Söyleşi yapmak istediğim blog yazarı ile bir kitabevinin kafesinde buluştuk. Çocuk kitapları bölümünde ne kadar çok kitap varmış! Etrafımız rengarenk çocuk kitapları kapakları ile dolu. Denizde, ormanda, gökyüzünde, yollarda, kahvaltı masasında, uykuda ve daha bir çok yerde çocuklar. Ama, elbette çocuklara anlatılan hikayelerde insan eliyle yapılan kötülükler yer almıyor. Çocukken maruz kalınan istismara dair anlatılar çocukların ulaşamayacakları yerlerde konuşulmalı. Yine de birazdan gerçekleşecek cinsel istismar konulu sohbet için başka bir yer seçmemize gerek yok. Etrafımızda kitaplar var, çocuklar değil. Kalıyoruz ve sohbete başlıyoruz.
Türkiye’de çocuklukta maruz kalınan istismarla ilgili son yıllarda sinema ve edebiyatta bazı anlatılar görünür olmaya başladı. (İlksen Başarır’ın yönetmenliğini yaptığı Atlı Karınca filmi, Elif Şafak’ın Baba ve Piç romanı sadece iki örnek) İnternet kullanımının yaygınlaşması ile birlikte forumlarda danışmanlık olanağı cinsel istismar deneyim paylaşımını da arttırdı. Hukuki prosedürlerin daha çok kişi tarafından biliniyor olması, ard arda izlediğimiz utanç davaları, şehirlerdeki erkek dayanışmasının toplu tecavüz vakaları olarak somutlaştığı örneklerde genellikle çocuk, engelli ve yabancı kadınlara yönelik sistematik cinsel istismar haberleri… derken konu bir çok yönden gündemimizde.
Cinselliği bir oyun, bir tehdit ve bir yasak olarak yaşadığımız çocukluk yıllarımıza bugünden bakmak çok boyutlu bir süreci beraberinde getirebiliyor. Çevreyle kurulan ilişkinin bütün katmanları birer birer görünür olabiliyor, o an neden yardım istemediğimizden tutun ilk dile getirdiğimizde karşılaştığımız tepkilerin hepsi kendi başına travma konusu olabiliyor.
Cinsel istismar sonrası kişisel anlatı ve iyileşme üzerine Türkiye’den yayınlanan bir blog var iki yıldır . Bu blogu kendisini trans erkek olarak tanımlayan bir blogger kurdu. Kendi ifadesiyle bu blog “çocuklukta yaşadığım cinsel istismar ve tecavüzden / ergenlik ve/veya yetişkinlikte yaşadığım tecavüzden, cinsel tacizden hayatta kaldım ve hayatıma devam etmek istiyorum…” diyenlere ama şimdilik “ağırlıklı olarak çocuklukta yaşanan cinsel istismar ve tecavüzden hayatta kalanlara” hitap ediyor.
“Neden blog ismi hayatta kaldım?” diye soruyorum ilk olarak. Blogun kurucusu, mağdur ve kurban ifadeleri yerine güçlü bir ifade aradığını ve bu ifadeyi özellikle seçtiğini söylüyor. Ve devam ediyor:
Bir çok travma var insanların hayatında, cinsel şiddet de bu travmalardan biri. Bunları yaşadım ve şu anda hayatta ve kendime bakabilecek durumdayım demek önemli. Burdan hayatımı nasıl etkilediğine bakabilirim, o insanlarla yüzleşebilirim, ya da cezalandırılmaları icin uğraşabilirim, arkadaşlarımla dayanışabilirim. Kısacası, şu an bunu okuyorsanız hayattasınız.
