Orijinali Merav Zvulun tarafından İngilizce kaleme alınmış olan bu yazı Selen Güler tarafından Türkçeye çevrildi. Metnin orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.
Kadınlara kullandıkları doğum kontrol yöntemini neye göre seçtiklerini sorarken öğrendiğim şeyler (ipucu: erkekler, bu hikâyedeki rolünüz önemli)
İnsanların doğum kontrol yöntemlerini kullanması yeni bir olay değil. Kadınlar uzun zamandır doğurganlıklarını anlamaya, öğrenmeye ve doğurganlıkları üzerinde kontrol sahibi olmaya çalışıyorlar. Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle birlikteyse bu alanda yaşanan en önemli devrim gerçekleşti. Ancak hormonal doğum kontrol yöntemlerinin bulunmasıyla gerçekleşebilecek bir devrim.
Hepsi Berlin’de yaşayan, farklı kıtalardan gelen, çok kültürlü, 23 göçmen genç kadınla tercih ettikleri doğum kontrol yöntemi ile cinsel sağlıkları arasındaki ilişkiye dair düşünceleriyle ilgili sohbet etme fırsatı buldum bir süre önce. Yaşları 23-36 arasında değişen bu kadınların hepsi üniversite mezunu ve kendini heteroseksüel, kadın ve cinsel yönden aktif olarak tanımlıyor. Konuştuğum kadınların %65’i herhangi bir ilişki içerisinde değilken geri kalanların devam eden uzun süreli ilişkileri vardı. Irkları ve dini inançları bakımından geniş bir yelpazede yer alan bu kadınların bir kısmı Hindistan, İran ve Türkiye gibi muhafazakâr toplumlardan gelirken diğerleri Avrupa, ABD ve Avustralya gibi yerlerden geliyordu. Kadınların büyük çoğunluğu başlıca doğum kontrol yöntemi olarak kondomu tercih ederken, üçü RİA (rahim içi araç) ve yalnızca ikisi hormonal doğum kontrol yöntemi kullanıyordu. Amacım doğum kontrol tartışmalarının ve karar alma süreçlerinin hangi yönlerinin kültürel arkaplana dayandığını ve hangi yönlerinin kültürleri aşarak kültürlerarası bir kadın deneyimi haline geldiğini görmekti. Kadınlar doğum kontrol yöntemini seçerken dikkate aldıkları üç ana sebepten bahsetti.
Bunlardan ilki korunmaydı.
Kadınlar güvende olduklarını ve korunduklarını hissettiklerinde cinsel sağlıkları da iyi oluyor, bu kadar basit. Konuştuğum kadınlar, istenmeyen gebelikten ve/veya cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan korunmak istediklerine değindiler ve cinsel aktivitelerden bağımsız olarak gündelik hayatta da kendilerini güvende hissetmek istediklerini birden çok defa dile getirdiler. Yani doğum kontrol yöntemlerinin yol açabileceği yan etkilerden de korunmak istiyorlar. Örneğin, “[hormonal doğum kontrolü] kullanmaya başladığım ilk yıl her şey yolundaydı ama zaman geçtikçe bazı şeylerin değişmeye başladığını gördüm, mesela libidom düştü” (29, ABD).
Doğum kontrol yöntemleri, birçok kişi için sadece cinsel aktivite sırasında üstlerine düşen bir “vazife” olmaktan çok hayatlarının doğurgan dönemi boyunca devam eden uzunca bir süreç. “Kondom dışındaki bütün doğum kontrol yöntemleri gözümde büyüyor çünkü o zaman seks yapıyor olsam da olmasam da sürekli onunla uğraşmak zorunda kalacağım,” (25, Türkiye). Diğer yöntemler sürekli uğraş, dikkat ve emek istiyor. Doğum kontrol yöntemlerini kullanmak, cinsel aktivite sırasında kadınların kendilerini güvende hissetmelerini sağlamada önemli rol oynuyor. Kadınların cinsel aktiviteler dışında da korunmaları, cinsel sağlıkları için de bir o kadar önemli ve gerekli.
İkinci sebep özgürlük.
