Arkadaşımın erkek kardeşi evlenirken annesi ona yaklaşmış ve sesini alçaltarak 30’lu yaşlarındaki müstakbel gelinleri acaba yumurta dondurmayı düşünür mü diye sormuş.

MEYDAN

Çeyizdeki Yumurtalardan Kurumuş Gözlere: Ah Şu Kadınların Doğurganlığı!

Feminist antropolog Rayna Rapp Amerika’da 1970’lerden itibaren medikal antropolojisinin gelişimini anlattığı makalesinde bu alanın feminist hareketle olan bağlarından bahseder.¹ Kendisinin de aralarında yer aldığı o zamanın yetişmekte olan akademisyenlerinin, aktivist lisansüstü öğrenciler olarak başladıkları serüvende, bugünün feminist hocalarına dönüşürken çoğunun bu alanda yaş aldıklarını söyler. Rapp’a göre, ilgilendikleri konuların seyrinin yaş almayla beraber şekillenmesi, sosyal analizin merkezine yerleştirdikleri kadın bedeni ve sağlığı ve anne-çocuk sağlığı gibi konularla ilgili yaşadıkları kişisel deneyim ve açmazlarla alakasız değildi. Doğum kontrolü, kısırlık ve düşük, yeni üreme teknolojileri ve genetik testler, çocuk bakımı ve yaşlılık gibi konular beden ve bakım emeği boyutlarıyla birlikte bu kadınların gündemlerine zaman içerisinde eklendi. Ben de dünyadaki ve  Türkiye’deki feminist çalışmaların izinde, hasbelkader 20’lerimin sonlarına doğru tüp bebek üzerine çalışmaya başlayan biri olarak, alanda yaş aldıkça üreme/doğurganlık meselesiyle sadece teorik ve akademik olarak değil kişisel düzeyde de bol bol ‘yüzleşmek’ zorunda kalıyorum. Örneğin, tüp bebek kliniğinde araştırma yaptığım dönem tedavi gören çiftlerle veya klinikte çalışanlarla doğurganlığım üzerine konuşmak belli bir zamandan sonra garip gelmiyordu. Gündelik hayattaki bazı karşılaşmalar ise hala beni gafil avlıyor, şaşırtmaya devam ediyor. 

 

Pandemi nedeniyle ilk uzun eve kapanma sonrasında ailemi ziyarete gittiğimde annem pat diye “Kızım evlat edin bari” gibi bir şey söyledi. O anda bana kısa süreli şaşkınlık yaşatan bu cümleyi pandemi koşullarında yalnızlık, hastalık ve bakım ihtiyacı üzerine annemin dertlenmesi olarak yorumladım. Sonuçta bu cümleyi 40’lı yaşlarına gelmiş bekar ve çocuksuz kızına yöneltmişti.  Annemin motivasyonu ne olursa olsun, evlat edinmeyi alternatif olarak düşünmesi hoşuma gitmişti. Daha önceki bir sohbetimizde ise bu sefer laf arasında yumurta dondurma konusu geçtiğinde annem “Varsa öyle bir şey siz de yaptırın kızım?” deyivermişti. Kadınların ilerleyen yaşıyla beraber azalan doğurganlığı konusu yumurta dondurma teknolojilerini gündeme getirdikçe, yumurta rezervleri de kadın doğurganlığının yeni ölçü birimleri olarak giderek gündelik dilimize yerleşmeye başlıyor. İleride gün ortamlarında “Sizin kızın kaç dondurulmuş yumurtası var?” gibi soruların gündeme gelmesi çok şaşırtıcı olmayacak sanırım. Hele ki bir arkadaşın benimle paylaştığı şu anekdotu düşündükçe: Bu arkadaşın erkek kardeşi evlenirken annesi ona yaklaşmış ve sesini alçaltarak 30’lu yaşlarındaki müstakbel gelinleri acaba yumurta dondurmayı düşünür mü diye sormuş. Bu anekdotu duyduğumdam beri müstakbel gelin çeyizlerinde dondurulmuş yumurtalar imgesi yerli Black Mirror bölümü olarak gözümde canlanıp duruyor. Aslında Türkiye’de genellikle eğitimli, ortasınıf bekar kadınların 30’lu yaşlarından itibaren yumurta dondurma teknolojilerine yönelmeye başladığı biliniyor. Tüp bebek tedavileri ülkemizde sadece evli hetero çiftler için yasal olarak erişilebilir olduğundan bekarken dondurulmuş yumurtaların çeyizlerde yerini alması bir tercih değil zaruret olur aslında! Evlilik dışında yumurtalarını kullanmak isteyenlere de bavulda yurtdışına yumurta kaçırmak seçeneği kalıyor. Bu da aynı Black Mirror dizinin seyirci seçenekli versiyonu olabilir: Çeyiz mi bavul mu?!

