“Guantanamo Hapishanesi sanat ve tarih müzesine dönüştürülerek 29 Ağustos 2012’de açıldı”
Bu bir haber. Biraz da kafa karıştırıcı. Zira kısa bir araştırma Guantanamo Körfezindeki hapishanenin ABD Başkanı Barack Obama’nın verdiği kapatma sözüne rağmen 14 yıldır açık olduğunu gösteriyor. Ancak yine Google’a Guantanamo, Sanat, Müze gibi anahtar kelimelerini yazdığınızda karşınıza ilk çıkan şey müzenin resmi websitesi. Hatta Google Earth’te de aratırsanız, Küba’nın Guantanamo Körfezi’nde işaretlenmiş müzeyi görüp gerçekten de var olduğunu bile düşünebilirsiniz.
Bu karışıklığın yaratıcısı Amerikalı sanatçı Ian Alan Paul. Halen UC Santa Cruz Üniversitesi’nde film ve dijital medya alanında doktora yapan Paul, kuir ve feminist eleştiri, teknoloji, sanat, estetik ve politikanın kesişimlerinde işler yapıyor. Hacktivism de denilen internet aktivizmi sanatçının esas ilgi alanı. Guantanamo Körfezi Sanat ve Tarih Müzesi gibi diğer projeleri de internet ve teknolojiyi kullanarak gerçeklikle kurgu arasındaki sınırların muğlaklığını vurguluyor ve bunu direniş metodu olarak kullanmanın yollarını arıyor.
Esas soruya gelirsek: Böyle bir müze gerçekten var mı?
Hapishane henüz kapatılmadı ve gidip ziyaret edebileceğiniz bir müze de yok. Fakat müzenin sitesinde dolaşırsanız görüyosunuz ki açık olduğu saatlerden üye olma özelliğine, sergilenen işlerin yer aldığı “güncel sergiler” kısmından “müze hakkında” sayfasına kadar her ayrıntı düşünülmüş. Bu “gerçekçi” tasarım böyle bir müzenin var olduğunu, isterseniz gidip ziyaret edebileceğinizi düşündürüyor; ki bir çok insan sıklıkla nasıl gidilebileceğini sormak amacıyla sanatçıya ulaşmaya çalışıyormuş. Kurumlar, müzenin küratörlerini konuşma vermeye davet ediyorlarmış.
Paul kendisiyle iletişime geçip Guantanamo’ya gitmeye çalışan insanlara bunun bir sanat projesi olduğunu ve sadece internette var olduğunu açıkça söylüyormuş. Fakat bazen de ya kendisi, ya da bu projede beraber çalıştığı diğer sanatçılar bu türden çağrılara, “ortada müze yok” netliğinde cevap vermediklerini, davetlere katılarak projelerini anlattıklarını ifade ediyorlarmış.
Müzeye misafir sanatçı olmak için bile başvurabiliyorsunuz. Bence işin esas önemli olan kısmı da bu. Sitenin çok farklı sanatçının işlerini sergiliyor, sanatçı metinlerini ve biyografilerine yer veriyor olması. Yani gerçekten tasarlanmış olan sanat projeleri, kendisi de bizzat bir sanat çalışması olan İnternet sitesinde gösterime açılıyor.
Örneğin, Carling McManus ve Jen Susman’ın projesi “Mekke’ye Oklar” (Arrows to Mecca) müzenin kalıcı işlerinden sadece biri. Sanatçılar Guantanamo Cezaevi’nde bulunan ve kıbleyi göstermesi için kullanılan ok işaretlerini Amerikan banliyölerinde farklı alanlara yerleştirerek mekânla kurulan ilişkileri ve yabancılık duygusunu düşünmeye çağırıyor. Bunun gibi daha bir çok sanatçının fotoğraf, video, ses kaydı ve performans çalışmaları da sitede sergileniyor.
Cezaevlerinin sembolize ettiği şiddeti vurgulamayı, bu geçmişle yüzleşmeyi ve onu bugünkü adalet arayışının bir parçası haline getirmeyi amaçlayan bu tip müzeleştirme projeleri dünyanın bir çok yerinde ve Türkiye’de de mevcut. Örneğin Ulucanlar Cezaevi 2011’de müze olarak halka açıldı. Ziyaret ettiğinizde o günün koşullarına göre düzenlenmiş olan balmumu heykellerin yerleştirildiği koğuşlarda dolaşıp, mahkûmlara ait belge ve fotoğrafları görebiliyorsunuz. Mahkeme kayıtları ve tanınmış mahkûmların kitapları da müzenin kütüphanesinde arşivlenmiş durumda. Sitelerimi de bu adresten ziyaret edebilirsiniz.
Ian Paul’un Guantanamo üzerine yaptığı bu işi, gerçekte var olmayarak benzer projelerden ayrılıyor ve bir tartışmanın da kapısını aralıyor. İlk karşılaştığımdan bu yana projenin bu yönü bana Diyarbakır Cezaevi’ni ve sürekli ertelenen, bir türlü gerçekleştirilmeyen müzeye dönüştürülme tartışmalarını düşündürdü.
Cezaevi müzeye dönüştürülmedi ama Diyarbakır’da Sümerpark’a gittiğinizde Ian Paul’un projesiyle karşılaştığınızdakine benzer biçimde bir kafa karışıklığı yaşayabilirsiniz çünkü parkın içinde bulunan Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi Müzesi Koordinasyon Merkezi’nin binasında halka açık bir cezaevi müzesi sergisi var.
Müzede cezaevinin tarihi, öne çıkan isyanlar, mahkumların isimleri ve resimleri ve dönemin gazetelerinde cezaeviyle ilgili çıkmış olan haberler sergileniyor. Bu müze Paul’unkinden farklı olarak sabit ama cezaevi olmayan bir binada, ancak onun işine benzer biçimde değişik sergilere ev sahipliği yapıyor. Fakat bence en önemlisi şu soruyu sormamızı sağlıyor olmaları: Eğer Guantanamo ve Diyarbakır örneğinde olduğu gibi güncel politik ilişkiler müzeleştirmeye engel oluyorsa, bu iki müze içinde anlaması ve anlatması güç acıların yaşandığı cezaevlerinin müzeye dönüştürülüp sergilenmesi fikrine ne gibi alternatifler sunabilir?
Kaynaklar:
Müzenin internet sitesi, Ian Alan Paul’ün kişisel sayfası, müze hakkında makaleler de şunlar: 1, 2.