“Otuzuma geldim ve daha birkaç ay önce ilk defa kendi başıma kondom aldım. Dükkâna girip utanmadan sıkılmadan bir paket kondom alabilmek insana kendini özgür hissettiriyor. Benim küçükken yaşadığım yerde böyle şeyler yapamazdınız.” (30, Hindistan) Bu tip örnekler bize şunu gösteriyor; kadınlar kendi yaşam koşullarına en uygun doğum kontrol yöntemini seçerken bu seçimleri nedeniyle utandırılmadıkları, tam tersine bu konuda teşvik edildikleri sosyokültürel ortamlarda bulunduklarında cinsel sağlıkları da iyiye gidiyor.
Yukarıda bahsedilen korunma ve özgürlük sebeplerinin başlıca ortak noktası uluslararası alanda temel insan hakkı olarak tanımlanmaları. Diğer bir ortak noktaları ise bu haklara erişebilmek için yeterli sosyokültürel ve ekonomik altyapının gerekiyor olması. İşte bu noktada işler karışıyor. Konuştuğum kadınların hepsi, ister Almanya’dan ister Hindistan’dan, ABD’den ya da Irak’tan gelmiş olsunlar yaşadıkları toplumun bireysel doğum kontrol ihtiyaçlarına cevap vermediği konusunda hemfikirler. Hindistan’dan gelen bir kadın (30), “anaakım fikirler ve gerçekler arasında kocaman bir fark var ama insanlar bu farkı inkâr etmeyi seçiyor,” diyerek hislerini paylaşıyor. “Hollanda’da güvenli seks teşvik edilmiyor, tarafların ortak güvenliği teşvik edilmiyor” (26, Hollanda).
“Seksin ülke genelinde pek tartışılan bir şey olmadığı” İstanbul’dan gelen bir kadının (25, Türkiye) deneyimi Berlin’de yaşayan bir kadının deneyiminden çok farklı oluyor. Bu gerçeğin altını çizmekte fayda var. Ancak bu iki kadın ortak bir noktada birleşiyor. Toplumsal tabular yüzünden doğum kontrol yöntemleri kamusal alanda yeterince konuşulmuyor. Bu da kadınları, üstlerine yüklenen bitmek bilmeyen bu görevde yalnız hissettiriyor. “Cinsel eğitimin olmadığı toplumlarda bu görev kadına yıkılıyor ama eğitimin olduğu toplumlarda da sorumluluk yine kadına yükleniyor. Nasıl mümkün oluyor bu?” (33, ABD). Doğum kontrol yöntemlerinin tartışmaya açılmasının bile başlı başına cinsel sağlığa faydalı olacağını göz önüne alırsak, bu gerçek biz kadınlar için daha da acı.
Peki, bu durumu nasıl daha iyi hale getirebiliriz? İyi ki sordunuz! Bu soru bizi kadınların doğum kontrol yöntemi seçerken dikkat ettikleri üçüncü sebebe getiriyor.
Üçüncü sebep ise ilişkiler.
Dostlarımız, iş arkadaşlarımız, kız kardeşlerimiz gibi akranlarımızla kurduğumuz ilişkiler. Yaşadığımız çevrede kurduğumuz ilişkiler, özellikle cinsel sağlık hizmeti veren sağlık çalışanlarıyla olan ilişkilerimiz. Ve son olarak, oldukça önem arz eden romantik ilişkilerimiz.
Kadınların kendini güvende hissetmesi ve özgürleşmesinde yaratılacak değişimin sırrı işte tam da burada yatıyor. Bu değişimle birlikte kadınların cinsel sağlığı da daha iyiye gidecek. Nasıl mı? Çünkü yakın ilişkilerin muazzam bir gücü var. Bir şeylerin daha iyiye gitmesini sağlamak, iyileşmek ve olgunlaşmak için gereken güç bu ilişkilerde.
