Dünya anadili günü şerefine Ayten Kaya'nın romanından bir kuple.

KÜLTÜR

Çatlak Kızlar Sağlam Kapıda Romanında Anadil

 

… Babaannem ya da Mete geldiğinde, evin koşuşturmasından çok ilkin evin kokusu değişirdi. Onlar bir kedi gibi sobanın arkasına kıvrılıp omuzları üzerine yan yattıklarında, sobanın sıcağından mıdır nedir, bu iki ihtiyarın üstünden sanki kokulu bir buhar çıkardı. Kat kat giydikleri kıyafetlerden, altlarına kaçırdıkları donlarından, sutyensiz nemli memelerinden, buhar buhar yayılan ekşi bir koku. Burnuna ilk çarptığında insanın yüzünü buruşturmadan edemediği, sonradan sonraya alıştığı yıllanmış, yaşlı kadın kokusu.

 

Evin kokusundan başka, babaannem ve Mete’nin gelmesiyle birlikte, annemin ağzında dönen dil birdenbire çiçeklenir, şenlenirdi. Köyden havadisler, yaz boyunca biriken haberler, kuzulayan hayvanlar, hep o dille dönerdi evin içinde. Babam, ne yazık ki, o dilin evde konuşulmasını, anamın o dili ağzımıza akıtmasını hiç istemezdi. Zaten kendisi de zorda kalmadıkça dilini o anlamadığım dile çevirmezdi. Bizim duymamızı istemediği durumlarda ya da annemle kavgaya tutuştuklarında ikisinin de dili anında kanal değiştirirdi. Sonra sonra öğrendim; bir insan kavgayı da küfürü de hatta aşkı da en iyi anasının memesini emerken, kulağına gelen ninniyle aynı dilde yapardı. İşte annem o şenlikli dili kimi zaman sokakta da bir iki kadınla yakalardı. O zaman annemin dili düğün bayramdı.

 

İlkokula başladığımda birkaç sokak ötede oturan sınıf arkadaşım ilk kez bize gelmişti de annemin dilini duyunca “Annen Fransızca mı biliyor, Almanca mı? Yoksa siz yabancı mısınız?” dediğinde ne çok gülmüştüm. Komik olması annemin Fransızca bilmesi miydi? Çok sonraları anladım ki, zaten hiç komik değilmiş.

 

Bugün o dile ait ne biliyorsam, en çok da küfürleri, hep Mete’den öğrendim. Çünkü Mete çok iyi bir anlatıcıydı. Mete sadece anlatmakla kalmaz, erinmeden zaman zaman dizlerindeki ağrıyı sızıyı tutarak kalkıp anlattığı kişilerin nefeslerini şöyle bir odada dolandırır, her birini yeniden canlandırırdı. Çoktan yüzünü unuttuğu, helvasını kavurduğu insanların tipine girip aynı ağızla konuşur, aynı sesleri üflerdi.

 

Öyle ki, Mete’nin dili ölüyü yerinden kaldıracak kadar canlıydı. Mete’nin anlatısı sık sık kahkahalarla kesilirken, ben çoğu kez anlamadığım için ablalarımı çekiştirip “Ne dedi ne dedi?” diye geriden gelip anlatılanları ucundan da olsa yakalamaya çalışırdım. Lale Abla’mla Menekşe Abla’m çat pat konuşurdu, Filiz ve Nergis de anlar ama konuşamazlardı. Mete, sık sık anlatıyı böldüğüm için bana kızardı. Bir keresinde beni eteğinden silkeleyip kanepeden aşağı itti “Eee sen de öğren artık ne dedi, ne dedi diye onun bunun kapısını çalma!” diye öfkelendi. Arkasından yine anlamadığım dilde bir şeyler söyledi, ablalarım güldü. Menekşe Abla’ma yaklaşıp fısıltıyla “Ne dedi?” diye sorduğumda, hepsi birden kahkahayı bastı. Anladım ki, Mete hakkımda iyi şeyler söylememiş, hatta belli ki bana küfretmişti.

 

 

 

Ayten Görgün Kaya, Çatlak Kızlar Sağlam Kapıda (2018) Ayizi Kitap.

 

Ana görsel: Lamia Joreige, Kayıp Armoni (Lost Chords), 2004.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YKadınları İnandırmışlar…
Kadınları İnandırmışlar…

Eğitim düzenine, devlete, din sömürücülerine rağmen sesimizi yükseltip çekin ellerinizi çocuklarımızdan demeliyiz.

Bir de bunlar var

Kazuo Ishiguro ile Röportaj: Kurgu Sanatı
Zenofeminist Manifesto: Bir Yabancılaşma Politikası
Daha Medeni Yollar Var

Pin It on Pinterest