İstanbul Kitap Fuarı’nda polisiye edebiyatın konuşulduğu bir etkinlikte Emrah Serbes şu yorumu yapmış: “Cinayet olmayan polisiyeye kız polisiyesi diyorum.”
EHE. EHE EHE EHE. Çünkü kızlar şey ya. (Ney?) Ya işte şey… Her şeyin daha az, daha çocuk, tam olmamış hali ya. (O zaman çocuk polisiyesi de?) Ama öyle yeterince cinsiyetçi olmuyor.
Aynı Emrah Serbes şöyle bir laf da etmişti: “Kadınlara kadın olduklarını hatırlatıyor Behzat. Yaralarını sarıp sarmalama arzusu uyandırıyor.“
Bununla ilgili Hazal Halavut, Mesele dergisinin Ekim sayısında şöyle yazmıştı:
“Yukarıda alıntılanan röportajda Gülenay Börekçi, kadınların hemen ardından Behzat Ç’nin erkeklere ne sunduğunu soruyor. Emrah Serbes şöyle yanıtlıyor: ‘Onlara arzularını hatırlatıyor. Sistemin içinde savrulup giderken yapamadıklarını. Herkes dosdoğru bir adam olmak ister, öte yandan bu zor bir şeydir, sınırsız tavizler verilir. Behzat’ta, taviz vermemenin mümkün olduğunu görüyoruz.’ Ve ekliyor: ‘Ben de onu örnek alıyorum bazen.’ İpucu tam da burada. Kitlesel kahraman, bu milli fenomen ‘kadınlara kadın olduklarını, erkeklere adam olmaları gerektiğini hatırlatıyor’. Behzat Başkomiserimi akşam eve yemeğe çağırmak, karnını doyurup sıcak yataklarda uyutmak, yaralarını sarmak ya da ‘adam etmek’ gibi arzularım olmadığı için kadınlığımdan şüphe ediyor muyum? Ediyorum. Ama en azından kadınlığın içimde bir yerlerde öylece durduğunu, hatırlanmayı beklediğini bilmek yüreğime su serpiyor. Erkeklerin durumu hepten netameli. Ulaşmaları gereken bir mertebe var ki Behzat Başkomiserim turnusol kâğıdı gibi duruyor orada öylece ve gösteriyor cümle âlemin erkeklerine ‘adam olmak’ için daha kaç fırın ekmek yemeleri gerektiğini.” Yazının tamamı için şuraya.
Yukarıdaki görselde Emrah Serbes, bu lafları belli ki çok düşünürken.