 

Tık tıklayan biyolojik saatler, dondurulası yumurtalar, ölçülmeyi bekleyen rezervler derken, doğurganlık konusu beklenmedik zamanlarda, umulmadık şekillerde karşıma çıkmaya devam ediyor. Mesela, rutin göz muayenesi sırasında! Pandemi öncesinde kontrole gittiğimde uzun zamandır beni rahatsız eden gözlerimdeki yanmadan doktora bahsettim. Daha önceki göz muayenelerimde doktorlar bu yanmaların göz kuruluğundan olabileceğini ve bunun da lens kullanımı, alerjik reaksiyonlar, mevsimsel geçişler, ekran başında geçirilen uzun süreler gibi faktörlerden kaynaklanabileceğini söylüyorlardı. Ancak bu sefer doktor hiç bu faktörlere değinmeden göz kuruluğunu erken menopoz ihtimaline bağladı. Kısa süreli bir şaşkınlıktan sonra doktora ciddiye almam gereken belirti var mı, ne önerir gibi basit sorular sormaya başladım. Bu sefer de fazla abartıyormuşum gibi bir tavırla karşılaştım. Aslında oldukça soğukkanlı bir şekilde hem sağlığım açısından hem de meraktan ilk defa karşılaştığım bu göz kuruluğu ve erken menopoz bağlantısı konusunda bilgi almak istemiştim. Ancak benim basit bir iki sorumdan sonra doktor yüzünde manasız bir sırıtış ile konunun uzmanlığı dışında olduğunu, zaten bende bir sorun olduğunu düşünmediğini söyleyip sanki konuyu ben durup dururken açmışım gibi beni geçiştirmeye çalıştı. Birden bire gündeme gelen ve havada kalan erken menopoz bağlantısı nedeniyle kuruyan gözlerim hiç ummadığım şekilde cinsiyetlendirilmiş ve cinselleştirilmiş oldu böylece! Çeyizdeki dondurulmuş yumurtalar gibi gözden jinekolojik muayene, doğurganlık testi de muhtemel bir Black Mirror bölümü ile ilişkili olarak imgelem dünyamda yerini aldı. Burada niyetim erken menopozun gerçekliğini sorgulamak değil elbette. Aksine bir sağlık meselesi olarak bu konuda doğru bilgilendirme ve yönlendirmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu vesileleyle erken menopoz deneyimlerini paylaşarak bu konu etrafındaki sessizliği bozmaya çalışan bu ve şu yazıyı ilgilenenlerin dikkatine sunuyorum.

 

Yazıya Rapp’in yaş alma üzerine gözlemleriyle başlamıştım. Yaş ve zaman meselelerinden devam ederek yazıyı bitireyim. Menopoz üzerinden düşünürsek, erken mi değil mi tanımlamasının bile işaret ettiği gibi, doğurganlığın bir zamansal boyutu var. Doğurganlığın yetişkinliğe/yetişkin olmaya dair toplumsal cinsiyetlendirilmiş beklentiler ve normlarla ilişkili de bir zamansallığı var. Evlilik yaşı, doğurganlık yaşı, askerlik çağı, iş güç, emeklilik gibi yaş evreleri etrafında şekillenen bu toplumsal beklenti ve normları üreten sisteme ‘krononormativite’ diyebiliriz. Elizabeth Freeman ‘krononormativite’yi maksimum verimliliğe doğru bireysel bedenlerin organize edilmesi için zamanın kullanılması olarak tanımlar. Bunu Foucault’un biyopolitika kavramına uyarlayarak, nüfus düzeyinde de yaşamın zamansal boyutunun cinsel yönetimini ifade eden ‘kronobiyopolitika’ gibi kavramlar da mevcut.² Bu yazıda bahsettiğim doğurganlık teması etrafında şekillenen gündelik karşılaşmaların, toplumsal düzeyde yaşla bağlantılı varolan toplumsal norm ve beklentilerdeki, yani mevcut krononormativitedeki gerilimleri ve dönüşümleri yansıttığını söyleyebiliriz. 