Sen kurucusu olarak blogta açıklıkla kendi hikayelerini ve geçirdiğin bütün süreçleri de paylaşıyorsun. Dolayısıyla blogu ziyaret eden dikkatli bir okuyucu şunu söyleyebiliyor: “Ben bu blogun var oluş nedenini anlıyorum” Bundan sonra katılıp katılmamak onun bileceği iş elbette. Katılırsa bir örgütlenme öreceğinin farkında. Ama işin bir de öteki yüzü var ki çoğu zaman, popüler kültürün hızına yetişmeye çalışırken anlatma kültürü ve gücü nerden geliyor sorgulamıyoruz. “Anlat, rahatlarsın” kültürünü sonuçlarını düşünmeden savunabiliyoruz. Evet “kişisel olan politiktir”, ama bugünün sosyal/medyasında kişisel olan kendini dayatan biricik gerçekliğe dönüşebiliyor.
Evet, bu da biraz kişinin kendisine de kalıyor. Ama çocukluğunda cinsel istismara uğradığını söylemek ve ne yaşadığını anlatmak her ne kadar aşılmış gibi görünse de hala bir tabu, özellikle de yetişkin erkekler için. Cinsel şiddete karşı kadın platformunu aktive etmek, blog açmak, Morçatı’nın olması… Bunları biz tek tek algılıyoruz, ama tüm bu danışmanlık sistemleri bütün Türkiye’de yaygın olsa bunu belki düşünmeyeceğiz. Bunlar tek başımıza bizim yaptıgımız şeyler değil. Cinsel şiddete uğrayanlar kadar uğramayanların da onların yanında olanların yaptıkları yapmadıkları ile fikir üretenlerin hepsiyle ilgili. Biz bunlardan sadece birisiyiz. Bireysel ya da kurumsal farketmiyor.
Anlatınca “rahatlamak”tan öte başka bir şeyler mi oluyor sence?
Mesela anlattıkça değişiyor hikayeye bakış açınız. önce çok zorlanarak anlattığınız bir olayı daha sonra neredeyse gülerek anlatır konuma geliyorsunuz. Olayın etkisinin hafiflediği anlamına gelmez bu, ama sorunsallaştırarak anlatır hale gelebiliyorsunuz. Sizin için bir yük olmaktan çıkıyor. Yalnız olmadığınızı anlıyorsunuz.
Cinsel saldırıya dair çalışırken etki ettiğiniz yer size çok yetersiz geliyor bazen. Ee ne değiştirdik ki, diyorsunuz. Sonra biri hatırlatıyor ki sen ve yaptıkların büyük bir dönüşümün parçası. Hiçbir şey sadece senin elinde degil. Kendine nefes alma alanları yaratabilen böylesi bir yaklaşım olmazsa cinsel şiddet konusunda çalışmak oldukça zor. Blog kurucusunun okurlarla ilişkisini konuşalım birazcık da. Nasıl yorumlar alıyorsun? Bir dakika, öncelikle, site yorumlara açık mı?
Hayır, yazılar yoruma açık değil. Yorum bölümünde herkes içini döküyor. Insanlar orda birbirinin travmasını kötü etkileyebilir. Buna karşı bir şey yapmaya calışırken bunu beslemek istemem. Yorumların açık olması icin moderasyon olması gerekir. Ama bana gelen e-mailleri yayınlamamı ister misin diye soruyorum, kişi isterse siteye koyuyorum.
Benim girdiğim yabancı sitelerin hepsinde bir forum bölümü, psikologlarla chat yapabileceğin bir bölüm var. Kapsamlı bir ekiple bunu yapıyorlar. Ben yorumlara o anlamda yetişemem. çok sıkı kuralları da var, insanların birbirini incitmemesi icin. Ve bunların hepsi bir emek. Bense blogta yorumlara bir şey yapamam. Yüzyüze olsak bile yapabileceklerim sınırlı. Bunu unutmamak gerek diye düşünüyorum. Mesela Lambda icin “siz lgbtt örgütüsünüz neden bana ev bulmuyorsunuz?” diyorlar. Ama burası SHCK degil ki. Bu örnegi şundan verdim, sen nesin, ne bekliyorsun, karşılığında ne alıyorsun. Yorumları o yüzden kapattım. Yazdıklarımdan ibaret olmayi tercih ettim biraz da. Hatta o noktada bile bir uyarı yapıyor site: okuyacaklarınız sizi kötü etkileyebilir, diye.
