, elbise ve kolsuz kıyafetlerle ofise gelebilirken erkeklerin pantolon ve gömlek gibi kıyafetler giymek zorunda olması sebebiyle kadınların fazla üşümesi üzerinden ilerliyor. Anlaşılamayan şey şu: şirketlerin kıyafet düzenlemelerinin yarattığı sorunlardan bağımsız oalrak, ofis termostatlarının cinsiyetçi olduğunu kabul etmeleri neden bu kadar güç? Ve bu durum neden kadınların kalın giyinmesiyle son bulacak bir tartışma olarak görülüyor? Kuşkusuz ki kadınlar cinsiyetçi bir tasarıma göre yaşamak ya da buna hafifletici yollar bulmak zorunda değiller (örnek).
Diğer bir durumsa klima savaşlarının “menopozlu karılar” ile diğerleri arasında geçiyor olması. Ofiste üşüyen kadınların anında menopozlu damgası yemesi aslında sinirli bir kadının sinirlilik durumunun sadece regl döneminde olmasından kaynaklanabileceği düşüncesi gibi son derece cinsiyetçi. ikisi de günlük hayatımızda alışık olduğumuz saldırılar. hayır efendiler, hayır. öfkelenmek ya da üşümek için adet görüyor veya menopozlu olmamız gerekmez. Seksist ofis termostatlarından uzak AC-less/vantilatörlü bir dünya da mümkün pek tabii.
Sizde durumlar nasıl 5Harfliler? Ofiste klima savaşını kim kazanıyor?