Doğum kontrol yöntemleriyle ilgili tartışmaların daha az tabulaştırıldığı toplumlarda yaşama şansına erişebilen kadınlar, akranlarının deneyimlerinden yola çıkarak seçimlerini daha bilinçli ve doğru bir şekilde yapabiliyorlar. Bu sayede daha sağlıklı ve daha tatmin edici seks hayatları oluyor. “Seks hakkında konuşmak bizi güçlendiriyor. Bir kişi bu açıdan hayatımı değiştirdi. Her şey değişti benim için” (23, Polonya).
Konu romantik ilişkilere geldiğinde ise işin rengi değişiyor. Bir taraftan, kadınlar kamusal alanda deneyimlediği stres, utanç ve korkuları romantik cinsel ilişkilenmelerde tekrar yaşıyor ve hatta bu hisler katlanarak artıyor. Cinsel aktivite sırasında gebelik ya da enfeksiyonlardan korunma konusunda erkeklerin sorumluluk almadığı örneklerde bu durum daha fazla görülüyor. Kadınlar erkeklerden kondom kullanmasını istemek zorunda kalıyor (bazen birden çok defa söylemeleri gerekiyor). Bu mesele küçük bir sorunmuş gibi gelebilir ancak kesinlikle öyle değil. Kadınların çoğu, cinsel aktiviteden önce erkek partnerlerinden kondom kullanmasını istemezse erkeklerin kondom kullanmayı teklif etmeyeceğini düşünüyor. “İstekte bulunurken çok çok güçlü olmanız lazım. Sorumluluk tamamen size kalırsa çok zor oluyor” (29, Almanya). Erkeklerin bu davranışı kadınlara açıkça şu mesajı veriyor: “benim zevkim senin sağlığından ve güvenliğinden daha önemli”. “Bu zamana kadar hiçbir erkek bana ‘sen nasıl hissediyorsun?’ diye sormadı” (27, İsviçre). Çok sayıda kadının karşı karşıya kaldığı bu deneyimler kadınların cinsel sağlığını kötü yönde etkilediği kadar cinsel aktivitelerden gönül rahatlığıyla zevk almasına da engel oluyor.
Diğer yandan, doğum kontrol sorumluluğunun taraflar arasında paylaşıldığı, partnerlerin birbirinin iyiliğini ve zevkini dikkate aldığı kısa ya da uzun süreli romantik ilişkilerde bulunan kadınlar, iyileştiğini, olgunlaştığını ve güçlendiğini hissediyor. “Yaşadığım ilişkilenmelerde başka biriyle birlikteyken söz sahibi olmayı öğrendim” (28, ABD).
Yaptığım sohbetler sırasında beni en çok şaşırtan şey, erkeklerin sorumluluk aldığında bunun ne kadar iyileştirici bir gücü olduğunu görmekti. Çıkardığım bu dersin altını çizmek istiyorum. Erkekler, bedenleri ve cinsellikleri nedeniyle kadınların kamusal alanda maruz bırakıldığı utanç, suçlanma ve nefretin üstesinden gelmesine yardım edebilecek güce sahipler.
Erkeklerin, A) güvenlik ve B) özgürlüğün teşvik edildiği samimi bir ortam oluşturmaya çalıştığı romantik ilişkilenmelere adeta sihirli bir değnek değmiş gibi oluyor. Kadınlar ilişkide kendini daha sağlıklı hissederken seksten aldıkları zevk de artıyor. Üzerime vazife olmayarak bir tahminde bulunacak olursam, bence o ilişkilenmelerdeki erkeklerin cinsel sağlığı da aynı şekilde daha iyiye gidiyor.
Kadınlarla doğum kontrol yöntemleri üzerine sohbet ederken aldığım en önemli ders şu oldu: Kendi yakın çevremizde, sağlık çalışanlarıyla ve romantik partnerlerimizle doğum kontrol yöntemlerinin hayatımıza olan etkilerini daha dikkatli bir şekilde tartışmaya açmaya hep birlikte cüret edersek eğer, cinsel sağlığımız kadar seksten aldığımız zevk de katlanarak artacak.
İyi haber, bunu başarmayı sağlayacak güç bizim elimizde. Çünkü yakın ilişkilerimizde yarattığımız değişimler hayatımızın geri kalanını da etkileyecek.
Kapak görseli: Anat Warshavsky