Peki, ne kadar sürede bir güncelleniyor site?
Çeviri yayınladığım icin güncellemek zaman alabiliyor. Ama başka kadınlar, erkekler de yazsalar o zaman tadından yenmeyecek. Ben bunu yoktan var etmedim. Çok daha kapsamlı siteler var. malesurvivor diye bir site var mesela, çocukluğunda cinsel istismara uğramış erkeklerin yazdığı bir yer. Pandoras Project, önce kadınlar için kadınlar tarafından kurulmuş, sonra da tüm cinsiyetten ve cinsel yönelimden hayatta kalanlara web üzerinden hizmet vermeye devam ediyor. Oralardan çok destek alıyorum.
Senin kişisel anlatın da yer alıyor blogta. Bunu okumak çok güçlendirici bir şey. Bir erkek olarak anlatıyorsun. Cinsel yöneliminin, cinsiyet kimliğinin, uğradığın istismarın, ve toplumsal baskının nasıl iç içe geçtiğini görüyoruz anlatında. “O olaydan sonra kız çocuk oldum” demişsin. Bundan bahsedelim mi?
Yıllarca, yaygın bir önyargıyla, uğradığım cinsel istismarın etkisiyle ve bunun sonucu kadınlara cinsel çekim duymaya başladığımdan ve cinsiyet kimliğimin farklılaştığından korktum. Demek ki, bunun olabileceğine inanmışım. Yaygın önyargı şu: kendini lezbiyen, gey, trans erkek, trans kadın diye tanımlayan birilerine hep şu sorulur “kötü bir şey mi yaşadın da bu oldun? Ima edilen kötü şey, bir natrans erkek tarafından tecavüze uğramaktır.
Halbuki uğradığım şiddet bende bu değişiklikleri değil başka şeyleri değiştirdi. Mesela, insanlarla yakın ilişkiler kurmamı engelledi. Kendi bedenimden daha fazla utanmama neden oldu. Haz almanın ve arzu duymanın tehlikeli bir şey olduğunu öğretti. Kimseye güvenmememi öğretti. Bir senedir bunu tersine çevirmek için uğraşıyorum.
Ben küçük bir çocukken de kendimi erkek olarak algılıyordum. Benim algımla babamın erkek çocuk istemesi aynı zamana denk geldi. Yani onun onayını aldım. Ne zaman ki bedenim ergenliğe hazırlanmaya başladı, küçük değişiklikler olmaya başladı, çevremdekilerin beni (zorunlu) kadınlık eğitimine almaları da başladı. Iki ayrı cinsel istismarın oluş tarihiyle, zorunlu kadınlık eğitiminin başlaması aynı zamanlara denk geliyor. Daha önce beni destekleyen babam da (belki çevrenin etkisiyle) bu eğitme işine katıldı. Evet, ben istismarlardan sonra kız çocuğu oldum. Şimdi ise özüme, kendi benliğime ve bedenime dönmeye çalışıyorum. Yani erkek oluşuma.
Evet, bunu çarpıcı bir dille blogunda da paylaşıyorsun. İlgilenenleri oraya yönlendirelim. Başka bir sorum var. Erkeklerin istismar hikayelerine de yer verilmesi açısından bu blog bir ilk değil mi?
Evet tek yer. O yüzden sadece kadın degil erkek ve lgbt hikayeleri de çevirip koymak istiyorum.
Hiç erkeklerden geri bildirim aldın mı?
Evet, bir kişi yazdı. Çocukluğunda bir kaç kişi tarafından uğradığı tecavüzü anlatmış. Uzun uzun hayatına etkisini yazmış. Kadınların anlatılarından farkı var. Bu konuda da bir şeyler çevirmek istiyorum. Ama elbette travma sonrası stres bozukluğu aynı. Çoğu şey elbette ortak. Sosyalist erkeklerle ilgili bir kitap çıktı. Orda bir tane yazı var. Erkekleşmek üzerine. İstismar hikayesi de var orda. Mesela kişinin onu o kitapta anlatmış olması çok değerli geldi bana. Cinsel şiddet bir çok şeyle de alakalı. İstismara uğrayan erkeklerin anlatamaması erkeklik üzerindendir ya. Kendi erkekliğimle de bağlantı kurduğum bir örnek bu. Bu hikayeler erkekliği sorunsallaştıran erkekler oldukca daha çok örnek olmuş olucak. Böylelikle daha çok duygularını ifade edebilen erkekler olacak hayatımızda.
