Yazma meselesinin etrafında biriken tuhaf bir mistisizm bulutu var. Romantiklerin, halen üzerimizden atamadığımız “Şairler üstün insanlardır ve ilham ile, ekstazi ile yazarlar” fikriyle harmanlanmış, ama herhalde biraz da memleketin havasından suyundan ileri gelen bir “Her an yazabilirim” halimiz mevcut.
Sel Bastı sergisi* oluşum sürecinin parçası olan bazı düşünceler üzerine bir deneme…
Sığınaksız bir dünyada yaşayabilmemiz için hala sığınaklara, sığınaklara kavuşabilmemiz için ise örgütlü bir kadın hareketinin devamlılığına ihtiyacımız var. Bu yüzden 17 yıldır, her türlü gündeme rağmen biraraya gelme iradesi gösteren ve kalıcı bir iletişim ağı olan Sığınaklar Kurultayı’nda buluşuyoruz.
Mertkan’ın eve dönüşü annesinin oğluna yaptığı güzel yemeklerle kutlanır. Baba annesine göstermediği sevgiyi –yola gelmesi koşuluyla- oğluna göstermiştir bu sahneden hemen önce. Ama sessizlik devam eder, adam yine konuşmaz, televizyona bakar. Coca-Cola’nın konuşan şişeleri ise henüz icat edilmemiştir. Ama Mertkan araya girer ve “Anne yine döktürmüşsün ya…” diyerek anneyi bir nebze olsun onurlandırır.
Sadece boktan değil, boktan ve yanlış şeyler çizmek ilginç bir his olmalı.
Gülşen beni bir aile kurmaya tekrar ve tekrar zorluyor.
Ekim 2014’te İsveçli bir aile sabahleyin uyanmış ve evcil hayvanları olan keçinin kayıp olduğunu fark etmiş. Hayvancağızın kanlı tasmasını bahçede bulan aile, kan izlerini takip ederek “İsveç’e göçmen olarak gelen sığınmacıların” kaldığı bir merkeze varmış.
Aranızdan biri Türk televizyon kanalları fazla uslu ve itaatkar mı dedi?
Konu, ölümü ötelediğimiz, susturduğumuz bir yerden hayatın kutsallığına dair olunca, ölüme ve kendini öldürme isteğinin ne olduğuna taraf olmadan bakabilir miyiz?
‘Arkadaşlarım üstüme fazla düştüğünü düşünüyor ama babam hayatımda büyük bir destek.’