 

Kronobiyopolitik açıdan ise yükselen evlilik yaşı, doğurganlık yaşı vs üzerinden üretilen panik yaratıcı söylemler ve özellikle kadın bedenini hedef alan doğurganlık politikalarını da bu dönüşümlere verilen karşı tepkiler olarak yorumlayabiliriz. Bu gerilimlerin ve dönüşümlerin izlerini Rapp’in yaptığı gibi kendi hayatlarımızda da sürebiliriz. Hem teoriye hem pratiğe hem de feminist politikaya dair. Krononormativite literatürü, LGBT+ bireylerin biyografilerindeki açılma, geçiş ve daha bir çok zamansallıkla içiçe geçen durumlar üzerinden bizi queer zaman ve potansiyelleri üzerine de düşünmeye davet ediyor. Bu davet krononormatif beklentiler, sınırlamalar ve düzenlemeleri sorgulamak ve sarsmak için bize birçok feminist/queer imkanlar sunabilir.³

 

 

 

Kaynaklar

 1. Rayna Rapp (2001) “Gender, body, biomedicine: how some feminist concerns dragged reproduction to the center of social theory. [Toplumsal Cinsiyet, Beden, Biyotıp: Bazı feminist meseleler üremeyi nasıl sosyal teorinin merkezine taşıdı]” Medical Anthropology Quarterly 15(4):466-77.

2. Dana Luciano (2007) Arranging Grief: Sacred Time and the Body in Nineteenth-Century America. New York University Press. https://nyupress.org/9780814752234/arranging-grief/

3. “Queer Time: The Alternative to ‘Adulting’”: https://daily.jstor.org/queer-time-the-alternative-to-adulting/

 

 

Ana görsel: Sofia Bonati

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YYeni Üreme Teknolojileri Ve Kürtaj Politikaları Kesişiminde Bir Doğum Hikayesi
Yeni Üreme Teknolojileri Ve Kürtaj Politikaları Kesişiminde Bir Doğum Hikayesi

“Evlat edinmeden"  “merhametli transfere" uzanan farklı sosyo-ahlaki-teknolojik pratikler...

KÜLTÜR

YTekno-milli bir başarı hikayesi olarak rahim nakli
Tekno-milli bir başarı hikayesi olarak rahim nakli

Kadınların hayatı riske atılarak, ulusal teknolojik gelişmeler, kârlı yatırımlar ve kutsal ailenin biyolojik yeniden üretimi için kadınların rahimleri tekno-milli gururun biyo-politik ve de biyo-ekonomik uygulama olanı olarak araçsallaştırılıyor. 

MEYDAN

YKürtajdan Tüp Bebeğe Ceninler, Embriyolar ve Bazı Öteki Hak Özneleri
Kürtajdan Tüp Bebeğe Ceninler, Embriyolar ve Bazı Öteki Hak Özneleri

Dünyadaki gelişmelere bakınca AKP’nin kürtaj karşıtı çıkışının Türkiye’ye özgü olmadığı açık.

Bir de bunlar var

Vicdanlar Yarışıyor: İnanılır Taciz, İnanılmaz Tacize Karşı
Arkanı Kolluyorum!
15 yaşındaki kız çocuğu tahliyeci hâkime sordu: 38 kiloyum, tecavüze nasıl direneyim!

Pin It on Pinterest