Blogunda görsel kullanmıyorsun sanırım?
Görsel aradığımda sadece eliyle yüzünü kapatan kadınlar gorüyorum. Ağlayan çocuklar… Güçlendiren görseller bulamıyorum. Bunun için bir çalışma yapmak gerek. çizebilen birileriyle oturup bu yazılar üzerinden bir şeyler yapma planımız var. O zaman olabilir, istiyorum. Ama şimdi o riske girmek istemedim. Ben kendim yazıyla daha yakınım. Belki de o yüzden.
Fantezi ve gerçeklik kavramlarıyla başlamışsın blog yazılarına. Ben çok isabetli buldum. Fantezi tartışmalı bir alan. Bdsm ile tanışık biri için çok normalken cinsel şiddetle uğraşanlar açısından bazen büyük bir tabu. İki taraf da keskin olabiliyor. Cinsel hayatında özgür ve deneysel olan biri cinsel şiddet konusunda cok cahil olabiliyor. Ya da cinsel şiddet konusunda uzmanlaşan biri cinsel fantezilere gereksiz olarak yaklaşabiliyor. Nedenini bir de senden dinleyeyim?
Aslında çok kişisel sebeplerden. Ben kendi cinsel istismar deneyimimle ilgili geriyedönüşler (flashback) yaşıyordum. Ruh gibi dolaşmaya başladım. Çok içe kapandım o dönem. Bundan nasıl çıkıcam derken bu bahsettiğim siteleri okumaya başladım. Gerçeklik ve fantezi de burdaki yazılardan biriydi. Beni kendime getiren. Psikologtan da faydalandım o dönem. Gerçeklik diye tanımladığımız bazı şeylerin öyle olmayabileceği gibi şeyler.. Kullandığımız kavramların açık ve net olması faydalı da bence.
Nasıl bir blog hayal ediyorsun, ileride ne olsun bu bloga?
Kişilerin kendi anlatılarını yazmasını istiyorum. Okurken ağlayarak okuyup ama bi yandan da hayır, bu seni ayakta tutuyor diyebildiğimiz yazılar olmasını istiyorum. “Gücünü kendinden alan yazılar” bölümü o yüzden var blogta. Bu ilk sefer kolay çıkmıyor. Kendine acıdığın, kendine kötü baktığın oluyor. İlk yazı güçlü olmayabiliyor.
Gelen yazılar öyle olmazsa ne yapacaksın?
Mesela öyle bir yazı var. Onlar için de bir bölüm var. Ama yeniden yazılabilir her hikaye. Yazım şeklinden bazen anlıyorsun, karşındaki aslında anlatamamış. Sadece bir şey söylemek istemiş, kıvranmış ama anlatamamış. Bence bunlar da değerli. Özellikle erkek hikayeleri çok değerli. Hikaye, yazı, çeviri, her türlü katkıya açığım. Benim onaylamadığım bir bakış açısı hakimse bunu sorun etmem. Her hikayenin burda temsil edilebileceğini düşünüyorum. Yeter ki çocuklukta yaşananlara tanıklık edilsin.
Çocuklarla cinsel şiddet hakkında nasıl konuşmalıyız, bu konuda bir çalışma yayınlamayı düşünüyor musun? diye soruyorum. “Hayır,” diyor, “bu epey uzmanlık gerektiren bir alan.”
Blogun adresi şöyle, kendisine şuradan ulaşabilirsiniz.
(Yazının görseli JT Leroy’un Harold’s End isimli kitabından, çizimler Cherry Hood’a ait)